Öz-Bilgi: Kendi Zihninizi Tanımak – Benjamin Winokur

//
1695 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Günlerden birinde, akşam yemeği seçeneklerini değerlendiriyorsunuz diyelim. Kolunuzu kaşıdıktan sonra, suşide karar kılıyorsunuz.

Akşam yemeği düşündüğünüzü, kaşındığınızı veya suşi istediğinizi biliyor musunuz? Eğer öyleyse, bunu nasıl biliyorsunuz?

Söz konusu bu zihinsel durumların öz-bilgisine sahip olmak, bunlar hakkında doğru ve gerekçelendirilmiş inançlara sahip olmayı gerektirir.[1]

Fakat öz-bilginin ek, hususi özellikleri var gibi görünür. İlk olarak, genellikle kendi zihinsel durumlarımızı, başkalarının onları bildiğinden daha iyi biliriz.[2] İkinci olarak, onları genellikle başkalarının onları tanıdığından farklı şekillerde tanırız:[3] başkalarının zihinsel durumları hakkında bilgi edinme yollarımızın aksine, genellikle ne düşünmekte, hissetmekte ve beğenmekte olduğumuz hakkında kendimizi gözlemlemez veya varsayımlarda bulunmayız.[4]

Bu özel türden bir öz-bilgiye nasıl sahip oluruz?[5] Bu yazı, bu soruya getirilen bazı sözü geçen cevapları inceliyor.

Aynadan kendine bakan bir kadın.

1. Öz-Bilginin Değeri

Başlangıç olarak, öz-bilgiye sahip olmanın neden önemli olabileceğini düşünelim.

Zihinsel durumlarınızı başkalarının onları bildiğinden genellikle daha iyi bildiğinizi varsayın. Öyleyse, zihinsel faaliyetlerinizi başkalarına ne zaman ve nerede açıklayacağınız konusunda kontrol sahibi olursunuz.[6] Örneğin, işinizden hoşlanmıyorsanız, bunu patronunuzdan daha iyi bilecek bir konumda olmanız, bu duyguyu onlardan saklayabileceğiniz anlamına gelir.

Kendinizi başkalarının sizi bildiğinden daha farklı bilmeniz de önemli midir? Evet, en azından kendinizi bildiğiniz özel yol, kendinizi en iyi bilme nedeninizin bir parçasıysa. Eğer patronunuz duygularınızı sizin bildiğiniz gibi bilemiyorsa ve duygularınızı bilmenin bu yolu genellikle patronunuzun bilme yollarından daha kesinse; o hâlde patronunuz sahip olduğunuz duygular hakkında sizin kadar bilgili olmayacaktır.[7]

2. İçe Dönük Öz-Bilgi

Öyleyse, öz-bilginin kaynağı nedir?

Belki de öz-bilgi, iç gözlemden –bir tür “içeriye bakmak”- geldiği için benzersizdir. Bir içgözlem teorisine göre, her birimiz “tarama yapmak” ve böylece kendi zihinsel durumlarımızı kendimize belli etmek için özel bir mekanizmaya veya kabiliyete sahibizdir.[8]

Bu kabiliyet bazen “iç duyu” olarak adlandırılır. İç duyunun, bize diğer insanların zihinleri hakkında bilgi veren işitme veya görme gibi “dış” duyulardan çok daha güvenilir olduğu varsayılır. Bu, kendimizi neden başkalarının bizi bildiğinden hem daha iyi hem de daha farklı bildiğimizi açıklar.

Ancak endişelerden biri, her birinin var olduğunu bildiğimiz işitme, görme ve diğerlerine dair mekanizmalarımızın aksine, iç duyunun yüksek oranda spekülatif bir niteliği olmasıdır. Eğer gerçekten iç duyu niteliğine sahipsek de, bunun nerede konumlandığını ya da nasıl çalıştığını bilmiyoruz.[9]

Daha da kötüsü, iç duyunun nasıl çalıştığına dair net bir anlayışımız olmadan, onun dış duyulardan daha güvenilir olduğundan emin olamayız.[10] İç duyu belki vardır ve dış duyulardan daha güvenilirdir fakat bu yine de şüphelidir.

3. Dışa Dönük Öz-Bilgi

İçgözlem içe bakmakla ilgiliyken,[11] dış gözlem zihininizi bilmek için dışa bakmakla ilgilidir. Örneğin gökyüzünün mavi olduğuna inanıp inanmadığınızı bilmek için gökyüzünün mavi olup olmadığına odaklanabilirsiniz.[12] Cevabınız evet ise, inandığınız budur ve bu inancı kendinize atfedebilirsiniz. Kendiniz hakkında düşünmek yerine gökyüzü hakkında düşünerek dış gözlem yoluyla öz-bilgi edinirsiniz.

Gökyüzü hakkındaki inancınız yanlış olsa dahi, bu yine de sizin inancınız olacağından ve bu da sizin onu kendinize atfetmekte haklı olduğunuz anlamına geldiğinden, dış gözlem son derece güvenilir görünmektedir. Üstelik, başka biri “Gökyüzü mavi midir?” sorusuna evet cevabı verirse, bu ona sizin neye inandığınızı güvenilir bir şekilde söylemez. Bu noktalar, dış gözlemin kendini bilmeye başkalarının zihinlerini bilmekten daha iyi ve farklı bir yol sağladığını göstermektedir. Bu açıklama, iç duyu mekanizmalarının varlığını öne sürmemizi de gerektirmez.

Sorunlardan biri, dış dünyaya odaklanmanın bazı durumlarda, örneğin gıdıklanma hissiniz ya da acının verdiği ağrı hissiniz hakkında bilgi edinmek için faydasız görünmesidir. Bu algılar, dış dünya hakkındaki inançlar veya başka zihinsel durumların aksine, tamamen “içsel” görünüyor. Dış gözlem bazen öz-bilginin diğer bilgilere kıyasla daha iyi ve farklı olan yönlerini açıklayabilir fakat bunu her durum için yapamayabilir.[13]

4. Ne İç Gözleme Ne Dış Gözleme Dayanan Öz-Bilgi

Belki de öz-bilgi içgözlem, dış gözlem veya herhangi bir bağdaştırcı yönteme ya da mekanizmaya dayanmıyordur. Başka bir deyişle, zihninizden geçenleri bilmek ve o zihin durumunda olmak arasında gerçek bir fark yoktur:[14] Örneğin, belki de açlık hissetmenin bir parçası açlık algınızın farkında olmanızdır ve alışveriş yapmaya niyetlenmenin bir parçası da bunu yapmaya niyetli olduğunuzu bilmenizdir.

Eğer bu doğruysa öz-bilgi, başkaları sizin zihinsel durumunuzun anında farkında olamayacağından, başkalarının zihinleri hakkındaki bilgiden çok farklıdır. Dahası, eğer zihinsel durumlarınızın doğasında bunların farkında olmanız varsa, kişinin kendini tanımaması söz konusu değildir; bu da kendinizi, başkalarının sizi tanıdığından daha iyi tanımanızı sağlar.

Ancak, zihinsel durumlarınız hakkında asla hata yapmadığınız düşüncesi mantıksızdır. Bir arkadaşınıza karşı kırıcı davrandığınızın farkına vardığınızı düşünün. Bu, kıskançlıktan mı yoksa şiddetli sevgiden mi kaynaklanıyor? Düşünme süreci kolay olmayabilir; hatta sonunda kendinizi kandırabilirsiniz. Daha dişçinin matkabı ağzına değmeden “Acıyor!” diye bağıran birini hayal edin. Muhtemelen sadece korkuyor, acı hissetmiyor.[15]

Öz-bilginin iyi açıklamaları, kişinin kendini en azından bazı durumlarda tanıyamama durumuna da yer bırakmalıdır. Mevcut açıklama, bu konuda yetersiz kalabilir.

5. Sonuç

Burada, özel öz-bilgimizin en iyi açıklamasının, yukarıda incelediğimiz tüm durumları açıklaması gerektiğini varsaydık. Ancak bazı filozoflar, bazı açıklamaların bazı durumları, diğer açıklamaların da diğer durumları açıkladığını, dolayısıyla birbirini tamamlayan açıklamaların bir araya getirilmesinin tüm durumları açıklayabileceğini iddia eder.[16]

Alternatif olarak, her bir açıklamanın yetersizliği, öz-bilginin benzersizliği konusunda şüpheciliğe yol açabilir. Eğer şüpheciler haklıysa, belki de öz-bilginin hayatlarımızda bu kadar değerli bir rol oynadığını iddia edemeyiz.[17]


Notlar

  • [1] Bu, en azından Gettier’in (1963) bilginin ‘gerekçelendirilmiş doğru inanç’ açıklamasına ilişkin kaygılarına rağmen standart bir görüştür: Andrew Chapman’ın The Gettier Problem and the Definiton of Knowledge adlı eserine bakınız. Campbell (2018) gibi bazı filozoflar öz-bilgiyi, kendiniz hakkında inanç sahibi olmayı gerektirmeyen bir yetenek olarak görmeyi tercih etmektedirler.
  • [2] Bunun için çeşitli etiketler de önerilmiştir. Belki de en sık kullanılanı, öz-bilginin özel güvenilirliğini ifade etmek için kullanılan “ayrıcalıklı erişim” etiketidir. Daha fazla tartışma ve referans için, bkz. Byrne (2018, bölüm 1.3.2).
  • [3] ‘Daha iyi’ öz-bilgi için farklı etiketler önerildiği gibi, ‘farklı’ öz-bilgi için de farklı etiketler önerilmiştir. Örneğin, birçok filozof öz-bilgiyi, diğer zihinlerin bilgisinden (ve aslında daha genel olarak dünya hakkındaki bilgimizden) farklı bir kaynağa sahip göründüğü ölçüde ‘tuhaf’ olarak tanımlar. Daha fazla tartışma ve referans için, bkz. Byrne (2018, bölüm 1.3.3).
  • [4] Not 2 ve 3’te belirtilen alternatif olasılıklara rağmen, burada ‘daha iyi’ ve ‘farklı’ etiketlerini kullanırken Eric Marcus’u (2021) takip ediyorum.
  • [5] Öz-bilgiyi nasıl bu kadar iyi ve benzersiz bir şekilde edindiğimize dair ayrıntılı iki araştırma için, bkz. Gertler (2011) ve Coliva (2016).
  • [6] Peterson (2021, s. 4) bunu “epistemik kontrol” olarak adlandırmaktadır.
  • [7] Bu tür öz-bilginin önemine ilişkin daha fazla tartışma için, bkz. Shoemaker (1996), Burge (1996), Nguyen (2015), Sorgiovanni (2019), Peterson (2021) ve Winokur’a (2021a, 2021b, 2021c).
  • [8] Belki de bu gerçek bir “iç göz”dür ya da belki de beynin mimarisinde bir yerde temeli olan bir mekanizmadır. Daha fazla tartışma için, bkz. Armstrong (1968) ve Lycan (1996).
  • [9] İç duyu açıklamasının hem daha ileri savunmaları hem de eleştirileri için, bkz. Byrne (2018). Diğer eleştiriler için, bkz. Burge (1996) ve Shoemaker (1996b).
  • [10] Shoemaker (1996), normal rasyonel yeteneklere sahip, zihinsel durumlarını başkalarının bildiğinden daha iyi ve farklı bilmeyen bir failin asla olamayacağını uzun uzun tartışmıştır.
  • [11] Fernández (2003) ‘dış gözlem’ terimini ortaya atmıştır, ancak dış gözlem fikri Evans (1982) tarafından tanımlanmıştır.
  • [12] Dünya hakkında düşünmekten kendimiz hakkında düşünmeye nasıl geçtiğimize dair en detaylı ve sistematik çalışma için, bkz. Byrne (2018).
  • [13] Byrne (2018), dışa dönük açıklamasını her türlü zihinsel durumun öz-bilgisine genişletmeye çalışsa da, argümanları önemli bir dirençle karşılaşmıştır. Bkz. örneğin, Bar-On ve Johnson (2019).
  • [14] Bu görüş genellikle öz-bilgi hakkında “oluşturmacılık” olarak adlandırılır; çünkü bu, kişinin zihinsel durumlarının kişinin farkındalığı tarafından oluşturulduğu fikridir. Bu görüşün bazı savunucuları arasında Shoemaker (1996a), Bilgrami (2006), Coliva (2016) ve Marcus (2021) yer almaktadır. Dikkat çekici bir şekilde, oluşturmacılar her zaman tüm zihinsel durumlarımızın doğası gereği kendiliğinden bilindiğini iddia etmezler.
  • [15] Bu örnek, Locke (1967) ve Barz’dan (2018) uyarlanmıştır. Benzer bir durum için, bkz. Bar-On (2004, s. 8).
  • [16] Ayrıcalıklı ve kendine özgü öz-bilginin kaynakları konusunda çoğulcu olmamız gerektiğine dair argümanlar için, bkz. Boyle (2009) ve Coliva (2016).
  • [17] Bu alandaki şüpheciliğin detaylandırılması için, bkz. Cassam (2014). Şüpheciliğin erken dönem savunucularından biri için, bkz. Ryle (2009 [1949]). Özellikle Bilgrami (2006) ve Coliva (2016, bölüm 8), öz-bilginin hiçbir aracı mekanizmaya ihtiyaç duymayabileceğini, ancak bunun her zaman geçerli olmadığını göstermeye çalışmıştır. Yani, öz cehalet bazı zamanlarda mümkündür çünkü bazen öz-bilgi edinmek için bir süreç veya mekanizma kullanmamız gerekir ve bu süreç veya mekanizmayı uygularken yanlış yapabiliriz.

Referanslar


Benjamin Winokur – “Self-Knowledge: Knowing Your Own Mind“, (Erişim Tarihi: 01.04.2023)

Çevirmen: Mustafa Calp

Çeviri Editörü: Alparslan Bayrak

Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü son sınıf öğrencisi. İlgi alanı zihin felsefesi ve Daniel Dennett ile Paul Churchland'ın bilinç ile ilgili görüşleri üzerine çalışıyor. Felsefede ilgisini en çok çeken konu ise bilincin gizemi.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

McDonald’s’ın Kafessiz Yumurtaları, Peter McSinger ve McHayvan Hareketi – Gary L. Francione & Anna Charlton

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü