McDonald’s’ın Kafessiz Yumurtaları, Peter McSinger ve McHayvan Hareketi – Gary L. Francione & Anna Charlton

/
728 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

2012 yılında Avrupa Birliği’nin geleneksel batarya tipi tavuk kafeslerine getirdiği “yasaklama” etkisini göstermeye başladı. Daha önce bu sözde yasağın neden aslında batarya tipi kafesleri yasaklamıyor olduğu ve üreticilerin sadece “zenginleştirilmiş” kafes kullanmalarını gerekli tuttuğunu anlattığım bir blog yazısı yazmıştım ve hatta muhafazakar refahçılar bile “zenginleştirilmiş” kafeslerin “bazı refah sorunlarının” üstesinden gelmekte yetersiz kaldıklarını kabul etmişlerdiPeter Singer, sözde “Hayvan Hakları Hareketinin Babası”, ise CNN’e Singer: Avrupa’nın Etik Yumurtaları başlığıyla yayınlanan bir yazı yazdı ve bu yazısına göre:

hayvan refahındaki bu büyük gelişmeyi kutlamalıyız, Avrupa açısından bu, daha medeni ve insancıl bir toplum olma yolunda bir adımdır.

Pekala, eğer Singer 2012 AB “yasağı” hakkında bu kadar mutluysa, McDonald’s’ın geçen salı günü (8 Eylül) 10 sene içinde tüm yumurtalarını “kafessiz” yumurtalar ile değiştireceğini açıklamasından dolayı mutluluktan havalara uçmuş olmalı. McDonald’s Tavuk Kafeslerini Tıngırdatıyor başlıklı yazısında Singer şunu diyor:

Salı günü şimdiye kadarki en büyük zafer gerçekleşti: McDonald’s ABD ve Kanada’da kafeslenmiş tavuklardan elde edilen yumurtaları kullanmaya son vereceğini açıkladı.

“Zafer” mi?

Bu:

image

ve bu:

image

bir “zafer” mi?

Ve Singer bu “zaferi” elde etmenin kırk yıl sürdüğünü söylüyor. Gerçekte elli yıl sürecek Peter. Bunun gerçekleşmesi için tanıdıkları ek on yıllık süreyi eklemeyi unutuyorsun.

Bunun bir “zafer” olduğunu ilan etmesinin nefes kesici olması bir yana, Singer’ın mutlu sömürüyü desteklemesi yeni bir şey değil. Singer mutlu sömürü hareketinin sıradan amigolarından biri değil -2005 yılında Whole Foods’un CEO’su John Mackey’e şirketin “öncülük eden” mutlu sömürü programı için “takdir ve desteklerini” sunan ve neredeyse tüm büyük hayvan örgütlerince desteklenmiş olan o mektubu kaleme alarak bu mutlu sömürü hareketini bizzat kendisi başlattı:

image
[Görseldeki yazı: Sevgili John Mackey (Whole Foods Market Genel Müdürü),Aşağıda imza veren hayvan refahı, hayvan koruma ve hayvan hakları örgütleri olarak Whole Foods Market’in Çiftlık Hayvanları Şefkat Standartları hakkında aldığı öncülük etme insiyatifine dair minnettarlığımızı ve desteğimizi belirtmek isteriz. Bu standartların milyonlarca hayvanın hayatlarını iyileştirmesini umuyor ve bekliyoruz. Saygılarımda, Peter Singer]

Ona 2005 yılında kaleme aldığı, “Whole Foods’un hayvanları öldürüp bedenlerini paketleyip satarken bu işlem için merhametlilik kelimesini kullanmalarını destekleyen” mektup hakkında bir soru sorulduğunda, Singer şöyle yanıtlıyor:

Bence bu böyle. Bunu reddetmiyorum. Açık ki hayvanları öldürüyorlar ve ölü bedenlerini paketliyorlar. Ve etrafta “Eğer sonuçta hayvanları öldürüyorsanız buna merhamet diyemezsiniz” diyen insanlar olabilir. Ama bence bu hatalı. 

Bence standartlar gerçekten merhametli standartlar ise, yani hayvanlara onları öldürmeden önce ellerinden gelen en iyi yaşamı yaşatıyorlarsa, bununla bir sorunum olmaz.

Üzgünüz dostlar ancak kendisini hayvan hakları hareketinin babası ilan eden ve üzerine bunları söyleyen biri gidip bir DNA testi olmalı çünkü ebeveynlik iddiası ileri derecede şüphe uyandırıcı!

2005 yılından beri, neredeyse bütün büyük gruplar hayvanları “merhametli” bir biçimde kullandığımız müddetçe hayvan kullanımında bir sorun olmadığı şeklindeki türcü fikri savunmak için bir yarış içerisine girdiler. 2006 yılında Whole Foods’tan Mackey’nin HSUS, PETA, Viva!USA ve Farm Sanctuary gibi grupların Singer’ın mektubunda belirttiği mutlu sömürü programında bir paydaş olduklarını ve her bir tür için hangi standartların belirlenmesinin uygun olacağını teker teker bu gruplarla birlikte karar verdiklerini anlattığı tüyler ürpertici bir kayıt mevcut. Bunu gerçekten nefes kesici buluyoruz!

Singer açısından özellikle tavukların çok bir ehemmiyeti olmadığı bilgisini yeni öğrenmiyoruz:

Diyebilirsiniz ki herhangi bir hissedebilir ya da bilinçli varlığı öldürmek yanlıştır. O zaman bir tavuğu ya da bir fareyi öldürmenin beni ya da seni öldürmek kadar yanlış olduğunu da söylemek zorundasın. Bu fikri kabul edemem. Belki bu kadar yanlıştır, ama her gün milyonlarca tavuk öldürülüyor. Her gün milyonlarca insanın öldürülmesinin ne derece bir trajedi olacağını hayal bile edemiyorum. İnsanlarda farklı olan nedir? İnsanlar geleceği umursayan varlıklar, ve gelecek için umutları ve beklentileri var. Bu bence insanların ölümünü bu kadar trajik kılan nedir sorusuna mantıklı bir cevaptır.

Ve Singer’ın, veganlığın bir ahlaki asgari olduğunu reddetmesi ve tutarlı bir veganlığı “fanatiklik” ya da “kişisel saflık” meselesi olarak görerek küçümsemesi de yeni duyduğumuz bir şey değil. Hayvansal ürünleri yemenin “keyfini sürmekten” bahsediyor ve kendisini “esnek vegan” olarak tanımlayarak şöyle diyor:

Hepimizin hayatında müsamahaya yer var. Evlerinde vegan olan ancak dışarıya çıkıp havalı bir restorana gittiklerinde bir akşamlığına vegan olmamanın keyfini süren insanlar tanıyorum. Bence bunda hiç sorun yok. 1971 yılından beri vejetaryenim. Gittikçe daha vegan oldum, çoğunlukla veganım ama esnek bir veganım. Süpermarkete gidip kendime vegan olmayan malzemeler satın almıyorum. Ama eğer seyahat ediyorsam ve başkalarının evlerinde kalıyorsam vegan değil vejetaryen beslenmekten memnuniyet duyarım.

Yani Singer için yumurta yemekte ya da diğer hayvansal malzemeleri kullanmakta bir sıkıntı yok. Ve on yıl sonra McDonald’s’a gidip oradan satın alacağı bir “kafessiz” yumurta ürünü ile her ısırıkta “zaferinin” tadını çıkartacak.

image

Fakat eminiz ki o bile McDonald’s’ın yaptıklarının hayvan etiği ile hiçbir ilgisi olmadığını anlıyordur. Bu tamamen şirket çıkarlarıyla ilgili. McDonald’s pazar paylarında düşüş yaşıyor. Müşteriler McDonald’s’tan tüm gün kahvaltı servis etmesini talep ediyor. Ve analiz uzmanları “kafessiz” yumurta duyurusunun McDonald’s için tüm gün kahvaltı menüsü sunup bunun için daha yüksek fiyatlar isteme fırsatı sunduğunu çünkü bunun için on yıl içinde McDonald’s’ın “daha iyi” yumurtalar sunacak olmasını sebep olarak gösterebileceğini söylemekte.

Şirketlerin bakış açısından McDonald’s’ın bu hamlesi zekice. Sadece karlarını arttırıyor olmayacaklar, bunun yanında Singer Baba’dan tutun da Humane Society of United States ya da Mercy for Animals gibi gerici refah gruplarına kadar “hayvan hareketinden” bedava reklam ve bol bol tebrik alacaklar. İşin aslı, bu sözde “hayvan savunucuları” bunu bir “dönüm noktası” olarak adlandırıyorlar. McDonald’s bu sözde “hayvan savunucularının” toplumun hayvanları kullanmaya devam etmek konusunda güvenlerini tazelemelerini sağladı.

Bu tabii hayvan grupları için de harika bişey, çünkü onlar, yazdıkları gibi, Singer’la birlikte “zafer” ilan ettikçe ve bu zaferin sorumluluğunu üstlendikçe tonlarca para kazanıyorlar.

Peki ya kuşlar?

Devasa kulübelere tıkılmış hareket edecek yeri bile olmayan kuşlar ne olacak?

Gagaları kesilmiş, doğdukları andan tüyler ürpertici bir tavuk kesimhanesinde öldürüldükleri ana kadar işkence gibi bir yaşam süren kuşlar ne olacak?

Doğdukları anda öldürülecek erkek civcivlere ne olacak?

Bunların tamamı devam edecek ve tek fark “hayvan hareketinin” bu işlemlere verdiği onay damgası olacak.

Ne yazık ki kuşlar McDonald’s gibi kurumsal sömürücüler için nasıl birer araçsa, bu kurumsal istismarcılarla işbirliği içindeki “hayvan savunucuları” için de aynı şekilde birer araçlar.

Singer bize bu “zaferi” kazanmanın kırk -aslında ek on yılla beraber elli- yıl sürdüğünü hatırlatıyor.

Bir işkence biçiminden, temel farkı “hayvan savunucuları” tarafından takdir görüyor olması olan başka bir işkenceye geçiş elli yıl sürmüş. Peki sırada ne var?

Şimdi kırk ya da elli yıl da “kafessiz” ahırların biraz daha büyütülmesi için mi çalışmak gerek?

Peki ya sonra? Birkaç on yıl da tavuklara biraz açık hava alanı sağlamak için mi çalışmalıyız?

Bu böyle sürer gider ve hiç bir zaman bitmez. Düşünün bir, bu bağış toplama kampanyası yapmak için ne büyük bir fırsat! İşte hayvan refahı kampanyalarının güzel yanı: Kelimenin tam anlamıyla kampanyalar için sınırsız bir kaynak. Ve her tür etkisiz değişim hayvan savunucularının “zafer” ilan etmeleri ile sonuçlanıyor ve elbette sizden bağış istemeleri ile!

image

“Her şey bir zaferdir” yaklaşımı hayvan sömürüsünün başını okşarken hayvanların çektikleri acıları kendi yaşamlarını kazanmak için kullanan binlerce “hayvan savunucusu” için müthiş bir sistem. Bu Singer için harika, böylece hayvanlara yönelik tiksinti verici ihaneti anlamlı gibi görünen entellektüel cilayla kaplamaktan fazlasını yapıyor gibi görünüyor. Bu toplum için harika çünkü bir yandan acı, ölüm ve adaletsizliğin ürünlerini kullanmaya devam ederken kendilerini hayvanlara karşı “merhametli” olarak görüp, hala hayvanları umursadıklarını düşünmeye devam edebiliyorlar. Ve elbette McDonald’s için de harika!

Bu gerçek bir kazan-kazan-kazan-kazan durumu. Tek kaybedense hayvanlar.

Ne var ki biz de bunun bir “dönüm noktası” olduğunu kabul ediyoruz: “hayvan hareketi”, aktivizmi McDonald’s’ın kar oranlarını arttırmak olarak yeniden tanımladı ve McDonald’s’ı, -insan harici hayvanların, insanların ve gezegenin en büyük sömürücülerinden birini- “hayvan hareketinin” onurlu üyelerinden biri olarak kabul ettirmeyi başardı.

Bu büyük gruplar ve babaları söz konusu olduğunda, hareketleri artık bir McHayvan Hareketi olmuştur.

**********

Eğer vegan değilseniz, lütfen vegan olun. Veganlık şiddetsizlik demektir. İlk ve en önemlisi başka hissedebilir varlıklara karşı şiddetsizliktir. Fakat aynı zamanda gezegene ve kendinize karşı da şiddetsiz olursunuz.

Eğer hayvanlar ahlaki açıdan değerli veganlık bir seçenek değil bir gerekliliktir. Kendisine hayvan hakları hareketi diyen herhangi bir hareket veganlığın bir ahlaki yükümlülük olduğu hususunda net olmalıdır.

Dünya Vegandır! Eğer isterseniz.


Gary L. Francione & Anna CharltonMcDonald’s “Cage-Free” Eggs, Peter McSinger and the McAnimal Movement

Çeviri: Berk Efe Altınal


Not: Bu içerik ilk kez abolisyonistveganhareket.org‘da yayınlanmış olup çevirmenin izniyle sitemize uyarlanmıştır.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Antinatalizm (Doğumkarşıtlığı) Nedir, Ne Değildir? – Aykut Aslan & Uygarlık Yolu & Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Öz-Bilgi: Kendi Zihninizi Tanımak – Benjamin Winokur

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü