Özgür İradenin Bir İspatı – Michael Huemer

ÖZ: Bir kişinin en azından bazen kendisine açık olan birden fazla davranma şekli olduğunu söyleyen mütevazı bir özgür irade tezi üç adet öncülden çıkarılabilir: birincisi yalnızca doğru olan şeye inanmalı olduğumuz önermesi; ikincisi ‘yapmalı’nın ‘yapabilir’i gerektirdiği prensibi ve üçüncüsü özgür iradeye sahip olduğuma inanıyor olduğum önermesi. İlk tez bu tezlerin tek ihtilaflı olanıdır; ancak onun, rasyonel düşüncenin ve söylemin zorunlu bir ön kabulü olduğunu savunuyorum. Bunun sonucu şudur ki hiç kimse katı determinizmi rasyonel şekilde kabul edemez.

//
573 Okunma
Okunma süresi: 19 Dakika

Minimal özgür irade tezi (MÖT), bir kişinin, en azından bazen, sergileyebileceği birden fazla davranma şekli olduğunu ortaya koyar. [1] Özgür iradenin var olduğunu söyleyebilmemiz için hiç değilse bunun doğru olması gerekiyor. MÖT’ün doğruluğunun ‘özgür iradeye sahip olmamız’ [2] için yeterli olup olmadığı tartışmaya açık olabilir ancak şu da açıktır ki özgür irade inancına getirilen yegâne felsefi meydan okuma, MÖT’ü dışlayıcı şekilde anlaşılan evrensel katı determinizm tezinden gelmektedir. Bu nedenle MÖT’ün ispatı, özgür iradenin tam bir ispatını sunsa da sunmasa da felsefi açıdan önemli ölçüde ilgi çekicidir. Her halükârda, burada lehine ispat sunacağım tez minimal özgür irade tezidir.

MÖT’ün karşıtına da bir isim vermek iyi olacak. Bağdaşırcılara özürlerimi ileterek “determinizm” etiketini kullanıyorum. Öyleyse makalenin kalanında kullandığım şekliyle determinizm, herhangi bir kimsenin yapabileceği tek şeyin, hâlihazırda yaptığı şey olduğu tezidir ki burada “yapabileceği” ifadesi, koyduğumuz şarta bağlı olarak özgür iradeyle alakası olan manada (bu artık her neyse) kullanılmaktadır.

İspatım dört adet öncül gerektiriyor. İlki: Özgür irade meselesinde yalnızca doğru olan şeye inanmalıyız; yani yanlış önermelere inanmaktan kaçınmalıyız. Doğru değilse determinizmi kabul etmemeliyiz; hakeza doğru değilse özgür irade tezini de kabul etmemeliyiz. Bu, rasyonel söylemin özgür irade konusundaki bir ön kabulüdür. Oturup bu konu yahut başka bir felsefi mesele hakkında konuştuğumuzda hepimizin hakikati bulmakla ilgilendiği ve bu amacın tartışmayı yönettiği hakkında örtük bir varsayımımız vardır. Ancak bu demek değildir ki hepimiz her zaman hakikate ulaşmamızı en çok sağlayacak edayla düşüneceğiz, zira kimi zaman hata yapabiliriz ya da bilmeden ön yargılardan muzdarip olabiliriz. Rasyonel söylemle tutarlı olarak yapamayacağımız şey bu şekildeki hataları ve ön yargıları kabul etmektir. Yani en azından teoride böyle hataları ve ön yargıları terk etmeye kendimizi adamışızdır, bu adanmışlığı pratikte uygulamak bazen zor olsa bile. Dolayısıyla bir kişi yanlış olan şeylere inanmamız gerektiğini ya da bu konuda yanlış bir inanca sahip olmanın doğru bir inanca sahip olmakla tıpatıp aynı şekilde iyi olacağını düşündüğünü duyurursa bence o vakit bu kişi özgür irade konusundaki rasyonel söylemi açıkça inkâr ediyordur. Böylece okuyucularımın ilk öncülü kabul edeceğini varsayıyorum.

İkinci öncülüm “‘yapmalı,’ ‘yapabilir’i gerektirir” prensibidir: yani bir şeyin yapılması gerektiğini söylemek o şeyin yapılabilmesini gerektirir. Örneğin, bir öğrencimin bana, arabası bozulduğundan dolayı derse yetişemediğini açıkladığını düşünelim. Buna cevap vermemin bir yolu ona derse başka bir yolla yetişebileceğini söylemek olurdu. Ancak “Evet, derse gelemeyeceğini anlıyorum ama yine de gelmeliydin.” demem saçma olurdu. Genellikle, imkânsız olanı yapmalı değilsinizdir. Bu, bir şeyi yapmalıysan o şeyi yapabilecek olduğunu söylemeye denktir.

Üçüncü öncül determinizm doğruysa o zaman yapılabilecek ne varsa onun aslında yapıldığını dile getiriyor. Bu, yukarıda verilen determinizm tanımından direkt olarak çıkmaktadır: deterministler herhangi bir kişinin herhangi bir zamanda kendisine açık olan yalnızca bir tane davranma şekli olduğunu dile getirirler. Dolayısıyla deterministlere göre eğer bir kişi bir eylemi gerçekleştirmekte başarısız olursa bu onu gerçekleştirmekten hakikaten aciz olduğu anlamına gelir. Ki bu da “bir kişi bir eylemi gerçekleştirebilirse o zaman onu gerçekleştirir” demektir.

Son olarak dördüncü öncül benim şahsen özgür iradeye inandığımı belirtiyor. Bu içe bakışla bildiğim ampirik bir gerçek. Elbette bu inancıma onun yanlış bir inanç olduğunu düşünmeleri bakımından karşı çıkanlar olacaktır, ancak benim böyle bir inanca sahip olduğum gibi basit bir hakikati kimsenin sorgulamayacağını varsayıyorum; yani varsayıyorum ki özgür iradeye sahip olduğuma inandığımı söylediğim zaman kimse beni yalan söylemekle suçlamayacaktır. Ayrıca, MÖT’e inanan herhangi başka bir kişi örneği de argümanımın amaçları için uygundur.

Şimdi bu öncüller ışığında minimal özgür irade tezinin doğru olduğu çıkarımını yapabiliriz:

  1. Özgür irade meselesi bağlamında yanlışlıklara inanmaktan kaçınmalıyız. (öncül)
  2. Yapılması gereken her şey yapılabilirdir. (öncül)
  3. Determinizm doğruysa o zaman yapılabilecek ne varsa yapılır. (öncül)
  4. MÖT’e inanıyorum. (öncül)
  5. Özgür irade meselesi bağlamında yanlışlıklara inanmaktan kaçınabiliriz. (1 ve 2’den)
  6. Determinizm doğruysa o zaman özgür irade meselesi bağlamında yanlışlıklara inanmaktan kaçınabiliriz. (3 ve 5’ten)
  7. Determinizm doğruysa o zaman MÖT doğrudur. (6 ve 4’ten)
  8. MÖT doğrudur. (7’den)

5-8 adımlarının geçerliliği tartışmasız olmalı. [3] Adım (7)’de görüyoruz ki determinizm doğruysa o zaman MÖT bir yanlışlık değildir zira öyle olsaydı ona inanmaktan kaçınırdık [Adım (6)], hâlbuki bazıları hakikaten ona inanıyor [Adım (4)]. Dolayısıyla görüyoruz ki determinizm kendi kendini çürütüyor, yani bazı belirli doğru öncüller sabitlendiğinde kendi çelişiğini (MÖT) gerektiriyor. Bu şekilde bizzat kendi çelişiğini gerektiren her önerme yanlıştır, dolayısıyla determinizm yanlıştır ve MÖT doğrudur.

İspatımın su götürmez şekildeki geçerliliğine ve oldukça makul öncüllerine rağmen tecrübelerime göre insanların pek azı onu doğrudan kabul etmeye gönüllüdür. Bu nedenle ona karşı getirilen bazı itirazları tartışacağım.

İtiraz #1

Öncül (1) sonucu varsayıyor zira determinizm doğruysa o zaman bir insan hiçbir zaman bir şeyi ‘yapmalı’ değildir çünkü S’nin A’yı yapmalı olmasının doğru olması için hem S’nin A’yı yapabilmesi hem de S’nin A’yı yapmaktan kaçınabilmesi aynı anda doğru olmalıdır. Determinizm S’nin hem A’yı yapabileceğinin hem de A’yı yapmaktan kaçınabileceğinin hiçbir zaman aynı anda doğru olmadığı sonucunu doğurur. Dolayısıyla bir determinist açıkça (1)’i reddedecektir.

El-cevap:

‘Sonucu varsayma’nın aşağıdaki muhtemel tanımlarını göz önüne alın:

  • SV1: Bir argüman ancak ve ancak öncüller sonucu içeriyorsa sonucu varsayar.
  • SV2: Bir argüman ancak ve ancak sonuç yanlış olduğunda öncüllerden birisi de yanlış olmak zorundaysa sonucu varsayar.
  • SV3: Bir argüman ancak ve ancak öncüllerden biri veya birçoğu makullükleri için sonuca bağlılarsa sonucu varsayar.

Muterizin aklında hangi ‘sonucu varsayma’ görüşü olabilir? SV1 ile başlayalım. MÖT’ün öncül (1)’de içerilmediğini incelemeyle görebiliriz. (1) yalnızca, özgür irade meselesinde yanlış olan şeye inanmamamız gerektiğini söylüyor; bunun kendisi hangi pozisyonun gerçekte doğru veya yanlış olduğu hakkında hiçbir şey söylemez. Ne de (1) kendi başına MÖT’ü gerektirmektedir bile; (1); öncül (2), (3) ve (4) ile birleştirilmeli ki MÖT çıkarılabilsin. Aynı şekilde (2), (3) ve “Bir kişi ne yapmalıysa onu yapmakta başarısız olabilir.” öncülüyle de birleştirilebilir. Ancak sanıyorum ki (1) MÖT’ü ‘içerseydi’ (‘içermenin’ düzgün herhangi bir anlamıyla) o zaman (1) tek başına MÖT için mantıksal olarak yeterli olurdu.

Bunun ardından SV2’yi ele alalım. Argümanımın SV2 tanımına göre sonucu varsaydığını açıkça kabul ediyorum çünkü geçerli her argüman bu manasıyla sonucu varsayar. Bir argüman ancak ve ancak şu durumda geçerlidir: öncüllerin hepsi aynı anda doğruyken sonucun yanlış olması mantıksal olarak imkânsızsa. Bu karşılıklı koşulun ikinci yarısı şuna denktir: sonuç yanlışsa öncüllerin tümünün doğru olmaması mantıksal olarak gereklidir. Muhakkak ki bu, sonuç yanlışsa öncüllerden en azından birinin yanlış olmak zorunda olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla SV2 tüm geçerli argümanların sonucu varsaydığını gösteriyor. [4] Sanıyorum ki geçerlilik argümanların bir kusuru değildir, yani bu anlamıyla ‘sonucu varsaymak’ bir kusur olmaz.

Hakeza argümanımın sonucu varsaydığı çünkü tutarlı bir deterministin (1)’i reddedeceği önerisi de böyledir: elbette, argümanım geçerli olduğundan dolayı onun sonucunu reddeden ve tutarlı olan herhangi birisi öncüllerden birini reddetmek durumunda kalırdı. Yine söylüyorum, bu, argümandaki mantıksal bir kusur değildir.

Son olarak SV3’e bakalım. (1) ne gerekçelendirimi için MÖT’e bağlı gibi görünüyor ne de yukarıdaki itiraz bize bunu düşünme gerekçesi veriyor. MÖT’ü (1)’e inanmak için bir gerekçe olarak öne sürmedim. (1) lehine aslında söylediğim şey onun rasyonel diskurun bir ön kabulü olmasıdır.

Ne de MÖT’ün (1)’e inanmak için bir gerekçe ya da bir gerekçenin parçası olarak bile kullanılabileceği açıktır. Muteriz (1)’in makullüğünün  MÖT’e dayandığını iddia ediyor, dolayısıyla kendisi (1)’in nasıl MÖT’ten—muhtemelen bazı diğer makul öncüllerle birleştirilerek—çıkarılabileceğini açıklamalı. Bunun nasıl yapılabileceğini göremiyorum.

Hatta ve hatta durum aslında muterizin iddia ettiğinin tam tersidir: bu itirazı yaparsa sonucu varsayacak kişi deterministin kendisidir. Öncül (1) ilk bakışta makuldür ve ondan şüphe etmek için (1)’in determinizmle (sözüm ona) çelişkili olduğundan başka bir gerekçe verilmedi. Determinizme yahut onun reddine adanmışlığı olmayanlar (1)’i makul bulacaktır. Hatta determinizmi kabul edenler de henüz determinizmle bu potansiyel çelişkiyi görmedikleri sürece (1)’i makul bulacaklardır. Deterministler, en azından görünürde, determinizmi doğru olduğu için kabul etmeli olduğumuza inanıyor gibi duruyorlar; birisinin, savunduğu her pozisyona karşı doğal olarak alacağı tavır budur (i.e., insanlar o pozisyonu kabul etmeliler çünkü o doğrudur). Aksini söyleyen bir determinist bunu sadece determinizmini (doğru olarak saydığı diğer şeylerin yanında) koruması için böyle yapması gerektiğini gördüğü için yapar.

Bu argümanı hem öğrencilere hem de iş arkadaşlarıma resmî olmayan şekilde daha önceden sunmuş olarak edindiğim tecrübelere göre ‘sonucu varsaymak’ itirazını ortaya koyanlar (1)’e onun determinizmin reddine yol açtığını (ya da determinizmin (1)’in reddine yol açtığını) görmeden önce itiraz etmiyorlar ve (1)’e onun determinizmle sözüm ona tutarsız olduğu itirazından başka itiraz getirmiyorlar. [5] Nitekim akıl yürütmeleri şuna benzer bir şeydir: Determinizmi çürütmedim çünkü (1) bir öncül olarak kabul edilemez. (1) neden kabul edilemezdir? Çünkü o determinizmin doğruluğuyla uyumlu değildir (açıkça doğru olan diğer makul öncüller de verildiğinde). Kısacası o kabul edilemezdir zira kabul edildiğinde determinizmi çürütür.

İtiraz #2

Argüman bir eş seslilik [equivocation, ç.n.] içeriyor çünkü öncül (2)’deki “yapmalı” ahlakın “yapmalı”sıyken (1), epistemik rasyonelitenin “yapmalı”sını kullanıyor.

El-cevap:

Ben “yapmalı”ların bu şekilde farklı manalarının var olduğuna inanmıyorum. Gerçekte ortada olan şey insanların spesifik bir şeyi neden yapmalı oldukları hakkındaki farklı gerekçelerdir. A yapmak için olan bir gerekçe, A’nın kişinin kendi çıkarlarını ilerletmesi olabilir. Öteki bir gerekçe A’nın bir arkadaşına yardımcı olması olabilir. Başka bir tanesi A’nın bir sözü yerine getirmesi olabilir. Vesaire. Bir eylemin gerçekleştirilmesi için olan farklı muhtemel gerekçelerin “yapmalı” kelimesinin farklı manalarını üreteceğini düşünmüyorum.

Bu bir kenara, “yapmalı”nın farklı manaları olsa bile (2)’nin neden ahlaki “yapmalı”yı kullanması gerketiği açık değildir. “Yapmalı” denmeye layık olan her potansiyel eylemle olan her ilişki en azından şu özelliğe sahip olmalı: normativite, i.e., birisi A “yapmalı” demek, bir manada A lehine bir öneri sunmaktır. (2)’nin doğru olması için bu yeterlidir zira imkânsızı önermek saçmalıktır. Yani bir şeyi öneren bir kişi önerisini takip etmenin mümkün oluşuna kendini bağlamıştır. Önerilen şeyin imkânsız olduğunu kabul ederse önerisini geri çekmek durumundadır.

Örneğin bir Bayesçinin inanç derecelerimizi her zaman olasılık kalkülüsüne uydurmamızı önerdiğini varsayalım. Bunun bir iması her zorunlu doğruya olabilecek en yüksek inanç derecesini atamamız gerektiğidir. Şimdi bir muterizin tüm zorunlu doğruları bu şekilde tanımlayabilmemizin ve böylece Bayesçinin bu tavsiyesine uymamızın uygulanabilir bir yolu olmadığını savunduğunu varsayalım. [6] (Karşılaştırın: kilidi açacak kombinasyonu bilmezsem kasayı açamam. Hakeza tüm zorunlu doğruları bilmeden hepsine 1 inanç derecesini atayamam.) Bana öyle görünüyor ki muteriz iyi bir noktaya parmak basıyor. Bayesçi makul bir şekilde “Evet, insanların tüm zorunlu doğruları tanımlayamayacağını ve onlara kesin şekilde inanamayacaklarını biliyorum. Ancak önerim özünde ahlaki veya öz-çıkarsal [prudential, ç.n.] değil epistemik olduğundan dolayı önerdiğim şeyin imkânsızlığı onu yapmamak için bir gerekçe değildir.” diyemez. Bu şekildeki bir cevap öğrencime, gelememesine rağmen sınıfa gelmiş olması gerektiğini söylememden daha makul gelmiyor kulağa. Elbette Bayesçi yine de inanç derecelerini olasılık kalkülüsüne uydurma uygulaması ile ilgili bir şeyler daha söyleyebilir: Bunun ideal bir akıl-yürütücünün [reasoner, ç.n.] nasıl davrandığı ya da davranması gerektiği hakkında olduğunu dile getirebilir (ideal düşünücü insanlarda eksik olan kabiliyetlere sahiptir). Ayrıca bu şekildeki bir akıl yürütmeye yakınsamak için elimizden gelenin en iyisini yapmalı olduğumuzu da söyleyebilir. Ancak bunu hakikaten de yapamadığımızı kabul ettiği vakit bu ideali başaramadığımız için bizi makul biçimde eleştiremez.

İtiraz #3:

Öncül (1) yanlış biçimde sadece doğru olan şeye inanmalı olduğumuzu iddia ediyor. Bunun yerine yalnızca gerekçelendirilmiş şeylere inanmalıyız.

El-cevap:

Öncelikle, gerekçelendirmeyi önemsiyoruz çünkü hakikati önemsiyoruz. Yalnızca gerekçelendirilmiş önermelere inanmak arzulanırdır zira bu, doğrulara inanmak ve yanlışlardan kaçınmak için elimizdeki en iyi araçtır. [7] Birisi, epistemik olarak gerekçelendirilmiş inancı, hakikate ulaşma ve hatadan kaçınma hedeflerimiz cihetinden, ‘kabul etmenin rasyonel olduğu inanç’ olarak tanımlayabilir bile. Yalnızca gerekçelendirilmiş olan önermeleri kabul etmek hakikatin rasyonel şekilde aranmasını tesis eder (aynı beklenen faydayı azamileştirmenin faydanın rasyonel şekilde aranmasını tesis etmesi gibi). [8]

Ancak şüphesiz ki elde etmenin imkânsız olduğu bir amaca yönelik uğraşlara girişmemiz gerektiği yanlıştır. [9] Dolayısıyla mevcut itiraz tarafından yapılan, (özgür irade meselesine ilişkin) yalnızca gerekçelendirilmiş önermelere inanmamız gerektiği varsayımından, (özgür irade meselesi hususunda) hatadan kaçınabileceğimiz sonucu çıkar. Bu da bize adım (7)’yi verir ve argüman, (1)’e başvurmadan aynen devam edebilir.

Dahası, muterize boyun eğip (1)’i şununla değiştirsek bile;

  • 1’. Yalnızca yeterince gerekçelendirmeye sahip olduğumuz önermelere inanmalıyız.

argüman deterministin [pozisyonuna] zarar verecektir. Argüman “MÖT doğrudur” diyen (8) yerine;

  • 8’. MÖT için yeterince gerekçelendirmem var.

sonucuna varacaktır.

Ve determinist artık bunu onayladığında mantıksal bir çelişkiye düşmeyecek olsa dahi bunu yaparken özgür iradeye inanan herkesin (ki bu neredeyse [tüm insanlardır]) bunu yapmakta gerekçeli olacağı fikri, determinizmle birleştirmesi en azından huzursuzluk verici olan bir fikirdir.

İtiraz #4:

(1), “yapmalı” kelimesi epistemik manasıyla kullanıldığında yanlıştır çünkü insanlar inançları üzerinde kontrole sahip değildirler. Bir inanç epistemik açıdan irrasyonel olduğunda buna sahip olan kişi bir açıdan ona “sahip olmamalıdır.” Ancak insanlar hiçbir zaman neye inandıkları hakkında bir seçeneğe sahip olmadıklarından bu, inanca sahip olan kişinin bu inanca sahip olmaktan kaçınabilme gücüne sahip olduğunu gösteriyordur diyemeyiz. [10] İnsanların, inançları üzerinde kontrol sahibi olmadıklarını görmek için şu deneyi yapın: bir çengelli iğne olduğunuza inanmayı deneyin. [11] Bunu yapamadığınızı fark edeceksiniz.

El-Cevap:

Bana kalırsa insanlar nasıl ki seçimleri konusunda özgürlüğe sahipseler aynı şekilde inançları konusunda da özgürlüğe sahipler. En azından bir kişi yeterince gerekçelendirilmemiş bir inancı kabul etmekten kaçınabilir ki (1’) kullanıldığı vakit argümanın ihtiyacı olan tek şey de budur. Öbür türlü insanları irrasyonel inançları için eleştirmenin nasıl mümkün olacağını göremiyorum. [12] Yukarıdaki itiraz ne bunun bir açıklamasını sunuyor ne de “yapmalı,” “yapabilir”i gerektirir sezgisine gerçek bir cevap sunuyor.

Bu “deney”e yönelik verilecek iki cevap var. İlki, bu gerekçelendirilmemiş bir inanca inanmaktan kaçınamamanın bir örneği değildir. En iyi ihtimalle; reddi güçlüce gerekçelendirilen, gerekçelendirilmemiş bir önermeyi kabul edememenin bir örneğidir. Bir çengelli iğne olduğuma inanma gerekçemin olmaması gerçeği—elbette, bir çengelli iğne olduğum açıkça yanlıştır—bu örnekte önemlidir: benzer bir sezgi, iyi şekilde gerekçelendirilmiş bir önermeyi kabul etmem ya da gerekçelendirilmemiş bir önermeden kaçınmamın önerildiği bir durumda bulunmuyor. Dolayısıyla bu argüman gerekçelendirilmemiş önermeleri kabul etmekten kaçınmamız gerektiği öncülümü zayıflatmıyor.

İkinci olaraksa insanların, bilhassa müsait delillerin kesin bir sonuca ulaştırmadığı meselelerde, önermeleri kabul veya ret edebileceklerine dair ampirik verimiz var. Lehinde güçlü delilimizin olmadığı bir önermeyi kabul etmeyi seçmek “iman sıçrayışı yapmak [to take a leap of faith, ç.n.]” olarak bilinir. Bu uygulama dindar bireyler arasında genişçe savunulmaktadır ve görünen o ki benimsenmektedir de. Öbür türlü bu kişilerin, inandıkları şeylere neden inandıklarını açıklamak zordur.

Ayrıyeten, iyi şekilde gerekçelendirilmiş önermeleri kabul etmeyi reddetme (bir tür öz-kandırı) fenomeni de vardır. Örneğin oğlunun ciddi bir suçun faili olduğuna dair delillerle karşılaşan bir adam sonucu kabul etmeyi reddedebilir. Hatta, “Bunu kabul etmeyi reddediyorum.” bile diyebilir. Bu reddedişinin gerekçeleri, birisinin herhangi bir (gündelik) eylemi gerçekleştirmekteki gerekçeleriyle benzer olurdu—sadakat hissi, şahsi üzüntülerden kaçınmak vb.—ki bu da eylemlerimizi kontrol edebilmemiz gibi inançlarımızı da kontrol edebileceğimiz iddiasını makul kılar. İnsanlar bu adamla tartışabilirler ve ona oğlunun suçunu kabul etmesi gerektiğini söyleyebilirler. Adamın, oğluna inanma kararını anlaşılır şekilde eleştirebilir ya da övebilirler (ahlaken). Bu da eylemlerimizi kontrol etmemiz gibi inançlarımızı da kontrol edebileceğimiz fikrini destekler.

Bence bu noktada determinizmi çürütmek için makul şekilde beklenebilecek her şeyi yaptım. Öncülleri; oldukça makul olan, sonucu içermeyen (her geçerli argümanın öncüllerinin sonucu ‘içermesi’ anlamını tenzih ederek) ve determinizmin yanlışlığını gerektiren bir argüman sundum. Tabii ki, sonucumdan kaçınmak adına öncüllerimden birini reddetme seçeneği deterministe açıktır. Ancak bu her felsefi argüman için denebilir. Fikirlerinden birinin görünürdeki bir çürütülmesiyle karşılaşan her filozofa bu görünürdeki çürütmenin dayandığı öncüllerden birisini reddetmek her zaman açıktır. Fakat böyle bir hamle tutumlu şekilde yapılmalıdır; zira öbür türlü dogmatizmin yolu görünecektir.

Son olarak, öncül (1)’im ile de oldukça bağlantılı olan, eylemler üzerine tefekkür etmenin özgürlüğü varsayması gibi, akıl yürütmenin de özgürlüğü varsaydığı fikrini irdelemek istiyorum. [13] Diyelim ki özgür iradenin varlığını kabul edip etmemeye karar verme sürecindeyim. Determinizm doğruysa tefekkürümün sonucunun, o artık her ne olacaksa, belirlenmiş olduğunu fark ediyorum. Yani determinizm doğruysa ve özgür irade tezini kabul ediyorsam bu, özgür irade tezini kabul etmemin belirlenmiş olduğu anlamına gelir; aksini gerçekleştiremezdim. Bu da akabinde determinizmi kabul etmemin gerekli olmasının doğru olmadığı anlamına gelirdi ve özgür iradeyi kabul ettiğim için eleştirilemezdim. Hakeza eğer determinizm doğruysa ve determinizmi kabul ediyorsam o zaman da determinizmi kabul ettiğim için eleştirilemem. Determinizm doğruysa o zaman hiçbir seçim yanlış olamaz zira hiçbir seçim, yapmamalı olduğum bir seçim olamazdı.

Bu gerçek—yani determinizmin epistemik normları (yahut başka herhangi bir normu) asla ihlal edemeyeceğimiz sonucunu çıkarması—adım (6)’daki (ya da (6’)’daki, “Determinizm doğruysa o zaman özgür irade meselesi bağlamında gerekçelendirilmemiş önermelere inanmaktan kaçınabiliriz.”) çıkarımımda yansıtılıyor. Belli epistemik normları varsaydığımız zaman determinizm her ne yaparsak yapalım o normlara uyduğumuz sonucunu getiriyor; yani mesela özgür iradeyi kabul edersem epistemik rasyonellik normlarına uymuş olurum. Öte yandan eğer hiçbir epistemik normu varsaymazsak o zaman neye inanacağımız hakkındaki akıl yürütme süreci—hususen, özgür irade ve determinizm konusunda neye inanacağımız konusunda—yıkılıp gidiyor. İnanç oluşturmadaki rasyonellik belli normların en azından örtük kabulüne dayanır—hakikatin yanlışlığa tercih edilmesi gerektiği, inanç derecelerinin o inançlar lehine olan delillerin derecelerine orantılanması gerektiği, birisinin kendisiyle çelişmemesi gerektiği vb. şeklindeki normlar. Bu, bu normların doğru olduğu sonucuna varmaz; ancak birisinin onları rasyonel şekilde reddedemeyeceği sonucuna varır. [14]


Notlar

  • [1] Burada Peter van Inwagen’ın şuradaki terminolojisini takip ediyorum: An Essay on Free Will (Oxford: Clarendon Press, 1983), sf. 91.
  • [2] Temel sorun şu ki eğer bazı insan eylemleri yalnızca rastgele olaylar olsaydı bu MÖT’ün doğru olması için yeterli olurdu, ancak bu, eylemlerin özgür olması için yeterli olmazdı. Daha az ilgi çekici bir itiraz da “özgür irademiz var” ifadesinin, normalde tüm normal insanların eylemlerini makul bir sıklıkla özgürce gerçekleştirdiği anlamına geldiğidir.
  • [3] Öncüller [şu şekilde] sembolize edilebilir: 1. (x)(Fx→S[~Bx]), 2. (x)(S[x] → C[x]), 3. (Fm → (x)(C[x] → D[x])), 4. Bm; şu sembolizmi kullanarak: Fx = x yanlıştır, S[x] = x yapmalıyım, C[x] = x yapabilirim, D[x] = x yaparım, m = minimal özgür irade tezi [ve Bx = x’e inanırım, ç.n.]. 1-3 öncülleri (Fm → D[~Bm])’yi gerektiriyor, ki bu da MÖT yanlışsa ona inanmaktan kaçındığımı ifade eder (“[~Bm]” MÖT’e inanmama ‘eylemini’ belirtir). (Bm → ~D[~Bm]) (MÖT’e inanıyorsam o zaman ona inanmaktan kaçındığım doğru değildir) totolojik öncülüyle (ki bu, metinde örtüktür) ~Fm’yi çıkarabiliriz. (~Fm → Tm) (MÖT yanlış değilse o zaman doğrudur) totolojik öncülüyle de (ki bu da metinde örtüktür) Tm’yi çıkarabiliriz.
  • [4] Bu, sonucu varsayma suçlamasının neden aksi takdirde cevaplanamayacak argümanlara karşı ortaya çıkarıldığını da açıklıyor. Benzer bir gözlem için bkz. Peter van Inwagen, “Reply to Chritopher Hill,” Analysis 52 (1992): 56-61.
  • [5] Aşağıda tartışacağım başka bir itirazı buranın dışında tutuyorum.
  • [6] Bu itirazın, insanların önermeleri zaman zaman hatalı akıl yürütme aracılığıyla ‘zorunlu’ ya da ‘imkânsız’ şeklinde yanlış tanımladıkları ititrazından farklı olduğuna dikkat edin.
  • [7] Bu epistemolojide genişçe kabul gören bir görüştür. Mesela bkz. Laurence BonJour, The Structure of Empirical Knowledge (Cambridge: Harvard University Press, 1985), sf. 5-8. Ayrıca aşağıdaki not 8’e bakınız.
  • [8] Richard Foley’in Working without a Net (New York: Oxford University Press, 1993)’teki pozisyonunu bu şekilde anlıyorum.
  • [9] Tabii ki, bu uğraşların kendinden değerli olmadıklarını ve bizi onlar aracılığıyla elde edilebilir olan başka bir hedefe götürmediklerini varsayıyorum.
  • [10] David Owens bu görüşü Reason without Freedom (London: Routledge, 2000)’da savunuyor.
  • [11] Bu örneği Brian McLaughlin’e borçluyum (sohbet sırasında).
  • [12] Philip Pettit ve Michael Smith bu argümanı şurada ortaya koyuyor: “Freedom in Belief and Desire,” Journal of Philosophy 93 (1996): 429-49.
  • [13] J. R. Lucas bu iddiayı benimkine yakın bir argüman esnasında ortaya koyuyor. Bkz. The Freedom of the Will (Oxford: Clarendon Press, 1970), pp. 114-6.
  • [14] Bu makalenin erken bir versiyonuna yaptığı yorumlar için J. R. Lucas’a teşekkür ediyorum.

Michael Huemer – “A Proof of Free Will“, (Erişim Tarihi: 11.10.2024)

Çevirmen: Gökdeniz Tosun

Hacettepe Üniversitesinde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünde okuyor. Başlıca ilgi alanları metaetik, metafelsefe ve mizah felsefesidir. Rastgele makaleler çevirmeyi sever.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Pereboom’un Bağdaşırcılığa Karşı Dört Vaka Argümanı – John Danaher

Sonraki Gönderi

Faşizmin Yükselişini Anlamak – Richard J. Evans ile Röportaj

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü