Son zamanlarda Derk Pereboom’un Free Will, Agency and Meaning in Life[1] kitabındaki bazı argümanlar üzerinde çalışıyordum. Kitap, katı bağdaşmazcılık için benim bildiğim en kapsamlı vakayı sunuyor. Katı bağdaşmazcılık, özgür iradenin nedensel determinizmle uyuşmadığı, dahası, muhtemelen gerçek bile olmadığı görüşüdür. Önceki yazıda[2], Pereboom’un bağdaşırcı olmayan özgür irade teorilerine eleştirilerine göz gezdirdim. Bu yazıda, bağdaşırcılığa karşı onun meşhur argümanına göz atmak istiyorum.
Bu argüman, her biri bağdaşırcılığın doğruluğunu varsayan, bir failin karar vermesini içeren ve bu failin sorumluluğu noktasında sezgisel bir tepkiye neden olan dört adet düşünce deneyine dayanır. Bu nedenle bu argüman bağdaşırcılığa karşı “Dört Vaka” argümanı olarak da anılır. Devamında argümanı elimden geldiğince açık bir şekilde sunup bir takım eleştirel derin düşünceler önermek istiyorum.
Üç ana adımda ilerleyeceğim. Geleneksel bağdaşırcı pozisyonları Pereboom’un bu pozisyonlara karşı argümantatif stratejisiyle beraber inceleyeceğim; Daha sonra Pereboom’un argümanının merkezindeki dört düşünce deneyini göz önüne alacağım ve son olarak bazı eleştirel derin düşünceler sunacağım.
1. Bağdaşırcılık ve Manipülasyon Argümanları
Bağdaşırcılık özgür iradenin var olduğu ve determinizmin doğruluğuyla bağdaştığı görüştür. Başka bir deyişle, bağdaşırcılar bir kararın özgür olarak düşünülüp düşünülmemesinin kararın nedensel olarak belirlenip belirlenmediğine dayanmadığını düşünürler. Bu aşikar soruyu ortaya çıkarır: Eğer nedensel determinizmin mevzuyla hiç bir alakası yoksa, neyin var? Cevap, nedensel dizinin belirli bir tipinin özgür ve sorumlu karar-verme ile ilişkili olduğudur. Eğer karara zemin hazırlayan asıl nedensel dizi bu tipe uyuyorsa o zaman kararın özgür olduğunu söyleme hakkına sahibiz.
Öyleyse hangi tip nedensel diziler işe yarar? Yıllar boyunca çeşitli pozisyonlar öne sürüldü. İşte en popüler olanlardan dördü şu şekildedir:
- Karakter-esaslı pozisyon: Belirli bir failden kaynaklanıyorsa ,ve karakterine aykırı değilse, bir karar özgür denilebilir. Bu, geleneksel olarak Hume gibilerle özdeşleştirilen görüştür. Muhtemelen kullanışlı olması için fazla basittir. Diğer bağdaşırcı pozisyonlar daha spesifik koşullar teklif ederler.
- İkinci dereceden arzu pozisyonu: Eğer ikinci dereceden arzu (örneğin biraz çikolata istemeyi istiyorum) refklesif olarak temin edilen birinci dereceden arzu (örneğin biraz çikolata yemek istiyorum) tarafından kaynaklanıyorsa bir karar özgür denilebilir. Bu pozisyon Harry Frankfurt (ve diğerleri) ile ilişkilendirilmiştir.
- Nedenlere-duyarlı pozisyon: Eğer bir karar yeterli düzeyde nedenlere duyarlı olan karar-verme mekanizması tarafından kaynaklanıyorsa özgür denilebilir. Başka bir deyişle eğer mekanizmaya farklı bir aksiyon-için-sebepler kümesi tanıtılsaydı başka bir karar üretirdi (en azından bazı mümkün dünyalarda). Bu pozisyon Fischer ve Ravzza ile ilişkilendirilmiştir ve farklı versiyonları vardır (zayıf, ılımlı ve güçlü duyarlılık.)
- Ahlaki sebeplere-duyarlı pozisyon: Bir karar ahlaki sebepleri eylem için kullanıp kavrayabilme yetisine sahip karar verme mekanizması tarafından üretiliyorsa özgür denilebilir. Bu pozisyon R. Jay ile ilişkilendirilmiştir. Fischer ve Ravizza’nın pozisyonlarına benzerdir ama karar vermede ahlaki sebeplerin rolüne özellikle dikkat çeker.
Görebileceğiniz gibi, bütün bu pozisyonlar, üretilen kararların söz konusu nedensel diziler tarafından tamamıyla belirlenip belirlenmediğine bakmaksızın, belli türden bir nedensel dizinin özgür irade için ‘’doğru şeye’’ sahip olduğunu iddia ediyor.
Pereboom buna manipülasyon argümanıyla meydan okur. Bu argüman, (A) failinin bir kararının başka bir (B) failinin manipülasyonları sonucu gerçekleşmesi durumunda, bu kararın A tarafından özgürce yapıldığını söylememizin hiçbir yolunun olmadığı şeklinde basit bir varsayımla başlayan bir argüman türüdür. Bilakis, söz konusu karar, A’nın kontrolü dışında bir şeyler tarafından üretilmiştir. Yani eğer elinizi yakalayıp avucunuzun içine bir bıçak yerleştirip kolunuzu başka bir insanı bıçaklamak için kullanırsam bıçaklama eylemi açıkça sizin özgür iradenizin ürünü olmaz. Manipülasyonumun ürünü olur. Manipülasyon argümanları basitçe bu başlangıç noktasına, bağdaşırcılıkta; bütün kararların failin kontrolü dışındaki faktörler tarafından efektif olarak manipüle edildiği şeklindeki tartışmalı iddiayı ekler. Sonuç olarak, hiçbiri özgür denilemez.
Daha formel şekilde sunmak gerekirse, Pereboom bağdaşırcılığa karşı aşağıdaki argümanı benimser.
- (1) Eğer bir failin kararı başka bir fail tarafından manipüle edildiyse o zaman ilk failin eylemi özgür iradeyle gerçekleşmemiştir.
- (2) Başka fail tarafından yapılan manipülasyon ile faile dışsal olan nedensel faktörler tarafından etki arasında fark yoktur.
- (3) Determinizmde failin bütün eylemleri en azından failin kontrolü dışındaki bazı faktörler tarafından belirlenmiştir.
- (4) Öyleyse determinizmde hiçbir failin eylemlerini özgürce irade ettiği (veya ahlaki olarak onlardan sorumlu olduğu) söylenemez (1,2 ve 3’ten)
- (5) Bağdaşırcılık özgür iradenin ve ahlaki sorumluluğun determinizimle bağdaştığını savunur.
- (6) Öyleyse bağdaşırcılık yanlış olmak zorundadır. (4 ve 5’ten)
Argümanın çoğu bana doğru geliyor. Kesinlikle birinci öncülle aynı fikirdeyim. Eğer beyninize motor korteksinizi kontrol etmemi sağlayan bir cihaz yerleştirmiş olsam ve böylece vücudunuz aracılığıyla karmaşık eylemler gerçekleştirsem ve tüm bunlar olurken aynı zamanda kararı veren kişinin siz olduğunuza sizi ikna etsem, böyle bir durumda bu kararları özgür iradenizle sizin aldığınızın nasıl olur da söylenebileceğini anlamakta, doğrusunu söylemek gerekirse, güçlük çekiyorum. Ayrıca (3) ve (5) numaralı öncüllerin determinizm ve bağdaşırclık hakkında tartışmasız önermeler olduğunu ve (4) ve (5) numaralı öncüllerin mantıksal olarak diğer önermelerden çıkan geçerli sonuçlar olduğunu düşünüyorum. O halde, elimizde (2) numaralı öncül kritik değişken olarak kalmış bulunmaktadır. İşte, Pereboom’un dört vaka argümanında savunmayı amaçladığı öncül bu öncüldür.
2. Pereboom’un Dört Vaka Argümanı
Pereboom’un argümanı birbirinden ayrı dört varsayımsal senaryo arasında analojiler kurarak çalışır. Dört vakanın her birinde, bir fail (Profesör Plum) başka bir faili (White) kendi kişisel çıkarı için öldürmeye karar verir. Dört vakanın her birinde Profesör Plum’ın kararı yukarıda bahsedilen farklı bağdaşırcı pozisyonlar tarafından belirlenen koşulları karşılayan bir mekanizma tarafından üretilir. Buna ragmen, dört vakanın her birinde, Pereboom’ın iddiası Profesör Plum’ın kararından sorumlu olmadığıdır. Vakalar, önce başka bir fail tarafından yapılan çok bariz bir dış manipülasyon vakasından başlayıp, sonrasında sorumlu karar vermenin standart bağdaşırcı açıklamalarına benzer bir düzeyde daha ince biçimlere geçerek, ilgili manipülasyon miktarına göre farklılık gösterir. Pereboom’un argümanının özü, dışsal manipülasyonun tipi ve derecesindeki farkların Plum’ın sorumluluktan muaf olmasıyla alakasız olmasıdır. Böylece, bu, Pereboom’un arzu ettiği sonuca ulaşmasını sağlar: Başka bir fail tarafından manipülasyon ile faile dışsal olan faktörler üzerinden nedensellik arasında bir fark yoktur.
Daha kısa ve öz bir şekilde ifade etmek gerekirse, Pereboom, eğer ilk vakada sorumluluk ortaya çıkmıyorsa ve ilk vaka ile sonrakiler (vaka 2,3 ve 4) arasında önemli bir fark yoksa, o zaman sorumluluğun (ve bunun üzerinden özgür iradenin) determinizmle bağdaşmadığını savunmaktadır. Tabii ki de buna hak vermek vakaların kendilerini incelemeden imkansızdır. İşte vakalar şunlardır (bu açıklamalar orijinalinden kısaltılmıştır):
Vaka 1: Sinirbilimcilerden oluşan bir ekip, Plum’ın nöral durumlarını radyo-tarzı bir teknolojiyle istedikleri zaman manipüle etme yetisine sahiptir. Bu özel vakada, bilim insanları, Profesör Plum durumu hakkında düşünmeye başlamadan hemen önce, butona basarak manipülasyon deneyine başlarlar ve bilirler ki bu teknolojik manipülasyon Plum’da güçlü bir egoistik akıl yürütmeye neden olacak nöral bir durumu tetikleyecektir. Ve bu da onun deterministik bir biçimde White’i öldürme kararına yol açacaktır. Şayet nörobilimciler bu şekilde müdahelede bulunmasalardı Plum, White’ı öldüremezdi zira onun muhakemesi bu kararı üretmek için yeterince egoistik olmazdı. Ama aksi takdirde Plum’ın kararı standart bağdaşırcı özgür irade poizsyonları tarafından belirlenen gereklilikleri karşılar (yani onun karakteriyle tutarlıdır, refleksif olarak ikinci dereceden arzu tarafından kabul edilmiş, sebeplere duyarlı mekanizma tarafından üretilmiş, ahlaki ve sağ duyulu).
Plum’ın kararının bu senaryoda özgürce irade edilmediği açıkça yeterli gözükmektedir. Bu durum dışsal bir manipülasyonun sonucudur.
Vaka 2: Plum sıradan bir insandır ancak hayatının başlangıcında bir grup nörobilimci Plum’ı akıl yürütmelerinin (Vaka 1’de olduğu gibi) sık sık -ama her zaman değil- egoistik olması yönünde ve bazen de güçlü bir şekilde egoistik olacak biçimde programlamıştır. Ve bunun sonucu olarak, Plum, içinde bulunduğu mevcut durumlar çerçevesinde, egoistik nedenlere-duyarlı müzakereci, ihtiyatlı düşünme süreçlerinde yer alması yönünde ve White’ı öldürmesi kararıyla sonuçlanan birincil ve ikincil-dereceden arzuların bir toplamına sahip olacak şekilde nedensel olarak belirlenmiştir. Akıl yürütme sürecinin ve kararının sinirsel gerçekleşimi, 1. Durumda olduğu gibi tam olarak aynıdır (ancak nedensel geçmişleri farklıdır).
Tekrardan, Plum’ın kararının bu vakada da özgürce irade edilmediği açıkça yeterli gözükmektedir. Vaka 1 ile bu Vakanın arasındaki tek fark manipülasyonun zamanda daha erken bir anda yer almasıdır (onun başlangıç gelişimi boyunca). Ama bu kayda değer bir fark olamaz. En azından özgür irade ve sorumluluğu değerlendirmeye gelince kayda değer bir fark olamaz.
Vaka 3: Plum sıradan bir insandır, ancak içinde yaşadığı topluluğunun eğitim pratikleri, onun nedensel olarak müzakereci, ihtiyatlı akıl yürütme sürecinin doğasını sık sık ama komple rasyonel egoistik olmayacak şekilde belirler (müzakereci, ihtiyatlı akıl yürütme süreçlerinin doğası sonucu Vaka 1 ve 2’dekiyle tıpatıp aynıdır). Bu eğitim pratikleri, onları önleme veya değiştirme yeteneği geliştirmeden önce hali hazırda tamamlanmıştır. Plum, söz konusu eğitim tarafından üretilen karakterinin bu yönünden dolayı, mevcut koşullarda nedensel olarak güçlü egoistik nedenlere-duyarlı müzakere sürecine girmek yönünde ve White’i öldürme kararını vermesiyle sonuçlanacak birinci ve ikinci dereceden arzulara sahip olacak şekilde nedensel olarak belirlenmiştir.
Bu vaka da vaka 2 gibidir. Tek fark nörobilimciler tarafından gerçekleştirilen nörolojik manipülasyonları kaldırır ve yerine kültürel ve davranışsal manipülasyonu koyar. Pereboom’un iddiası manipülasyonun, bazı beyin implantı veya programlama cihazı tarafından yapıldığı gerçeğinin , geleneksel yöntemlere kıyasla, ahlaki değerlendirmemizde hiçbir rol oynamadığıdır. Eğer teknolojik manipülasyon özgür irade ve özgür iradenin kuyusunu kazarsa, kültürel ve davranışsal manipülasyon da kuyusunu kazmalıdır. Ve tekrardan Plum eylemlerinden sorumlu değildir.
Vaka 4: Evrenimizde gerçekleşen her şey, doğa yasalarıyla beraber evrenin geçmiş durumlarının sonucu olacak şekilde nedensel olarak belirlenir. Plum sıradan bir insandır, normal şartlarda yetişmiştir ve tekrardan akıl yürütme süreçleri daima egoistik olmasa da sık sık egoistiktir ve bazen çok güçlüdür (vaka 1den 3e kadar olduğu gibi). White’ı öldürme kararı güçlü düzeyde egoistik fakat nedenlere-duyarlı müzakareci, ihtiyatlı süreçlerden kaynaklanmaktadır ve ilgili birincil ve ikincil-düzeyden arzulara da sahiptir. Plum’ın muhakeme süreçlerinin ve kararının nöral gerçekleşimi vaka 1-3 ile tamamen aynıdır.
Pekala, burası olayların gerçekten ilginçleştiği yer. Ana fikir, Vaka 4’ün Vaka 3 gibi olduğudur, sadece apaçık başka failler tarafından gerçekleştirilen manipülasyon yoktur (nörobilimciler veya kültürel görevdeşi yoktur). Hiç şüphe yoktur ki bazı çevresel manipülasyonlar bu noktada mevcuttur– determinist anlayışa göre, hepimiz tarihsel ve çağdaş çevrelerimizin ürünleriyiz- ama tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Bu aşağı yukarı çağımızdaki bütün nedensel determinizm savunucularının görüşüdür. Bununla birlikte Vaka 3ve 4 arasındaki fark diğer Vakalar arasındaki farklardan daha önemli gözükmektedir. Vaka 3 ile 5 arasında olduğunu düşündüğümüz gediği kapatmak Pereboom’un bütün vakaları için önemlidir. Peki Pereboom bunu nasıl yapmaktadır?
Vakalar arasında iki muhtemel önemli farka odaklanmaktadır. İlki nedensel geçmişe dair bilgisizliğimizdir. Bu önemli bir fark olabilir mi? Açıkça görünüyor ki hayır. Belirli bir kararın doğrudan nöral manipülasyonua dahil olan nedensel geçmiş hususunda bilgisiz olabilsek bile, yine de manipülasyonun gerçekleştiğini bilebiliriz. Spesifik detaylara dair bilgisizliğimiz bir kimseyi sorumlu addetmek için yeterli gözükmemektedir. İkinci fark Vaka 4’deki manipülasyonun başka bir fail grubu tarafından yapılmadığı gerçeğidir. Bu daha önemli bir fark gibi gözükmektedir, ama Pereboom, düşününce, bunun fark oluşturacak düzeyde alakalı olamayacağını iddia eder. Parmak bastığı yeri kanıtlamak için bize nöral manipülasyon cihazlarının dahil olduğu Vaka 1 ve 2yi yeniden hayal etmemizi ister.
Tekrar hayal etmemizde, manipülasyon cihazlarının spontane üretildiğini varsayacağız, yani akıllı bir tasarımcının veya bir benzerinin ürünü olmayacak. Muhakkak ki birisinin beyninde böyle bir cihaz bulmamız onun sorumlu olmayan biri olarak görme hakkını bize verir mi? Eğer verirse, Plum’ın kararlarını Vaka 4te manipüle eden spesifik dışsal failin yokluğu önemli bir fark yaratamaz. Ve bu doğruysa, sorumsuzluk bütün vakalar için doğrudur. Bağdaşırcılığın kuyusu böylece kazılmış olur.
3. Argüman iş yapıyor mu?
Pereboom’un dört vaka argümanı çok tartışılmıştır, ama gerçekten iyi midir? Benim bazı endişelerim var. Bence Vaka 3 ve 4’deki gediği kapatmak Pereboom’un söylediğinden daha zordur. Özellikle de, spontane nöral manipülasyon cihazlarının dahil olduğu düşünce deneylerine sırtını yaslamasına destekçi değilim. Bir kere, böyle bir cihaz bulmayı ve başka bir failin doğrudan manipülasyonunun ürünü olduğu sonucunu çıkarmamayı hayal etmeyi çok zor buluyorum. İkincisi, ve Steve Maitzen’in eski bir gönderinin yorumunda işaret ettiği üzere, öyle görünüyor ki böyle cihazları içeren düşünce deneyleri Pereboom’un argümanının gizlice inkar etmeye çalıştığı bir fark varsayar. Bu şu demektir ki böyle bir cihazın varlığı anormal olurdu. Yani, bu başkasının davranışının alışılmamış bir sebebi olurdu. Plum’ın sorumlu olmadığı yönündeki sezgisel sonuca yol açması muhtemel olan da bu atipikliktir. Ama bu, sorumluluğun imkanını bağdaşırcı koşulların sağlandığı daha tipik vakalarda tehdit ediyor gibi görünmemektedir.
Bunların hiçbiri Pereboom’un argümanına sempati duymadığımı ima etmez. Öyleyim ve ben de düşünüyorum ki bütün kararların nihayetinde bireysel karar-vericiye dışsal nedensel faktörlere kadara takip edilebildiği dünyada ahlaki sorumluluğun bireyselleştirilmiş yargıları hakkında bazı şüpheli şeyler vardır. Ama böyle bir skeptisizm için daha ikna edici argümalar olduğunu düşünüyorum. Mesela, Bruce Waller’ın ahlaki sorumluluk aleyhine argümanının biraz daha fazla zorlayıcı, güçlü olduğunu düşünüyorum. Waller’ın argümanı diğer insanlara davranışlarımızda temel bir eşitlik prensibinden hareket eder ve önemli uzun vadeli etkileri olabilen bireysel davranışın başlangıç nedensel koşullarındaki eşitsizliklerinin altını çizer. Onun önerisi bu başlangıç eşitsizliklerinin sorumluluk atamak gibi ahlaki pratikler için problem oluşturduğudur. Bununla birlikte, Waller’ın argümanının da bazı şüpheli kısımlara sahip olduğunu ve ahlaki pratiklerimiz için özgür irade şüpheciliğinin tam implikasyonlarının daha uzun ve kapsamlı yaklaşımları gerektirdiğini kabul ediyorum, özellikle Pereboom’un kendisinin şüpheciliği karşısında bu pratiklerin çoğunun sağlam ve sabit kaldığını kaldığını kabul ettiği dikkate alınırsa.
Ama bunlar sadece benim eleştirilerimdir. Pereboom’un kitabında tartışılan daha birçokları vardır ve eleştirmenlerine karşı titiz davranmaktan da geri kalmıyor. Burada ne yaptığına dair sadece bir ipucu verebilirim. Argümanına 2 temel cevabın var olduğunu söyleyerek başlıyor: katı-çizgide cevap, Plum’ın 4 vakada da sorumlu olduğunu iddia etmeyi dener, ve hafif-çizgide cevap, vakaların arasında Pereboom’un argümanının kuyusunu kazan farklar olduğunu iddia etmeye çalışan görüş. Benim yukarıdaki yorumlarım ikincisinin örneklerindendir çünkü vaka 3 ile 4 arasında önemli farklar olduğunu önerir.
Katı-çizgide cevabın bir örneği Micheal McKenna’nın çalışmalarında bulunabilir. McKenna’ya göre, dört vakayı da, sorumluluk ve özgür irade için determinizmin implikasyonları hakkında başlangıçta agnostik kalarak, incelemeliyiz. Başka bir deyişle, erkenden determinizmin sorumluluğun kuyusunu kazdığını varsaymamalıyız. Eğer bunu yaparsak, biz basitçe Plum’ın vaka 4’teki sorumluluğu hakkında kuşkulu oluruz ve bu kuşkuyu Vaka 3,2 ve 1’e transfer edebiliriz. Dört vaka arasındaki analoji sonuç olarak Pereboom tarafından önerilene tersi yönde çalışır.
Pereboom’un buna cevabı vardır. McKenna’nın agnostisizminin çok talepkar olduğunu düşünür. McKenna öyle görünüyor ki Vaka 3’te sorumluluk hakkında onaylı agnostikler olarak başlmamız gerektiğini ve bu agnostisizmi diğer vakalara transfer edilmesini varsaymaktadır. Ama aslında olmamız gereken nötr sorgulayıcılar olmaktır. Yani, özgür irade ve sorumlulukta determinizmin etkileri hakkında emin olmayarak başlamalıyız. Bu, determinizmin özgür irade ve sorumluluğu ortadan kaldırıp kaldırmadığı ihtimaline açık olduğumuz manasına gelir. Eğer bu tutumla başlarsak o zaman McKenna’nın arzu ettiği agnostikliğin transferi daha az zorlayıcı olur.
Pereboom’un bu konuda –nötr sorgulayıcılar olmamız gerektiği, onaylı agnostikler olmamamız gerektiği konusunda- haklı olduğunu düşünmeye meyilliyim ama belki nötr olmak doğru tavır değildir. Steven Maitzen’in ayrıca bana işaret ettiği üzere, neden determinizm gibi metafiziksel bir tez, başkalarını eylemlerinden sorumlu tutmak gibi sıradan sağduyusal ahlaki pratikler için herhangi bir implikasyona sahip olsun? Steve’in bu yorumla nereye varmaya çalıştığı konusunda tamamen emin değilim ama tahmin ediyorum ki sıradan ahlaki pratiklerimizle alakalı inançlarımızın, determinizim gibi muğlak ve anlaşılması zor inançlardan daha kesin olduğu gerçeğiyle ilgili olduğunu tahmin ediyorum. Ama bu pratikte ne anlama geliyor? Hiçbir metafiziksel iddiamızın sıradan ahlaki inançlarımı yerinden edemeyeceği anlamına mı gelmektedir? Yoksa sadece bu tarz bir inancı yerinden etmek için pek çok kanıta ihtiyaç duyacağımızı mı? Bu soruları onun adına cevaplayamayacağım.
Sonuç
Bu fazla uzadı. İşleri toparlamanın zamanı geldi. Kısaca özetmek gerekirse, Pereboom’un 4 vaka argümanı bağdaşırcı özgür irade teorilerini yıkmaya çalışır. Bunu da başka faillerin karar-vermelerinin manipülasyonunu içeren vakalar ve sıradan bağdaşırcı davranış nedenselliği vakaları arasında fark olmadığını önererek yapar. Hiç kimse manipülasyon vakalarında özgürce davrandığımızı düşünmediği için, burdan şu sonuç çıkar ki davranınşın sıradan bağdaşırcı nedenselliği vakalarında da özgürce davranmayız.
Pereboom’un argümanına birçok cevap vardır. Katı-çizgide cevaplar sorumluluğun Pereboom’un vakalarının dördünde de var olduğunu (veya en azından determinizmin sorumluluk üzerindeki etkisi konusunda agnostistik bir tutumu) savunmaya çalışır. Hafif-çizgide cevap 4 vaka arasında önemli farklılıklar olduğunu göstermeye çalışır. Bana göre, vaka 3 ile 4 arasında gidermesi Pereboom’un söylediğinden daha zor farklar vardır. Ayrıca özgür irade (ve sorumluluk) şüpheciliği için daha ikna edici argümanlar olduğunu düşünmeye meyilliyim.
John Danaher – “Pereboom’s Four Case Argument against Compatiblism“, (Erişim Tarihi: 15.10.2024)
Çevirmen: Çağrı Atalar
Editör: Emir Arıcı