Reverie, Jean-Baptiste Camille Corot, 1860-65, via Wikimedia Commons

Belleğin Bir Bilgi Kaynağı Olarak Epistemolojide Rolü Nedir? – Ryan Alexander

/
345 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Bellek, temel bilgi kaynaklarımızdan birisidir. Bize geçmişin bilgisini sağlar ve zaman içindeki akıl yürütme zincirlerini sürdürür. Belleğin epistemolojisinin bir kısmını masaya yatıracağız. Epistemoloji alanı genellikle görsel algıyı inceleyerek başlar. Görsel algı, dünyayı deneyimleyişimizin birincil başlangıç noktasıdır. Lakin bellek (geçmişte edindiğimiz bilgileri depolama ve hatırlama kapasitemiz) genellikle bir bilgi kaynağı olarak görmezden gelinir. Bu elbette bir hatadır. Bellek, bizi geçmişe bağlar ve ânı anlamamıza yardımcı olur. Bu yazıda belleğin epistemolojisinin bazı noktalarını masaya yatıracağız ve neden önemli bir bilgi kaynağı olduğunu açıklamaya çalışacağız.

Bellek, Hatırlama Ve Anımsama Kapasitesidir

Telefonunuzdaki ya da kameranızdaki bellek kartını düşünün. İlk olarak kapasitesini işlevinden ayırt edebiliriz. Kartın kapasitesi bilgi için bir ‘depodur’. İşlevi ise bu depoya bilgileri depolamaktır. Lakin kartın kapasitesi ve işlevi bir bellek kartı olması için yeterli değildir. Aynı zamanda içerisinde depolanmış bilgileri geri alabilmemiz gerekir.

İnsan belleği buna çok benzerdir. Bunu daha sonra erişebileceğimiz (anımsayabileceğimiz) bilgileri saklama (hatırlama) kapasitesi (ya da ‘yetisi’) olarak düşünebiliriz. Hatırlamak ve anımsamak arasında algılanması güç bir ayrım vardır ama bu ayrım son derece önemlidir. Aksi takdirde, bir kelime başka birisi tarafından bize iletilene kadar yaşadığımız geçici anımsayamama durumunu açıklayabilmemiz mümkün değildir. Sonunda o kelimeyi anımsamamız, onu hatırladığımızı (belleğimizde depolandığını) ancak ona erişemediğimizi veya geri getiremediğimizi doğrular.

Buradan çıkarılması gereken nokta, belleği üç şekilde düşünebileceğimizdir: bir kapasite ya da yeti olarak, bir anı deposu olarak ve bu anıları anımsamak için erişebileceğimiz bir şey olarak.

Hatırlamak Olgusaldır

Arkadaşınızla bir restorantta yemek yemek için sözleştiniz lakin yanlış restoranta gittiniz. Yaptığınız yanlışı fark ettiniz ve arkadaşınızı arayıp başka bir yerde buluşacağınızı sandığınızı söylediniz. Bu durumda başka bir yerde buluşacağınızı hatırladığınızı söylemek doğru mudur? Görünüşe göre doğru değildir zira başka bir yerde buluşacağınızdan eminsiniz ve anımsıyorsunuz lakin bunu hatırlamıyorsunuz. Bunun nedeni belleğin olgusal olmasıdır. Bir şeyi algılamak gibi (halüsinasyon gibi sadece duyusal bir deneyim yaşamak yerine), hatırlamak hatırladığınız şeyin doğru olmasını gerektirir.

Lakin hatırlamak geçmiş olguların bilgisinden çok daha fazlasıdır. Bu olgularla bizatihi haberdar olmanız gerekir. Örneğin pek çok insan Amerika Birleşik Devletleri sınırlarında bir iç savaş olduğundan haberdardır ama hiç kimse iç savaşı hatırlamaz çünkü bugün yaşayan hiç kimse bu savaşı deneyimlememiştir. Bunun yerine insanlar başkalarının ABD’nin bir iç savaş yaşadığına dair tanıklıklarını hatırlar.

Yani bir şeyi hatırlamak için onun belleğinizden anımsayabileceğiniz geçmiş bir olgu olması yeterli değildir. Aynı zamanda geçmişte sizin de bilgi sahibi olduğunuz bir olgu olması gerekir. Aksi taktirde olayın kendisini değil, yalnızca birisinin bu olay hakkında anlattıklarını hatırlarsınız.

Bellek İnanç İçin Bir Gerekçelendirme Kaynağıdır

Hepimizin yanıltıcı anıları olmuştur. Lakin gerçek anılar (bize geçmişteki olguları tutarlı bir şekilde yansıtan) onları doğru yapan olguyla nedensel olarak bağlantılı olmaları gerçeğiyle ayırt edilirler. Sadece kapıyı kilitlediğimi hatırlıyor gibi görünmemin bir sebebi aslında o kapıyı kilitlememiş olmamdır ve dolayısıyla bu olgu kilitlediğimi hatırlamama neden olmuş olamaz. Aynı şekilde birini geçen hafta gördüğümü hatırlama nedenim onu görmenin deneyimini yaşamış olmamdır ve bu deneyim belleğimde o kişiyi görüşümün depolanması ve anımsanmasıyla bir nedensellik ilişkisi içerisindedir.

Shortest Path, Artyom Kalininm 2013, via Wikimedia Commons

Hatırlamaya ilişkin bu nedensel gereklilik, geçmiş hakkındaki inançlarımız hakkında gerekçelendirme kaynağı olan anılarımız için neredeyse tam anlamıyla gereklidir. İşte geçmiş hakkındaki inançlarımızı anlaşılabilir kılan da budur. Ancak eksiksiz bir bellek epistemolojisi bundan çok daha fazlasını dikkate almalıdır. Örneğin bellek algıya benzerdir çünkü anımsanmayı bekleyen olguların deposunu şekillendirmek için algıya bel bağlar. Lakin algının aksine bellek pek de imgelerle ilintili değildir. Mesela ön kapımızı kilitlediğimizi hatırlarız. Hem de bu eylemin görsel temsilini anımsayamadan hatırlarız. Lakin kapının kilitlenmesini görsel bir temsil olmadan algılayamayız. Bu durum bizi önemli bir noktaya getirir. Bellek bilginin birincil kaynağı değildir. Algı gibi diğer kaynaklara bağlıdır. Yine de bellek epistemik olarak doğrudan bir bilgi kaynağıdır.  Bu da gerçek anıların bu bilgiyi ilk edindiğimiz kaynaklar hakkında çıkarım yapmamıza gerek kalmadan bize geçmiş hakkında bilgi verdiği anlamına gelir. Daha basit anlatacak olursak, bir anının temel noktasını bilmek için o anının sağlıklı bir algısal süreç sonucunda oluştuğunu bilmemize gerek yoktur. Aksine anının nedensel olarak kaynağına bağlı olması yeterlidir ve anıyı hatıra depomuzdan hatırlayışımızın tutarlı olması yeterlidir.


Ryan Alexander – “How Does Epistemology Address Memory as a Source of Knowledge?“, (Erişim Tarihi: 18.03.2025)

Çeviren: Hüseyin Özer

Çeviri Editörü: Efe Aytekin

Hacettepe Üniversitesi İngilizce Mütercim-Tercümanlık lisans öğrencisi. Epistemoloji, dil felsefesi, sosyoloji ve tarih alanlarıyla ilgilenir. Boş zamanlarını roman okumakla ve sıra tabanlı rol yapma oyunları oynamakla geçirir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Wittgenstein (Felsefe Sözlüğü)

Sonraki Gönderi

Sorgulama İçin Bir Rehber Olarak İdeal Olmayan Epistemoloji – Nastja Tomat

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü