Analitik Felsefeye Karşı Kıta Felsefesi – Michael Huemer

Bazılarınız çağdaş felsefedeki “analitik” ve “kıta” tarzları arasındaki ayrımı biliyor, ancak bu ayrımın ne hakkında olduğunu veya analitik felsefenin neden daha iyi olduğunu bilmiyor olabilir. Bu yazıda bu konuyu açığa kavuşturmayı amaçlıyorum.

/
6125 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika
I. Analitik Felsefe Hakkında

Analitik felsefe temel olarak İngilizce konuşulan ülkelerde (İngiltere, Amerika, vb.) yaygın olan bir felsefe anlayışıdır. G.E.Moore, Bertrand Russell, A.J. Ayer gibi insanları ve bugün ABD’nin yüksek dereceli felsefe bölümlerindekileri bir düşünün.

“Analitik” filozoflar eskiden felsefenin ana görevinin dili analiz etmek (kelimelerin anlamlarını açıklamak) ya da kavramları analiz etmek olduğunu düşünen insanlardı. Şimdinin analitik filozofları ise sadece felsefeyi belirli bir tarzda (temel görüşlerine bakılmaksızın) yapan insanlar.

Peki, bu tarz nedir? Genellikle analitik filozoflar ne demek istediğini açıkça söylemek, tezleri için mantıklı argümanlar öne sürmek ve bu argümanlara olan itirazlara (mantıksal olarak) cevap vermek için ellerinden geleni yaparlar.

Ayrıca felsefenin ilgi alanı olan, kelimelerin anlamları hakkındaki sorulara veya kavramlar arasındaki mantıksal ve semantik ilişkilere yönelik ilgileri hala devam etmektedir. Bir analitik filozof adaleti tartışıyorsa genellikle “adil” kelimesinin anlamı, adalet kavramının dürüstlük veya doğruluk kavramlarıyla nasıl ilişkili olduğu gibi şeylerin tartışılmasını bekleyebilirsiniz.

II. Kıta Felsefesi Hakkında

Kıta felsefesi esas olarak kıta Avrupa’sından, özellikle Fransa ve Almanya’dan gelir. Heidegger, Foucault gibi insanları ve varoluşçuları hatırlayın.

Tarzı büyük ölçüde analitik felsefenin tersidir. Kıta yazarları, ne söyledikleri konusunda analitik filozoflardan çok daha az açıktır. Örneğin, tartışmaya başlamadan önce terimlerini açıkça tanımlamazlar. Tam bir açıklama yapmaz ve çok fazla metafor kullanırlar. Kendilerine özgü, soyut bir jargonları vardır.

Bir fikir öne sürdüklerinde, bunun için birtakım argümanlar sunarlar ancak bu argümanlarda kesin önermeler ve akıl yürütme adımlarını bulmak zordur. Bir kıta felsefesi yazarı size asla argümanında üç öncül olduğunu söylemez veya bunları (analitik filozofların sıklıkla yaptığı gibi) 1., 2., 3. ifadeler olarak belirtmez. Ayrıca, itirazları doğrudan ele almak veya alternatif teorilerle yüzleşmek için çok daha az çaba harcarlar. Sizi uzun bir düşünce silsilesine götürecek şeyler söylerler. Öyle ki sonunda, “Kaç tane öncül vardı?”, “İkinci öncül neydi?” veya “İlk itiraz neydi?” gibi soruları cevaplamak çok zor olur.

Ayrıca kıta felsefesinde belli dogmatik temalar vardır. Eserlerinin, bir tür öznellik veya irrasyonalizm içermesi analitik felsefeden çok daha muhtemeldir. Yani, (eğer ne söylediklerini şöyle böyle anlamayı başarırsanız) gerçekliğin gözlemcilere bağlı olduğunu, nesnel olarak düşünmenin veya rasyonel olmanın mümkün olmadığını veya istenmediğini tartışıyormuş gibi görünen pasajlar bulma olasılığınız yüksektir.

Filozoflar genellikle politik olarak sola eğilimlidir. Fakat kıta filozofları daha uç solcu olma eğilimindedir (diğer filozoflardan daha fazla).

Diğer taraftan, kıta felsefesinin bir parçası olan Heidegger, kelimenin tam anlamıyla “sağcı” bir görüş olan Nazizm’in savunucusuydu. Dolayısıyla kıta felsefecilerinin komünizm ve faşizm gibi çılgın ve korkunç aşırı politik görüşlere sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

Heidegger’e Karşı Carnap

Analitik/Kıta felsefesi ayrımından söz ederken (kıta filozofu) Martin Heidegger ve (analitik filozof) Rudolf Carnap arasındaki anlaşmazlıktan bahsetmeden geçemeyiz.

Carnap, “Dilin Mantıksal Analizi Yoluyla Metafiziğin Üstesinden Gelinmesi” makalesinde doğal dilde üretilebilecek anlamsız ifadeleri tartışır.

(http://www.ditext.com/carnap/elimination.html).

Heidegger’den şu alıntıyı örnek olarak gösterir:

Araştırılması gereken yalnızca varlıktır -başka bir şey değil… Tek başına varlık ve daha fazlası-Hiçlik; sadece olmak ve olmanın ötesi-hiçlik. Peki ya Hiçlik? Hiçlik yalnızca hiç var diye mi vardır? Yoksa tam tersi mi? Hiçliğin hiçten, olumsuzluktan önce geldiğini söyleriz. Hiçliği nerede arıyoruz? Onu nasıl buluruz? Kaygı hiçbir şeyi ortaya çıkarmaz… Endişe ettiğimiz ve kendinden dolayı endişelendiğimiz şeyler esasında hiçbir şeydi. Aslında hiçlik kendi içinde vardı. Peki hiçlik? Hiçliğin kendisi hiçliktir.

(Not: Bu, Heidegger’in yazılarının çoğundan daha açıktır.)

Carnap, makalesine mantıksal olarak doğru bir dilde, bu tür ifadelerin neden formüle edilemeyeceğini açıklayarak (yüklem mantığı kullanarak) devam eder.

Analitik Felsefe Açıkça Daha İyi

Kıta felsefesi ile ilgilenen birçok insan mükemmel derecede iyi insanlardır. Bununla birlikte, analitik felsefe açıkça kıta felsefesinden daha iyidir. Neden?

A. Tarz

Üstte yaptığım analitik/kıta felsefesi ayrımı tasvirim neden analitik felsefenin daha iyi olduğu net bir şekilde açıklıyor.

  1. Net iddialar
  2. Net, mantıklı argümanlar
  3. İtirazlara direkt yanıtlar

Felsefi (veya diğer entelektüel) yazıların temel meziyetleri olduğunu söyleyebilirim. Bu arada, Analitik felsefe ve Kıta felsefesi arasındaki fark tanımlamamın çok da tartışmalı olduğunu düşünmüyorum. İki ekolun de örneklerini inceleyen herkes bu üç farkı görecektir.

Bunlar neden önemli? Çünkü (ve bunun tartışmasız olduğunu varsayıyorum) felsefi çalışmanın bilişsel bir amacı vardır. Amaç, okuyucunun bir şey hakkındaki bilgi ve anlayışını geliştirmektir. Amaç, örneğin, insanların kafasını karıştırmak, kelime dağarcığınızla onları etkilemek, karmaşık cümle yapılarının keyfini çıkarmak ya da insanları susmaya ve sizi sorgulamayı bırakmaya ikna etmek değildir.

Bir eserin bilgi ve anlayışı arttırabilmesi için okuyucunun eserde ne söylendiğini anlaması gerekir. Dolayısıyla açık ifade, felsefi yazının temel bir meziyetidir.

Ayrıca, bir okuyucunun felsefi bilgi ve anlayışını artırmak için, genellikle okuyucuya, söylenenlere inanması için iyi sebepler verilmesi gerekir. Çünkü çoğu durumda tartışılmaya değer felsefi düşünceler ifade edildikten hemen sonra anlaşılmazlar. Genellikle, kişinin ana tezi diğer akıllı insanların katılmayacağı bir şeydir.

Bu nedenle, okuyucu fikrinizi rasyonel olarak benimseyecekse genellikle nedenlere ihtiyaç duyacaktır. Ayrıca, diğer filozofların ortaya koymuş olduğu ana itirazlarda neyin yanlış olduğunu da anlamaları gerekir. Bunun yerine, retorik beceriniz nedeniyle görüşünüzü benimserlerse (sofistike olmanızdan etkilendikleri için veya kafalarını itirazları düşünemeyecekleri kadar çok karıştırdığınız için vb.)  konu hakkında bilgi ve anlayış kazanamayacaklardır.

Dolayısıyla, mantıklı argümanlar sunmak ve itirazlara cevap vermek de felsefi çalışmanın temel meziyetlerindendir.

Bunların önemsiz olduğunu ve açıklamaya gerek olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak görünüşe göre, (Kıta felsefesini Analitik felsefeye tercih eden) birçok insan bu noktaları takdir etmiyor.

B. Doktrinler

Dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta, genelde kıta filozoflarıyla ilişkilendirilen temel doktrinlerin yanlış olmasıdır.

(1) Nesnel gerçeklik vardır.

Örneğin, gözlerinizi kapattığınızda dünyanın geri kalanı varlığını yitirmez. Dünya, insanlar (hatta insan olmayan gözlemciler) olmadan çok önce de vardı. Dünya 4,5 milyar yıldır buradayken, insan gözlemcileri sadece 20.000 – 2 milyon yıldır var. (“insan” olarak adlandırdığınız şeye bağlı olarak). Dolayısıyla dünya bize bağlı değil.

Peki, buna olan itiraz ne? Anlayabildiğim kadarıyla, nesnel gerçekliğe karşı bir ana argüman var. Bildiğim kadarıyla ilk olarak Berkeley’de ortaya çıktı. Berkeley’in argümanı şöyle bir şeydi: (benim yeniden düzenlememle)

  1. Eğer x kavranamazsa, o zaman x imkansızdır. (Öncül)
  2. Kimsenin düşünmediği bir şeyi düşünmek mümkün değildir. (Öncül)

Açıklama: x’i kavrarsanız onu düşünüyorsunuzdur.

  • Bu nedenle, [kimsenin düşünmediği bir şey] kavranabilir değildir. (2’den)
  • Bu nedenle, [kimsenin düşünmediği bir şey] imkansızdır. (1, 3’ten itibaren)
  • Eğer nesnel gerçeklik olsaydı, o zaman kimsenin düşünmediği şeylerin olması mümkün olurdu. (“Nesnel” anlamından)
  • Dolayısıyla nesnel bir gerçeklik yoktur. (4, 5’ten itibaren)

(David Stove bu argümanı “Mücevher” (The Gem) olarak adlandırır ve ona Dünyadaki En Kötü Argüman ödülünü verir.)

Burada yalnızca (2) ‘deki boşluğu göstermek istiyorum. Analitik konuşmada, bu durum bir kapsam belirsizliğidir. Sorun şu ki 2, 2a veya 2b olarak okunabilirdi:

2a. Mümkün değil: [Bazı x, y, ler için (x y’yi kavrar ve kimse y’yi düşünmez)].

2b. Mümkün değil: [Bazı x ler için, (x kavrar: {bazı y’ler için kimse y’yi düşünmez})]

Öncülün doğru olabilmesi için 2a nın olması gerekir, ancak 3-6’nın takip etmesi için de 2b nın olması gerekir.

Genellikle, subjektivizm (öznelcilik) argümanı çok daha belirsiz şekillerde ifade edilir. İnsanlar daha çok buna benzeyen bir şey söyler:

“Aklımızı/kavramsal şemalarımızı/algılarımızı/vb. kullanmadan bir şey bilmemiz imkansızdır. Bu nedenle, şeyleri yalnızca onları düşündüğümüz /algıladığımız/zihnimizde temsil edildikleri vb. gibi bilebiliriz. Dolayısıyla, şeylerin kendi başlarına oldukları gibi olduğunu söylemek mantıklı değildir. Öyleyse ‘nesnel gerçeklik’ fikri hiçbir anlam ifade etmez; anlamsızdır. ”

Duyduğum her türlü argümanı anlamak ve onları mantıklı hale getirmek için elimden geleni yaparım, ancak gerçek subjektivistlerin konuşmaları genellikle bundan çok daha az açıktır. (Bishop Berkeley aslında en açık sübjektivistti.)

Her neyse, yukarıdaki ifade aslında Mücevher’in (daha karışık) bir versiyonudur ve temelde aynı hataya sahiptir. Hata, bilinen bir nesnenin belirli bir zihin aracılığıyla gösteriliyor olduğu ifadesinin, bu zihin tarafından gösteriliyor oluşunun gösterimin içeriğinin bir parçasını oluşturduğu fikri ile karıştırılmasıdır.

Başka bir deyişle: Dünya’yı sadece hayal ettiğim zaman hayal edebiliyorum. Buradan, ne “dünya’yı sadece benim hayal ettiğim gibi hayal edebiliyorum” sonucu çıkar ne de “dünyanın etrafında değilken orada olduğunu hayal edemiyorum” sonucu. (Bunu yapabileceğimi inkar etmek çok aptalca olur.)

(2) Rasyonel ve Nesnel olun

Neden rasyonel düşünmeniz gerektiğini uzun uzun tartışmayacağım. Bence bu gereksiz tekrar olur. (Akılcı düşünme sadece doğru düşünmedir. ‘Rasyonel olmamak’ için iyi bir neden olsaydı, bu ‘rasyonel olmamak ‘dediğiniz şeyin aslında rasyonel olduğunu kanıtlardı.)

Ama ben burada sadece bir düşünürün rasyonaliteye veya nesnelliğe saldırmaya başladığında neler olduğunu yorumlayacağım. Dürüst olmak gerekirse, çok az insanın açıkça “Hey, ben mantıksızım ve sen de mantıksız olmalısın!” dediğini duyarsınız. (Çoğunlukla “mantıksız” sözcüğü olumsuz bir değerlendirme terimi gibi göründüğünden.) Ama insanların örneğin, “kişi nesnel ve tutarlı olmaya çalışmalıdır” gibi asıl rasyonalite ilkelerini reddettiğini çokça duyabilirsiniz.

Bana göre bu durumda olan şey şu: Düşünür, kendisinin yanlış olduğunu bilir ancak elbette bunu tam bilinçli olarak bilmez; kendini aldatıyor ve kendini aldatmayı sürdürmeye çalışıyordur. Eğer yanılıyorsanız ve yanlış inançlarınızı sürdürmek istiyorsanız, o zaman dolaylı olarak rasyonel veya nesnel düşünmekten kaçınmanız gerektiğini açıkça biliyorsunuzdur. Ayrıca, şeylerin açıkça belirtilmesine izin vermekten de kaçınmalısınız. Sis, ön yargı ve kafa karışıklığı, yanlış inançları korumanıza yardımcı olacak anahtar şeylerdir.

(Buna alternatif olarak, düşünür sadece diğer insanların yanlış inançlara sahip olmasını isteyebilir ve ön yargı ile kafa karışıklığınınbunu mümkün kılmanın anahtarları olduğunu bilir.)

Bu nedenle, birisinin az çok rasyonaliteye ve nesnelliğe saldırdığını veya net fikir formülasyonlarından kaçınmaya çalıştığını duyduğumda, bunu, o kişinin daha sonra söyleyeceklerinin çoğunun yanlış olduğunun neredeyse bir kanıtı olarak görürüm.


Kaynak:  Michael Huemer- “Analytic vs. Continental Philosophy” (Erişim Tarihi: 21.12.2019), Kaynak Linki: http://fakenous.net/?p=1112

Çevirmen: Beyza Nur Doğan

Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü'nden mezun oldu, Çeviribilim alanında yüksek lisansına devam etmektedir. İstanbul Kültür Üniversitesi'nde okutman olarak çalışmasının yanında çeşitli yayınevleri için sosyal bilimler alanında çeviriler yapmaktadır. İlgi alanları antropoloji, psikoloji ve başta din felsefesi olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

4 Yorum

  1. sitenin kalitesine yakışmayacak kadar çocukça bir yazı olmuş. benim felsefem seninkini döver yarışması mı bu?

  2. Bir analitikçinin bunları yazması çok doğal. Kıtayı anlayamayacak kadar temeliniz yoksa kita felsefesini eleştirmeyin.

  3. Ben de analitik felsefe taraftarıyım. Bununla birlikte nazizm’in faşizm olduğunu söyleyen insanların inanılmaz cahil olduğunu düşünüyorum. Bir insan bu kadar mantıklı laflar sarf ettikten nazizm’in faşizm olduğunu nasıl söyler anlamıyorum doğrusu.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Metafiziğe Giriş: Metafizik Nedir? Hangi Sorularla Uğraşır? – Berat Mutluhan Seferoğlu

Sonraki Gönderi

Primatlaşan Bireyler: Artılar ve Eksiler – Steve F. Sapontzis

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü