Kadın Düşmanlığı (Mizojini) Nedir? – Odelia Zuckerman & Clair Morrissey

//
899 Okunma
Okunma süresi: 13 Dakika

Kadın düşmanlığı [1] terimi, kadınlara ve kız çocuklarına karşı toplumsal cinsiyete dayalı baskıyı destekleyen sistemleri ifade eder.

Bu sistemlerin ne olduğu ve nasıl çalıştıkları felsefi bir tartışma konusudur.

Burada bu sistemlerin öne çıkan iki açıklamasını inceleyecek ve kadın düşmanlığının daha geniş baskı sistemlerinden bağımsız olarak ele alınıp alınamayacağını tartışacağız.

1. İnsandışılaştırma (Dehumanization) Olarak Kadın Düşmanlığı

Kadın düşmanlığının İnsandışılaştırma teorisine göre, kadınlara normal bir insan gibi muamele etmeyen eylemler, davranışlar, kurumlar ve uygulamalar kadın düşmanıdır.[2]

Kadın düşmanlığının kökü, kadınların nesneleştirilmesine dayanır. Kadınlara tam bir insan muamelesi yapılmaz; kadınlar yalnızca nesneler olarak,[3] birçok durumda (bedeninden başka hiçbir değeri olmayan) bedenler olarak ve bedenleri de yalnızca amaçlara hizmet eden araçlar olarak görülür.[4] Örneğin The Handmaid’s Tale, kadınların toplumsal değerinin tamamen üremelerine bağlı olduğu bir dünyayı tasvir etmektedir.[5]  

2. Uygulama Olarak Kadın Düşmanlığı

Çağdaş filozof Kate Manne’in alternatif teorisine göre, kadın düşmanlığı ataerkilliğin [6](kadınların erkeklere tabi olduğu toplumsal düzeni sürdüren veya yeniden üreten tutumlar ve eylemler) sistemik sosyal uygulamasıdır[7].

Spesifik olarak kadın düşmanlığı, kadınların belirli mallara ve hizmetlere erişmemesi gibi sosyal beklentiler içerir. Manne buna “cinsiyetin ahlaki ekonomisi” adını verir. Bu şunları kapsamaktadır:

Kadınların erkeklere borcu:

  • Saygı, sevgi, besleme, güvence, kabul, emniyet, nezaket, şefkat, ahlaki dikkat, ilgi, sempati.

Kadınların erkeklerden alamayacakları şeyler:

  • Liderlik pozisyonları, otorite, nüfuz, para (güç biçimleri, statü, prestij), gurur, itibar, sosyal statü (toplumsal utançtan/baskıdan kurtulma).

Kadın düşmanlığı öncelikle “kötü kadınları” (toplumsal cinsiyetin ahlaki ekonomisinin gerekliliklerini yerine getirmeyen, erkeklere borçlu olduklarını vermeyen veya onlardan alamayacakları şeyleri alan kadınları) cezalandırmayı içerir.

Kadınların sokakta çağrıldıklarında gülümsemeyi reddedince maruz kaldıkları düşmanlığı,[8] ya da ailede en fazla maaşı kazanan olduklarında hissettikleri suçluluğu ve buna bağlı olarak erkek partnerleri tarafından hissedilen utancı bir düşünün.

İnsandışılaştırma teorisine göre, kadın düşmanlığı, kadınlara normal bir insan gibi muamele edilmemesidir. Ancak Uygulama teorisi, kadın düşmanlığını, kadınlara tamamen insan muamelesi yapmak ve bu nedenle, “kötü davrandıklarında” uygun şekilde öfke, düşmanlık ve küskünlüğe maruz kalmalarını sağlamak olarak anlar.

3. Kadın Düşmanlığını Adlandırmak

Bir şeyi “kadın düşmanı” olarak adlandırmak, o şeyi kadınların boyun eğmesini sağlayan ya da bunu yapan tutumlardan etkilenen davranış olarak tanımlamaktır.

Hem İnsandışılaştırma hem de Uygulama teorilerinde “kadın düşmanı”, belirli eylemleri (örneğin, kadınların cinsel hayatlarını yaşaması) ve tutumları (örneğin, otorite sahibi kadınlara düşmanlık) ve ayrıca daha geniş sosyal uygulamaları ve kurumları (örneğin, Title IX süreçleri) tanımlamak için kullanılır. [10]).

Her iki teoride de kadın düşmanı tutumlara sahip insanlar genellikle kadınları bireysel olarak severler ve önemserler. Aslında kadınların itaat etmesini isteyen bu kişilerin, toplumsal cinsiyetin ahlaki ekonomisine göre hareket eden veya bu itaat emrine direnmeyen “iyi kadınları” sevmesi muhtemeldir. Kadınları sevebilir ve hatta kadın olabilir ama yine de kadın düşmanı olabilirsiniz.

4. Kadın Düşmanlığı Açıklamalarına İtiraz

İnsandışılaştırma ve Uygulama teorileri, kadın düşmanlığını farklı kişilerin farklı şekillerde deneyimlediğini kabul eder. Ancak her ikisi de tek bir kadın düşmanlığı anlayışını aktarmayı amaçlar ve bunun diğer baskı biçimlerinden ayrı olarak anlaşılabileceğini varsayar.

Bazıları ise diğer baskı sistemlerinden ayrılamayacağı gerekçesiyle kadın düşmanlığını bu şekilde tanımlama girişimlerine karşı çıkar [11]. Örneğin, Linda Martín Alcoff şöyle yazmıştır:

Ataerkilliğin ortadan kaldırılması, cinsiyete dayalı ayrımcılığı veya ikincileştirmeyi çözemez çünkü sorunun kökü ataerkillik değildir. [12]

Ataerkillik (kadın düşmanlığını dayatan düzen) her zaman diğer baskı biçimlerinin (beyaz üstünlüğü, engelli ayrımcılığı, heteroseksizm, sömürgecilik) yanında işlev görür.[13] Diğerlerinden bağımsız olarak herhangi bir sisteme odaklanmak, söz konusu fenomeni yeterince tanımlamayacaktır.

Dahası, kadın düşmanlığını tanımlama girişimlerinin, görece ayrıcalıklı kadınların (heteroseksüel, beyaz, zengin vb.) deneyimlerini yanlış bir şekilde ele almaya yol açtığı düşünülebilir. Örneğin, Manne’nin toplumsal cinsiyete ilişkin ahlaki ekonomisi, fiziksel emekten çok ahlaki/manevi emeğe odaklanır. Kadınların fiziksel bedenlerini ve cinsiyetini, çocuk bakımını, ev işlerini, çocuk doğurmayı ve çocuk yetiştirmeyi ilgili mal ve hizmetler listesinden çıkarmaktadır.[14] Bu, beyaz, zengin kadınların deneyimini merkezi ve tanımsal kılar çünkü ev içi emeğin çoğu beyaz olmayan kadınlardan talep edilir.

Benzer şekilde trans kadınların deneyimlerini anlamak için de fiziksel bedenle ilgili normları uygulamak zorunludur; trans kişilerin şiddet suçlarının mağduru olma olasılığı, toplumsal cinsiyeti biyolojik cinsiyetiyle aynı olan (cisgender) kişilere göre dört kat daha fazladır.[15]

Bu endişe, toplumsal cinsiyete dayalı baskıyı tanımlamak için kullanılan dile de yansımaktadır. Misogynoir (siyah kadınlara yönelik kadın düşmanlığı) [16] ve transmisogyny (trans kadın düşmanlığı) [17] gibi terimlerin yaygın kullanımı, “misojini”nin birçok kişi tarafından deneyimlerini tanımlamayan bir etiket olarak görüldüğünü göstermektedir.

Baskının her boyutunu ayrı ayrı analiz etmeye çalışmak yerine kesişimsel bir analiz, tüm baskı sistemlerinin aynı anda ve birbiriyle ilişkili olarak işlediğinde ısrar eder. Her insan, çoklu sosyal kimliklerine dayalı olarak farklı deneyimlere yol açan kesişen güçlere maruz kalır. Dolayısıyla, örneğin, siyah kadınların deneyimleri, beyaz kadınların ve siyah insanların (erkeklerin) maruz kaldığı baskıların toplamı değildir. Bunun yerine, kesişimsel bir analiz, daha geniş sosyal bağlamlarda farklı birçok sosyal kimliğimizin nasıl faaliyet gösterdiğimizi şekillendirdiğine işaret ediyor.[18]

Bazı Latin feministler, adaleti sağlamanın, bir bütün olarak ele alındığında tüm baskı sistemleriyle mücadele etmeyi gerektirdiğini savunuyorlar.[20] Kadın düşmanlığına odaklanmak yerine, yapılan analizin ve siyasi direnişin birincil amacının ve odağının “baskı” olması gerektiğini savunuyorlar. Bu yaklaşım feminizmleri (tek bir evrensel feminizmi değil) [21] belirli toplumsal ve tarihsel koşullara duyarlı yerelleştirilmiş uygulamalar olarak tasavvur ediyor. [22]

5. Sonuç

Kadın düşmanlığının ne zaman, nerede ve nasıl meydana geldiğini belirlemek, deneyimlerimizi anlamlandırmamıza ve bu deneyimlerin başkalarınınkilerle nasıl ilişkili olduğunu görmemize yardımcı olabilir. Bu da toplumsal cinsiyete dayalı baskıyı sona erdirmek için daha geniş siyasi örgütlenmelere ve toplumsal hareketlere yardımcı olacaktır.

Bunun genel bir kadın düşmanlığı kavramı tanımlayarak mı yoksa toplumsal cinsiyete dayalı baskıyı da içeren tüm baskıcı koşulların yerelleştirilmiş analizlerini benimseyerek mi yapılması gerektiği hala felsefi bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.


Dipnotlar

  • [1] Terim, “kadınlardan nefret etmek” anlamına gelen Yunanca sözcüklerden geliyor. Yunanca: misein = nefret etmek; gynē = kadınlar. “Misogyny” = “Kadın Düşmanlığı,” Merriam-Webster Sözlüğü (n.d.).
  • [2] Yap, Audrey. “Mizogyny and Dehumanization,” Newsletter on Feminism and Philosophy 18, no. 2 (2019); David Livingstone Smith’in çalışması, baskının merkezi olarak insandışılaştırma kavramını geliştirmiştir. Smith, David Livingstone. Less Than Human: Why We Demean, Enslave, and Exterminate Others (New York: St. Martins Press, 2011).
  • [3] Nussbaum, Martha C. “Objectification.” Philosophy & Public Affairs 24, no. 4 (1995): 249–91; Langton, Rae. “Autonomy Denial in Objectification.” Sexual Solipsism: Philosophical Essays on Pornography and Objectification. (Oxford: Oxford University Press, 2013).
    Martha Nussbaum, “bir kişiye bir şey gibi davranmanın” yedi yolunu tanımlar: (1) araçsallık, (2) özerkliğin reddi, (3) eylemsizlik, (4) değişebilirlik, (5) ihlal edilebilirlik, (6) sahiplik ve (7) öznelliğin reddi. Langton listeye şunları ekler: (8) ‘bedene indirgeme’, (9) ‘görünüşe indirgeme’ ve (10) ‘sessizleştirme’. Bunların her birinin ortak noktası, kadınların anlaşılmaması, öznelerden çok nesneler olarak temsil edilmesi veya muamele görmesidir.
  • [4] Kelland, Lindsay. “Conceptually Situating the Harm of Rape: An Analysis of Objectification.” South African Journal of Philosophy 30, no 2 (2011):168-183; Papadaki, Lina.“What is Wrong About Objectification?” Current Controversies in Political Philosophy, Thom Brooks (ed.), London: Routledge (2015): 87–99.
  • [5] Atwood, Margaret. The Handmaid’s Tale (Toronto: McClelland and Stewart, 1985).
  • [6] Manne, Kate. Down Girl: The Logic of Misogyny (New York: Oxford University Press, 2019), p. 33.
  • [7] Bu uygulamada kadın düşmanlığının bir ortağı vardır: himpati – ataerkilliğin hak ettiklerini belirttiği mallardan mahrum bırakıldıkları durumlarda erkeklere gösterilen olumlu, görünüşte sempatik tepki. Manne (2019): 196-205.
  • [8] Bosman, Julie. “A College Student Was Killed by a Man Whose Catcalls She Tried to Ignore, Prosecutors Say.” The New York Times. November 27, 2019.
  • [9] Syrda, Joanna. “Spousal Relative Income and Male Psychological Distress.” Personality and Social Psychology Bulletin 46, no. 6 (June 2020): 976–92.
  • [10] MacKinnon, Catharine A. In Their Hands: Restoring Institutional Liability for Sexual Harassment in Education. The Yale Law Journal, Vol. 125, No. 7 (MAY 2016), pp. 2038-2105.
    Hänel, Hilkje C. “#MeToo and Testimonial Injustice: An Investigation of Moral and Conceptual Knowledge.” Philosophy & Social Criticism 48, no. 6 (July 2022): 833–59.
  • [11] Yap, Audrey. “Misogyny and Dehumanization,” APA Newsletter on Feminism and Philosophy 18, no. 2 (2019).
  • [12] Alcoff, anti-emperyal bir yaklaşımı benimsememizi öneriyor. Bu, “feminist teorinin önemsiz veya gündelik olandan, ezilen aktivistleri kendi kurtuluşlarının nihai yaratıcıları olarak gören demokratik bir epistemolojiye doğru gerçek bir yeniden yönelimini gerektirmektedir. Kesişimsel yaklaşımlar ister istemez çoğulcu feminist sonuçlara yol açacaktır; baskıların ve kimliklerin biçimleri farklı olduğu için çözümleri de farklı olmalıdır.” (s. 12)
    Alcoff, Linda Martín. “Decolonizing Feminist Theory: Latina Contributions to the Debate,” Theories of the Flesh: Latinx and Latin American Feminisms, Transformation, and Resistance. Oxford University Press (2020).
  • [13] Örneğin, Sally Haslanger hem “toplumun baskıcı sosyal sistemi ataerkildir” hem de “ataerkillik diye bir şey yoktur” der. Ataerkil bir sistemde yaşamıyoruz artık. Irksallaştırılmış-kapitalist-heteropatriarkada yaşıyoruz. Haslanger, Sally. “Why I Don’t Believe in Patriarchy: Comments on Kate Manne’s Down Girl.” Philosophy and Phenomenological Research 101, no. 1 (2020): 220-229.
  • [14] Manne, yeniden üretim ve ev içi emekten bahsetmesine rağmen (s. 110-111), artık bazı heteroseksüel ilişkilerde “daha eşit bölünmüş oldukları” gerekçesiyle toplumsal cinsiyetin ahlaki ekonomisine ilişkin açıklamasına bunları dahil etmez.” Bunu yapmaktaki amacı, emek anlayışımızı genişletmektir. Ancak bu dışlamanın, kadınların çok küçük bir alt bölümünün deneyimlerinin analizinde paradigmatik veya merkezi bir ayrıcalık olduğu iddia edilebilir.
  • [15] Flores, Andrew R, Lynn Langton, Ilan H Meyer, and Adam P Romero. “Victimization Rates and Traits of Sexual and Gender Minorities in the United States: Results from the National Crime Victimization Survey, 2017.” Science, October 2, 2020.
    Alam, Adnan. “Transgender Sex Workers Vulnerable to Violence, but When Is It a Hate Crime?: Cronkite News.” Cronkite News – Arizona PBS, November 5, 2019.
  • [16] Moya Bailey ve Trudy, Siyah karşıtı ırkçılık ve kadın düşmanı tutumların ve kültürel temsillerin Siyah kadınlar hakkındaki fikirleri şekillendirme biçimlerine atıfta bulunan kadın düşmanı teriminin türetilmesine (2008) ve yaygınlaşmasına (2010’dan beri) katkıda bulunmuşlardır. Bailey, Moya and Trudy. “On Misogynoir: Citation, Erasure, and Plagiarism.” Feminist Media Studies 18, no. 4 (2018): 762-768.
  • [17] Matsuzaka, Sara, and David E. Koch. “Trans Feminine Sexual Violence Experiences: The Intersection of Transphobia and Misogyny.” Affilia 34, no. 1 (February 2019): 28–47.
  • [18] Crenshaw, Kimberle. “Demarginalizing the Intersection of Race and Sex: A Black Feminist Critique of Antidiscrimination Doctrine, Feminist Theory and Antiracist Policies.” University of Chicago Legal Forum 1989, no. 1 (1989): 139-167.
  • [19] Bunun felsefi veya başka bir şekilde ırk, cinsiyet, sınıf, cinsel kimlik vb. hakkındaki tüm konuşmaları terk etmeyi gerektirmediğine dikkat edin. Bunun yerine, Haslanger’ın (2020) açıkladığı gibi, “toplumsal düzeni “yemek pişirmek” olarak görebiliriz. Birçok malzemesi vardır, sonunda ortaya kapitalist beyaz üstünlükçü milliyetçi, yaşlı ayrımcılığı heteronormatifi vs. çıkar. Ataerkil düzen ve söz konusu unsurları sistemin belirli özelliklerini açıklamak için kullanılabilecek analitik kategoriler olarak ele alabiliriz. Ekmeğin içinde maya ayrıştırılamasa da hamurun maya sayesinde nasıl kabardığını açıklayabiliriz. Farklı öğeler, farklı sorulara yanıt olarak açıklayıcı önceliğe sahiptir.” (s. 229)
  • [20] Alcoff, Linda Martín. “Decolonizing Feminist Theory: Latina Contributions to the Debate”; Lugones, María “Revisiting Gender: A Decolonial Approach”; Méndez, Xhercis. “Decolonial Feminist Movidas A Caribeña (Re)thinks “Privilege,” the Wages of Gender, and Building Complex Coalitions” Theories of the Flesh: Latinx and Latin American Feminisms, Transformation, and Resistance. (Oxford: Oxford University Press, 2020).
  • [21] O halde feminizm dar bir bakış açısıyla kadınların erkeklere toplumsal veya politik eşitliğini gerçekleştirmeyi amaçlamaz. Feminizm, bir yapı ve pratik olarak, baskıyı sonuna kadar ortadan kaldırmaya çalışır.
  • [22] Yerel feminizmlere bir örnek, “cinsiyet ikiliğini” ortadan kaldırmanın göreli önemini içerir. Kuzey’de, toplumsal cinsiyet ikiliğinin kendisi genellikle ataerkil baskının kökü olarak kabul edilir ve bu nedenle ikiliği ortadan kaldırmak genellikle merkezi bir siyasi hedef olarak alınır. Oysa Güney’de, toplumsal cinsiyet ikiliği birçok kişi tarafından sömürgeci tahakkümün bir parçası olarak anlaşılır ve aynı şekilde işlemeyen ve doğası gereği baskıcı olmayabilecek Yerli cinsiyet sistemlerinin yerini alır. Alcoff, Nkiri Nzegwu’nun “İgbo aileleri söz konusu olduğunda, kızların ve eşlerin itaatkar olmasının ancak sömürge devralmalarından sonra gelişen tarihsel olarak spesifik bir uygulama olduğunu savunan” çalışmasına atıfta bulunuyor (2006).
    Alcoff, Linda Martín. “Decolonizing Feminist Theory: Latina Contributions to the Debate,” Theories of the Flesh: Latinx and Latin American Feminisms, Transformation, and Resistance. Oxford University Press (2020): 14.

Referanslar


Odelia Zuckerman & Clair Morrissey – “What Is Misogyny?”, (Erişim Tarihi: 10.07.2022)

Çevirmen: Beyza Nur Doğan

Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü'nden mezun olmuştur. İstanbul Kent Üniversitesi'nde okutman olarak çalışmanın yanında çeşitli yayınevleri için sosyal bilimler alanında çeviriler yapmaktadır. İlgi alanları antropoloji, psikoloji ve başta din felsefesi olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Olasılık Hesabı – Thomas Metcalf

Sonraki Gönderi

Hukuk Felsefesine Genel Bir Bakış – Mark Satta

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü