Apaçık Önermeler Üzerine Bir İnceleme – Zeynep Vuslat Yekdaneh

/
2064 Okunma
Okunma süresi: 11 Dakika

Giriş

Felsefe tarihine baktığımız zaman, her dönemde filozofların kendi düşüncelerini temellendirmek için apaçık önermeleri referans aldıklarını görebiliriz. Sonsuz geriye gidiş probleminden sakınmak isteyen filozoflar, başlangıca apaçık olduğu varsayılan bir önerme koyarak diğer düşüncelerini temellendirirler. Dolayısıyla bir mantık terimi olan apaçıklık, incelenmesi gereken bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Filozofların apaçıkönermelere yönelik genel iddiası, bu önermenin, herhangi bir doğrulamaya, açıklamaya ya da kanıtlamaya dayanmaksızın bilinebilen bir önerme oluşudur (Güven, 2015; s.188). Yani apaçık önermeler kendiliğinden doğru olan önermelerdir. Bu doğrultuda apaçıklığa ilişkin şu soruları yöneltebiliriz:

  • ‘Bir önermenin apaçık oluşu, onun doğru olması için tek başına yeterli bir ölçüt müdür?’,
  • ‘Apaçık bir önerme, herkes için aynı seviyede apaçıklığa mı sahiptir?’,
  • ‘Bir önermenin apaçıklığı zamanla değişebilir mi?’ ve
  • ‘Apaçıklık, öznel mi yoksa nesnel bir unsur mudur?’.

Bu sorular bağlamında metinde, öncelikle Descartes’ın ve Locke’un apaçıklığa ilişkin görüşleri ele alınacaktır. Daha sonra her iki filozofun görüşleri karşılaştırılacak ve bu görüşlere yönelik eleştiriler yapılarak kendi apaçıklık düşüncemiz ortaya konulacaktır. Bu metinde apaçıklık kavramı incelenirken apaçıklığın, özellikle mantık felsefesindeki konumu temel alınacaktır.

1. Descartes’ın Apaçıklık Anlayışı

Zihnimizde, deneyimden kaynaklanmayan ve doğuştan olan ideler olduğunu ileri süren Descartes’a göre, doğal ışık aracılığıyla ve sezgisel kavrayışla kesin bilgiye ulaşabiliriz. Bu türden kesinliğe sahip olan önermeler, aynı zamanda apaçık önermelerdir. Söz gelimi bir üçgen idesi, sezgisel kavrayış doğrultusunda elde edilen bir idedir ve çıkarım yaparak bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu bilgisine ulaşırız (Yolcu, 2016; s.76). Bu bakımdan ‘Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir’ önermesi, Descartes için apaçık bir önerme olmaktadır. Descartes’ın apaçık bulduğu diğer bir önerme ise ‘Düşünüyorum o halde varım’ önermesidir. Bunun nedenini ise düşünceden varoluşun kıyas yoluyla değil zihnin sezgisi yoluyla tanınması olduğunu ifade etmektedir (Güven, s.191). O halde Descartes’a göre apaçıklık, doğrudan kavrayış ve sezgi ile ilişkilidir. ‘Düşünüyorum o halde varım’ ya da ‘Benim, ben varım’ veya ‘Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir’ önermeleri apaçık olmaları bakımından doğru olması zorunlu olan önermelerdir. Böylelikle apaçıklık ile doğruluk ve zorunluluk kavramları arasında bir bağıntı kurulduğunu söyleyebiliriz.

1.1 “Tanrı Vardır” Önermesi Apaçık Bir Önerme midir?

Descartes’ın apaçık olduğunu iddia ettiği diğer bir önerme ise ‘Tanrı vardır’ önermesidir. Tanrı’nın varoluşu kadar çabuk ve kolay tanınabilen bir gerçeklik olmadığını ileri süren Descartes’a göre bu varoluş, kendiliğinden açıktır (Descartes, 2017; s.97). Söz konusu önerme apaçık olması ve kendiliğinden gerekçeli olması bakımından diğer önerme ve inançların temelinde durmaktadır. Bu yaklaşım Kartezyen/Temelci Epistemoloji yaklaşımı olarak da bilinmekte olup çağdaş epistemolojideki dini epistemoloji tartışmalarını anlamak için oldukça önemlidir. Tanrı’nın varlığının apaçıklığı üzerine Descartes şöyle söylemektedir:

“…hatta başka her şeyin kesinliğinin bu gerçeklik üzerine kurulduğunu o kadar iyi görüyorum ki, bu olmadan herhangi bir şeyin tam olarak bilinmesi asla mümkün değil (Descartes; s.97).”  

Dolayısıyla Descartes’ın felsefesinde apaçıklık, kanıtlamaya dayanmaksızın kesin bir biçimde bilinebilen, bu nedenle zorunlu olarak doğru olan ve diğer öncüllerin dayanak noktasını oluşturan temel unsurdur.

2. Locke’un Apaçıklık Anlayışı

İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme adlı eserinde ise Locke, doğuştan idelerin olmadığını ileri sürerken apaçıklığı şu şekilde ifade etmiştir: “Terimlerin işitilmesi ve anlaşılmasıyla birlikte gelen genel ve hazır onaylamanın apaçıklığın [self-evidence] bir göstergesi olduğunu kabul ediyorum; fakat apaçıklık, doğuştan izlenimlere değil, başka şeylere bağlı olduğundan hiç kimsenin doğuştan olduğunu öne sürecek kadar aşırıya gidemeyeceği türden birçok önerme de bulunur (Locke, 2017; s.81).” Bu doğrultuda Locke, ‘Aynı yerde iki cisim bulunmaz’, ‘Aynı şeyin hem olması hem de olmaması olanaksızdır’, ‘Ak kara değildir’ ve ‘Sarılık tatlılık değildir’ gibi önermelerin apaçık olduklarını dile getirir (Locke, s.81). Söz konusu önermelerin apaçıklık açısından genel önermeler olduğunu belirten Locke’a göre, bu evrensel apaçık önermelerden daha az genel olan bazı önermeler bulunmaktadır. ‘Bir artı iki üçe eşittir’ ve ‘Yeşil kırmızı değildir’ gibi önermeler, ilk işitildiğinde onaylanmaları bakımından yukarıdaki önermelerden daha özel apaçık önermelerdir (Locke; s.81). Bu bağlamda daha özel olarak apaçık önermeler, ilkin, önerilmeleri doğrultusunda öğrenilmektedir (Locke; s.81-82). Bu apaçık önermeleri öğrenen bir kimse, bunlar üzerine ne zaman düşünse, önermenin içeriğindeki sözcüklerin doğasının incelemelerin başka türlü olamayacağını gördüğü için söz konusu önermeler apaçıktır (Locke; s.82).

John Locke (1632-1704)

Locke’a göre apaçık önermeler, içerdiği sözcüklerin anlamlarından fazlasını ifade etmemekle birlikte kavram analizi yoluyla elde edilmektedir (Güven; s.193). “Böylece bir kimsenin daha önceki tam ve apaçık bir algılamaya dayanarak zihnin, onlar üzerinde düşünmek gerektiği zaman hiçbir kuşku duymadan onlara güvenebileceği biçimde belleğine yerleşmiş olan bütün doğruları bildiği söylenebilir (Locke; s.359).” O halde Locke’a göre apaçık bir önermenin olanağı, içerdiği sözcüklerin anlamlarının başka türlü düşünülememesinde yatmaktadır. Apaçık önermelerin doğuştan idelerle bir ilgisi olmadığını vurgulayan filozofa göre daha az genel olan evrensel apaçık önermeler, ilk bakışta kavranılabilme özelliğini taşımaktadır. Bu bakımdan örneğin ‘Kare, dört kenarlı bir geometrik şekildir’ önermesi, apaçıktır.

3. Değerlendirme

Yukarıda anlatılanlar doğrultusunda söyleyebiliriz ki, bir mantık terimi olarak sıklıkla karşımıza çıkan apaçıklık kavramına yönelik çeşitli anlayışlar bulunmaktadır. Descartes, kendi rasyonalist felsefesi bağlamında sezgi, doğal ışık ve doğrudan kavrayış gibi kavramlarla apaçıklığı ifade ederken Locke, terimlerin işitilmesine vurgu yapmakta ve apaçıklığı dereceli bir kavram olarak ele almaktadır. Bununla birlikte ‘Tanrı vardır’ türünden önermeleri Descartes apaçık önermeler arasında sınıflandırırken Locke’un aynı tutumda olduğunu söylemek güçtür. Söz konusu iki filozof arasındaki diğer bir farklılık ise Descartes’ın doğuştan ideleri kabul ederken Locke’un bunu kesin bir biçimde reddetmesidir. Doğuştan ideler meselesi her iki filozofun da apaçıklık anlayışlarında etkili olması bakımından önemlidir. Nitekim bu farklılıklara rağmen her iki filozofun apaçıklık anlayışlarında doğruluk, zorunluluk ve ilk bakışta kavranılabilme gibi unsurların ortak olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte hem Descartes gibi rasyonalist bir filozofun hem de Locke gibi ampirist bir filozofun apaçık olarak varsaydığı önermeler arasında matematiğin önermeleri bulunmaktadır. O halde Descartes ve Locke’un apaçıklık anlayışlarını, bu konuya ilişkin kendi tutumumuz doğrultusunda değerlendirebiliriz.

3.1 Apaçıklığı Anlamak

Sağduyunun herkese eşit dağıtıldığını söyleyen Descartes’a göre apaçık önermeler, ilk bakışta anlaşılabilir ve sezgiyle kavranılabilirdir. Her ne kadar sağduyu hepimizde bulunsa da anlama yetimizin farklı seviyelerde olması bakımından bazı kimseler apaçık bir önermeyi hemen kavrarken bazıları bunu yapamaz. Bu da filozofların nesnel bir ölçüt olarak öne sürdüğü apaçıklığın aslında son derece öznel bir ölçüt olup olmadığı sorusunu akıllara getirmektedir. Benzer bir durum Locke’un, apaçık önermelerdeki sözcüklerin anlaşılması konusundaki görüşünde de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin bir kimse apaçık olduğu iddia edilen bir önermede geçen sözcükleri ilk bakışta kavrayabilirken başka bir kimse birkaç bakışta söz konusu sözcükleri anlayabilir. Öyleyse apaçık bir önermenin anlaşılma süresi mi vardır? Ya da üzerinden belli bir süre geçtiği zaman apaçıklığın değiştiğini mi söylemeliyiz? Söz gelimi Euclidesçi geometri, apaçıklık iddiasına sahip olan birçok önermeyi içermekteydi fakat çağdaş döneme gelindiğinde bazı önermelerin apaçıklığı tartışma konusu olmuştur (Güven, s.199). “Dolayısıyla bir zamanlar apaçık ve doğru olan bir tümce daha sonra yanlış olabilmektedir (Güven, s.199).” Bu bakımdan apaçıklık, nesnel bir ölçüt olmaktan çok öznel bir kavrayış olarak görülebilir.  Eğer bu kabul edilirse apaçık önermelerin zorunlu ve doğru olarak kabul edilmesi de tartışmaya açılmaktadır. Öznel ölçütler uyarınca apaçık olabilen bir önermenin herkes için zorunlu ve doğru bir önerme olarak kabul edilmesi ne kadar akla yatkındır? Örneğin Descartes, ‘Tanrı vardır’ önermesinin apaçık, doğru, zorunlu ve kendinden gerekçeli bir önerme olduğunu ileri sürmüştü. Ancak son derece tartışmalı olan Tanrı’nın varlığı konusundaki herhangi bir önermenin apaçık olduğunu öne sürmek sakıncalı gözükmektedir. ‘Tanrı vardır’ önermesini doğru kabul etmekle ‘Tanrı yoktur’ önermesini kabul etmek arasında pek bir fark var gibi durmamaktadır. Örneğin birçok ateist ‘Tanrı yoktur’ önermesinin kendileri için apaçık olduğunu natüralist bir çerçevede temellendirebilmektedir. Dolayısıyla her iki tez de aynı ölçüde savunulabilir olabilir. Kaldı ki ‘Tanrı vardır’ önermesi, ilk bakışta anlaşılabilen bir önerme olma özelliğini kanımızca taşımamaktadır. Bu doğrultuda söz konusu önermenin apaçık olmasından kaynaklı olarak doğru ve zorunlu kabul edilmesi de sakıncalı gözükmektedir. Çünkü Descartes bu yargıya kendi öznel ölçütleri bakımından ulaşmıştır ve ne apaçık olduğunu söylemek ne de genel-geçer bir doğruluğa ve zorunluluğa sahip olduğunu söylemek akla yatkın değildir. Tüm tartışmalar ışığında ‘apaçıklık’tan ‘herkes için apaçık’ olmayı da anlamamız gerektiği notunu da düşelim. Açıklık herkes için mevcutsa apaçık (self-evident) olur, Sosa’nın örneğiyle; “Ya kar yağıyor ya da yağmıyor.” önermesi herkese açık ise apaçıklık sağlanmıştır. (Sosa, 1995, 27-29)

René Descartes (1696-1650)

Apaçıklığa ilişkin Descartes’ın bir başka iddiası ise sezgisel kavrayış ve doğuştanlık ile ilgiliydi. Felsefe tarihindeki çoğu filozofta karşımıza çıkan sezgi kavramı, kanımızca muğlak bir kavramdır. Yine çoğu filozofun teorilerinde görülebileceği gibi sezgi ve sezgisel kavrayış farklı şekillerde ele alınan kavramlar olmakla birlikte birçok filozof için bu kavram öznel bir unsuru ifade etmektedir. Eğer bu iddia doğruysa sezgisel kavrayış gibi öznel bir özelliğe dayanarak apaçıklığın genel-geçerliğini savunmak pek akla yatkın gözükmemektedir. Bu bağlamda apaçıklık kavramının öznel ve psikolojik bir kavram olduğunu söylemek mümkündür. Apaçık önermelerin içerdiği varsayılan diğer bir kavram ise doğruluktur. Nitekim apaçık bir önermenin kendiliğinden doğru olduğunu kabul etmek yanlıştır. Euclidesçi geometride de örneklerini gördüğümüz gibi, apaçık olduğu iddia edilen kimi önermelerin yanlışlığını kanıtlamak olanaklıdır. Bu noktada Hempel’in matematiksel önermelerin apaçık kabul edilmesinden hareketle bu önermelerin doğruluğuna ilişkin yorumundan bahsetmek yerinde olacaktır:

“Gerçekten, neyin apaçık olduğu neyin olmadığı kişiden kişiye değişen bir değerlendirmedir; öyleyse apaçıklık matematiksel önermelerin doğruluğunu belirlemede nesnel bir ölçüt olarak alınamaz (Hempel’den aktaran Cemal, s.259).”

Hempel’in matematiksel önermeler özelinde yaptığı bu yorumu, genel olarak apaçık kabul edilen tüm önermelere uygulamanın yanlış olmayacağı kanısındayız. Bu bağlamda bir önermenin gerek içerdiği sözcükler bakımından gerekse ilk işitilmede anlaşılması açısından açık olması, söz konusu önermenin doğru olması için yeterli bir ölçüt olmadığını söyleyebiliriz.

Sonuç

Kendi değerlendirmelerimiz bağlamında söyleyebiliriz ki apaçıklık, birçok klasik temelcinin kabul ettiği gibi genel-geçer, zorunlu ve doğru olmayabilir. Aksine bu kavram, öznelliği de barındırarak hem göreli hem de psikolojik bir kavram olabilir. Özellikle çağdaş dönemde mantık felsefesinin içerisinde tartışılan konulardan biri olan apaçıklığın, yukarıda ele aldığımız Descartes ve Locke gibi filozofların geleneksel anlayışlarından sıyrılarak konu edinildiğini söylemek mümkündür. Apaçıklık kavramı, daha önce de belirtildiği gibi, öznel, psikolojik ve göreli bir kavram olarak görülse bile, işlevselliğini de hala koruyor gibi görünmektedir.

Kaynakça

  • Descartes, R. (2017). Meditasyonlar: Metafizik Üzerine Düşünceler. (Çev. Çiğdem Dürüşken). İstanbul: Alfa Yayınları.
  • Güven, Ö. (2016). Apaçık Olmak Ne Demek?. V. Mantık Çalıştayı 15-17 Mayıs 2015 Bildiri Kitabı içinde (181-199). Bursa: Sentez Yayıncılık.
  • Hempel, C. G. (2019) Matematiksel Doğruluğun Niteliği. Cemal Yıldırım (Çev.). Matematiksel Düşünme içinde (s.258-275). İstanbul: Remzi Kitabevi.
  • Locke, J. (2017). İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme. (Çev. Vehbi Hacıkadiroğlu). İstanbul: Kabalcı Yayıncılık.
  • Ernest Sosa. (1995) “How do you Know”, Knowledge in Perspective, Selected Essays in Epistemology, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Yolcu, Ç. S. (2016). Descartes’ta Bilgi ve Doğruluk Problemi. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). T.C. Kırklareli Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı, Kırklareli.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Sosyobiyoloji – Catherine Driscoll (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

Sonraki Gönderi

Koronavirüse Liberteryen Cevap – Sukhayl Niyazov

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü