Epistemoloji (Felsefe Sözlüğü)

//
2032 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Epistemoloji, bilginin ve gerekçelendirilmiş inancın doğası ile kapsamına dair yapılan incelemedir. Bu disiplin, bilginin doğası ile “doğruluk”, “inanç” ve “gerekçelendirme” gibi kavramlarla nasıl bir ilişki içinde olduğunu analiz eder. Ayrıca, farklı türden bilgi iddialarına dair şüphecilik ile beraber bilgi üretim araçlarıyla da ilgilenir. Fakat esasen, o, belirli ve spesifik araştırma alanlarındaki bilginin oluşumu ve yayılımıyla ilgili konularla ilgilidir.

Epistemoloji şu gibi sorular sorar:

  • “Bilgi nedir?”,
  • “Bilgi nasıl elde edilir?”,
  • “İnsanlar neleri bilir?”,
  • “Bilgi için gerekli ve yeterli koşullar nelerdir?”,
  • “Bilginin mimarisi nedir ve sınırları nelerdir?”,
  • “Gerekçelendirilmiş inançları gerekçeli kılan nedir?”,
  • “Gerekçelendirme kavramını nasıl anlamalıyız?”,
  • “Gerekçelendirme, kişinin zihnine içsel midir yoksa dışsal mı?”

Genellikle, epistemolojide tartışılan bilgi türü önermeye dayalı/önermesel bilgidir, yani “nasıl-bilgisi/knowledge-that” yerine “ne-bilgisi/knowledge-that” (mesela iki sayının nasıl toplanacağı bilgisinin yerine “2 + 2 = 4” olduğu bilgisi).

Bilgi Nedir?

Bilgi, gerçekliğin belirli yönlerinin farkında olmak ve bu yönleri anlamaktır. Gerçeğe yönelen akıl yürütme süreci aracılığıyla edinilen açık, ve net bilgidir. Geleneksel yaklaşıma göre; bilgi için üç gerek ve yeter koşul lazımdır, ki böylece de bilgi “gerekçelendirilmiş doğru inanç” olarak tanımlanabilir:

  • doğruluk (truth): Yanlış olan önermeler bilinemeyeceğinden dolayı, bir şeyin bilgi olabilmesi ve onu bilgi olarak sayabilmek için onun öncelikle doğru olması gerekir. Aristoteles’in meşhur (fakat bir o kadar da kafa karıştırıcı şekilde) söylediği gibi: Aslında öyle olmayan bir şeyin öyle olduğunu söylemek veya öyle olan bir şeyin öyle olmadığını söylemek; yanlıştır. Aslında doğru olan; öyle olan birşeyin öyle olduğunu veya öyle olmayan birşeyin öyle olmadığını söylemektir.
  • inanç (belief): Kişi, inanmadığı bir şeyi bilemeyeceğinden dolayı; “X’i biliyorum, fakat X’in doğru olduğuna inanmıyorum” demek çelişkilidir.
  • gerekçelendirme (justification): Bir şeye (veya bir şeyin öyle olduğuna) tamamen şans meselesi (veya şans eseri) olarak inanmanın tam aksidir.

Tüm bunlar içinde en tartışmalı olan, gerekçelendirmenin tanımıdır. Bu hususta birkaç farklı yaklaşım mevcuttur:

  • Delilciliğe (Evidentialism) göre, bir inancı gerekçelendiren şey, delil olmasıdır; bir inanç, bir kişinin sahip olduğu kanıta uygun olduğu gerekçelendirilmiştir.
  • Farklı Güvenilircilik (Reliabilism) türleri şöyle öneriler sunmaktadır: 1) güvenilir bir şekilde elde edilmiş bir doğru inanç olması koşuluyla bilgi için gerekçelendirme zorunlu değildir; veya 2) gerekçelendirme gereklidir fakat herhangi bir güvenilir bilişsel süreç (örneğin vizyon) tarafından elde edilen gerekçelendirme gereklidir.
  • Başka bir yaklaşım olan Yanılabilirciliğe göre (Infallibilism), bir inancın yalnızca doğru ve gerekçelendirilmiş olması değil, aynı zamanda söz konusu inancın gerekçelendirilmesinin onun doğruluğunu gerektirmesi ve böylece de inancın gerekçesinin yanılamazcı olması gerekir.

Bunların yanı sıra başka bir tartışma ise, gerekçelendirmenin dışsal mı (external) yoksa içsel mi (internal) olduğuyla ilgilidir;

  • Dışsalcılık, “dışsal” olarak kabul edilen faktör ve unsurların (bilgiyi elde edenlerin zihinsel/psikolojik durumlarının dışında kalan anlamdaki dışsallıkların) bilgi koşulları olabileceğini, böylece bir önermeyi gerekçelendiren şeyler dışsal ise onların makul ve kabul edilebilir olduğunu savunur.
  • İçselcilik ise bilgiyi elde etmemizi sağlayan tüm koşulların bilgiyi elde edenlerin zihinsel/psikolojik durumlarına içsel olduğunu ileri sürer.

1963 gibi yakın bir tarihte Amerikalı filozof Edmund Gettier, geleneksel bilgi teorisini (bilginin gerekçelendirilmiş doğru inanç olduğu şeklindeki üçlü bilgi tanımını savunan teoriyi), yukarıda bahsedilen tüm koşulların karşılandığında bile, kişinin bilgiyi elde etmediği belirli türden örnek durumlar olduğunu iddia ederek sorgulamıştır. (Bu örnek durumlara Gettier vakaları veya Gettier karşı örnekleri denir). Örneğin: Kampüsteki saatin (zamanı doğru gösteren ve bozuk olmayan bir saatin dün gece saat 23:56’da birden bire durdurduğunu ve henüz onarılmadığını düşünelim. Tam olarak on iki saat sonra (saaatin durduğunun farkında olmadan), öğlen gerçekleşecek dersime giderken saate bakıyorum ve saatin 11:56 olduğuna dair bir inanç oluşturuyorum. Bu inancım elbette doğrudur çünkü saat gerçekten de 11:56’dır. Ayrıca bu inancım gerekçelendirilmiştir, çünkü saatin doğru çalıştığından şüphe etmek için elimde hiçbir nedenim yok ve saatin kaç olduğuna inancımı saate bakarak temellendirmek ile suçlanamam. Yine de açıkça görüleceği üzere saatin 11:56 olduğunu bildiğim söylenemez. Çünkü, nihayetinde, saatin önünden biraz daha erken geçseydim, doğru bir inançtan ziyade yanlış bir inanç elde etmiş olacaktım.

Bilgi Nasıl Elde Edilir?

Önermesel bilgi, kaynağına bağlı olarak iki tür olabilir:

  • a priori (veya deneysel olmayan), bilginin herhangi bir deneyimden bağımsız veya deneyim gerçekleşmeden evvel mümkün olduğu ve yalnızca aklın kullanılmasını gerektirdiğidir (örneğin mantıksal doğruların ve soyut iddiaların bilgisi); veya
  • a posteriori (veya deneysel) ise, bilginin, aklın kullanımının yanı sıra yalnızca belirli duyusal deneyimlerin ardından veya sonrasında (örneğin, fiziksel bir nesnenin rengi veya şekline dair bilgi veya coğrafi konum bilgisi) mümkün olduğudur.

Fiziksel dünyaya dair duyusal/deneyimsel gerçeklerin bilgisi, zorunlu olarak algılamayı, başka bir deyişle duyuların kullanımını da gerektirecektir. Fakat tüm bilgiler, bir ölçüye kadar akıl yürütmeyi, verilerin analiz edilmesini ve çıkarımlar yapılmasını da gerektirmektedir. Sezginin ise, çoğunlukla, a priori bilgiye dair bir tür doğrudan erişim olduğu düşünülür.

Hafıza/Bellek, geçmişte bildiğimiz bir şeyi (hala) biliyor olmamıza olanak sağlar, hatta belki de, (bu bilgiye dair) ilk ve asıl gerekçeyi artık hatırlamıyor olsa dahi. Bunun yanı sıra bilgi, tanıklık (testimony) yoluyla bir kişiden diğerine de aktarılabilir (yani, belirli türden bir inanca dair gerekçem, güvenilir kaynak(ların) bana bu inancın doğru olduğunu ifade etmesine dayanabilir).

Bilginin elde edilmesine dair birkaç temel teori mevcuttur;

  • Deneyimin rolünü vurgu yapan Empirizm (Deneyimcilik), doğuştan gelen fikirler kavramını bir kenara bırakarak, özellikle fikirlerin oluşum sürecinde beş duyunun algısal gözlemlerine dayanan deneyimi esas alır. Bu temel ilkenin geliştirilmesiyle Fenomenalizm, Pozitivizm, Bilimcilik ve Mantıksal Pozitivizm doğmuştur.
  • Rasyonalizm, bilginin deneyimden ziyade, doğuştan gelen kavramlar biçiminde veya sezgisel olan, a priori süreçlerle elde edildiğini savunur.
  • Temsiliyetçilik (Representationalism), (veya Indirect Realism, Epistemolojik Dualizm), bilinçli deneyimlerimizle gördüğümüz dünyanın aslında gerçek dünya olmayıp, yalnızca, bir iç temsildeki sanal bir gerçeklik kopyası olduğunu savunur.
  • Konstrüktivizm (veya Yapısalcılık), tüm bilgilerimizin gelenek, insan algısı ve sosyal deneyime bağlı olmasından dolayı bir “bir inşa ürünü” olduğunu veya “inşa edildiğini” düşünür.

Neleri Bilebiliriz?

Bilginin herhangi bir gerekçesinin bizatihi kendisinin başka bir inanca bağlı olduğu gerçeği, bize, bu gerekçenin sonsuz bir gerilemeye yol açtığını göstermektedir. Şüphecilik, bu sonsuz akıl yürütme zincirinin son bulması veya tamamlanmasının imkansız oluşuyla yola koyulur; nihayetinde hiçbir inancın gerekçelendirilemeyeceğini ve bu nedenle hiç kimsenin gerçek anlamıyla hiçbir şey bilmediğini iddia eder.

Yanılabilircilik (Fallibilizm) bilginin mutlak kesinliğinin mümkün olmadığını veya en azından ilkesel olarak tüm bilgi iddialarının yanlış olabileceğini savunur. Fakat diğer yandan, Şüphecilik’ten farklı olarak Fallibilizm, bilgilerimizi terk etmemiz gerektiğini söylemez. Empirik bilgi daha fazla gözlemle revize edilebileceği için, bilgi olarak aldığımız her şeyin muhtemelen yanlış olduğu olabileceğini kabul eder.. Bu yaklaşım, yapılan daha fazla gözlem yoluyla deneyimsel bilginin revize edilebilir olduğunu ve bilgi olarak aldığımız herhangi bir şeyin muhtemelen yanlış olabileceğini kavramamızı ister.

Sonsuz gerileme problemine (gerekçenin gerekçesininde farklı bir inanç ve gerekçeye dayanması problemi de diyebiliriz) cevap veren farklı düşünce okulları doğmuştur:

  • Temelselcilik (Foundationalism), başka inançlara temel olan bazı temel inançlar olduğunu, bu temel inançların bizzat kendilerinin başka inançlar tarafından gerekçelendirilmesi gerektirmediğini ileri sürer. (Ç.N. Bu yaklaşıma Kartezyen/Descartesci epistemoloji de denir. Temel inançlar derken ise kendi kendini gerekçelendiren inançlar, yanılmaz inançlar, kavramlara veya belirli a priori düşüncelere dayanan inançlar ima edilmektedir. Bu yaklaşımı eleştiren ve “basic beliefs” kavramı ile beraber farklı bir epistemoloji yaklaşımı inşa eden Alvin Plantinga’nın çalışmaları Dini/Reformcu Epistemoloji’nin doğuşuna katkı sağlamıştır. Platinga daha sonra bir tür dışsalcılık ve Erdem epistemolojisi teorisine yakınsanan Uygun İşlevselcilik kuramına yönelmiştir).
  • Araçsalcılık (Instrumentalism), kullandığımız kavramların ve teorilerin yalnızca faydalı birer araç olduğunu ve bu araçların değerlerinin fenomenleri açıklamada ve öngörüde bulunmada ne kadar etkili oldukları ile ölçüldüğünü ileri süren metodolojik görüştür. Bu görüşünden dolayı da Enstrümantalizm, teorilerin doğru olarak değerlendirilebilir/sınıflandırılabilir olduğunu reddetmektedir. Pragmatizm de, bir şeyin yalnızca iş gördüğü, çalıştığı veya pratik sonuçları olduğu sürece doğru olduğunu savunan benzer bir kavram/yaklaşımdır.
  • Sonsuzculuk (Infinitism), tipik olarak tanımlarsak, sonsuz zinciri (gerilemeyi) yalnızca potansiyel olarak kavrar; bu yaklaşıma göre bir bireyin yalnızca ihtiyaç olduğunda ilgili nedenleri ortaya koyma yeteneğine sahip olması yeterlidir. İşte tam da bu nedenden dolayı, çoğu geleneksel gerekçelendirme teorisinin tam aksine Sonsuzculuk, sonsuz bir gerilemeyi geçerli ve makul bir gerekçe olarak kabul eder.
  • Bağdaşımcılık (Coherentism), şahsi bir inancın, parçası olduğu inanç kümesinin geri kalanıyla (kümede yer alan diğer inançlarla) uyumlu (tutarlı) olması yoluyla döngüsel olarak gerekçelendirildiğini; böylece de gerilemenin doğrusal bir gerekçelendirme modeline göre devam etmeyeceğini savunur.,
  • TemelBağdaşımcılık (Foundherentism) ise Temelselcilik ve Başdaşımcılığın birleştirilmesi anlamına gelen başka bir pozisyondur.

Kaynak (Erişim Tarihi:24.04.2021)

Çevirmen: Taner Beyter


Çağdaş Epistemoloji’ye dair diğer içeriklerimiz

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ahlaki Beyan – Annaleigh Curtis

Sonraki Gönderi

İngiliz Deneyciliği (Felsefe Sözlüğü)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü