Felsefe Silkindi: Ayn Rand’ı Görmezden Gelmek Onu Ortadan Kaldırmaz – Skye C. Cleary

/
4984 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Felsefeciler Ayn Rand’dan nefret etmeyi pek sever. Hatta onun herhangi bir sözü ile alay etmek epey moda. Öyle ki bir felsefeci bana şöyle söylemişti: “Hiç kimsenin o canavara maruz kalmasına gerek yok.” Birçok kişi onun bir felsefeci olmadığı ve ciddiye de alınmaması gerektiğini iddia ediyor. Ancak buradaki sorun şu: İnsanlar onu ciddiye alıyor. Hem de bazı durumlarda epey ciddiye alıyor.

1926’da ABD’ye taşınan Rus doğumlu bir yazar olan Rand, Objektivizm denilen bir egoizm felsefesi inşa etti. Atlas Silkindi (1957) adlı romanında yer alan felsefesi, “mutluluğu yaşamının ahlaki amacı olan, en asil faaliyeti üretken başarı olan ve tek mutlağı mantık olan kahramanca bir varlık olarak insanı” içerir. Ona göre mutluluk sıkı çalışma ve cesur bireyselcilik ile mümkündür, – onun Fountainhead (1943) romanı film starları Gary Cooper ve Patricia Neal tarafından 1949’da beyaz perdeye taşınmıştır- Birleşik Devletler’de birçok kişinin dikkatini çekmesi ve hayallerini etkilemesi şaşırtıcı olmasa gerek.

Ayn Rand (1905-1982)

1982 yılında, yani Rand’ın ölümünden 3 yıl sonra kurulan Kaliforniya’daki Ayn Rand Enstitüsü, kitaplarının 30 milyondan fazla kopya sattığını duyurdu. Enstitü 2018’in başlarındaysa Kuzey Amerika okullarına Rand’ın romanlarının 4 milyon kopyasını dağıtmayı planlamıştır. Enstitü epey aktif bir şekilde kolejlere bağışlar yapmaktadır, ancak bu bağışlar çoğu zaman profesörlerin derslerde Ayn Rand felsefesi ve Objektivizm’e olumlu ilgi, sempati uyandırma ile Atlas Silkindi’yi okutma şartına bağlıdır.

Rand’ın kitapları bugünlerde giderek daha popüler hale geliyor. Amazon’un en çok okunan yazar sıralaması onu, William Shakespeare ve J. D. Salinger ile yan yana gösteriyor. Bu sıralamalar bazen dalgalansa ve tüm satışları kapsamıyor olsa da onun hala adından söz ettirmesi çok şey anlatıyor.

Rand’ın fikirlerini eleştirmek epey kolaydır. Bu fikirler o kadar ekstremdir ki, birçoğu parodi olarak okunur. Örneğin, Rand çoğu zaman kurbanı suçlar: birinin yeterince parası veya gücü yoksa bu onun kendi suçudur. Fountainhead metnindeki “kahraman” Howard Roark, kadın kahraman Dominique Francon’a tecavüz eder. Rand’a göre şömine onarımı ile ilgili birkaç sıra dışı sohbet, Francon’a tecavüz etmek için Roark’a “ima edilmiş bir davetiye” anlamına gelir. Bu olay rızasız olsa bile, – Francon gerçekten de tecavüze direnmekte ve Roark açıkça onu zorlamaktadır -, yine de Rand, tecavüzcülerin değil tecavüze uğrayanların sorumlu olduğunu ima etmektedir. Belki de şu doğrudur; romanın önceki sayfalarında Roark’ın söylediği gibi asıl mesele istediği şeyi yapmasına kimin izin vereceği değildir: “Asıl mesele şu ki, beni kim durduracak.” Rand’ın bencilliği savunması ve başarısızlardan haz etmemesi, çağdaş politikada epey yankı bulmuştur. Şunu söylemek sözü dolandırmak olmazdı; onun felsefesi bazı politikacıları yoksul ve fakirlerin durumlarını görmezden gelme konusunda cesaretlendirmiştir.

Rand kendi kendine yetebilmeyi savunur ve fedakarlığa (alturizme) şiddetle saldırır. Bireysel özgürlüğü engellediği için hükümet düzenleme eylemlerini eleştirerek kamu görevlilerini şeytan olarak görür. Ancak yine de , birçok kanun ve hükümet düzenlemesinin bireysel özgürlük ve gelişimi desteklediği gerçeğini kolayca görmezden gelir. Atlas Silkindi romanında, esrarengiz kült lider ve Objektivist sözcü John Galt ile onun kliği, var olan sistemdeki devlet müdahalelerinden uzaklaşarak kendi kurallarını özgürce kurabileceği bir topluluk kurmak üzere yola koyulur. Yine de doğayı koruma kurumları ve düzenlemelerinin olmadığı bir dünya hayal edin. Galt’ın ütopyasında komşuları zararlı gazları atmosfere salmakta, su kaynaklarını kirletmekte veya bölge sakinlerini böcek ilaçları ile zehirlemekte özgür olacaktı. Yine de Galt başkalarına karşı herhangi bir sorumluluğu reddederek onlardan hiçbir şey beklemez. Onun sözleriyle: “Beni takip edenlere karşı herhangi bir ahlaki sorumluluğum var mı? Tabi ki hayır!” Hatta Galt zaten zengindir, bu yüzden birkaç komşu bile satın alabilir. Unutmamak gerekir ki Rand’ın felsefesi, görüşlerini temsil eden Galt gibi hayali karakterlerinde savunduğu şekliyle, başkalarının izole edebileceğimiz sınırsız kaynaklar ve mülklere sahip bir dünyada yaşadığımızı varsaymaktadır. Ancak o tek bir dünyayı paylaştığımızı görmezden geliyor; biz insanlar aynı havayı solur, aynı okyanusta yüzer ve ortak su kaynaklarından su içeriz.

The Free Market Existentialist (2015)’in yazarı William Irwin gibi bazı liberteryen filozoflar, Rand’ın ideolojisinin farklı bir türünü benimseyerek, hırsızlık, dolandırıcılık, kaba kuvvet/zorbalık ve felaketlere karşı insanları ve mülklerini koruyan bazı devlet müdahale ve uygulamalarını önerdiler (özellikle çevre koruma kuruluşlarını desteklememiş olsa bile). Yine de Rand için The Virtue of Selfishness (1964) gibi derleme metinlerinde de yazdığı şekliyle, “Özgürlük ve hükümet uygulamaları arasında hiçbir uzlaşma olamaz.”, herhangi bir hükümet uygulama ve kontrolünü kabul etmek “kişinin, kendisinin adım adım köleleştirilmesini kabul etmesidir.” Ancak Rand her zaman kendi felsefesine uygun bir şekilde hayatını yaşamıyordu, iki yüzlü bir şekilde hayatının bir döneminde sağlık sigortası yaptırdı ve sosyal güvenlik birikimi aldı. ‘The Question of Scholarships’ (1966) adlı bir başka çalışmasında, yalnızca alıcı itiraz ettiği takdirde, yapılan veya gelecekte yapılacak olan devlet yardımlarını ödenen vergilere karşı kısmi bir tazminat olarak görerek kabul etmeyi önerdi. Ancak buradaki sorun; yolları, şebeke suyunu, polis korumasını veya hükümetin sağladığı sayısız başka imkanı kullanırken; muhtemelen, tek problem toplanan onca vergiye karşılık bir hak olarak ne kadar devlet yardımının kabul edilebileceğinin epey karmaşık olması değil. Bu aynı zamanda onun, bireysel özgürlük ile devlet arasında bir uzlaşma ve beraberlik olamayacağı iddiası ile de çelişiyor.

Dahası, bizden çalınanı geri alma adı altında bu bahsettiklerimize aktif olarak katılım sağlamak ve onlardan faydalanmak pek samimi değil, şikâyet ettiğimiz şeye benzer bişeydir. Bu bencillik olabilir; ancak onun iddia ettiği şekliyle ahlaki değildir. Ayrıntılara göz gezdirmeksizin Rand’ı kötülemek, veya onun argümanlarını eleştirme zahmetine girmeksizin kendisini şeytanlaştırmak açıkça hatalı bir yaklaşımdır. Onun çalışmalarını tabu haline getirmek, kimsenin onun fikirlerini eleştirel bir şekilde ele almasına yardımcı olmaz. Kısmen Übermensch gibi kahramanlarından ötürü (yüzeysel bir benzerlik olsa da) Rand ile benzer bir konumda olan filozof Friedrich Nietzsche, 1881 yılında şu uyarıda bulunuyordu:

“Masumlar her zaman kurbandır çünkü cehaletleri ölçülülük ve aşırılık arasında farklılığı görmelerini ve doğru zamanda kendilerini kontrol etmelerini engeller.”

Şüphesiz ki Rand tehlikelidir, çünkü o sahip olduğu oldukça acımasız ön yargılarla, süslü felsefi argümanlar ve güçlü bir retorik kullanarak cahil ve saflara hitap etmekte ve onları baştan çıkarmaktadır. Yazdıkları, savunmasız olanlar ve eleştirel düşünmeyenler için ikna edicidir, iyi kurgulanmış konuşma diyaloglarının yanı sıra o iyi bir hikâye anlatıcısıdır. Unutmamak gerekir ki onun romanları çok satanlar arasına girdi. Amazon’daki binlerce okuyucu ve eleştirmenin neredeyse üçte ikisi, Atlas Silkindi romanına beş yıldız veriyor. İnsanların bu kitabı bir roman olarak satın alıyor gibi görünmelerine rağmen, kitabın içinde iyice dizayn edilmiş ikna edici felsefi düşünceler paketi buluyorlar ve düşünmeksizin bunları kabul ediyorlar. İnsanların bu romanlarda takdire şayan karakterler ile karşılaştıklarını tahmin etmek zor değil: Rand’ın kahramanları kendilerine değer verir ve umursarlar; ilkelerine bağlıdırlar, yapmayı tercih ettikleri şeylerde de epey başarılı olurlar. Bu hem kurgunun hem de öğütlerin etkili gücüne iyi bir örnektir.

Zamanla Rand’ın fikirlerinin etkisini yitireceğini ve unutulacağını ummak problemin çözümü için iyi bir yol değildir. “Fountainhead” adlı romanı, ilk yayınlanmasından 75 yıl sonra bile hala en çok satanlar arasında yer alıyor. Belki de Rand’ın çok iyi olmasa da, bir filozof olduğunu kabul etmenin vakti gelmiştir.

Onun düşüncesinde neyin yanlış olduğunu göstermek kolay olmalı, ancak John Stuart Mill’in On Liberty (1859)’de gösterdiği gibi, büyük ölçüde yanlış bir pozisyonun yine de bazı küçük doğruluklar içerebileceği düşüncesi bize tam olarak neyin yanlış olduğunu gösterecek teşvik edici unsurlarla beraber, düşünmeye de iter. Rand’ın retoriği milyonlarca okuyucuyu büyülemeye devam ediyor, bu yüzden etkili bir retorik ile daha ikna edici dil ve hikayeler içeren karşı argümanlara ihtiyacımız var.

Bir yazarın, Rand’ın yazdıklarıyla baştan çıkarılarak yalnızca kendi kendine hizmet eden bu egoizmi görmelerini sağladığını ve bugün Rand’ı okuyan milyonlarca kişiyi daha farklı davranmaya, daha nazik ve merhametli olmaya ikna edip edemeyeceğini düşünün. Ayn Rand fenomenini ciddi bir şekilde ele almaya ihtiyacımız var. Görmezden gelmek, bu fenomeni ortadan kaldırmaz. Onun etkileri hala zararlı. Ancak onu çürütmek zor değil.

Skye C. Cleary- “Philosophy shrugged: ignoring Ayn Rand won’t make her go away” (Erişim Tarihi: 10.06.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/philosophy-shrugged-ignoring-ayn-rand-wont-make-her-go-away

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Can Kalender

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

3 Yorum

  1. Bana kalırsa çevirilerin ardından çevirmenin ya da derginin toplu görüşünün sunulduğu bir yazı olabilir. Neden bu metni çevirmenin tercih edildiği o yazıda vurgulanır, buna ek olarak çeviri metninin okuyucularla tartışılacağı bir online görüşme günü seçilebilir. Böylece okuyucu ile dergi arasındaki diyalog artacaktır.

  2. Türkiye’de çok az okunan bir yazar Ayn Rand. Belki de sürü anlayışından silkinip daha özgür bireyler olabilmemiz için öncelikle Rand okumaya ihtiyacımız var.
    Rand’ın zararlı olduğu görüşünün devletçileşmiş liberaller tarafından köpürtüldüğü kanaatindeyim. O, her bireyin kendi doğruları peşinde bir hayat sürmesi görüşünü savunur. Benliğin ve bireysel bilincin en güçlü savunusunu yapar. Bunu yaparken toplum düzenini kasıtlı olarak ihmal eder. Onun idealize ettiği bireylerden oluşan toplum zaten kendini uygun bir biçimde düzenleyecektir. Dolayısıyla biz John Galt’ın kurduğu özgürlük toplumu hakkında hiçbir bilgi sahibi olamayız.
    Kriterlerin tümüyle bireye bırakıldığı bir toplum olabilir mi? Bu sorunun cevabını arayan RANDOM [evet, Ayn Rand’a da bir gönderme var😊] isimli bir kurgu dünyasını anlatan hikayem 2021 yılının başlarında Özgürlük Fantezisi kitabımda yayımlandı.
    Umarım üzerinde çalışmakta olduğum Özgürlük Çağı serisi Ayn Rand’ın aşırılıklarını düzeltme, eksiklerini giderme yönünde yazarın beklentilerine katkı sağlar.

  3. Çeviri için teşekkür ederek başlayayım. Metinde sürekli olarak eleştiriler düşünceye sahip olmayanların bu tuzağa düşebileceği üzerinden bol bol karalama çalışması yapılmış. Aynı retoriği din alanında da görüyoruz sanırım. İnançsızlığa yalnızca kalp gözü kör olanlar düşer gibi belirsiz olan bir olguya gerçeği saklayarak ”kendilerinden olanı” gerçeği gören iddialarına karşı gelenleri ise ”kalp gözü kapalı” gerçeği görmeyenler olarak sınıflayarak kurtarılması gereken kişiler olarak betimlemektedir. Burada kullanılan araçta eleştirel düşünceden yoksun olma aracıdır. Rand’a ve düşüncelerine karşı olmayan kişileri düşünmekten aciz, retoriğin peşine takılmış ve kurtarılması gereken kişiler olarak görülmektedir.Aynı dindar kişilerin tek gerçekliğe sahip olduğunu zannedip kendi bakış açılarını, inançlarını ve bencil kaprislerini gerçeklik adı altında sunması gibi bu yazıyı yazan kişi de Ayn Rand a karşı olan negatif duygularını bastıramayarak bir yazı kaleme almış gibi. Belki ben eksik ve yanlış düşünüyorum ancak objektivizme olsun liberteryenizme olsun kendilerinde olan yapının olması bekleniyor karşıtları tarafından. Yani kısaca argümanları benim belirli simgelerim inançlarım düşüncelerim mevcut ve ben bu düşünceler için elimde bayrağım ile mitralyözlerin üzerine yürürüm tankların altında kalırım ateşlerde yanar sellerde boğulurum belirli bir siyasi düşünce sahibi olmak kendi hiçliğini hiç olan başka düşüncelere aktarıp onlara değer atfederek değer bulma çabasıdır. Örneğin şu kısmına değinelim ”Ancak Rand her zaman kendi felsefesine uygun bir şekilde hayatını yaşamıyordu, iki yüzlü bir şekilde hayatının bir döneminde sağlık sigortası yaptırdı ve sosyal güvenlik birikimi aldı. ” benim dünya hakkında kendimce düşüncelerim mevcut bu düşüncelere göre dünyanın değişmesi üzerine bir isteğim mevcut. Ancak benim kontrolüm dışında var olan bir dünya ile çevrili etrafım. Benim düşüncem açık bir şekilde kendime çalışmak kendim için en iyi olanı seçmek verilen kıstaslar(sınırlamalar içinde). Birisi benim kafama silah dayayıp Stalin çok yaşa diye bağır derse benim görüşüme göre tabiki çok yaşa Stalin diye bağırırım ben kendi hayatımı düşüncem uğrunda feda ederek bir değer atfetmeme gerek yok benim düşüncemde. Ben benim için olan en iyi olan seçeneği seçmem benim iddiam zaten. Bugünkü devletlerin müdahaleleri ile boğulan bir düzende de insanın kendi kendine bırakılmasını daha iyi bir durum görmekteyim ve bunu savunmaktayım. Değiştiremeyeceğim içinde yaşadığım dünyada kendim için en iyi olanı seçerek ben düşünceme ihanet etmiyorum veya ikiyüzlülük etmekten ziyade bilakis düşüncemi savunup onu gerçekleştiriyorum. İçinde bulunduğum dünyada kendim için en iyi olan şey devletin sağlık sigortasından yararlanmak, onun yardımlarını almak bu iki yüzlülük değil bilakis düşündüğüm değerlerin peşinden gitmek. Etki konusu tartışmaya açık ancak düşündüğü değerler açısından ben bir ikircilik görmüyorum.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

İslam ve Rasyonalite Üzerine Kısa Bir Değerlendirme – Musa Yanık

Sonraki Gönderi

Felsefe Tarihi Meselesi Üzerine: Michael Huemer’a Reddiye – Erim Bakkal

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü