İbn Sina Zihin-Beden Problemine Dair Bize Ne Öğretebilir? – Peter Adamson

/
2502 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

İslam dünyasının filozofları düşünce deneyi yapmayı sevmişlerdir. “Semavat yok olsa zaman geçmeye devam eder mi? Varoluş özden ayrı bir şeyse bu durum varlığın bizzatihi var olması gerektiği anlamına mı gelir? Tanrı, evinizdeki uşağı, kitaplara pislemiş mi diye sağa sola bakmanıza sebep olacak bir ata dönüştürebilir mi?” gibi soruların cevaplarını merak etmişlerdir.

Bunların arasında en meşhur olanı İslam dünyasının en etkili filozofu ibn Sina (980-1037) tarafından üretilmiş “Uçan Adam” olarak bilinen düşünce deneyidir. Şöyle der;

“Tanrı tarafından havada asılı olarak yaratılmış bir adam hayal edin, bu insanın durumu iyi fakat gözleri örtülü, uzuvlarını salmış yani hiçbir yere dokunmuyor hatta kendi vücuduna bile. Bu adamın hafızası yok, sahip olduğu tek şey yaratılmış olmak. Şimdi, bu kişinin zihni geçmiş ve şimdiki duyusal deneyimlerden yoksun olduğu için boş mudur?”

İbn Sina, “Hayır, kendi varoluşunun farkında olacaktır.” der.

Bu noktada üç soru ortaya çıkar. Birincisi, Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin yazarı Douglas Adams, bir uzaylı gezegeninde havada pat diye varlığa gelen bir balinayı kurgularken İbn Sina’yı mı okuyordu? Hiçbir fikrim yok ama öyle olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor.

İkinci soruysa ibn Sina, Uçan Adam’ın kendi varlığına bileceği konusunda haklı mıdır? İbn Sina bu soruyu tartışmak için sormuyordu, bunu fark etmek önemli. Tartışmaktan ziyade bunun böyle olacağını göstermek istiyordu. Hatta bir versiyonunda kendimizi Uçan Adam’ın ayakkabısının yerine koysak dahi varlığımızın farkında olacağımızı söylüyordu. Evet, bu söylemler ibn Sina felsefesinde temel bir ilkeye işaret ediyordu. O, her zaman kendi varlığımızın farkında olduğumuzu savunur; uyurken veya bir şey için canımızı dişimize takıp çalışırken bile. Paradoksal olarak, genellikle kendimizin farkında değilizdir. Bahsedilen farkındalık zihnimizin kesintisiz fon müziği değildir. Uçan Adam düşünce deneyi bu öz farkındalığa dikkat çekmek için bir yoldur. İbn Sina buna gösterge anlamına gelen tenbih adını vermiştir.

Aslında bizim öz farkındalığımız, şeyleri algılayabilmemiz için bir dayanak noktasıdır. Bu durum şuna işaret eder; bir şeyi gördüğümde, hayal ettiğimde veya düşündüğümde şunu kavrarım ki bir şeyi gören, düşünen ve hayal eden şey benim. Bunun haricindeki bilinç formları öz farkındalığı işin başında varsayarlar.

Yeri gelmişken, Uçan Adam’ın duyu organları çalışmasa da bedensel farkındalığının olacağını öne sürerek itiraz edebilirsiniz. Mesela profriyosepsiyon ile en azından başka bir duyu organıyla bacağının yerini bilemez miydi? Zifiri karanlıkta olduğunuzu ve omzunuzu bir yere yaslamadığınızı hayal edin, profriyosepsiyon size omzunuzun yerini söyleyen histir. Bu durum kesinlikle düşünce deneyi için bir problem oluşturur. Yine de bunun sonucu etkileyen felsefi bir yaklaşım olduğunu söylemek güçtür. Biri çıkıp da Tanrı’nın profriyosepsiyon hissini de bloke ettiğini ya da Uçan Adam’ın bu hissinin noksan olduğunu söyleyerek deneyi modifiye edebilir. İbn Sina’nın iddiası bu durumda da değişmeyecektir, yine bu şartlar altında da öz farkındalığın olacağını söyleyecektir.

Şimdi üçüncü ve en zor sorumuza gelelim; bu düşünce deneyi bize neyi kanıtlar? İbn Sina şaşırtcı bir sonuca varır; bu deney bize bedenlerimizle özdeş olmadığımızı gösterir. Uçan Adam kendinin farkındadır, var olduğunu bilir. Hatırlayalım, Uçan Adam öz farkındalığa sahiptir fakat bedeninin varlığını hatta herhangi bir bedenin varlığını bilmez. Sonuç olarak eğer bir şeyin farkında olurken başka bir şeyi fark etmiyorsam bu iki şey nasıl özdeş olabilir?

Bu, kulağa oldukça ikna edici geliyor; ta ki bir şeyin farkında olmak için o şeyin her yönünü fark etmeye gerek yok diyene kadar. Mesela siz, birkaç dakikadır bu yazıyı okuduğunuzun farkındasınız ama Dixieland Jazz çalarken yazılmış bir makale okuduğunuzun farkında değildiniz. Bu nedenle bu makalenin Dixieland Jazz çalarken yazılmamış bir şey olduğu sonucuna varırsanız yanılırsınız. Aslında bu mesele tam olarak da böyle bir şey. Başka bir deyişle; belki de Uçan Adam’ın sahip olduğu öz farkındalıktaki öz, kendi bedeniydi. Söylediğim şeyi çağdaş felsefeciler “İbn Sina yanlışlıkla transparan bir zeminden opak bir zemine geçiyor.” diyerek de süslü bir şekilde ifade edebilir.

İbn Sina’yı bu hatadan kurtarmak için çaba sarf edenler olmuştur. Bu argümanı kurtarmak için bir ihtimal şöyle olabilir; ibn Sina Aristoteles’e kadar uzanan bir ruh tasavvurunu eleştirmeye çalışıyor, ibn Sina’nın reddettiği o tasavvura göre ruh, bedenle o kadar yakından ilişkilidir ki ancak bedenin düzenleyici ilkesi olarak ele alındığında anlaşılabilir ve Aristoteles bunu “form” olarak isimlendirmiştir. Düşünce deneyi bunun yanlış olduğunu göstermek için tasarlanmıştır. Dikkatimizi çektiği, öz farkındalık olarak söylediği şey fiziksel duyularımızdan bağımsız olarak ruhumuza bir erişimimizin olduğudur.

Peki ama bu Aristoteles’i nasıl çürütebilir? Uçan Adam’ın neden bedeninin farkında olmadığını tekrar hatırlayın. Duyu organlarını hiç kullanamamıştı ve kullanamıyordu; ibn Sina da  duyu algısının bedenin farkında olmak için tek yol olduğunu varsayıyordu. Bu doğruysa Uçan Adam’ın duyu algılarını kullanmadan kavradığı şey bir madde, bir beden değildi. Duyularını kullanmadan ruhunun farkına vardığı için de ruhu beden değildi.

İbn Sina bu yaklaşımında bedenin sadece duyular ile fark edilebileceği gibi kendine kolaylık sağlayacak büyük bir varsayımdan yola çıkar. Görebilir, koklayabilir, dokunabilir, duyabilir ve tat alabilirsiniz ama böyle olmasaydı bunların varlığını da asla bilemezdiniz. İbn Sina’nın “Uçan Adam ruhunu bilirdi.” iddiasının aksine, Aristoteles’te ruh, bedenin bir formu olduğu için Aristoteles eğer bedenimizi tecrübe edemeseydik ruhumuza da erişemeyeceğimizi söyler.

Tahminimce bu düşünce deneyini tasarlarken İbn Sina’nın aklında bu vardı. Tabi bu ikna olduğum anlamına da gelmiyor. İbn Sina’nın gerçekten yaptığı şey, materyalist muhaliflerine meydan okuyup “Hadi bakalım, gösterin bana duyular olmadan bir beden nasıl kendinin farkına varır.” demekti.

Peter Adamson – “What can Avicenna teach us about the mind-body problem?”, (Erişim Tarihi: 26.05.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/what-can-avicenna-teach-us-about-the-mind-body-problem

Çevirmen: Anonim

Çeviri Editörü: Talha Gülmez

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

İnsanlar Neden Sanıldığı Kadar Saf Değiller? – Talha Gülmez

Sonraki Gönderi

Dini Epistemoloji – Kelly James Clark (Internet Encyclopedia of Philosophy)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü