İlahi Söz Edimleri ve Klasik Teizm – Alexander Pruss

/
1042 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Şu soru kafamı kurcalayan ve pek fazla tartışıldığını görüp duymadığım bir soru:

  1. Tanrı’nın emir vermek veya bir şeyi ileri sürmek gibi söz edimlerini gerçekleştirdiğini söylemek ne anlama gelir?

Teizminiz ne kadar antropomorfikse bu soruya cevap vermeniz o kadar kolaydır çünkü bizlerin söz edimleriyle ilahi söz edimleri arasındaki benzerlik teizm ne kadar antropomorfikse o kadar fazla olur. Ancak bu sorunun benim ilgimi çektiği bağlam klasik teizm bağlamıdır (hem Tanrı hakkındaki doğru teori olması hem de bu meselenin çözümünün klasik teizmde daha zor olması nedeniyle). Özellikle ilahi değişmezlik ve basitlik doktrinlerini göz önünde bulunduralım.

Önce insanlar söz konusu olduğunda durumun nasıl olduğunu düşünelim. Bu durumda niyet ve bağlam gibi faktörlere ciddi şekilde dikkat etmemiz gerekir. Zira aynı ses tonuyla dile getirilen aynı sözcükler gündelik konuşmada bir şeyler ileri sürmek anlamına gelebilirken bir sahnede söylenmeleri halinde gelmeyebilirler. Aynı yazılı cümle bir durumda emir bildirirken diğerinde sadece bir yazı yazma alıştırmasından ibaret olabilir. Teorisyenler doğru söz edimi teorisinde niyetlerin ve bağlamın belirleyicilikleri arasında nasıl bir denge olduğu konusunda birbirlerinden farklı düşüneceklerdir. Ancak bir şeyleri gerçekten ileri sürmek ve oyunculuk yapmak arasındaki veya emirlerle yazı alıştırmaları arasındaki farkların önemli bir kısmının niyetlerden kaynaklanacağını öne sürmek bana kalırsa oldukça kolaydır. Örneğin sırf sahnede olmak birinin sarf ettiği sözlerin bir iddia belirtmediği anlamına gelmez. Sahnedeki aktör odanın arka tarafındaki alevleri gösterip “Yangın!” diye bağırabilir ve bu gerçekten de bir iddiada bulunmak olacaktır—hatta bu kelime tam o anda oyun metninde yazan ve oyuncunun söylemesi gereken şey olsa bile öyle olacaktır. (Elbette bir iddiada bulunulduğu izleyiciler tarafından anlaşılamayabilir, tıpkı gürültülü bir odada ortaya atılan bir iddianın insanlar tarafından duyulamaması gibi.)

Çok kabaca söyleyecek olursam K türünden bir söz ediminde bulunmak için dinleyicileriniz tarafından K türünde bir söz ediminde bulunduğunuz şeklinde anlaşılacağınız türden bir niyetle söz ediminde bulunmalısınız.

Şimdi, yüzlere benzeyen bazı doğal kayalık oluşumları vardır. Diyelim ki Güneş Sistemi’nde bir yerlerde ‘Tanrı vardır’ yazan bir doğal kayalık var ve bir gün İngilizce konuşan bir astronot bu kayalığa rastlamış olsun. Bu Tanrı tarafından bir iddiada bulunulması demek midir?

Bu kesinlikle Tanrı tarafından meydana getirilen bir şeydir. Zira Tanrı kendisi dışındaki her şeyi meydana getirmiştir. Ancak Tanrı bu şeyi bir iddiada bulunduğunun düşünülmesi niyetiyle mi meydana getirmiştir? (Muhtemelen bu bir yazı yazma alıştırmasının eseri değildir, zira Tanrı hali hazırda mükemmel olduğu için alıştırma yapmasına gerek yoktur.)

Daha antropomorfik teizmlerde bu noktada Tanrı’ya dair özel bir problem ortaya çıkmaz. Tanrı bir insanın yapabildiği şekilde zihninde bir iddiada bulunma niyetini oluşturabilir veya tıpkı bir insan gibi bu niyeti oluşturmayabilir. Ancak eğer ilahi basitlik doğruysa herhangi bir olumsal ve içsel Tanrısal özellik yoktur. Sadece Tanrı vardır. Bütün olumsallık yaratılan şeylerdedir. Özellikle de diğer her açıdan tamamen aynı olan ancak Tanrı’ya içsel olan Tanrısal niyetler açısından farklılık gösteren hiçbir mümkün dünya olamaz. Tanrı’nın niyetleri yarattığı şeylere ve Tanrı hakkındaki zorunlu doğrulara bağlı/bağımlı olmalıdır (supervene on). Ancak yaratılan şeyler ve Tanrı hakkındaki zorunlu doğrulardan hangileri bu kaya oluşumunu Tanrı’nın bir şeyler söylediği/iddia ettiği bir söz edimi kılabilir veya böyle olmamasını sağlayabilir?

Belki Tanrısal gerekçeler (divine reasons) kavramına burada başvurulabilir. Daha önceden ilahi basitliğin ilahi mutlak-rasyonaliteyi (omnirationality) gerektirdiğini savunmuştum: Tanrı ne zaman bir şey yaparsa bunu o şeyi yapmak için bulunan bütün iyi gerekçelerle yapar. Eyleme geçmek üzere belli iyi gerekçeleri seçip sonra eylemde bulunmaz. Diyelim ki astronotun Tanrı inancı kayalık oluşumu sayesinde gerçekten de arttı. Bu iyi bir şeydir. İyi şeyler onları yapmak için bize gerekçeler verirler. Dolayısıyla Tanrı bu kayalık oluşumunu astronotun inancını artırmak için yaratma yönünde iyi bir gerekçeye sahiptir. Ama astronotun inancı muhtemelen bu oluşumun bir ilahi söz edimi olduğunu düşünmesi nedeniyle güçlenmiştir. Dolayısıyla Tanrı astronotun bu kayayı ilahi bir söz edimi olarak görmesini sağlama yönünde bir gerekçeye sahiptir. Bu nedenle de, mutlak-rasyonalitesi nedeniyle, Tanrı bu gerekçeyle hareket etmiş olur ve kayalık oluşumu gerçekten de Tanrı’nın bir iddiada bulunduğu bir söz edimidir.

Ancak bu örneğin başka bir versiyonunu ele alın. Astronotumuz kayalık oluşumu olan bir gezegene iner ve kayalıkta “Diz çök!” yazmaktadır. Ama diz çökmek astronot için hem iyi hem de kötüdür. Belki de ruhsal açıdan iyidir ama fiziksel açıdan kötüdür zira astronotumuzun sorunlu dizleri vardır. Astronot bunu bir emir olarak kabul etmiş olsun. Bu hem iyi hem kötü bir şeydir: O diz çöker ve dizlerinin acımasına neden olur ve görevi tehlikeye girer. Ancak birkaç dakika dua eder ve bu da onun için iyidir. Aslında karmaşık bir evrende genellikle her şeyin artıları ve eksileri olacaktır. “Tanrı vardır!” yazan kayalık oluşumunun olduğu durumda bile bu kadar açık işaretler olmadan inanmanın bazı iyi tarafları vardır. Belki de bu durumda kişinin imanı daha olgun bir iman olacaktır.

Belki de niyet koşulunun işlemesini sağlamayı şu şekilde deneyebiliriz: Tanrı’nın iddia-benzeri ya da emir-benzeri (sembolik olarak uygun yapıda) bir söz ediminde bulunma niyetiyle hareket etmesi bu durumun bir açıdan bir iddia ya da emir olarak görülmesi iyiyse söz konusudur. Ancak bu aşırı görünmektedir. Ya da Tanrı’nın bir iddiada bulunması ya da bir emir vermesi bütün gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda belli şeylerin bir iddia ya da emir olarak görülmesi iyiyse söz konusudur diyebiliriz. Ancak eşölçülmez/karşılaştırılamaz değerler söz konusuyken “bütün gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda” diye bir şey olamaz, çünkü bu tarz durumlarda bir değer diğerine tercih edilemez. Bu eleştiriler nihai anlamda yıkıcı değildir ama konu hakkında ciddi bir felsefi emek sarf edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

Şu da öne sürülebilecek başka bir çözümdür. Bizlerin her durumda bir şeyin doğru türden bir söz edimi olduğunu tespit edebilmemiz için konuşmacının niyetlerine başvurmamız gerekmez. Sahneden “Yangın var!” diye bağırıldığı zaman bunun bir uyarı niyetiyle mi yoksa oyunun bir parçası olarak mı söylendiğini bilmemiz gerekebilir. Ama bir izleyici koltuğundan aynı şekilde bağırırsa bunun anlamıyla ilgili hiçbir makul şüphe söz konusu değildir. Hiçbir makul muhatabının belli bir eylemi belli türden bir söz edimi olarak anlamakta başarısız olamayacağı bağlamlar vardır.  Summa Theologica’ya bir fundalıkta rastladınız diyelim. Elbette bu teolojik mülahazalar hangi türden söz edimleriyseler o türden bir söz edimidir (argüman ve iddia serileri).  Söz konusu dili bilen bütün makul insanlar (bu belki de söz ediminin muhatap aldığı kitledir) onu bir söz edimi olarak görecektir.

Şimdi belki de şunu söyleyebiliriz:

  1. Muhatap olunan kitleye dahil olan ve söz konusu bağlamı yeterli derecede iyi bilen her makul insanın bir şeyi belli türden bir ilahi söz edimi olarak anlayacakları bağlamlar, söz konusu ilahi söz edimi türünün başlıca örnekleri arasındadır.

İlahi söz edimlerinin başlıca/birincil örneklerinin bir tür makul seviyede apaçıklık söz konusu olmalıdır: onlar ilgili koşulları bilenlerin onların ilahi söz edimleri olduklarından makul şekilde şüphe edemeyecekleri türden şeyler olmalıdırlar. Belki de Tanrı bizim doğamıza ilahi söz edimlerini tanımamızı sağlayacak bir yetenek yerleştirmiştir. 

Ayrıca ilahi söz edimlerinin türetilmiş biçimlerinden de bahsedilebilir. Bunlar söz konusu söz ediminin ilk muhataplarının mesajı iletmesi sayesinde muhatapların sayısının arttığı ilahi söz edimleridir ve süreç bu şekilde devam eder. Mesajı iletenlerin mesajı doğru bir şekilde iletmeleri halinde iletenlerin sözleri de söz ediminin asıl sahibinin gerçekleştirdiği söz edimleri olarak sayılabilirler. Yani sözü ileten -elçi- Tanrı’nın sözünü diğerlerine aktarmaktadır. Elçiler insan oldukları için de onların niyetleri mesaj açısından önem arz edecektir ve bu durum ontolojik açıdan ciddi sıkıntılar yaratmayacaktır.

Bu senaryo belli derecede kısıtlayıcı bir ilahi söz edimi görüşüne yol açacaktır. Büyük bir evrendeki kayalık oluşumlarının söz edimi teşkil edip etmediklerinden makul bir şekilde şüphe edilebilir. Dolayısıyla bunlar başlıca/birincil ilahi söz edimleri arasında değildir. Birincil ilahi söz edimleri bunlar değil de Tanrı’nın peygamberlerinin ne tür bir söz edimi olduğundan makul bir şekilde şüphe etmelerinin neredeyse imkansız olmasını sağladığı tarzda kehanet örnekleri gibi şeyler olabilir.

Yukarıdaki senaryoların hiçbiri beni fazla tatmin etmiyor. Bu sadece muğlak ve olgunlaşmamış bir başlangıç. Yine de bu konu çalışılsaydı gerçekten ilgi çekici bir felsefi teoloji tezi ortaya çıkardı.


Alexander Pruss- “Divine speech acts and classical theism”, (Erişim Tarihi: 15.01.2021)

Çevirmen: Berat Mutluhan Seferoğlu

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Hayvan İletişiminde Anlam – Arda Denkel

Sonraki Gönderi

Ben Bir Ateistim – Louise Antony

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü