Karantinanın Sonuçları Ne Zaman Salgının Sonuçlarından Daha Kötü Olacak? – Peter Singer & Michael Plant

1265 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Bugün itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısı, yaklaşık dört milyar insan, devletin COVID-19 koronavirüsün yayılmasını durdurmak amacıyla koştuğu sokağa çıkma yasağı altında yaşıyor.

Peki sokağa çıkma yasağı ne kadar sürmeli? Apaçık cevap, eğer Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson’dan alıntılarsak, COVID-19’u “yenene” kadar. Fakat bu tam olarak ne zaman? Dünya üzerinde virüslü tek bir insan bile kalmayana kadar mı? Bu asla gerçekleşmeyebilir. Bir aşı ya da etkili bir tedavi bulunana kadar mı? Bu bir yıl, belki daha da uzun sürebilir. İnsanları karantinada tutmaya, toplumlarımızın kepenklerini –restoranlar, parklar, okullar, ve ofisler kapalı-  indirmeye bu kadar uzun süre devam etmek mi istiyoruz?

Bunu söylemek bize acı verse de, ABD Başkanı Donald Trump haklı: “Devanın dertten daha kötü olmasına müsaade edemeyiz.” Sokağa çıkma yasaklarının sağlık faydaları var: COVID-19’dan ve diğer bulaşıcı hastalıklardan daha az kişi ölecek. Fakat bunların gerçek toplumsal ve ekonomik maliyetleri de var: toplumsal izolasyon, işsizlik ve yaygın iflas gibi. Bu kötülükler şu anda tamamen belirgin değil, fakat yakında olacaklar.

Bazıları pratikte hiçbir takasın bulunmadığında ısrar ediyor: sokağa çıkma yasağı hem insanların canı hem de ekonomi için daha iyi. Fakat bu hüsnü zan gibi duruyor. Bu kişilerin yasağın yakında biteceğini düşündüğünü varsayabiliriz. Fakat yasağı COVID-19’u ortadan kaldırmadan bitirirsek, eğer bitirmeseydik yaşayacak bazı insanlar yaşamlarını kaybedecek. Hayat kurtarmak ve geçim kaynağını kurtarmak arasındaki takastan kaçmak o kadar kolay değil.

Yasakları sona erdirmek için doğru zamanın bugün ile on yıl arasında bir yerde olduğunu söylemek makul görünüyor. Fakat bunun bize pek yardımı yok. Eğer daha faydalı bir yanıt istiyorsak, takasları nasıl yapacağımıza dair dikkatli düşünmeliyiz. Bunu nasıl yapacağız?

Öncelikle, koronavirüsü kontrol altına almanın olası maliyetlerini görmezden gelmemeliyiz. Ahlak psikolojisine dair çalışmalar “tanınan mağdur etkisi”nin varlığını ortaya koyuyor. İnsanlar spesifik, tanınan birine yardım teklif etmeyi, daha geniş, muğlak biçimde tanımlanmış bireylere yardım etmeye tercih etme eğiliminde. Tanımlanmış mağdur etkisinin ahlaki bir hata olduğuna inanıyoruz –yardımımızın kime etki ettiğini bilmesek bile elimizden geldiğince iyilik yapmalıyız.

Bunun dengi bir şey –“tanınan sebep etkisi” diyelim- COVID-19’la ilgili kolektif düşüncemizi kısıtlıyor olabilir: kimin acı çektiğini bilmesek bile bilinen spesifik bir acı kaynağına yoğunlaşıyoruz ve diğer problemleri göz ardı ediyoruz. Hastane otoparklarındaki çadırlarda ölen insanların görüntüleri bizi o ölümlerden kaçınma çabamızın sonucundaki daha büyük zararlara kör ediyor olabilir mi?

İkincisi, takas yapmak farklı sonuçları tek bir değer birimine çevirmeyi gerektirir. Hayatları kurtarmak için ekonomiyi boğmamız gerekip gerekmediğine dair şu anda süregelen tartışmalardaki bir problem “kurtarılan hayatlar” ile “kaybedilen GSYİH”i doğrudan karşılaştıramamız. Bunları ortak bir birime yerleştirmemiz gerek.

Peter Singer

Bu konuda ilerlemenin bir yolu, eğer yasak yeterince uzarsa bunun gücü ancak daha az doktor, hemşire ve ilaca yetebilecek daha küçük bir ekonomiyle sonuçlanacağını akılda tutmak. Birleşik Krallık’ta, Milli Sağlık Hizmeti, £25,000 (200.000 TL) ile fazladan bir “kaliteye ayarlı yaşam yılı”nın ödenebileceğini hesaplıyor. Yani, bu meblağ bir hastaya sağlıklı fazladan bir yıl olarak geri dönebilir.

Eğer yasakların ekonomiye ne kadar mal olduğunu heaplarsak, virüsü kontrol altına alarak ne kadar sağlıklı yaşam yılı kazanabileceğimizi hesaplayabilir ve bunu daha küçük bir ekonomide kaybetmemizin olası olduğu yıllarla karşılaştırabiliriz.

Bunu yeterince titiz olarak yapmaya çalışan bir girişimi henüz görmedik. Paul Frijters, bir iktisatçı, kaba bir hesap yapıp sarsıcı bir sonuç ortaya koydu: kaybedilen sağlıklı yaşam yılı bakımından, yasakları hiç başlatmamak daha iyi olabilirdi.

Bu sonuca ulaşırkenki asıl unsurlardan biri COVID-19’dan ölenlerin çoğunun yaşlı ya da altta yatan tıbbı bir hastalığa sahip olanların olması. Frijters sorgulanabilir bazı varsayımlarda bulunuyor. Tüm ekonomik gerilemeleri devletin eylemlerine atfediyor, fakat COVID-19 zaten büyük ölçülü ekonomik karmaşaya yol açacaktı; ve Frijters’in ölüm oranı hesaplaması aşırı yüklenme yapılmış yoğun bakım ünitelerinin yeni hasta kabul edemediği için yol açacağı ölümleri hesaba katmıyor.

Ne olursa olsun, sadece kaliteye ayarlı yaşam yıllarına odaklı düşünmek çok kısıtlı olur. Önemli olan tek şey yaşam değil. Yapmamız gereken asıl şey farklı politikaların genel refahımıza etkilerini karşılaştırmak.

Buna yönelik olarak, refahı, en iyi bireylerin ne kadar mutlu olduklarını ve yaşamlarından ne kadar tatmin duyduklarını raporladıkları, Dünya Mutluluk Raporu’ndaki akademisyenlerce geliştirilen bir yöntemle ölçmenin en iyisi olduğunu düşünüyoruz. Bu, COVID-19’a ya da diğer sistemik risklere nasıl yanıt vereceğimize karar verirken başka şekilde karşılaştırması zor olacak hususları ilkeli biçimde tartabileceğimiz anlamına geliyor.

Büyük bir endişeye yoğunlaşırsak, sadece iki haftada ABD’de on milyon kişi neredeyse tamamen pandemiğe bağlı nedenlerle işini kaybetti. Hindistan’da yasak, geçim için başka seçeneği olmayan göçmen işçileri mahvetti. Hepimiz işsizliğin kötü olduğunda hemfikiriz, fakat işsizliği sağlıklı yaşam yıllarıyla nasıl karşılaştıracağımız pek açık değil.

Refah açısından düşünmek bizim bu türden bir karşılaştırma yapmamızı sağlıyor. İşsizliğin refah üzerine büyük etkileri var, bireylerin yaşam tatminini yüzde 20’ye kadar düşürebiliyor. Bu bilgiyle birlikte, artık yasağın insan maliyetini yaşamı uzatarak kazandığımız refahla karşılaştırabiliriz. Daha kapsamlı bir analiz sosyal izolasyon ve anksiyete gibi diğer etkileri de içerir ve bize yasağın ne zaman kaldırılması gerektiğini söyleyebilir.

COVID-19 bir süre daha bizimle olacak. Devletin zorunlu tuttuğu sokağa çıkma yasakları doğru politika mı? Bilmiyoruz, ve ahlak felsefecileri olarak bu soruya kendi başımıza yanıt veremeyiz. Empirik araştırmacıların etkileri varsıllık ya da yaşam değil, nihai para birimi olan refah üzerinden hesaplama zorlu görevini üstlenmeleri gerekiyor.

Peter Singer & Michael Plant- “When Will the PandemicCure Be Worse Than the Disease?” (Erişim Tarihi: 19.05.2020) Kaynak Linki: https://www.project-syndicate.org/commentary/when-will-lockdowns-be-worse-than-covid19-by-peter-singer-and-michael-plant-2020-04

Çevirmen: Talha Gülmez

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Darwinci Bir Varoluşçudan Hayatın Anlamı – Michael Ruse

Sonraki Gönderi

Şakalar Her Zaman Bizi Kurtardı; Stalin Döneminde Mizah! – Jonathan Waterlow

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü