Ekstrem kürtaj savunucuları ve karşıtlarının üzerinde uzlaşabileceği bir şey var: bu mesele entelektüel olarak ıvır zıvır; doğru yanıt kör edici derecede açık. Sadece hangi pozisyonun kör edici derecede açık ve hangisinin aptalca kötü olduğu konusunda anlaşamıyorlar.
Fakat ben buna inanmıyorum. Bana kalırsa kürtaj konusu epey çetrefilli. Hatta, eğer bu konunun kolay olduğunu düşünüyorsanız irrasyonel biri olduğunuzu söylerdim. Her neyse, bu konunun çetrefilli olmasının bazı nedenleri şunlar.
İki ana soru var: (i) fetüslerin yaşama hakkı var mı? (ii) eğer fetüsler bu hakka sahipse bile, kürtaj yaptırmak yine de normal karşılanabilir mi?
(i) ile başlayalım. Bazı karmaşıklıklar şunlar:
- İnsanların çok azı tüm fetüslerin gebe kalınma anından itibaren yaşam hakkına sahip olduğunu, ya da doğumdan bir saniye bile önce olsa yaşam hakkına sahip olmadığını düşünüyor. Hemen herkes daha ortalarda bir yerde. O zaman (i) bir sınır çizme sorusu haline geliyor; kürtaj karşıtlarının çoğu bu sınırı görece erken çizen insanlardan oluşurken, kürtajın tercih (pro-choice) olduğunu savunanlar görece geç çizenler. Fakat gebelik anından doğuma kadar süregelen bir gelişme var; ani, gözlemlenebilir bir niteliksel sıçrama yok hiçbir zaman. Bu da bazılarının, eğer o çizgiyi onların çizdiği yere çizmezseniz aptal ya da kötü olduğunuzu düşünmesinin absürt olduğu anlamına geliyor. Bazı ayırma çizgileri ve bunların neden sorunlu olduğuna dair şunları söyleyebiliriz:
- Fetüsün ilk kalp atma zamanı ahlaken konuyla alakasızdır.
- Fetüsün rahim dışında yaşamını sürdürelebilir hale gelmesi de ahlaken alakalı görünmüyor, çünkü bu zaman tıp teknolojisine bağlı.
- Fetüsün bilinçli hale gelmesi ahlaken alakalı bir değişim yaratabilir, fakat bu da bizim tarafımızdan gözlemlenebilir bir durum değil.
- Beyin dalgalarına sahip olması bilinçle bağlantılı olabilir, fakat sadece zayıf bir gerekli şart olarak (bilinç olmadan da beyin dalgaları olabilir).
- Fetüsün bir ruha sahip hale gelmesi de alakalı olurdu, fakat bu da gözlemlenemez.
- Fetüs bilinçli olsa bile bu kişilerin sahip olduğu haklara sahip olduğu anlamına gelmez; ne de olsa, insan olmayan hayvanlar da bilinçli, fakat çok az kişi onlara kişisel hak atfediyor.
- Belki potansiyel kişilik aktüel kişilikle aynı hakları ihtiva ediyordur. Bazıları bunda kuvvetli biçimde ısrar ederken; bazıları da kuvvetli biçimde reddediyor. Her iki görüşte de muğlak bir makullük var.
- Fakat birisi potansiyel kişiliğe başvurduğu zaman, normal bir kişinin geliştiği fetüsle aynı varlık olması gerektiğini savunması gerekir. (“Aynı kişi” demedim çünkü fetüs bir kişi olmayabilir.) Aksi halde, fetüsün ileride bir kişiye dönüşme potansiyeline sahip olması hatalı olurdu. Fakat bu apaçık değildir ve kişisel kimlik teorisindeki meselelere bağlıdır. Kişisel kimlik muazzam derecede çetrefilli, tartışmalı ve paradoksal bir felsefe sahası; ve burada kuvvetli itirazlarla karşılaşmayan hiçbir görüş yok.
- Belki de yaşam hakkına sahip olmak için, kendinizi zaman içerisinde devam eden bir deneyim öznesi olarak görebilmeniz gerekiyordur (Michael Tooley’nin görüşü). Bu görüşün makul bazı yanları var. Fakat reddinin de var.
- Tooley bunu, x hakkına sahip olmak için, kişinin x hakkında arzulara sahip olması gerektiği önermesinden yola çıkarak savunuyor. Belki bu doğrudur. Ya da belki ihtiyaç olan tek şey birinin eğer kimse müdahale etmezse gelecekte x’e dair arzularının doğal bir süreçle oluşacak olmasıdır.
- Daha genel olarak, insanların “hak”ka sahip olabilmesi için nelerin gerektiğine dair ortaya atılabilecek milyon farklı görüş var, hepsi de benzer derecede muğlak makuliyete sahip. Herhangi bir konsensüs yok, ya da bir açıklamanın diğerlerinden daha iyi olduğunu ortaya koyacak iyi bir argüman da. Kimse hakkı temel alan bir teori nedeniyle kendine bu kadar güvenmemeli.
- Bazıları gebelik anının özel olduğunu, çünkü o noktada bir kişi olma potansiyeline hakikaten sahip bir varlığın ortaya çıktığını söylüyor. Fakat bu doğru değil. Yumurta ve sperm hücreleri, sperm yumurtaya doğru yüzüyorken, bir kişiye dönüşme potansiyeline sahip. Bunu genelde görmezden geliyoruz çünkü gündelik kavramsal tasarımımız “sperm ve yumurta kombinasyonunu” bir nesne olarak tanımıyor; fakat bu sadece kavramsal sınırları keyfi olarak nerede çizdiğimizle alakalı. Sperm-artı-yumurta ile yeni döllenmiş yumurta arasında niteliksel bir fark yok.
- Eğer döllenmeden önce hangi sperm hücresinin yumurtaya ulaşacağının belirsiz olduğunu söyleyecekseniz, şunu hayal edin; petri tabağının içinde bir tane (vitro döllenme için hazırlanmış) yumurta hücresi olsun, sadece tek bir sperm hücresi de onu döllemek için seçilsin. Bu sperm-yumurta kombinasyonunun bir kişinin sahip olduğu hakların tamamına sahip olması anlamsız gibi görünüyor.
(ii) numaralı soruyla ilgili, eğer fetüsün yaşama hakkı varsa, onu kürtajla almak izin verilebilir midir?
- Thomson, fetüs yaşama hakkına sahip olsa bile, fetüsü bedeninizden atmakta bir sorun olmayacağını söylüyor, çünkü onun yaşama hakkı olması onu bedeninizi kullanarak destekleme sorumluluğunuz olduğu anlamına gelmiyor; beden sizin bedeniniz ve kimsenin kullanmasına izin vermek zorunda değilsiniz, hayatta kalmak için buna ihtiyacı bile olsa. (Bkz: ünlü viyolinist düşünce deneyi.)*
- Bu çok sağ liberteryen bir argüman; öz-sahiplik ve tamamen negatif hak anlayışını baz alıyor (yaşasın!). Fakat şunu fark ettim ki, çoğu solcu bu argümanı ikna edici bulurken aynı zamanda diğer alanlarda aynı türden liberteryen, “sadece negatif haklar” mantığını reddediyorlar (örneğin, yoksullara yardım etmek için kendi emeğimi ya da kaynaklarımı kullanıp kullanmamam konusunda).
- Şimdilik ideolojiyi bir tarafa bırakalım. Muhtaç durumdaki bir insanın hayatını kurtarmak için, eğer onu kurtarabilecek tek kişi sizseniz, bir derece fedakarlıkta bulunma ahlaki yükümlülüğünüz olması makul. Fakat ne kadar bir fedakarlıkta bulunmanıza dair beklentilerde de bir sınır var. Yani burada da bir sınır çizme problemi var, ve insanlar ne kadar fedakarlık yapılması gerektiği hususunda rasyonel olarak uzlaşmazlığa düşebilirler.
- Eğer bir fetüsü doğuma kadar taşımanın namakul bir fedakarlık olduğunun apaçık olduğunu düşünüyorsanız, bunun doğuma kadar taşımak istememe nedenlerine bağlı olduğunu göz ardı etmemeniz gerekir. Çok ciddi sebepler de olabilir, aynı zamanda çok kötü sebepler de. Yani Thomson’ın argümanının çok katı kürtaj seçimcisi pozisyonları (yani, kişinin herhangi bir sebeple kürtaj hakkına sahip olduğu) desteklemediğini söyleyebiliriz.
- Birçok insan ebeveynlerin çocuklarına karşı özel yükümlülükleri olduğunu düşünüyor; yani kendi çocuğunuzu kurtarmak için yapacağınız şeyler, yabancı bir çocuk için yapacaklarınızdan çok daha fazla olmalı. Bu annein fetüsüne karşı özel bir yükümlülüğü olduğunu mu gösteriyor? Ya da bu yükümlülükler sadece doğumda mı başlıyor?
- Thomson, eğer gönüllü olarak bebeği üstlenmemişsek “tabii ki” özel bir yükümlülüğümüz olmadığını söylüyor, fakat bu bana apaçık olmaktan çok uzak gibi geliyor.
- Eğer Thomson tarzı bir argümanla kürtaj hakkına sahipseniz, bu fetüsü öldürme hakkınız olduğu anlamına gelmiyor; fetüsü bedeninizden ayırma hakkınız var demek (eğer fetüs, rahim dışında da hayatta kalabiliyorsa, onu öldüremezsiniz). Soru: geleneksel kürtajlar önce fetüsü öldürüyor ki bedenden çıkarılabilsin; önce fetüsü çıkartmıyorlar, o durumda ölüm sadece bir yan etki oluyor. Bazı insanlar X’i Y için öldürmekle X’i Y’nin öngörülen bir yan etkisi olarak öldürmek arasında önemli bir fark olduğunu düşünüyor. Bu, kürtajın ahlakiliği konusu için bir önem taşıyor mu?
Son bir soru: Diyelim ki kürtajın cidden hatalı olduğu konusunda yüksek derecede bir belirsizliğe sahibiz. O zaman güdülmesi gereken kamu politikası ne olmalı? İki prima facie makul argüman:
- Yasaklanmalı, çünkü, eğer bir eylemin masum insanları öldürme ihtimali çok yüksekse ve bu eylemi yapmak için aşırı kuvvetli bir neden yoksa bu yasaklanmalıdır (haklı olarak). Mesela, masum (rızasız) insanlarla Rus ruleti oynayamam, çünkü risk çok yüksek. Kürtaj da çetrefilli bir konu olduğu için, kürtajın masum birini öldürmeyle karşılaştırılabilir olma ihtimali yüksek, bu yüzden yasaklanmalıdır.
- İzin verilmelidir çünkü insanlar sadece bir kişinin yanlış bir şey yaptığından emin olunduğunda hukuki yaptırıma tabi tutulmalıdır. Bu, insanları haksız yere cezalandırmanın insanları haklı sebeple cezalandıramamaktan daha kötü olduğu inancını yansıtıyor, ki bu inanç da ceza adaleti sistemindeki masumiyet karinesinin varlığını açıklıyor. Kürtaj çetrefilli bir konu olduğu için, bir insanın kürtaj yaptırdığında yanlış bir şey yapmadığına dair makul şüpheye sahip olmamız gerektiği sonucuna ulaşmamız gerekir. I.e., burada kürtaj yaptıran (ya da yaptıracak) kişiler, cinayetle suçlanan fakat yapmış olma ihtimali %50 olan biriyle karşılaştırılabilir bir konumdadır. Böyle bir insanın hapse girmemesi gerekir.
Tüm bunlardan çıkartacağım çok fazla bir sonuç yok. Fakat bir tanesi şöyle: Eğer kürtaj konusu size çok basit ve apaçık görünüyorsa, muhtemelen dogmatik bir ideologsunuz ve ideolojiniz sizi çok ince ve kompleks bir soruyu takdir etmekten alıkoyuyor. Kürtaj entelektüel olarak hayli ilginç bir konu ve her türden önemli — ve zor ve tartışmalı — meseleyle bağlantılı: Kişisel kimlik meselesi, potansiyellik, hakların kaynağı, bilincin fiziksel temeli, çift etki doktrini, aileye yönelik özel yükümlülükler, negatif vs. pozitif hak konseptleri, ve ahlaki belirsizlik problemi.
Yazan: Michael Huemer
Kaynak: FakeNous
Çevirmen: Talha Gülmez
Ne bileyim yani ne diyecesin ne diyeceğine deyip demeyeceğine hiçbişeyine deye ne kim kim kimse kimseyi dinleeer ne bişey anlatabilirsin ne dinleyen olur.
“Thomson, eğer gönüllü olarak bebeği üstlenmemişsek “tabii ki” özel bir yükümlülüğümüz olmadığını söylüyor, fakat bu bana apaçık olmaktan çok uzak gibi geliyor.”
acaba bunun hakkında, bazı sebeplerden olan kürtajlar için (kendi isteğiyle korunmasız cinsel ilişki sonucu oluşan gebelik) fail böyle bir etki olabileceğini (masum bir varlığı öldürme ihtimali olabileceğini) bildiği için onu özel bir yükümlülüğe sahip olduğunu söyleyebilirmiydik ?
aklıma bu konuyu tartışırken ilginç bir soru geldi, hiçbir bilişsel fonksiyonu olmayan ancak 4 dakika sonra bir anda bir insana dönüşeceğini bildiğim bir heykeli parçalamam ahlaksızca olur muydu ?