Ahlak kavramının tanımlanması genellikle zor olarak kabul edilmektedir. Ahlaki olanla olmayanı ayırt etmek hararetli tartışmalara yol açmaya mahkumdur, öyle ki bu konudaki tartışmaların sonucunda bir anlaşmaya varmak çoğu zaman imkansız görünmektedir. O halde ahlakın doğasında onu tanımlamayı imkansız kılan şey nedir? Bu soruyu yanıtlamaya çalışan sayısız filozof arasında A. J. Ayer, ahlaki ifadelerin eylemlere yönelik duygusal tutumların ifadesinden başka bir şey olmadığı sonucuna varmıştır.
Uygulamalı Etik, Normatif Etik ve Metaetik
Neyin ahlaki neyin gayrı-ahlaki olduğunu ayırt etmek genellikle gerekli bir çaba olarak düşünülmektedir. Kişinin kabul edilebilir ve kabul edilemez davranışların sınırlarını belirlemesine olanak tanımakta ve doğru ile yanlış arasında net bir çizgi olduğunu bilmek büyük ölçüde güven sağlamaktadır. Etiğin, tam olarak eylemlerin analizi ve bu eylemlerin ahlaki ya da gayri ahlaki olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusuyla ilgilenen bir alt dalı bulunmaktadır. Bu alan Uygulamalı Etik olarak adlandırılmaktadır ve amacı, her eylemin ahlaki açıdan izin verilebilir olup olmadığını belirlemek için etik teorileri uygulamaktır. Bu konularda taraflar arası uzlaşının, eğer gerçekleşiyorsa da, nadiren gerçekleştiğini söylemeye gerek bile yoktur. Uygulamalı etikçiler çeşitli varsayımlar ve kültürel etkiler altında çalışmakta ve farklı etik teorilere göre faaliyet göstermektedir, bu da elbette araştırmalarında çeşitli sonuçlara yol açmaktadır.
Uygulamalı etikçilerin dayanabileceği farklı teoriler, etiğin bir başka alt dalı olan Normatif Etik tarafından oluşturulmuştur. Normatif Etiğin rolü, bir eylemin ahlaki ya da gayri ahlaki olup olmadığından ziyade, bir eylemi ahlaki ya da gayri ahlaki yapan şeyin ne olduğunu belirlemektir. Dolayısıyla Normatif Etik, tek tek olayların ahlaki olup olmadığını araştırmak yerine, ahlak konusunu daha geniş bir çerçevede ele almakta ve “Öldürme eylemini ahlaksız, ihtiyaç sahiplerine yardım etme eylemini ise ahlaki kılan nedir?” gibi soruları yanıtlamaya çalışmaktadır. Başka bir deyişle, amacı ahlaki ve gayrı-ahlaki eylemlerin özelliklerini belirlemek ve her durumda bu ikisi arasında net bir ayrım yapılmasını sağlayacak bir çerçeve geliştirmeye çalışmaktır.
Ancak bu makalenin odak noktası daha da geniş bir kapsamdadır. Metaetik olarak bilinen etiğin bir alt dalının çalışmaları aracılığıyla kendi başına ahlakın doğasını araştıracaktır.
Pratikte Metaetik
Ahlak felsefesi alanında Metaetik’in rolü, ahlaki ve ahlak dışı eylemleri bir kenara bırakarak ahlakın özünü, yani ontolojisini araştırmaktır.
Metaetiğin nasıl işlediğini anlamak için şöyle bir ifade düşünün:
- (1) Yatak odamda bir kedi var.
Buna epistemik bir inanç ya da basitçe bilgi taşıyan bir inanç denebilir. Bu ifadenin tuhaflığı şu ki, biri yatak odama girebilir ve duyularını kullanarak kedinin orada olup olmadığını belirleyebilir. Dolayısıyla, ilk gözlemin sonucuna bağlı olarak ifade doğru ya da yanlış olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle bu örnekteki gibi ifadeler, doğruluğa uygun olarak bilinmektedir.
Ancak, söz konusu ifade aşağıdaki gibi ahlaki bir ifade olduğunda işler aynı derecede basit değildir:
- (2) Çalmak yanlıştır.
Bu ifadenin doğru ya da yanlış olduğu nasıl kontrol edilebilir? Bu örneğe bir doğruluk değeri atamak için başvurulacak herhangi bir otorite var mıdır?
Bu gibi ifadelerle nasıl başa çıkılacağı metaetik bir sorudur. Filozoflar metaetik çalışmalarına farklı yaklaşımlar getirmiş ve bunun sonucunda iki ana akım ortaya çıkmıştır: bilişselcilik ve gayri-bilişselcilik.
Metaetik Teoriler: Bilişselcilik ve Gayri-Bilişselcilik
Felsefenin bilgi ve bilgiden oluşabilecek inançları inceleyen dalı olan epistemolojide, bir inanç doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabildiğinde geçerli kabul edilmektedir. Dolayısıyla, yukarıdaki paragrafta yer alan ilk örnekteki gibi bir ifade geçerli bir inanç olarak kabul edilecektir, çünkü gözlem bu ifadenin doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlayabilmektedir.
Metaetik, ikinci örnekteki gibi ahlaki ifadelerle benzer bir şey yapmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, iki zıt teoride – bilişselcilik ve gayri-bilişselcilik – gelişmiştir; birisi ikinci örnekteki gibi ahlaki ifadelerin felsefi olarak anlamlı olduğunu savunurken, diğeri bunların felsefi olarak anlamsız olduğunu savunur.
Metaetik alanında anlamlılık, epistemik inançlar için yapılabilene benzer şekilde, ahlaki ifadelere doğrulanabilir bir doğruluk koşulu atanıp atanamayacağı ile ilgilidir. Bilişselci metaetik teorilere göre, ahlaki ifadeler epistemik inançlarla aynı değerlere sahiptir, yani doğru ya da yanlış olarak kabul edilebilirler. Öte yandan, gayrı-bilişselcilere göre, ahlaki ifadeler böyle bir statüye sahip değildir, çünkü bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını belirlemenin bir yolu yoktur.
Beklendiği üzere, bilişselci ve gayrı-bilişselci metaetik teoriler (2) gibi ifadelerin değerini belirleme konusunda zıt yaklaşımlar benimsemektedir. İlki, örnek (2) gibi ahlaki ifadeleri aynen örnek (1) gibi epistemik inançlar ile ele alır. Dolayısıyla, ifadenin doğruluk değerini önceden belirlenmiş ahlaki teorilere göre ayrıştırmaya çalışır. İkincisi ise, örnek (2) gibi ahlaki ifadelerin ne doğru ne de yanlış olarak kabul edilebileceğini ve bu nedenle anlamsız olduklarını savunmaktadır.
Duygusalcılık: Yuh ve Yaşasın!
Hem bilişselci hem de gayrı-bilişselci metaetik teoriler arasında birden fazla alt dal bulunmaktadır. Viyana Çevresi’nin felsefi çabalarına yaptığı katkılarla tanınan 20. yüzyıl İngiliz filozofu A.J. Ayer, ilk olarak Language, Truth and Logic adlı metninde ortaya koyduğu ve duygusalcılık olarak bilinen gayrı-bilişselci bir teorinin ana destekçilerinden biri olarak kabul edilir. Gayrı-bilişselci bir metaetik teori olan duygusalcılık, ahlaki ifadelerin ne doğru ne de yanlış olarak kabul edilebilecekleri için anlamsız olduklarını iddia etmektedir. Bununla birlikte, -hiçbir şekilde bilgi içermemekle birlikte- ahlaki ifadelerin duygusal tutumların ifadesi olduğu da ileri sürülmektedir.
Duygusalcılara göre, “çalmak yanlıştır” gibi cümleler kurmak, çalmaya karşı olumsuz bir tutum sergilemek anlamına gelmektedir, Benzer şekilde, “ihtiyacı olanlara yardım etmek doğrudur” demek, ihtiyacı olanlara yardım etmeye yönelik olumlu bir tutumun ifadesidir. Sorunun temelinde yatan gerçek şudur: Duygusalcılara göre, çalmanın özünde yanlış bir şey yoktur ve ihtiyacı olanlara yardım etmenin de özünde doğru bir şey yoktur. Dolayısıyla, bu tür eylemlerin doğruluğunu ya da yanlışlığını beyan eden ifadeler sadece kişinin eylemler hakkında nasıl hissettiğinin ifadesidir ve eylemlerin ya da ahlakın kendi başına içkin herhangi bir özelliğini tanımlamaz
Duygusalcılık ayrıca sıklıkla “Yuh” ve “Yaşasın” terimleriyle de tanımlanır; burada hırsızlık gibi bir eylemin yanlışlığına ilişkin bir ifade, aşağıdaki gibi bir şeye karşılık gelecek şekilde yorumlanır: “Yuh olsun hırsızlığa!”. Benzer şekilde, ihtiyacı olanlara yardım etmek gibi bir eylemin doğruluğuna ilişkin bir ifade “Yaşasın ihtiyacı olanlara yardım etmek!” ifadesine karşılık gelecektir. Bu gösterim, bu tür ifadelerin söz konusu eylemlerin herhangi bir özelliğini tanımlamadığını, sadece kişinin eylem hakkında olumlu veya olumsuz hissettiğini açıkladığını açıklığa kavuşturmaktadır.
Duygusalcılığın Güçlü ve Zayıf Yönleri
Duygusalcılık, ahlaki ifadelere epistemik yani bilgi taşıyan bir değer atamak istemeyen ancak yine de insan hayatında oynadıkları role dair bir açıklama getirmek isteyenler için cazip görünebilir. Duygusalcılık, kişinin ahlakın doğası hakkında herhangi bir izaha kalkışmadan veya bir eylemi ahlaki veya gayri ahlaki yapan özellikleri belirlemek zorunda kalmadan, eylemler hakkında kişisel yargılarda bulunabilmesi için ahlaki ifadeleri kullanabilmesine olanak sağlar.
Bununla birlikte, tüm felsefi teoriler gibi, duygusalcılık da problemlerden ve kişinin onu reddetmesine yol açabilecek bir dizi itirazdan yoksun değildir. Metaetik bilişselcilik, özellikle de ahlakın insan yaşamındaki önemi göz önüne alındığında, ahlakın tanımlanamayacağı fikrine teslim olmamak ve onu duygu ve tutumların ifadesine indirgememek gerektiğini savunmaktadır. Bunun yerine, etik ve iyilik değerlerine dayanan bir toplum inşa etmek için ahlakı tanımlamaya ve gerçek doğasını belirlemeye çalışılmalıdır.
Dahası, Ayer’in duygusalcılık yorumu, ahlak konularında sürekli ortaya çıkan anlaşmazlıkları açıklamadığı için sıklıkla reddedilmektedir. İnsanların ahlaki konularda sürekli olarak tartıştığı ve çoğu zaman pratik nedenlerle ortak bir zemin bulunması gerektiği açıktır. Bununla birlikte, duygusalcı bakış açısına göre, ahlaki konulardaki anlaşmazlıklar, doğruluk değeri belirlenebilen gerçekler ve inançlardan ziyade kişisel duygusal tutumlara dayandığı için asla çözülemeyecektir.
Duygusalcılığı Reddetmeli miyiz?
Yukarıdaki paragrafta duygusalcılığın, bazıları kendi özel formülasyonuna özgü, bazıları ise gayrı-bilişselci metaetik teoriler alanının tamamını ilgilendiren çok sayıda zorlukla karşı karşıya olduğu açıklanmaktadır. Ayer’in duygusalcı açıklamasına yönelik itirazlar çok daha fazladır. (Ayer’in duygusalcı’lığı) doğrulamacılık olarak bilinen ve çok eleştirilen bir sistem aracılığıyla geliştirilmiştir; bu sistem genellikle kendi kendini çürütmekle, yani kurulan ilkenin kendisinin uyamayacağı bir ilke oluşturmakla suçlanmaktadır. Dolayısıyla, özellikle Ayer’in açıklamasında, duygusalcılığın karşılaştığı zorluklar çok sayıda ve yadsınamazdır.
Bununla birlikte, duygusalcılığın başarıları göz ardı edilmemelidir.Duygusalcılığın erdemleri arasında belki de en ön plana çıkanı, -metaetik gayri-bilişselciliğe uygun olarak- kişinin ahlaki ifadelere basit duygusal tavırlar atayarak onlardan faydalanmasına olanak tanırken aynı zamanda ahlakı tanımlamak ve ahlak ifadelerine anlam atamak gibi görevlerden de kaçınmasına izin vermesidir.
Ayrıca, duygusalcılık, gayrı-bilişselci yeni metaetik teorilerin geliştirilmesinde de önemli açılımlar sağlamıştır. Bunlar arasında, benzer bir amacı takip etmeye çalışan yeni bir teori geliştirerek duygusalcılığın karşılaştığı zorlukları çözmeye çalıştığı için yarı-gerçekçilikten bahsetmeye değer. Dolayısıyla, Ayer’in duygusalcılığının kendisi aşılmış olsa da gayrı-bilişselci Metaetik üzerindeki etkisi hala önemlidir ve göz ardı edilmemelidir.
Giulia Villa – “Emotivism: Are Moral Statements Mere Emotions?“, (Erişim Tarihi: 24.04.2025)
Çevirmen: Mehlika Olgun
Çeviri Editörü: Emir Arıcı