Niçin Antinatalizme (Doğumkarşıtlığına) İlgi Duymaya Başladım? – Taner Beyter

//
3036 Okunma
Okunma süresi: 13 Dakika

Sonunda Eyüp ağzını açtı ve doğduğu güne lanet edip şöyle dedi:

Doğduğum gün yok olsun

‘Bir oğul doğdu’ denen gece yok olsun!

Karanlığa bürünsün o gün,

Yüce Tanrı onunla ilgilenmesin,

Üzerine ışık doğmasın.

Karanlık ve ölüm gölgesi sahip çıksın o güne,

Bulut çöksün üzerine;

Işığını karanlık söndürsün.

Eyüb 3:2-5 (Eski Ahit)


Dünya’daki toplam acı miktarını hiç düşündünüz mü? Her gün, her saat, her dakika on binlerce insan acı çekiyor. Bu acıların kimileri fiziksel kimileri ise psikolojik bir biçimde, konakladıkları insanlara ve canlılara sıkıntı veriyor. Genellikle haz ve mutlulukların kısa süreli olmasına rağmen acılar ile ıstırapların uzun süreli olması, varoluşumuzun talihsizliği olsa gerek. Bu acıların ve acı kaynaklarının demografik dağılımı ve miktarının yanında çeşitliliği de bir hayli can sıkıcı. Kazalar, savaşlar, hastalıklar, sevdiğiniz insanları kaybetmek, umutsuzluk, yalnızlık, adaletsizlik, yoksulluk, açlık ….. Bu listenin bir sonu olmaması, yaşamın anlamı ve hayata gelmenin felsefi boyutu üzerine derinlemesine düşünmeyi de beraberinde gündeme getiriyor. Şimdi, ünlü antinatalist filozof Benatar’ın sözünü ettiği bazı istatistiklere bakalım:

  • Son bin yıl içerisinde, 15 milyon insanın doğa felaketleri sonucunda öldüğü düşünülüyor. (1)
  • Her gün yaklaşık 20 bin insan açlıktan ölüyor. (2)
  • Tahminen 840 milyon insan açlık ve yetersiz beslenmeden mustarip. (3)
  • Her yıl milyonlarca insan hastalıktan ölüyor. Yalnızca 541-1912 yılları arasında 102 milyondan fazla insanın vebadan öldüğü tahmin ediliyor. (4)
  • Her yıl neredeyse 3 milyon kişinin HIV nedeniyle öldüğü tahmin ediliyor. (5)
  • Habis urlar her sene 7 milyon hayat mal oluyor; ayrıca her yıl 3.5 milyon kişinin kazalarda öldüğü düşünülüyor. Saniyede 107 kişinin öldüğü varsayılıyor. (6)
  • 20. yüzyıldan önceki katliamlarda 133 milyon insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor. (7)
  • Rummel’in tahminine göre 20. yüzyılın ilk 88 yılında 170 milyon civarında insan (360 milyonda olabilir) vuruldu, dövüldü, işkence gördü, bıçaklandı, yakıldı, aç bırakıldı, dondu, ezildi veya ölene dek çalıştırıldı; canlı canlı gömüldü, boğuldu, bombalandı veya hükümetlerce katledildi. (8)
  • Her sene yaklaşık 40 milyon çocuk kötü muameleye maruz kalıyor. (9)
  • 2000 yılında 815.000 insanın intihar ettiği düşünülüyor. (10)

Bu istatistiklerin yanı sıra düzenli olarak yoruluyor, borçlarımızı düşünüyor, gelecekten kaygılanıyor, hasta veya bitkin düşüyor, insanlar tarafından hayal kırıklığına uğratılıyor vb şeyler yaşıyoruz. Tüm bunlara baktıktan sonra temel Antinatalist argümanı hatırlayıp tekrar kendime sordum: Dünyaya gelmenin, dünyaya gelmemeye göre bir avantajı var mı? Sezgilere ters olsa da, bir avantaj yok gibi duruyor.

Bir adım geriye gidelim: Hiç “Keşke hiç doğmasaydım” veya “Keşke hiç var olmasaydım” dediniz mi? Bu ifadeyi kızgınlıkla veya bir tepki olarak dile getirmenizden söz etmiyorum; gerçek anlamıyla bu dünyaya hiç gelmeme ile gelmeyi rasyonel olarak kıyasladınız mı hiç? Şayet bu soruya yönelik olumlu bir yanıt verdiyseniz bir başka konu daha doğrudan kendini gösterecektir. “Keşke bu dünyaya gelmeseydim” diyen birinin bu dünyaya bir çocuk getirmesi yani doğum yanlısı (natalist) olmasını beklemeyiz. Belki de bu dünyaya çocuk getirmek bir çeşit gayri-ahlaki kumar oynamaktır; bu dünyaya gelmek isteyip istemediklerini insanlara sormadan onları gözlerini açacakları acı dolu bir yaşama atmaktır. Ve her yönüyle ahlaken yanlıştır. Acı dolu bir yaşam olduğunu yalnızca demin sözünü ettiğim istatistiklere bakarak değil kendinize ve çevrenize bakarak da doğrulayabilirsiniz. Hayatında fiziksel veya psikolojik acı çekmemiş hiç kimse yoktur. Her insan hayatı boyunca defalarca acıyı deneyimler. İşte Anti-natalistler yani doğum karşıtları tam olarak bunu savunuyor. Bu dünyaya çocuk getirme yönünde bir sorumluluğumuz olmadığını ama çocuk getirmeme yönünde bir sorumluluğumuz olduğunu iddia ediyorlar. İddia, sizin de sezdiğiniz gibi epey büyük ve ilk bakışta tüm sezgilerimize ters geliyor gibi duruyor. Fakat bir iddianın, argümanın veya fikrin ilk bakışta sezgilerimize ters gelmesi, verili olarak yanlış olduğunu göstermez. Felsefe tam da bu anlamda değerlidir, yani sezgilerimizi ve sezgilerimizle birlikte varsayımlarımızı sınamak için elimizdeki en iyi etkinlik olma anlamında.

Uzun zamandır Uygulamalı Etik alanıyla ilgileniyorum. Bu ilgi ötanazi etiği ile başladı ve hayvan etiği ile devam etti. Acı içinde olup ölmek için yardım isteyen insanların ölme hakkı olup olmadığı yönündeki felsefi soruşturmam zamanla hissedebilen canlılara doğru genişledi. Belirli şartlar altında, hem aktif hem de pasif ötanazinin ahlaken doğru ve bir hak olduğuna kanaat getirdim. Sonra ise hissedebilen canlılara acı çektirmeme ve onları kaynak olarak kullanmama yönünde bir pozisyonu savunmaya eğilim gösterdim. İnsanların ve hissedebilen hayvanların çektikleri acıları, felsefenin en öncelikli konuları arasında görmeye başladım. Acının ahlaki statüsü üzerine öne sürülen argümanların pür felsefi teorilerden çok daha fazlası olduğunu anladım. Acı, bizzat ayaklarımızı bastığımız bu dünyanın her yerinde. Bunu fark etmek beni ister istemez Ötanazi Etiği ve Vejetaryen Etik ile birlikte üçüncü bir konuya götürdü: Yani Antinatalizm’e. Yani acı dolu bir dünyaya çocuk getirip getirmemek, acı çekeceklerini bile bile onları acı havuzuna atıp atmamaya. Hala ötanazi yanlısı ve vejetaryen etik yanlısıyım, fakat kendimi bir Antinatalist olarak tanımlamıyorum. (Ötanazi etiğine dair pozisyonum için şu yazıyı, hayvan etiğine dair pozisyonumu okumak için ise bu yazıyı okuyabilirsiniz)

Niçin Antinatalizm’e ilgi duymaya başladım? Üç yanıtımı baştan sunmak istiyorum.

  • İlk yanıtı demin sundum sanırım; acı felsefesi ve acının ahlaki statüsüne yönelik ötanazi ve vejetaryen etik çerçevesindeki ilgimin kapsamının genişlemesi.
  • İkinci yanıtım ise, yakın arkadaşım olan Antinatalist bir felsefeci ile olan düzenli buluşmalarımızda bu konunun bahsini açması oldu. Felsefeciler birbirilerinden gündelik sohbetlerinde bile etkileniyor anlaşılan.
  • Üçüncü yanıtım ve konuyla ilgilenmeye yönelik asıl motivasyon kaynağım, Antinatalist argümanların gücü ve ağırlığı karşısında sarsılmış olmam. Yazımın bundan sonraki kısmında bu üçüncü yanıtımı biraz açacağım. Asıl amacım Türkçe felsefe literatüründe kendine çok az yer bulan konulardan biri olarak Antinatalizme dair bir izleğin başlangıcını oluşturmak ve küçük bir “probleme giriş” yazısı kaleme almak.
Her yıl en az 60 milyar hissedebilen canlıyı (yüz tanıyan, rüya gören, sosyalleşen, bir dereceye kadar akıl yürütebilen, acı kaynağından kaçan ve çığlık atan, iletişim kuran, sosyalleşen, favori oyun ve yemeği olan canlıyı) yemek için öldürüyoruz. Bunların çok büyük bir kısmının fiziksel ve psikolojik acı çektiği açık görünüyor.

Bir Fikri Tanımak

Antinatalizm felsefesini anlamak çok boyutlu bir süreç içeriyor. Konu başlıkları çoğunlukla ahlak felsefesi merkezinde dönmekte ve sizi zaman zaman kürtaj, nüfus kontrolü, acı ile hazzın ahlaki statüsü, yaşamın anlamı, haklar ve ölüm gibi konu başlıklarına doğru çekmektedir. Bir felsefi fikri tanımanın en iyi yolu, sanırım öncelikle karşıt argümanları ele almak olsa gerek.

İtiraz 1: Hiç Doğmamış Olmanın Daha İyi Olduğunu Nereden Biliyoruz ki? Bunlar Kıyaslanamaz!

Dünyaya gelmemek, dünyaya gelmediğimiz için kötü olamaz. Çünkü zaten var değiliz. Fakat dünyaya gelmek sakatlık, hastalık, ağrı ve acı, sıkıntı, savaş, yoksulluk vb şeylerden ötürü açıkça kötülük dolu. Hayatın hiçbir noktasında sıkıntı, yoksunluk ve acı çekmemiş olan bir insan var olmadı. Gökyüzün altında olan her insan bu kötü deneyimleri deneyimlemek zorundadır hayatında. Çok veya az; ama deneyimlemek zorundadır. Bu kesin görünüyor. Dünyaya gelmemek kötü değilken, dünyaya gelmek kesinkes kötü görünüyor. Bu fikir, Benatar’ın Acı ve Haz Asimetrisi Argümanı ile ilgili. Dünyaya gelmemenin, dünyaya gelmeye kıyasla dezavantajlı bir yanı yok; fakat dünyaya gelmenin net bir şekilde acı içerdiği için dezavantajlı bir yanı var gibi duruyor. Yani var olmayan için var olmamanın daha iyi olduğunu söyleyemeyecek olsak da, var olan için var olmanın kötü olduğunu (acılardan yeterince söz ettik sanırım) söyleyebiliriz. Bu görüşü biraz daha açmak için Ötanazi Etiği’nde sık sık verdiğim Tay-Sachs hastalığından söz etmem iyi olabilir:

Tay-Sachs hastalığı, çoğunlukla Doğu Avrupa ulusları ile Yahudi topluluklarda görülen ve anneden bebeğe geçen genetik bir hastalıktır. Tay-Sachs ile doğan bir bebekte belirtiler, genellikle 3 ila 6 ay arasında gösterir; diğer aylardaysa bebek aşamalı olarak görme, duyma ve hareket etme yeteneğini kaybeder. Bebek büyüdükçe gülümsemeyi, ağlamayı, emeklemeyi, sürünmeyi, dönmeyi ve bir şeyler için uzanmayı bırakacaktır. Çoğu Tay-Sachs hastası bebek, ortalama 2 yaşına bastığında nöbetler geçirmeye başlar ve bazen sakatlanır veya felç kalır. Ve üzücü bir şekilde 5 yaşına gelmeden de yaşamını kaybeder. 5 yıllık bir hayat düşünün; acılar ve nöbetlerle geçen 5 yıl… Sonunda ise ölüm sizi beklemektedir. 

Şimdi soru şu: Tay-Sachs hastası olduğunu bildiğiniz bir bebeği dünyaya getirmek mi daha iyi yoksa getirmemek mi? Böyle bir hastalığa sahip çocuğu dünyaya getirmemek çok daha iyi görünüyor, onu dünyaya getirmek acı çekip öleceğini bile bile onu bu acıya maruz bırakmak demektir. Bu çocuğun var olmamasının, var olmasından daha iyi olduğunu sezgisel olarak kavramış olduğunuzu düşünüyorum. Demek ki kıyas yapılabilir ve var olmak net bir şekilde dezavantaj iken var olmamaya tercih edilebilir gibi görünüyor.

Kaldı ki bir bebek dünyaya getirirken ona bu dünyaya gelmek isteyip istemediğini sormayız. Bir seçim şansı olmadan, acılarla dolu bu dünyaya atmış oluruz onu. Yaşamaya maruz bırakmak denebilir buna. İlerde intihar edebilir deseniz bile, yine de ona sormadan intihar edip etmemeyle baş başka bırakmış olursunuz onu.

Acı ve Hazzın Asimetrisi Argümanı

Eğer doğum yaparsanız şunlar olur:

  • a. Acının varlığı (kötü)
  • b. Hazzın varlığı (iyi)

Eğer doğum yapmazsanız şunlar olur:

  • x. Acının yokluğu (iyi)
  • y. Hazzın yokluğu (kötü değil)

(a) ile (x)’i kıyaslayın. Doğum yaparsanız acı var olacak ve bu kötü; eğer doğum yapmazsanız acı yokluğu söz konusu olacak bu da iyi.

(b) ile (y)’yi kıyaslayın. Eğer doğum yaparsanız hazzın varlığı iyi olacak; eğer doğum yapmazsanız hazzın yokluğu kötü değil. (Var olmayan toplumlardaki var olmayan insanların hazzı deneyimlemedikleri için üzülmeyiz değil mi?)

Benatar’ın bu argümanına göre doğum yapmamanın sonucu olarak x iyi ve y kötü değil; ortada dezavantaj yok. Ama eğer doğum yapılırsa a kesin kötü (net dezavantaj ve acı) ve b iyi. Yani doğum yapmamanın dezavantajlı hiçbir yanı yokken, doğum yapmanın net dezavantajlı bir yanı vardır. Argüman kabaca bu şekilde. Yani var olmamanın, var olmaya kıyasla net dezavantajlı bir yanı yokken, var olmanın var olmamaya kıyasla net dezavantajlı bir yok diyemiyoruz; var gibi duruyor (Bu argümanın farklı senaryoları ve bu senaryolara yönelik birçok farklı itiraz mevcuttur).

İtiraz 2: En İyisinin Hiç Doğmamak Olduğunu Anlamamız İçin de Doğmamız Gerekmiyor mu? Hem bu hayatta haz da vardır.

Hayır. Çünkü var olan toplumlardaki var olan insanların çektikleri acılar için üzülürüz hepimiz. Örneğin Filistinli bebeklerin katledilmiş beden parçaları için. Fakat var olmayan toplumlardaki var olmayan insanlar mutluluğu deneyimlemedikleri için üzülmeyiz. İlki kesin bir gerçeklik ve kötü; ikincisi ise kötü değil. Yoksa her an doğmamış olanlar doğmadıklarından ötürü mutluluğu deneyimlemedikleri için yas içinde olmamız gerekirdi.

Benatar’ın dediği gibi: “Acı gibi kötü şeylerden yoksunluk, ondan mahrum kalan kimse olmasa da iyidir, haz gibi iyi şeylerden yoksunluk ise sadece bu iyi şeyden mahrum kalan biri varsa kötüdür. Buradan çıkacak sonuç, hiçbir zaman var olmayarak kötüden sakınmak var oluşa karşı daha avantajlı bir durumdur fakat var olmayarak iyi şeylerden mahrum kalmak, hiçbir zaman var olmamak karşısında gerçek bir dezavantaj değildir.”

Muhteşem bir yaşam süren çok zengin bir insan olsaydınız bile, yaşamınız boyunca ölümün farkındalığının verdiği tedirginlik ile yüz yüze kalırsınız.

İtiraz 3: Her şey Tanrı’nın Bir Planı Olabilir! Şayet Mutlak İyi Bir Yaradan Varsa Hayat Nesnel Bir Anlam ve Amaç İçerdiği İçin Dünyaya Gelmemek İyi Olamaz.

Bir ateist olarak bana en güçsüz gelen argüman bu. Tanrı’nın benim kavrayamayacağım veya bilemeyeceğim bir planının olması (şüpheci teizm) beni bu plan veya planın parçasından (epistemik olarak) sorumlu kılmak zorunda değildir. Sizi, tahayyül edemeyeceğiniz bir proje veya ödevden sorumlu kılan bir öğretmenin, adil olduğunu düşünür müydünüz? Bu ilahi planın var olduğuna dair hiçbir ipucu olmaması bir yana, tam aksi yönde kanıtlar bile olabilir. Şundan söz ediyorum: Bu mutlak iyi Yaradan, niçin tüm hissedebilen canlıları birbirine acı çektirecek ve yiyecek (yemek zorunda olacak) biçimde yaratmış olsun ki? Başka türlü yani acı çekmeyecekleri ve birbirlerini yemeyecekleri biçimde yaratabilirdi. İnsan için bir imtihan söz konusu ise bile ceylan ile aslan arasında veya şimşek düşmesi ile yanan ormandaki acı çeken ceylan yavrusu örneğinde bir imtihan olduğunu sanmıyorum. Kötülük Problemi ile ilgili yıllardır epey yazıp çizdiğimiz için şu bağlantıyı vererek bu itirazı burada bırakacağım.

İtiraz 4: Genlerimizi sürdürmeliyiz. Çocuk yapmak veya ebeveyn olmak istemek içgüdüseldir.

Bu itirazda, ahlaken doğru olan veya rasyonel ve etik bir gerekçe göremiyorum. Kaldı ki, genlerinizi sürdürmeyi veya çocuk sahibi olmayı istemek, ahlaken yanlış ise; yanlıştır. Bu içgüdü veya arzu (veya başka iç güdü ve arzu), tek başına tartışmasız bir ahlaki doğruya veya a priori bir hakikate denk düşmemektedir. Bu içgüdüye sahip olsa da bebek yapmayıp çocuk sahiplenme erdemi gösteren insanlar veya kısır olan erdemli bireyler var. İçgüdülerimiz bize ahlaki gerekçeler sunmaz.

İtiraz 5: Antinatalist olmak sorumluluktan kaçmak ve bencilliktir.

Emin değilim. Şayet Antinatalistler haklı ise bu dünyaya çocuk getirmemek çocuklar için yapabileceğimiz en iyi şey ise, yani onları net bir dezavantaj içine sokmamak ise; bu yüce bir sorumluluk ve diğerkamlıktır. Sırf yaşlılıklarında kendilerine bakmaları için, üreme ve ebeveyn olma içgüdüsünü tatmin etmek için dünyaya çocuk getirmek; çocuğun deneyimleyeceği acılar ve sıkıntılar düşünülünce sorumsuzluk ve bencillik olabilir.

İtiraz 6: İntihar edin o halde.

Antinatalistler, devam eden hayatlar ile henüz başlamamış olan hayatlar arasında ayrım yapar. Bir hayatın sürdürmeye değer olup olmadığı ötanazi etiğinin konusudur. Henüz başlamamış bir hayatı başlatmak ise Antinatalizmin konusudur. Bu nedenle bir Antinatalistin intihar etmesi gerektiği gibi bir eleştiri yerinde olmazdı, çünkü onların iddiaları süregelen yaşamların sonlanması değil, süregelen yaşamlara kıyasla bu dünyaya yeni süregelecek yaşamlar getirmemek üzerine kurulu.

Sonuç

Antinatalizmin tartışmasız bir şekilde doğru olduğunu iddia etmiyorum. Zaten ele aldığım itirazlar Antinatalizme yönelik en güçlü karşı argümanlar değil, bu zayıf karşı argümanları konuya ilgi duyanların konuya giriş yapmasını kolaylaştırmak için inceledim; ele alacak ve tartışacak daha onlarca konu başlığı var bu yaklaşımla ilgili. İtirazlara verdiğim yanıtları onaylamıyor olabilirsiniz. Fakat en azından bu yazının bir tartışma başlatmasını umuyorum, bu yazının epistemik erdemi de böylesi bir tartışmayı başlatması olurdu: Kaleme almak istediğiniz eleştiri olursa lütfen bize e-mail üzerinden ulaştırın.


Kaynakça

  • (1) McGuire, Bill, A Guide to the End of Wordl (New York: Oxford University Press, 2002) 31.
  • (2) The Hunger Project: http://www.thp.org
  • (3) Benatar, David, Keşke Hiç Olmasaydık, (Doğu Batı Yayınları, 2006) 109.
  • (4) Rummel, R. J., Death by Goverment (New Brunswick, Transaction Publishers, 1994) 70.
  • (5) Dünya Sağlık Örgütü Raporu, 2002 (Geneva: WHO, 2002).
  • (6) Age., 186-188-190.
  • (7) Rummel, R. J., Death by Goverment (New Brunswick, Transaction Publishers, 1994) 69.
  • (8) Age., 9.
  • (9)Dünya Sağlık Örgütü Raporu 2002, 80.
  • (10) Krug, Etienne, ve diğerleri, World Report on Violence and Healts, 185.

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Sanatın Tanımları – Brock Rough

Sonraki Gönderi

Antinatalist (Doğumkarşıtı) El Kitabı – Lawrence Anton

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü