Ontolojik Materyalizm Ve Tarihsel Materyalizm – Ege Aydın

//
1035 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Marksizm deyince akla gelen başlıca terimlerden biri de materyalizmdir. Marksizmin bir tür materyalizm olduğu, dünya görüşünü bir tür materyalizm ile temellendirdiği hususu hiçbir ihtilafa açık görünmez. Ama Marksizmin bir tür materyalizm olmasından kast edilen şey, ilk bakışta göründüğü kadar açık mıdır?

Bu soruyla ne kast ettiğimizi biraz daha açalım. Genellikle Marksist materyalizm, diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm olmak üzere iki ayrı ama birbiriyle ilişkili başlık altında irdelenir. Buna göre, tarihsel materyalizmi temellendiren şey diyalektik materyalizmin öne sürdüğü ilkelerdir. Diyalektik, “gerek dış dünyanın ve gerekse insan düşüncesinin genel hareket kanunlarını bildiren bilim” olarak tanımlanır.[1] Materyalizm ise maddenin düşünceden önce geldiğini, düşünceyi yarattığını ve tayin ettiğini tespit eden felsefi bir materyalizm olarak kavranır.[2] Sovyetler Birliği’nde uzun süre resmi felsefeyi kodifiye eden Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm broşüründe Stalin, tarihsel materyalizmi “diyalektik materyalizmin ilkelerinin sosyal yaşama, toplum yaşamının olgularına, toplumun ve onun tarihinin incelenmesine uygulanması” olarak tanımlar.[3] Bu tanıma göre, diyalektik materyalizmin içerdiği ontolojik materyalizm, tarihsel materyalist ilkelerin felsefi temelidir. Örneğin toplumların düşünsel ve siyasal faaliyetlerinin, onların sahip oldukları üretim tarzı ve üretim ilişkileri üzerinde yükseldiği yönündeki tarihsel materyalist ilke, ancak maddenin insan düşüncesini öncelediği ve onu yarattığı yönündeki ontolojik materyalist ilkeye başvurularak temellendirilecektir. Nitekim burada “maddi” olduğu düşünülen üretim tarzı ile “düşünsel” olduğu düşünülen üstyapı arasındaki ilişkiyle insan düşüncesi ve madde arasında olduğu telaki edilen ilişki arasında bir paralellik kurulmaktadır. Fredric Jameson’ın belirttiği üzere her ne kadar Batı Marksizmi doğaya ve doğa bilimlerine uygulanabilecek diyalektik materyalist ilkeler benimsemekten kaçınmışsa da Marksist hareketin genelinde baskın olan anlayışın burada sergilenen türden bir diyalektik materyalizm olduğunu söylemek mümkündür.[4] Marksizme giriş kitaplarının büyük çoğunluğu konuyu bu şekilde ele almakta, Marksizmle yeni tanışan insanlara tarihsel ve diyalektik materyalizmler ayrılmaz bir paket halinde sunulmaktadır. Peki toplumların işleyişine ve tarihin ilerleyişine ilişkin bir teori olarak tarihsel materyalizm, maddenin ve düşüncenin genel hareket yasalarını ortaya koyma iddiasındaki çok daha kapsamlı bir evren anlayışı sunan diyalektik materyalizmin gövdesinde yeşermeye muhtaç mıdır? Başka bir ifadeyle, diyalektik materyalizmin ontolojik iddiaları olmaksızın da tarihsel materyalizm savunulabilir mi? 

Bu soruya cevap vermeden önce böyle bir soru sormakla neyi tartışmış olmayacağımızı netleştirelim. Böyle bir soru, mahiyeti itibariyle felsefi bir soru olmakla birlikte Marxolojik bir soru değildir. Yani bu soru, Marx’ın veya Engels’in kendi öz kavrayışlarında ontolojik ve tarihsel materyalizmleri birbirlerine bağlayıp bağlamadıkları sorusundan farklıdır. Marx veya Engels ne düşünmüş olurlarsa olsunlar, hangi düşüncelerinin hangi diğer düşünceleri gerektirdiği veya hangi diğer düşüncelerle çeliştiği sorusu nihayetinde ayrı bir sorudur. Ayrıca böyle bir soru sormakla, diyalektik materyalizmin tarihsel materyalizmi gerekçelendirmekte başarılı olup olmadığını sormuş da olmuyoruz. Diyalektik materyalizm, tarihsel materyalizmi gerekçelendirmekte başarılı ya da başarısız olabilir, böyle bir gerekçelendirme için gerekli olup olmadığı ise başka bir sorudur.

Kanımca ontolojik (diyalektik) materyalizm olmadan tarihsel materyalizmin savunulması mümkündür. Hatta yalnızca mümkün olmakla kalmaz, aynı zamanda daha makul bir yaklaşımdır. Tarihsel materyalizmin savunucusu, onu Jameson’cu anlamda tam teşekküllü bir “felsefe” olan diyalektik materyalizmle cem ederek bu iki pozisyonu muhatabına ayrılmaz bir bütün gibi sunmakla hata işlemiş olacaktır. Bu iki iddiayı kısaca ve ayrı ayrı ele alıp savunmaya çalışacağım.

İlk iddiayı ele alarak başlamak için Terry Eagleton’a kulak verelim: “Tarihsel materyalizm bir ontoloji meselesi değildir. Her şeyin maddeden oluştuğunu ve dolayısıyla Tanrı’nın bir saçmalık olduğunu iddia etmez. Diyalektik materyalizmin olmaya çabaladığı gibi bir Her Şeyin Teorisi de değildir. Optik sinir veya en kabarık suflenin nasıl hazırlanacağı konusunda ciddi öneme sahip bir şey söyleyemez. O çok daha mütevazı bir iddiadır – sınıf mücadelesini, üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerle birlikte önemli tarihsel değişimlerin dinamiği olarak gören bir iddia. Aynı zamanda erkek ve kadınların maddi faaliyetlerinin onların toplumsal varlığının temelinde yattığını düşünür ki bu görüş Marksizmle sınırlı değildir(…) Teoride, her gün saatlerce Bakire Meryem heykelinin önünde secdeye yatarken proletaryanın kaçınılmaz zaferi için sabırsızlanabilirsiniz. Yalnızca maddenin var olduğunu savunurken Baş Melek Cebrail’e inanmaksa daha zordur”[5].

Kanaatimce Eagleton, bir tarih ve toplum teorisi olarak tarihsel materyalizmin sınırlarını son derece berrak bir şekilde çekerek onu bir tür “her şeyin teorisi” olan diyalektik materyalizmden, ve bu suretle de ontolojik materyalizmden, ayırmakta iyi bir iş çıkarıyor. Eagleton bunu yaparken tarihsel materyalizmi karakterize eden bazı temel önermelere işaret ediyor. Bu önermeler;

  • (1) Önemli tarihsel değişimlerin motoru, sınıf mücadeleleri ve üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir,
  • (2) İnsanların toplumsal varlığının temelinde onların maddi faaliyetleri yatar, olarak sıralanabilir.

Eagleton’ın dikkat çektiği gibi (2) önermesi yalnızca Marksizme özgü bir kanaat değildir. Örneğin aynı sebeplerle Annales ekolünün Akdeniz tarihçisi Fernand Braudel için de “titiz bir materyalist” olduğu söylenmekte[6], gelgelelim Braudel’in tarihçiliğini takip etmek için materyalist bir ontolojiye bağlı olunması gerektiğinin söylendiğine pek şahit olmayız. Yine de Eagleton’ın tarihsel materyalizmin taşıyıcı kolonları olarak ortaya koyduğu önermelerin ontolojik bir materyalizmi gerektirip gerektirmediği sorusu ciddiye alınmalıdır. Yazının başında aktardığımız paralelliğe geri dönelim. Üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin, dolayısıyla “maddi” temelin birincil önceliğe layık görüldüğü bir tarih okuması, varlığın temelinin madde olduğu ve düşüncenin maddeye tabi olduğu bir evren tasavvurunu gerektirir mi?

Bu soruyu yanıtlamak üzere, esasen Marxolojik bir çalışma olan ama Marxoloji tartışmaları bağlamında konumuz açısından önemi haiz bazı felsefi noktalara da değinen bir makaleden istifade edeceğim. George L. Kleine, 1988 tarihli bu makalesinde Marx’a oldukça eleştirel bazı yorumlar yönelttikten sonra, ”maddi” kelimesini cismani olmak manasında kullandığımız taktirde kiliseler, üniversiteler, müzeler, orkestralar gibi birincil amacı iktisadi olmayan kurumların da binalara, mobilyalara, aletlere, insan gücüne ihtiyaç duyduğunu ve bu bakımdan bankalar, fabrikalar ya da değirmenler gibi doğrudan iktisadi faaliyet yürüten kuruluşlardan daha az maddi, duyumsal, fiziksel veya biyolojik olmadığını vurguluyor.[7] Dolayısıyla üretim ilişkilerinin ve üretim tarzının iktisadiliği ile madde-düşünce ikiliğindeki madde arasında kurulan paralellik, “maddi” olma sıfatının hem fiziksellik hem de iktisadilik manasına gelecek şekilde kullanılmasından gelen bir kafa karışıklığından doğuyor. Haliyle ikisi arasında bir mantıksal zorunluluk ilişkisi kurma çabası başarısız kalıyor.

Yukarıda ilk iddiam olan tarihsel materyalizmin ontolojik (diyalektik) materyalizme ihtiyaç duymadığı iddiasını desteklemeye çalıştım. Eğer bu hususta haklıysam, o halde ikinci iddiam olan tarihsel materyalizmi ontolojik materyalizmle kaynaştırarak ikisini bir paket halinde sunmanın bir hata olduğu iddiamda da haklı olmam gerekir. Şöyle ki, tarihsel materyalizmin temel önermelerinin savunulabilmesi ve temellendirilebilmesi için ontolojik bir materyalizmin varsayılması ya da savunulması gerekmemektedir. İki pozisyon arasında böyle bir mantıksal zorunluluk ilişkisi yoktur. Üstelik tarihsel materyalizmin temeli olarak öne sürülen diyalektik materyalizm, her biri kendi başlarına tartışmalı ve dolayısıyla savunulmaya muhtaç olan bir dizi başka önermeyi de savunmamızı gerektirecektir. Örneğin zihin felsefesinde bir tür fizikalizmi ya da metafizikte bir tür natüralizmi savunmamızı şart koşacaktır. Bu görüşler pekala doğru olabilirler, nitekim alanlarında da son derece saygın ve kuvvetli görüşlerdir. Gelgelelim bu görüşler çok ciddi tartışmaların konusu oldukları ve kendi içlerinde savunulmaya, gerekçelendirilmeye muhtaç oldukları için arada herhangi bir mantıksal zorunluluk ilişkisi bulunmadığı halde tarihsel materyalizmi bu tür felsefi bağlılıklara zincirlemek, onu savunmayı gereksiz yere zorlaştırmak manasına gelecektir. Haliyle tarihsel materyalizmin, onu geniş kapsamlı bir metafiziksel dünya görüşüne tabi kılmadan savunulmasının ve tanıtılmasının daha makul olduğu sonucuna varmakta bir sakınca görünmemektedir.


Kaynakça

  • [1] Friedrich Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, (MarksEngels, Werke, C. 21. s. 293); Aktaran: Hikmet Kıvılcımlı, Diyalektik Materyalizm Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne Değildir?, Derleniş Yayınları(1999), syf. 29.
  • [2] Bkz. Vladimir İlyiç Lenin, Karl Marx: Marksizmin Bir Açıklaması ve Kısa Bir Biyografik Özeti, Eriş Yayınları(2003), syf. 17.
  • [3] Joseph Stalin, Dialectical and Historical Materialism (1938). https://www.marxists.org/reference/archive/stalin/works/1938/09.htm (erişim tarihi: 05.07.2024)
  • [4] Fredric Jameson, Valences of the Dialectic, Verso Books(2009), syf. 6.
  • [5] Terry Eagleton, Materialism, Yale University Press(2016), syf. 8 (Çeviri bana ait).  
  • [6] Harris, O. (2004). Braudel: Historical Time and the Horror of Discontinuity. History Workshop Journal 57, 161-174. https://www.muse.jhu.edu/article/169717.
  • [7] Kline, G.L. (1988). The Myth of Marx’ Materialism1. In: Dahm, H., Blakeley, T.J., Kline, G.L. (eds) Philosophical Sovietology. Sovietica, vol 50. Springer, Dordrecht. https://doi.org/10.1007/978-94-009-4031-4_4

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefeciler Filistin İçin Sessiz Kalmamalıdır – Musa Yanık

Sonraki Gönderi

Miri Adam’a Konuk Olduk: İdamın Ahlaki Statüsü – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü