Bir daire kiralamak, spor salonuna yazılmak ya da boşanmak için sözleşme yapacağınız zaman, genellikle bazı şartları kabul eder ve bir sözleşme imzalarsınız. Bu hem sizin hem de karşı tarafın faydasınadır çünkü tarafların beklentileri ve bu beklentileri karşılayamamalarının meydana getireceği sonuçlar açıktır.
Sözleşmeler sıklıkla karşımıza çıktığı gibi, felsefenin “modern” döneminde yer alan önemli düşünürler de, toplum olgusunun bir sözleşme tarafından yaratıldığı ve düzenlendiği fikrini öne sürmüştür.[1] “Toplumsal sözleşme teorisyenleri” arasında en çok öne çıkan iki isimse Thomas Hobbes (1588-1679) ve John Locke’dir (1632-1704).[2] Bu makale, toplumsal sözleşme düşüncesinin kökenlerini ve bu kavramın, topluma ve devlete yönelen düşünceler için neden aydınlatıcı olduğunu açıklamaktadır.
1. Doğa Durumu ve İlk Sözleşme
Neden bir sözleşme kavramına ihtiyaç duyduğumuzu anlayabilmek için herhangi bir sözleşmenin, anlaşmanın olmadığını ve bu durumda toplumun nasıl olacağını hayal edin: kural yok, kanun yok, otorite yok. İşte bu gibi bir koşul “doğa durumu” olarak isimlendirilir.
Peki doğa durumunda bir yaşantı nasıl olurdu? Pek çok kişi bunun kötü olabileceğini düşünür: neticede bize kötülük yapanları cezalandıracak yetkili bir otoritenin bulunmaması, insanları böyle davranışlar sergilemekten alıkoyacak bir unsurun da bulunmaması demektir: her erkek, kadın ve çocuk yalnız kendisi için var gibi görünmektedir.
Bilindiği gibi Hobbes de doğa durumunun mevcut olduğu bir yaşantıyı “münferit, yoksul, nahoş, yabani ve kısa” olarak tarif etmiştir.[3] Locke’yse doğa durumunu, yaşanan anlaşmazlıklarda herkesin kendi yargıcı ve jürisi olabileceği, dolayısıyla kendilerine haksızlık yapılıp yapılmadığına ve suçlu gördükleri kişiyi nasıl cezalandıracaklarına yine kendilerinin karar verebileceği bir koşul olarak tanımlar; açıkça görülebileceği üzere bu, kontrolden çıkabilecek bir durumdur.[4]
Tarihsel anlamda insanlık olarak hiç doğa durumunda bulunmamış olabiliriz ancak sözleşme teorisyenleri böyle bir yaklaşımı toplum için kuralların, yani bir sözleşmenin aslında neden cazip olduğunu açıklamak için kullanır. Toplumsal sözleşme barış içinde yaşamamıza imkan yarattığı gibi, kimsenin de herhangi bir sonucu olmaksızın bize zarar veremeyeceğinin ya da mülkümüze el koyamayacağının garantisini verir. Sözleşme teorisyenleri insanların bu gibi kazanımları güvence altına almak için kendi istekleriyle bir sözleşmeye tabii olacağı iddiasındadır.
Karşılıklı fayda için, insanların bir toplum oluşturma amacıyla sözleşme yaptığını varsayalım. Peki bu sözleşmenin ayrıntıları nelerdir?
Ancak sözleşmenin de birtakım bedelleri vardır: düzenli bir toplumun sağladığı avantajlardan faydalanabilmek için doğa durumunda sahip olunan bazı ayrıcalıklardan vazgeçilmesi gerekmektedir. Hobbes da bununla ilgili olarak “doğa haklarımızdan” ya da “korunma” olarak görebileceğimiz kendimizin yargıcı olma ehliyetimizden vazgeçmek zorunda olduğumuzu söyler. Nitekim bu durum birisini öldürüp, dürüstçe olsun olmasın bunun nedeninin “kendi varlığımızı muhafaza etmek”[5] olduğunu iddia edebileceğimiz anlamına gelir. Aynı şekilde Locke de, yaşadığımız çatışmaların yargıcı ve jürisi olma hakkımızdan feragat etmemiz gerektiğini öne sürer.
Bu noktada insanların karşılıklı çıkarları doğrultusunda bir çeşit toplumu meydana getirmek için bir sözleşmeye tabii olduklarını varsayalım. Böyle bir sözleşme nasıl ayrıntılandırılırdı?
2. Devletleşmeye Yönelik Bir Uzlaşı
Yeni kurulan bir toplum belirli kararlar verebilmek için mekanizmalara ihtiyaç duyar: kuralları kim koyacak ve kim uygulayacaktır? Bu toplumun barışçıl bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için böyle bir otoritenin sağlanması gerekmektedir.
Hobbes, tek başına karar verici konumda olan otoritenin ulu bir yönetici olması gerektiğini söyler ve yöneticiyi “Leviathan” olarak isimlendirir; Leviathan yönetimi güç kullanarak idare eder ve halk da yöneticinin söylediği herhangi bir şeyin karşısında korku duyar. Nitekim Hobbes, okuyucularına bir önsezisini aktarırken de şu ifadeleri kullanır:
…Kılıç olmaksızın, sadece kelimelerden oluşan akitlerin (ya da sözleşmelerin), insanları güvence altına alma gücü yoktur.[6]
Bu açıdan sözleşme, yöneticiye ve koyduğu kurallara boyun eğeceğiniz, aksi takdirde bunun hapis ve hatta ölüm cezası gibi ağır sonuçlarına katlanacağınız anlamına gelir.
Locke’nin yönetim tasarısıysa, çoğunluğun idaresini öngörmesi açısından daha demokratik bir bakış açısına işaret eder:
..insanlar birbirleriyle, tek bir devlet altında tek bir siyasal yapı oluşturmaya razı olarak…çoğunluğun kararına itaat etmek gibi bir yükümlülük üstlenir.[7]
Locke’ye göre devletin birincil görevi çoğunluğun oylarıyla kişilerin haklarını, özellikle de mülkiyet haklarını korumaya yönelik bir yasayı geçirmektir: “İnsanların kendilerini bir devlet idaresine teslim etmelerinin nihai ve en önemli sonucu mülklerinin korunmasıdır.”[8]
Devlet, kendimizi bir başkasının otoritesini teslim etmemizi; başkasının idaresine tabii olmaksa bir fedakarlıkta bulunmayı gerektirir: kanunları belirlemek ve bunları uygulamak, kanunların ihlalini cezalandırmak gibi haklarımızdan feragat eder ve bu hakları, kanunları bizim yerimize belirleyecek, uygulayacak ve ihlalleri cezalandıracak bir birey ya da gruba aktarırız. Yasama, yürütme ve yargıdan oluşan bu üç temel faaliyet, pek çok ülkede yönetimlerin temelini oluşturmaktadır.
3. Sonuç
Bir sözleşmeye tabii olarak yaşamanın, doğa durumunda yaşamaktan daha iyi olması ihtimal dahilindedir ancak yine de cevaplanması gereken bazı sorular mevcuttur.
İlk olarak, genellikle sözleşmeleri açıktan kabul ediyor olsak da toplumsal bağlamda böyle bir mutabakata hiç varmadık. Bu toplumsal sözleşmeyi üstü kapalı olarak, yani dolaylı biçimde kabul ettiğimiz anlamına geliyorsa da Locke’nin şu ifadelerini düşünebiliriz: “Buradaki güçlük, neyden örtük onay olarak bahsedilebileceği ve…kişinin onayladığı şeylere ve dolayısıyla da yönetime, nereye kadar seyirci kalacağıdır çünkü kişi bunlar hakkında herhangi bir söylemde bulunmamıştır.”[9]
Herhangi bir toplumsal sözleşmeyi alenen kabul etmediğimize göre bir idareye bağlı kişiler bu sözleşmeyi basitçe, yalnız bir toplumda yaşamanın kendilerine sağlayabileceği kazanımlardan faydalanarak mı kabul etmektedir? Örneğin kamuya ait yollarda araç sürebilmek bir kazanımdır. Ancak bu, sadece devlet destekli yolların var olması sayesinde mümkündür. Birisi bu yolları kullanmayı reddetmediği, yani bu kazanımını kabullendiği sürece devlete örtük olarak “rıza” mı göstermiş olur?
Locke’nin örtük onay anlatısı bir problematiktir çünkü sözleşmenin kabulünün, kazanımlardan faydalanıyor olmamıza dayandığını varsayar. Gelgelelim aleni bir onay mühimdir çünkü böyle bir rıza, sözleşmeye gönüllü olarak tabii olunduğuna işaret eder. Her ne kadar onayın açık bir şekilde ifade edilmesi fazlasıyla önemliyse de (cinsel ilişkilerde rıza göstermenin ehemmiyetini düşünün) toplumun bir parçası olma ve bunun sağladığı kazanımlardan faydalanma konusunda böyle bir onay söz konusu olmadığı gibi bu onayın alınması amaçlanmamıştır da.
Toplumsal sözleşmelere yönelik ikinci ve daha ciddi bir sorunsa kimlerin bu sözleşmenin kapsamında yer almadığı/almayacağı; kimlerin bu sözleşmenin şartlarını belirleyebileceği/belirlemeyeceğidir. Pek çok toplumda kadınlar ve Avrupalı olmayan kişiler kasıtlı bir şekilde bu sürecin dışında bırakılmıştır ki bu kişi ya da gruplardan pek çok kişi, devletlerin geçmişte ya da şu an güdüyor oldukları politikalarına rıza göstermeyecektir.[10]
Dipnotlar
- [1] Felsefe tarihinden söz ederken kullanılan “modern” kelimesi yaklaşık olarak 17. yy.’ın ortalarından 18. yy.’ın sonlarına kadar olan zaman dilimini karşılasa da, bununla beraber Aydınlanma’nın başlangıcına, (Galileo ve Newton’la beraber) modern bilimsel düşünüşün yükselişine ve Kilise’nin kurmuş olduğu düzenden uzaklaşılmasına işaret eder.
- [2] Hobbes ve Locke’yle beraber anılan üçüncü bir teorisyen de Jean-Jacques Rousseau’dur (1712-1778). Ancak bu makalede Rousseau’ya değinilmemiştir çünkü kendisinin yaklaşımı, Hobbes ve Locke’nin düşüncelerinden oldukça farklıdır. Nitekim Rousseau hem Hobbes’i hem de Locke’nin fikirlerine karşın eleştirel bir tutum sergiler çünkü toplum ve devletin, doğa durumuna göre bir ilerleme olduğu fikrine katılmamaktadır. Bu düşüncesine de, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kökeni Üzerine (1754) başlıklı kitabında anahatlarıyla değinmiştir. Kendi toplumsal sözleşme teorisi de Toplumsal Sözleşme (1762) kitabında yer alır.
- [3] Thomas Hobbes, Leviathan, (1651).
- [4] Locke, Yönetim Üzerine İki İnceleme, (1690). Locke, yaşadığımız çatışmaların yargıcı ve jürisi olma hakkımızdan “doğa durumunun güçlüklerinden kaçınmak ve bunları çözmek” amacıyla vazgeçtiğimizi, bu durumunsa “herkesin kendi yaşadıkları konusunda hüküm veriyor olmasını zorunlu olarak takip eden bir koşul” olduğunu öne sürer; s. 48.
- [5] Hobbes, Leviathan.
- [6] Hobbes, Leviathan.
- [7] Locke, Yönetim Üzerine İki İnceleme.
- [8] Locke’nin Yönetim Üzerine İki İnceleme kitabının beşinci bölümünde, iş gücümüzü belirli bir toprak bütününde kullanarak doğal bir özel mülkiyet hakkına sahip olduğumuzu öne sürer. Örnek olarak, eğer bir ağaçtan elma koparırsam, yaptığım bu işin sonucunda elma “benim” iyeliğime geçer. Devlet, elde ettiğim mülkü koruması için yaratılmıştır.
- [9] Locke, Yönetim Üzerine İki İnceleme.
- [10] Irk unsurunun bir sözleşmede nasıl yer edindiği için bkz.: Charles W. Mills, The Racial Contract (Cornell University Press, 1997).
- Cinsiyet unsurunun bir sözleşmede nasıl yer edindiği için bkz.: Carole Pateman, The Sexual Contract (Stanford University Press, 1988).
Kaynakça
- Thomas Hobbes Leviathan (1651), ed. Michael Oakeshott (Simon and Schuster, 1962)
- John Locke, Second Treatise of Government (1690), ed. C.B. Macpherson (Hackett, 1980)
- Carole Pateman, The Sexual Contract (Stanford University Press, 1988)
- Charles W. Mills, The Racial Contract (Cornell University Press, 1997)
- Jean-Jacques Rousseau, The Social Contract (1762) (Penguin Books, 1968)
- Jean-Jacques Rousseau, Discourse on the Origin of Inequality (1754) (Indianapolis: Hackett, 1992)
Yazar Hakkında
David Antonini doktorasını 2018 yılında, Southern İllinois University Carbondale’den almıştır. Doktora tezi Hannah Arendt’in siyasi düşünceleri, özellikle de kamusal alan kavramı üzerinedir. Şu anda Clemson Üniversitesi’nin Felsefe ve Din Çalışmaları Kürsüsü’ne bağlı olarak felsefe dersleri vermektedir.
David Antonini– “Social Contract Theory“, (Erişim Tarihi:28.05.2021)
Çevirmen: Semih Gözen Esmer