Umut – Michael Milona & Katie Stockdale

//
1888 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Umut her yerdedir: Aileniz mutluluk ve sevgiyi bulmanızı umar, politikacılar trajediler karşısında umut arar, iyimserler ise insanların umutlarını canlı tutmaya çalışır. Ayrıca kendimize umudumuzu bulmamızı, onu korumamızı veya karanlık zamanlarda ondan vazgeçmemizi söyleriz. Diğer yandan anlamsız şeyleri umut ederiz.

Peki ama umut nedir? Umut etmek, rasyonel veya irrasyonel olabilir mi? Umut değerli midir? Peki ya tehlikeli midir?

Bu yazı, umudu daha iyi anlamak amacıyla bu türden sorulara verilen son günlerdeki önde gelen cevapları incelemektedir. [1]

1. Umut Nedir?

Umudu daha iyi anlamak için en yaygın başlangıç noktası, bir sonuca yönelik bir arzu ve bu sonucun en azından mümkün olduğuna dair bir inancı içerdiği şeklindedir. Olasılık yalnızca fiziksel bir olasılık anlamına gelmez, çünkü Tanrı’nın yerçekimi kanununu ihlal eden bir mucize gerçekleştirmesini de umabiliriz. Filozoflar, bir kişinin (olasılık ne kadar düşük olur olsun) olası olduğuna inandığı her şeyi umut edebileceğini; bunun, mevcut bir umudun rasyonel olup olmadığı ve ne ölçüde rasyonel olduğu sorusundan farklı olduğunu düşünme eğilimindedir. [2]

Fakat umudun ne olduğuna dair arzu-inanç izahı pek yeterli görünmüyor: Bir şeyin olmasını isteyebilir ve bunun gerçekleşeceğinin mümkün olduğuna inanabilirsiniz; ancak yine de bu umut kesinlikle gerçekleşmek zorunda değildir! [3]

İdam cezası ile karşı karşıya olan bir mahkum affedilmeyi isteyebilir, affın mümkün olduğuna da inanabilir, fakat affedileceği konusunda yine de tamamen umutsuz olabilir! [4]

Öyleyse umut etmek, bir şeyi arzulamaktan, istemekten ve olasılığına inanmaktan çok daha fazlasını gerektirmektedir. Peki ama neyi?

Luc Bovens, umudun bilinçli pozitif düşünceler veya arzu edilen sonuca dair “zihinsel bir hayal-etme (imaging)” gerektirdiğini de savunuyor: Yani; istenilen sonucun gerçekleştiğine dair “hayal kurmayı”. [5] İdamla yüz yüze kalan mahkum, ancak ve ancak affedilmek ile ilgili pozitif düşünceleri veya hayalleri varsa affedilmeyi umut ediyordur. Umut inanç ve arzunun yanı sıra var olan sonuca dair pozitif düşünceler de içeriyorsa, bir şeye dair umutlu olmayı umutsuz olmaktan ayırt edebiliriz: Umut pozitif düşünceleri, umutsuzluk ise pozitif-olmayan düşünceleri içerir.

Adrienne M. Martin, Bovens’in yaklaşımının umudu umutsuzluktan yeterince ayırıp ayırmadığını soruşturuyor. Martin iddiasına göre, kararın değiştiği bir mahkumiyet olasılığı hakkında umutsuz olan bir mahkum, yine de sonucu bunun gerçekleşmesini isteyebilir, böyle olmasını umut edebilir ve affedildiği hayalini kurabilir. [6] Martin, umudu umutsuzluktan ayırmak için, umudun “birleşim analizini” savunur: [7] Buna göre; mahkum, var olan arzusunu planlarına dahil eder/birleştirir, özgürlüğüne erişmek adına plan yapmak için sebepleri olduğuna inanır ve (avukatıyla iletişime geçmek gibi) eylemler de bulunur.

Fakat umut, Martin’in görüşünde olduğu gibi, gerçekten de umutlu insanların arzularıyla uyumlu hissetmesi, hareket etmesi ve planlar yapması için sebepleri olduğuna inanmasını gerektirir mi? Michael Milona ve Katie Stockdale, gerektirmediğini ileri sürüyor. [8] Bazen umutlarımızdan tamamen vazgeçer (örneğin, geçmişteki kötü bir romantik ilişkiye dönmemek gibi), umduğumuz şeyin gerçekleşmesi için elimizde hiçbir nedenimiz olmadığına inanırız. Bir umuttan vazgeçmek (reddetmek de denebilir) veya söz konusu umuda sahip olmamamız gerektiğine inanmak; birleştirme analizinin öne sürdüğünün tam aksine, bu umudun umuttan daha az bir şey olduğu anlamına gelmez: Sahip olmamayı dilediğimiz umutlar yine de umuttur.

Milona ve Stockdale, umudun bir muhakemeye (veya yargıya varmaya) değil, algısal bir deneyime benzediği fikrini geliştirmişlerdir. Algılayıcılarımızın, mevcut algılarının yanıltılmış olduğuna karar vermeleri gibi (örneğin illüzyon gösterilerinde olduğu gibi), umut edenler de umutlarının yanlış yönlendirilmiş olduğu kararına varabilirler. Öyleyse umut; inanç ve arzunun ötesinde, istenilen sonucun peşine düşmek veya bu sonucun gerçekleşme ihtimaline kendilerini hazırlamak için algısal deneyim-benzeri nedensel bir deneyimi içermektedir. Öyleyse, bu tür nedenlerin var olduğuna inanmak zorunda olmaksızın, eski sevgilinize dönmek için deneyime dayalı deneyimlerimiz olabileceğini umabiliriz.

Özetlemek gerekirse, umudun doğasına dair tartışmalar devam etmektedir; özellikle de umuda yalnızca inanç ve arzunun ötesinde (eğer varsa) başka şeyler eklenmesi gerekip gerekmediğine dair tartışmalar.

2. Umudun Rasyonelliği ve Değeri

Bir kişinin bir şeyin gerçekleşme olasılığına (veya bazı durumlarda spesifik şeyin gerçekleşme olasılığına) dair inancı eğer eldeki mevcut deliller ışığında makul ise, umudun genellikle epistemik açıdan rasyonel olduğu kabul edilir. [9]

Umut, çeşitli yollardan da uygulamada rasyonel olabilir. Umudun, diğer birçok şeyin yanı sıra, refaha katkı sağladığı, hedeflere ulaşmayı teşvik ettiği ve cesareti canlandırdığı düşünülür. [10] Bazı umutlar, epistemik ve pratik rasyonalitenin de ötesinde, kim olduğumuza etki ettiği için bile rasyonel olabilir (mesela belirli bir dinin mensubu olmaya etki etmesi gibi), ayrıca böylesi temel umutları kaybetmek de kimliğimizin bir kısmının aşınması anlamına gelecektir. [11]

3. Umudun Tehlikeleri

Umut etmek, risksiz değildir.

Engellenmiş umutlar, tesirli bir hayal kırıklığı duygusuna sebep olabilir. Bunun yanı sıra umut; kanıtlara rağmen insanları, dünyayı kendilerinin olmasını istedikleri yöne çeviren bir temenninin kaynağı olabilir. [12] Mesela; iklim değişikliği problemlerinin etkili bir şekilde çözüme kavuşturulacağını ummak, kişinin, iklim değişikliğiyle ilgili aktivizmle uğraşmamasına veya bu problemlerin çözümüne dair herhangi bir kişisel sorumluluk almamasına sebep olabilir.

Politikacıların, güçsüz konumdaki insanların umutlarından faydalanmalarında olduğu gibi, umut da suistimal edilir. Örneğin, umutsuzca daha fazla ekonomik refah umut eden insanlar, halkın çıkarından ziyade politikacıların kendi amaçlarına hizmet eden politikaları kabullenme hususunda etki altında kalabilir.

Umudun, bu ve diğer türden riskleri bizi umuda dair alternatif duygular keşfetmeye itebilir. Stockdale, yerleşik adaletsizlikler karşısında öfkeli olmanın (yani umutsuz kızgınlığın) haklı bir duygusal tepki olabileceğini iddia ediyor. [13] Umudun siyaset ve toplum olan bağlantısı; onun demokratik bir erdem mi yoksa siyasal bir erdem mi olduğu [14] ve kültürel yıkım ile diğer ciddi zorluklar karşısında radikal bir umut biçiminin gerekip gerekmediği gibi konuların araştırılmasına ilham oldu. [15]

4. Sonuç

Gereksinimlerimizin ve arzularımızın sık sık belirsizlikle sonuçlandığı bir dünyada, umut kendini gösterme eğilimindedir. Felsefenin, söz konusu fenomeni anlamaya; umudun hayatımızın kişisel, sosyal, ahlaki, entelektüel, dini, politik vb tüm yönlerini anlamaya dair potansiyel değerini ve risklerini kavramaya katkı sunacağı açıktır.


Notlar

  • [1] Fakat son zamanlarda filozoflar bu konuya artan bir ilgi gösterdiler. Umut etmeye dair; din felsefesindeki bazı tartışmalar için (bkz Augustine, c. 420 [1999]), varoluşçu metinlerdeki içerik için (bkz Marcel, 2010), ve biyoetikteki tartışmalar için (bkz., örneğin, Simpson (2004); Murdoch ve Scott (2010); McMillan, Walker ve Hope (2014)).
  • [2] Immanuel Kant’ın mucizeler, ilahi buyruk ve bir toplumun ahlaki olması için umut etmenin rasyonelliğini savunmasına dair tartışması için bkz. Chignell (2014).
  • [3] Epey uzun bir süredir umutsuzluk, umudun tam zıttı bir tutum olarak görülüyordu. Bu yaklaşımın kökenleri, umutsuzluğun arzu edilen şeyden “geri çekilmeyi” ve umut etmenin ise arzu edilen şeye “yakınlaşmayı” ima ettiği ölçüde umutsuzluğun umuda zıt olduğunu iddia eden St. Thomas Aquinas’a kadar uzanır (Summa Theologiae II-II.40.4).
  • [4] Böylesi standart bir hesaplamanın, umudu (hope) umutsuzluktan (hopelessness) (veya onun kullanımı ile çaresizlikten/ümitsizlikten: “despair”) ayırma konusunda yetersiz olduğu iddiası Ariel Meirav (2009)’a aittir.
  • [5] Bovens (1999).
  • [6] Martin (2013, 18-19).
  • [7] Moellendorf (2006) de benzer bir teoriyi savunmaktadır.
  • [8] Milona and Stockdale (2018).
  • [9] Martin (2013, 37).
  • [10] See Bovens (1999) ve Kadlac (2015).
  • [11] Blöser and Stahl (2017).
  • [12] Bovens (1999).
  • [13] Stockdale (2017).
  • [14] See Moellendorf (2006) ve Mittleman (2009).
  • [15] Lear (2006).

Referanslar


Michael Milona & Katie Stockdale– “Hope“, (Erişim Tarihi: 07.05.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Etik ve Mutlak Yoksulluk: Peter Singer ve Efektif Altruizm – Brandon Boesch

Sonraki Gönderi

Sudur ve Yoktan Yaratma: İki Teoriden Kaynaklanan Felsefi ve Teolojik Sorunlar – Ryan Keating

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü