Vejetaryenler Niçin Sahip Oldukları İlkeleri Esnetmeye Daha Hazır Olmalıdır? – Alberto Giubilini

/
808 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Size epey yaygın bir durumdan söz edeceğim. Bir vejetaryen arkadaşının evine davet edilmiştir. Ev sahibi, konuğun vejetaryen olduğunu unutup önüne domuz pirzolası koymuştur. Bu durumda konuğun ne yapması gerek? Muhtemelen ilk tepkisi iğrenme ve tiksinme hissi olacaktır. Vejetaryenler genellikle et temelli yiyeceklere karşı bu türden tutumlar geliştirirler, bu da onların etten kaçınma konusunda daha dirayetli olmalarını kolaylaştırır.

Fakat yine de biz, vejetaryenin tiksinme hissinin üstesinden geldiğini ve belki de ev sahibine duyduğu nezaketten ötürü pirzola yemeye karar verdiğini varsayalım. Bu, ahlaki açıdan kınanacak bir eylem midir? Muhtemelen ona sunulan et, (tümü değil) bazı etik vejetaryenlerin tüketmeyi makul gördüğü insanca yetiştirilmiş et türü olmayacaktır. Bundan ziyade büyük olasılıkla, merhametsiz ileri endüstriyel fabrika çiftçiliğinin ürünü olacaktır. Bu koşullar göz önüne alındığında sözünü ettiğimiz eti yemek, filozof Jeff McMahan’ın “iyi niyetli etçillik” (benign carnivorism) adını verdiği şeyin bir parçası olamaz. Yani vejetaryen konuğumuz, sahip olduğu ahlaki ilkeleri çiğneyerek yanlış bir şey yapmış oluyor mu olmuyor mu?

Çoğu vejetaryen, et tüketiminin sebep olduğu hayvanların çektiği acılardan veya endüstriyel çiftçiliğinin çevre üzerindeki etkilerinden kaygılanıyor. Sade ve açıklayıcı olmak adına, yalnızca hayvanların acı çekmesi durumunu ele alacağım fakat aynı argüman, günümüzde endüstriyel çiftçilik uygulamalarının örneğin, sera gazı emisyonları, toprağın verimsiz kullanımı, zirai ilaçlama ve pestisit, gübre-yakıt-yem ve su kullanımı, ve bunların yanı sıra hayvanlarda antibiyotik direncine neden olan ve sonrasında da insanlara bulaşan antibiyotik/bakteri kullanımı gibi diğer olumsuz sonuçlarına da uygulanabilir.

Et yemek, yaygın bir kabul olarak hayvanların insanlık dışı muameleye tabi tutulduğu ve öldürüldüğü endüstriyel çiftliklerdeki hayvan yetiştirme pratiklerini desteklediğinden dolayı, hayvanların acı çekmesine (veya endüstriyel çiftçiliğinin diğer olumsuz sonuçlarına) katkıda bulduğu muhtemeldir. Şayet vejetaryen olmanın makul gerekçelerinden birinin, bir dereceye kadar, et yemenin hayvanların acı çekmesine sebep olan uygulamaları teşvik etmesi olduğu konusunda hemfikirsek; bu durumda (ilk bakışta) et yemeye ahlaki olarak nadiren izin verilebilir gibi görünebilir (fakat karşıt bir görüş için felsefeci Shelly’nin çalışmalarına bakınız). Çünkü yalnızca ara sıra et yemenin hayvanların maruz kaldığı ıstırap miktarı üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı fikri oldukça muhtemeldir.

Tüm bunlarla beraber vejetaryenler et yemeyerek, özellikle de vejetaryen olmayanların gözleri önünde ikram edilen eti yemeyerek diğer insanlara bir mesaj verirler. Vejetaryenler, ahlaki taahhütlerine bağlı kalarak, etobur olmanın yanlış bir şey olduğuna dikkat çekeler, böylece diğer insanları et yeme alışkanlıklarının ahlaki boyutunu tekrar düşünmeye sevk ederek belki de onları et tüketmenin yanlış olduğuna ikna ederler. Diğer bir deyişle, vejetaryen olmanın hayvanların çektiği acıyı azaltılması açısından var olan olumlu etkisi, vejetaryenlik kamusal olarak apaçık bir şekilde savunulduğunda ve sosyal bağlamlarda temellendirildiğinde daha da artabilir. Diğer yandan vejetaryenlikte istisnalar yaparak ilkelerin dışına çıkmak, et yemenin o kadar da kötü olmadığı mesajını taşıyabilir. Eğer vejetaryenler bile bazen et yerse, et yemek ahlaki açıdan o kadar da yanlış olamaz, değil mi? Belki de ikram edilen domuz pirzolasını yiyen (vejetaryen) misafir bu sebepten ötürü ahlaki olarak yanlış bir eylem yapıyordu: Çünkü onunla birlikte yemek yiyen diğer insanlara (ahlaken) yanlış mesaj gönderdi.

Fakat işler o kadar da basit değil. Vejetaryen misafirin kendini içinde bulduğu koşullar da dahil olmak üzere her koşulda etten kaçınmak, olumsuz sonuçlar doğurabilecek ve geri tepebilecek bir stratejidir. Büyük olasılıkla, vejetaryen olmayanlara gönderilecek en ‘doğru’ mesaj, mümkün olduğunca çoğunun etten vazgeçmesine veya en azından et tüketimini azaltmasına işaret eden (ve eğilim ve şansı destekleyen) bir mesajdır. Eğer insanlar vejeteryanlığı istisnaya izin vermeyen, katı bir pozisyon olarak algılarlarsa, muhtemelen vejetaryen olma ihtimalleri çok düşük olacaktır. Esnetilebilir olan bir ahlaki pozisyon, istisnalara izin vermeyen katı bir pozisyondan çok daha çekicidir. İnsanların katı vejetaryen olmaktansa esnek vejetaryen olmaya (yani bazı istisnalar dışında genellikle et yemekten kaçınmaya) ikna olmaları ve ahlaki açıdan, daha esnek bir vejetaryenliği etobur olmaya tercih etmeleri çok daha olasıdır.

Tüm bu söylediklerimiz göz önünde alındığında, vejetaryen misafirin ikram edildiğinde et yemesi, muhtemelen ev sahibine hem (esnek) bir vejetaryen olmanın ve hem de bazen suçluluk duymadan da birazcık etin tadını çıkarmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Bu kesinlikle, misafirin et yemeyi reddetmiş olması durumuna nazaran (esnek) vejeteryanlığı daha erişilebilir, pratik ve çekici hale getirmiştir. Belki de kişi ara sıra et yiyerek kendini “vejetaryen” olarak adlandırma hakkını kaybedebilir, ama bu çok mühim bir şey mi ki? Ve daha da önemlisi, yalnızca ara sıra et yiyen çok sayıda insanın olduğu bir dünya, nispeten az sayıda vejetaryenin bulunduğu ve büyük çoğunluğunun etobur olduğu mevcut dünyamıza göre daha çok tercih edilebilirdir.


Alberto Giubilini – “Why vegetarians should be prepared to bend their own rules“, (Erişim Tarihi: 20.01.2022)

Çevirmen: Taner Beyter

1 Yorum

  1. 35 yıllık vejetaryanım, hayatımda bu kadar saçma bir yazı daha okumadım. Vejeteryanlığı hiç anlamadığı gibi utanmadan akıl vermeye ve kendi saçma dayatmalarını doğru kabul ederek vejetaryanlığı yeniden tanımlamaya kalkışacak kadar cahil ve cüretkar.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tanrı’nın Varlığına Yönelik Agnostik Yaklaşım – Sylwia Wilczewska

Sonraki Gönderi

Ayn Rand İle İlgili Problem Ne mi? O Bir Filozof Değil – Scotty Hendricks

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü