Zaman Felsefesi – Nina Emery & Ned Markosian & Meghan Sullivan (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

///
5717 Okunma
Okunma süresi: 67 Dakika

Çevirmen Önsözü

Zaman felsefesi; özgür irade, kişisel özdeşlik ve nedensellik problemi ile beraber metafiziğin en temel konularından biridir. Tarih boyunca birçok filozof zamanın doğasını anlamaya çalışmış ve farklı türden yaklaşımlar inşa etmiştir. Tüm bu yaklaşımlar içerisinde en dikkat çekici olanlar biri şüphesiz ki McTaggart’ın Zaman’ın Gerçek-dışılığı Argümanı’dır. Bu çevirinin ana odak noktalarından biri de tam olarak bu argümandır. Diğer yandan fizik felsefesi, dil felsefesi ve rasyonellik tartışmalarına da değinmesi itibariyle bu içeriğin epey geniş kapsamlı ve doyurucu olduğunu söyleyebiliriz.

Her başlığın altında yer alan temel okuma önerilerinin epey yönlendirici olduğunu düşünüyoruz. Zaman felsefesine dair Türkçe literatürde bulunan felsefi metinler genellikle Bergson, Heidegger ve Paul Ricoeur vb Kıta filozoflarının görüşleri etrafında dönmektedir, eğer çağdaş analitik felsefede yer alan zaman felsefesi tartışmalarını merak ediyorsanız bu önerileri dikkate almanızı tavsiye ederiz.

Analitik zaman felsefesinin, birçok açıdan oldukça farklı bir noktadan konuya yaklaştığını, bu makaleyi okuduktan sonra daha açıkça göreceğinizi düşünüyoruz. Konuya ilgili olanların, daha önce Evrim Ağacı için kaleme aldığımız şu metni de okumalarını öneririz. Çeviride sunduğu eşsiz katkılar için Berat Mutluhan Seferoğlu’na teşekkür ederim. Keyifli okumalar.

Taner Beyter


Zamanın doğasına ve zamanla ilişkili farklı konu başlıklarına dair tartışmalar, felsefede her zaman için önemli bir yere sahip olmuştur, özellikle de 20. yüzyılın başından beri. Okumakta olduğunuz bu yazı, zaman felsefesindeki bazı ana konulara özlü ve genel bakış içerir:

(1) fatalizm (kadercilik); (2) zamana yönelik indirgemecilik ve Platonizm; (3) zamanın topolojisi; (4) McTaggart’ın Zamanın Gerçekdışılığı Argümanı; (5) Zamanın A-teorisi ve B-teorisi; (6) şimdicilik, ezelicilik ve büyüyen blok teorisi; (7) akış/geçiş ile ilgili 3. Boyut/4.Boyut tartışması; (8) dinamik ve statik teori; (9) hareket eden ışık teorisi; (10) zaman yolculuğu; (11) zaman ile fizik ve (12) zaman ve rasyonellik. Bu konulardan her birine dair daha fazla okuma için bazı öneri ve kaynakçalar da ekledik.

Not: Bu girdi zaman bilinci, algısı, deneyimi veya fenomenolojisini tartışmamaktadır. Bu konuya tarihsel bir bakış ve çeşitli görüşlerin genel bir anlatımı, zamansal bilinçle ilgili diğer bir içerikte mevcuttur. Zaman deneyimi ile zaman algısına ilişkin söz konusu SEP girdisinde daha fazla bilgi bulunabilir. Zamana dair özellikle fenomenolojik görüşlere ilgi duyanlar için, Husserl (Bölüm 6) ve Heidegger (Bölüm 2: Varlık ve Zaman) girdilerine bakabilir.


İçerik Tablosu

1. Fatalizm (Kadercilik)
2. Zamana Yönelik İndirgemecilik ve Platonizm Pozisyonları
3. Zamanın Topolojisi
4. McTaggart’ın Argümanı
5. A-Teorisi ve B-Teorisi
6. Şimdicilik, Ezelicilik ve Büyüyen Blok Teorisi
7. Üç Boyutluluk ve Dört Boyutluluk
8. Dinamik ve Statik Teori
9. Hareket Eden Işık Teorisi
10. Zaman Yolculuğu
11. Zaman ile Fizik
12. Zaman ile Rasyonalite


Bibliyografya
Akademik Araçlar
Diğer İnternet Kaynakları
İlişkili Diğer Girdiler


1. Fatalizm (Kadercilik)

Tarihsel olarak; zamana dair pek çok makul soru; özgürlük ve determinizmle ilgili soruşturmalardan ve özellikle de fatalizmle ilgili kaygılardan doğmuştur. Fatalizm, gelecekte olacak olan her şeyin zaten kaçınılmaz olarak gerçekleşeceği doktrini olarak anlaşılabilir (Bir olayın kaçınılmaz olarak gerçekleşeceğini söylemek, hiçbir failin onun olmasını engelleyemeyeceğini söylemek anlamına gelir).

İşte Fatalizm lehine klasik bir argüman:

  1. Şu an gelecekte olabilecek her şeye dair önermeler vardır.
  2. Bir önerme ya doğrudur ya da yanlıştır.
  3. Eğer (1) ve (2) birlikte ele alınırsa; gelecekte gerçekleşecek olan her şeyi doğru bir şekilde öngören bir dizi doğru önerme vardır.
  4. Şu anda gelecekte gerçekleşecek olan her şeyi doğru bir şekilde öngören bir dizi doğru önerme varsa, o halde gelecekte olacak her şey zaten kaçınılmazdır.

∴ (5) Öyleyse; gelecekte olacak olan her şey zaten kaçınılmazdır.

Ulaşılan sonuç şok edici görünüyor. Gelecekteki ahlaken korkunç sayılabilecek vakaların gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Size kalmış olan verilmesi güç olan karar zaten verilmiştir yani kararınız zaten bellidir.

Fatalizm Argümanı mantık, zaman ve faillikle ilişkili daha genel soruları gün yüzüne çıkaran bazı önemli metafizik varsayımlara sahiptir.

Örneğin, (1) numaralı öncül, geleceği tanımlayan (yeni) önermelerin ortaya çıkmadığını veya yok olmadığını varsaymaktadır. Bu açıdan, gelecekte işlerin gerçekleşebileceği her yolu doğru bir şekilde ifade edebilecek önermelerin var olduğunu varsayar. Bu hiç de görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir mantıksal varsayımdır. Örneğin, mevcut ve aktüel hale gelen farklı zamanların (mümkün dünyalar gibi) mevcut ve aktüel hale gelen farklı ilişkili önerme kümelerine sahip olduklarını düşünebilirsiniz.

(2) numaralı öncül, bazen İki Değerlilik İlkesi (Principle of bivalence) olarak da adlandırılan, anlambilimin temel bir ilkesi gibi görünmektedir.

(4) numaralı öncülün dayandığı mantık, hiç kimsenin doğru bir tahminin yanlış çıkmasını sağlayamıyor olmasıdır. (4) numaralı öncülü ve bir önermenin zaman içinde doğruluk değerinin değişmediğini varsayar. Ulaşılan sonucun şok ediciliği, aynı zamanda, önermeleri doğru veya yanlış olarak ortaya çıkarma kapasitesi ile anlamlı failliği tanımlamaya da bağlıdır.

Fatalizmin makul bir tartışması, önerme içeriğinin ve failliğin doğası hakkında önemli varsayımlarda bulunan (1) ve (4) öncüllerinin geniş kapsamlı bir değerlendirmesini içerecektir. Bunu yapmak bizi bu yazının kapsamının dışına iter. Amaçlarımız açısından, birçok yazarın, bu tür bir fatalist argümandan motivasyon alarak İki Değerlilik İlkesi’ni reddettiğini belirtmek önemlidir.

Bu yaklaşıma göre, şu anda ne doğru ne de yanlış olan birçok önerme (hem gelecekte hem de olumsal olaylarla ilgili önermeler) mevcuttur. Yarın öğle yemeği yiyeceğiniz önermesini düşünelim. Bu önermenin belki de şu an bir doğruluk değeri yoktur; veya üçüncü bir doğruluk değeri vardır: Belirsiz. Uygun zaman olduğunda öğle yemeğini ya yerseniz ya da yemezseniz önerme ya doğru ya da yanlış olur; ve o andan itibaren bu önerme aldığı bu sabit doğruluk değerini sonsuza kadar korur.

Kaderciliği reddetmeye yönelik bu stratejiye bazen “Açık Gelecek” (Open Future) cevabı da denir. Açık Gelecek cevabı; bir önermenin doğruluk değerine, ancak geçici bir varsayım olarak; sahip olabileceğini söyler: Yani tüm (tamamlanmış) önermelerin doğruluk değerleri zaman geçtikçe ve dünyanın kendisi değiştikçe değişebilir. Bu yaklaşım; önermeler ile zamansal geçiş ve doğruluk değerlerini birbirine doğru bir şekilde bağlamanın yöntemine dair daha fazla soru doğurur. Örneğin, aşağıdaki formüllerden hangisi “şimdi” hakkında doğru bir önermeyi ifade eder?

  • Kipli Önerme: “Sullivan bir dürüm yiyor”.
  • Kipsiz Önerme: “Sullivan, dürüm yer <şimdiki zamanın tarihini kullanın>”.

Sullivan öğle yemeğini bitirdiğinde kipli önerme artık doğru olmayacaktır. Bu nedenle bu önermenin en iyi ihtimalle geçici bir doğruluk değeri olduğu söylenebilir. Kipli olmayan önerme, “Sullivan 20 Temmuz 2019 saat 15:00’te dürüm yiyor”a benzer bir şeyi ifade eder. Bu önerme doğruysa her zaman için doğrudur.

Kimi felsefeciler, ikinci kullanımdaki önermelerin yani hep/edebiyen doğru olan türdeki önermelerin, önermeleri zamansal akıl yürütmeler için nasıl kullandığımızı anlamlı kılabileceğini iddia ediyor. Eğer bu önermeleri düşünce ve iletişimin içeriği olarak kullanacaksak, onların istikrarlı bir doğruluk değerine sahip olmalarına ihtiyacımız vardır. Özellikle gerçekliğin zamanla değiştiğine inananlar başta olmak üzere başka felsefeciler ise, dünya hakkında doğru bir şekilde akıl yürütme için kipli önermelere ihtiyacımız olduğunu düşünürler. Bu konu başlıklarına Bölüm 4 ve Bölüm 5’te döneceğiz.

Şu ana dek konuştuğumuz şeylere dair ileri okuma önerileri: Aristotle, De Interpretatione, Ch. 9; Barnes and Cameron 2009; Boethius, The Consolation of Philosophy, Book V; Crisp 2007; Evans 1985; Lewis 1986; Markosian 1995; McCall 1994; Miller 2005; Richard 1981; Sullivan 2014; Taylor 1992; Torre 2011; Van Inwagen 1983.

2. Zamana Yönelik İndirgemecilik ve Platonizm Pozisyonları

Ya bir gün her yerde her şey birden bire durursa? Ya kuşlar uçarken, insanlar kurdukları cümlenin tam ortasındayken, gezegenler ve atom altı parçacıklar ise yörüngelerinde hareket ederken birden bire donup kalırsa? Ya tüm evrendeki tüm hareket ve değişimler, farz edelim ki bir yıllığına tamamen durursa? Böyle bir şey sahiden de mümkün mü?

Bu soruların cevabı “evet” ise – yani değişim olmaksızın zamanın var olması mümkünse – o halde zaman büyük ölçüde zaman içindeki olaylardan bağımsızdır. Zamanın, zaman içindeki olaylardan/değişimlerden bağımsız olarak var olup olmadığını araştırmanın diğer yolları arasında; zamanda meydana gelen tüm fiziksel süreçlerin daha hızlı veya daha yavaş gerçekleşip gerçekleşebileceğini ve tüm olayların zamanda biraz daha erken veya daha geç gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini sormak yer alır. Nihayetinde, şayet eğer her fiziksel süreç birdenbire iki kat daha hızlı veya her olay zaman içinde biraz daha erken veya daha geç gerçekleşebiliyorsa, o halde önemli bir ölçüde, olayların zaman içinde dağılma biçimleri toptan değişse dahi zamanın aynı kalabileceği sonucu çıkar.

Aristoteles ve Leibniz, zamanın zamanda meydana gelen olaylardan bağımsız olarak var olmadığını savunmuştur. Bu görüşe tipik olarak ya “indirgemeci zaman anlayışı” (reductionism with respect to time) ya da “ilişkisel zaman anlayışı” (relationism with respect to time) denir, çünkü bu yaklaşıma göre zamana dair görünürdeki tüm konuşmalar ve ifadeler bir şekilde şeyler ile olaylar arasındaki zamansal ilişkilere dair konuşmalar ve ifadelere indirgenebilir. Genellikle “Platonist zaman anlayışı” (Platonism with respect to time) veya “tözselci zaman anlayışı” (substantivalism with respect to time) veya “mutlakçı zaman anlayışı”(absolutism with respect to time) olarak adlandırılan karşıt yaklaşım ise Platon, Newton ve diğerleri tarafından savunulmuştur. Bu yaklaşıma göre zaman, içine şeylerin ve olayların yerleştirilebileceği boş bir kap gibidir; fakat (eğer varsa) içine konan şeyden bağımsız olarak var olan bir kaptır.

Böylesi bir ayrıma işaret etmenin bir başka yolu ise; zamanın zaman içinde meydana gelen olaylardan bağımsız olduğunu düşünen Platon ve Newton gibilerin “mutlak zaman”a inandıklarını söylemektir. Zamanın, zamanda meydana gelen olaylardan bağımsız olmadığını düşünen Aristoteles ve Leibniz gibi isimler mutlak zaman anlayışını reddederek; göreli zamanın olaylar arasındaki zamansal ilişkilerin ötesinde hiçbir şey olmadığı şeklindeki “göreli/ilişkisel zaman” anlayışını kabul ederler.

Zamana dair bu yaklaşımlar, uzay ve hareket hakkındaki diğer görüşlerle yakından ilişkilidir. Açıktır ki, zamana dair bu yaklaşımların doğrudan uzamsal ikizleri vardır: Kişi, uzay konusunda, tözselci olabilir (ve bu nedenle şeyler arasındaki uzamsal ilişkilerin yanı sıra mutlak uzayın da varlığını onaylayabilir) veya görelilikçi/ilişkiselci olabilir (ve dolayısıyla mutlak uzayın varlığını reddedebilir). Zamana yönelik tözselcilik ve görelicik/ilişkiselcilik, geleneksel olarak uzamsal karşılıklarıyla birlikte geçerli olur veya geçerliliğini yitirir. Bununla beraber, uzay ve zaman ile ilgili tözselcilik ve görelilikçilik/ilişkiselcilik arasında yapacağınız tercihin, hareket teorinize dair de sonuçları olur. Şayet uzay ve zaman konusunda bir görelici/ilişkiselciyseniz; o halde hareket konusunda da bir görelici/ilişkiselci olmalısınızdır: Bu durumda tüm hareketler bir şeye/bir referansa göre harekettir. Yok eğer uzay ve zaman konusunda bir tözselci tutum içerisindeyseniz; göreli hareketin yanı sıra, mutlak hareketin mutlak uzay ve zamana göre hareket olduğu şeklindeki “mutlak hareket” kavramını da onaylamış olursunuz. Eğer tözselciyseniz, bir tren vagonunun raylara göre hareket edip etmediği ve ne kadar hızlı hareket ettiği, diğer tren vagonlarına göre hareket edip etmediği ve ne kadar hızlı hareket ettiği vb. gerçeklere ek olarak; tren vagonunun gerçekten hareket edip etmediği ve gerçekte ne kadar hızlı hareket ettiği, yani mutlak uzay ve zamana göre hareket edip etmediği ve gerçekte ne kadar hızlı hareket ettiği, hakkında da birer gerçek bulunacaktır.

Peki biri niçin mutlak zamanın varlığını onaylasın ki? Bunu yapmanın sebeplerden biri, boş kap metaforunun epey sezgisel çekiciliğe sahip olmasıdır. Bir diğer sebep ise, kimi filozofların, ivme esnasında hissedilen kuvvetler gibi belirli türden fiziksel fenomenleri açıklamak adına, salt göreli hareketten ziyade, mutlak hareket gibi bir şeyin olması gerektiğini düşünmeleridir. Newton’un özellikle dönen bir kova suyla ilgili ünlü bir argümanı vardı; Newton’un uzay, zaman ve hareket hakkındaki görüşlerine dair bu yazı, söz konusu argümanın titiz bir tartışmasını içeriyor. (https://plato.stanford.edu/entries/newton-stm/)

Peki biri niçin mutlak zamanın varlığını reddetsin ki? Bazı görelilikçiler, mutlak uzay ve zaman anlayışının felsefi anlamda büyük ölçüde problemli olduğuna işaret ettiğine inandıkları argümanlar kurdular. Belki de bunlardan en ünlüsü Leibniz’in, mutlak uzay veya zamanın varlığının, Yeter-Sebep İlkesi ile ayırt edilemezlerin özdeşliği ilkesinin ihlali anlamına geldiğini savunmasıydı. Bu savunuyu daha iyi anlamak için, şeylerin nasıl olabileceğini tanımlamanın iki yolunu düşünün. Bir yanda, her şey gerçekte olduğu gibidir. Diğer yanda ise; her olay gerçekte olduğundan bir saniye sonra gerçekleşir, ama bunun dışında tümüyle aynıdır. Şayet mutlak zaman diye bir şey varsa, o halde bu iki betimleme farklı mümkün dünyaları seçecektir (yani iki farklı tasvir iki farklı mümkün dünyaya daha uygun denk düşecektir). Fakat Leibniz, bunun Yeter-Sebep İlkesi’ni ihlal edeceğini iddia etti. Aktüel dünya ile bir saniye-gecikmeli olan dünya, şeylerin mutlak zamanda bulundukları yerler dışında tümüyle aynı olduğu için, (en azından Leibniz’e göre) bunlardan niçin birinden ziyade öbürünün var olduğunu açıklayan hiçbir sebep olamaz. Dahası Leibniz, aktüel dünya ile bir saniye-gecikmeli dünyanın birbirlerinden ayırt edilemez olduklarını iddia etti; bu nedenle de şayet bunlar gerçekten farklı mümkün dünyalar olsaydı, bu durum; iki şey ayırt edilemezse, o halde özdeş oldukları şeklinde ilkeyi ihlal etmiş olurdu.

Leibniz’in argümanları, mutlak zaman ve mekan kavramlarında felsefi açıdan problemli bir şeyler olduğunu göstermeye çalışan argümanların örnekleridir. Genel olarak belki de birçok filozof, mutlak zaman ve uzay onları kabul edilemez kılacak kadar problemli şeyler olmasalar bile yapabilmemiz halinde onlara başvurmamamız gereken türden şeyler oldukları fikrinden etkilenmiştir. Bu türden bir tutum, sadeci bir tutumluluk yaklaşımı tarafından motive edilebilir; yani her zaman mümkün olan en az sayıda varlık türüyle yetinmemiz gerektiği şeklindeki bir görüş ile. Veyahut mutlak uzay ve zamanın doğasına dair daha spesifik bir kaygı tarafından da motive edilebilir. Örneğin, gözlemlenemeyen varlıkları ontolojinize dahil etmekte özellikle isteksiz olabilirsiniz; şayet gerçekten gerekliyse onları kabul etmeye hazırsınızdır fakat mümkün olan her durumda onlardan kaçınmayı ve onları ortadan kaldırmayı tercih edersiniz. Mutlak uzay ve zamanın gözlemlenemez olmalarından dolayı, böylesi bir tutumu benimseyen biri, bu türden şeylerin olmadığını düşünmeye eğilimli olacaktır.

İleri Okuma Önerileri: Alexander 1956; Ariew 2000; Arntzenius 2012; Coope 2001; Mitchell 1993; Newton, Philosophical Writings; Newton-Smith 1980; Shoemaker 1969.

3. Zamanın Topolojisi

Zamanın bir çizgi ile temsil edilebileceğini düşünebiliriz. Fakat bir çizginin aynı zamanda bir şekli vardır. Zamanı temsil eden çizginin nasıl bir şekli olmalıdır? Bu, zamanın topolojisi veya yapısına dair bir sorudur.

Bu soruyu cevaplamanın normal bir yolu; zamanın tekil, düz ve doğrusal, dallanmayan, iki yönünün her birinde sonsuza dek uzanan bir çizgi ile temsil edilmesi gerektiğini söylemektir. Bu tasavvur, zaman için “standart topoloji” olabilir bilinir. Fakat söz konusu bu standart topolojide zamana atfedilen özelliklerin her biri için iki ilginç soru ortaya çıkmaktadır:

  • Zaman gerçekten de bu özelliklere sahip midir? ve
  • Eğer zaman söz konusu bu özelliğe sahipse, bu zamanla ilgili zorunlu bir gerçek midir yoksa olumsal bir gerçek midir?

Zamanın topolojisiyle ilgili bu ve benzeri sorular, zamansal Platonizm ve zamansal görelicilik/ilişkiselcilik meselesiyle de yakından bağlantılı görünmektedir. Çünkü eğer görelicilik/ilişkiselcilik doğruysa; o halde zamanın topolojik özelliklerinin dünyadaki şeyler ve olaylar arasındaki ilişkilere, yani olumsal gerçeklere, bağlı olacağı muhtemel görünüyor. Yok eğer Platonculuk doğruysa; yani zaman, zaman içindeki şeylerden bağımsız olarak var oluyorsa, o halde muhtemelen bir zorunluluk meselesi olarak zaman kendi topolojik özelliklerine sahip olmuş olacaktır. Ama Platonculuğun doğru olduğunu varsaymış olsak dahi, yine de zamana tam olarak hangi topolojik özelliklerin atfedilmesi gerektiği pek açık değildir.

Zamanın başlangıcı olmayan bir çizgiyle (yani sınırlı bir çizgiden ziyade bir uçsuz bir çizgiyle) temsil edilip edilmeyeceği sorusunu düşünün. Aristoteles, (kabaca) zamanın bir başlangıcı olamayacağını, eğer zamanın bir başlangıcı var ise o halde bir ilk anının da olması gerektiğini, fakat sözümona bu ilk anın zamansal bir an olarak sayılabilmesi için daha önceki/erken bir zaman dilimi ile daha sonraki/daha geç bir zaman dilimi arasına yer alması gerektiğini ve bunun da onun ilk zaman olmasıyla bağdaşmadığını iddia etmiştir. (Yine aynı şekilde Aristoteles zamanın bir sonu da olamayacağını iddia eder.)

Aristoteles’in bu argümanı iyi olabilir de olmayabilir de; fakat sağlam bir argüman olmasa dahi, birçok insan, salt sezgisel temellere dayanarak, zamanın bir başlangıcı (veya sonu) olduğu fikrinin hiçbir anlam ifade etmediğini hissetmektedir. Tam da bu noktada, zamanın sahip olduğu topolojik özelliklere olumsal olarak mı yoksa zorunlu olarak mı sahip olduğu konusundaki tartışmada tam olarak neyin söz konusu olduğu tartışmasına mükemmel bir örnekle karşı karşıyayız. Diyelim ki evrenin zamanda bir başlangıcı olduğuna dair mükemmel bir kanıtımız var (Bunun kozmolojideki ampirik kanıtlarla desteklenebilecek türden bir şey gibi göründüğünü düşünelim). Bu, evrenin başlangıcının sonsuz uzun bir “boş” zaman periyodundan sonra mı gerçekleştiği, yoksa zamanın başlangıcıyla mı örtüştüğü sorusunu hala cevaplanmamış olarak bırakacaktır. Bu pozisyonların her biri için akla yatkın ve ilginç argümanlar mevcuttur.

Zamanın tek bir doğrultu/çizgi olarak temsil edilip edileceğini sormakta fayda var. Belki de zamanın, her biri diğerinden izole haldeki birden çok zaman akışından oluştuğu şeklindeki olasılığı ciddiye almalıyız. Böylece zamanın her anı, kendi zaman akışındaki diğer anlarla zamansal ilişkiler içinde olup diğer zaman akışındaki herhangi bir an ile zamansal bir ilişki içinde değildir. Aynı şekilde, zamanın dallanıp budaklanan bir doğrultuya (belki de zaman yolculuğuna olanak tanımak veya açık bir geleceği modellemek için) veya kapalı bir döngüye veya aralıklı/kesintili bir çizgiye denk düşüp düşmediğini sorabiliriz. Ayrıca zamanın iki yönünden birinin, zamanın kendisini asimetrik hale getirecek şekilde farklı/özel olup olmadığını da merak edebiliriz. (Özellikle zaman ile fizik başlığında söz konusu bu son ihtimale dair daha fazla şey söylüyoruz.)

İleri Okuma Önerileri: (1) Zamanın başlangıcı ve sonu üzerine: Aristotle, Physics, Bk. VIII; Kant, The Critique of Pure Reason (especially pp. 75ff); Newton-Smith 1980, Ch. V. (2) Zamanın doğrusallığı üzerine: Newton-Smith 1980, Ch. III; Swinburne 1966, 1968. (3) Zamanın yönü üzerine: Price 1994, 1996; Savitt 1995; and Sklar 1974. (4) Tüm konulara dair: Newton-Smith 1980.

4. McTaggart’ın Argümanı

1908 yılında yayınlanan epey ünlü bir makalesinde J.M.E. McTaggart, aslında zaman diye bir şeyin var olmadığını ve zamansal bir düzenliliğin olduğu yönündeki görünüşün salt görünüşten ibaret olduğunu savunmuştur. Daha önceleri ve o zamandan beri bilhassa F.H. Bradley dahil olmak üzere birçok filozof da aynı görüşü savunmuştur. Bu başlıkta yalnızca, söz konusu filozoflar içerisinde açık ara en etkilisi olan McTaggart’ın zamanın gerçekliğine karşı öne sürdüğü argümanına odaklanacağız.

McTaggart argümanına, zaman içindeki konumların iki biçimini birbirinden ayırarak söze başlar. Bunların ilkinde; zaman içindeki konumların iki gün geçmiş zaman, bir gün geçmiş zaman, şimdiki zaman, bir gün de gelecek zaman olmak gibi özelliklere sahip olmalarına göre sıralanabileceklerini söyler. McTaggart, bu özelliklere sahip olarak sıralanan zaman serilerini “A serisi” olarak adlandırdığı için, bu niteliklere genellikle “A nitelikleri” denir. Fakat McTaggart zamansal konumların, iki gün öncesi, bir gün öncesi, eşzamanlı vb. gibi ikili-yer ilişkileriyle de sıralanabileceğini söylüyor. McTaggart, bu ilişkilere göre sıralanan zaman serilerini “B serisi” olarak adlandırdığı için, bu ilişkilere günümüzde çoğunlukla “B ilişkileri” denmektedir.

McTaggart, B serisinin tek başına uygun bir zaman serisi oluşturmadığını savunur; A serisi zaman için daha temel olmalıdır. Böyle düşünmesinin sebebi, değişimin zaman için temel olduğunu varsayması ve A serisi olmadan B serisinin hakiki bir değişim içermeyecek olmasıdır (çünkü B serisi pozisyonları sonsuza kadar “sabit” iken, A serisi pozisyonları sürekli olarak değişmektedir).

Bunlarla beraber, McTaggart, A serisinin doğası gereği kendi içinde çelişkili olduğunu savunur. Çünkü ona göre farklı A özellikleri birbiriyle uyumsuzdur. Örneğin hiçbir zaman hem gelecek hem de geçmiş aynı anda var olamaz. Bununla birlikte o, gelecek olan (bir süre sonra) şimdi olacağı ve sonra da geçmiş olacağı için; A serisinin her zaman farklı A özelliklerinin tümüne sahip olması gerektiğinde ısrar eder. McTaggart, ne A-serisi ne de B-serisi zaman serilerine düzgün bir şekilde temel oluşturamadığı için zamanın gerçek olmadığı sonucuna varır. (Ç.N.: A-serisine göre geçmiş varken gelecek olamaz; şimdi varken gelecek olamaz. Bu zamansal kipler birbiriyle uyumlu değildir; tıpkı 4 yaşındaki haliniz varken (geçmiş) 53 yaşında halinizin (gelecek) var olmaması gibi. Diğer yandan bu görüşe göre; bir zamanlar var olan ama artık var olmayan şeklinde tanımlanan “geçmiş”; veya şimdi var olmayan ama var olacak olan şeklinde tanımlanan ”gelecek” kipleri bile kendi içlerinde tutarsız olabilir: bir zamanlar var olacak olan veya artık var olmayan ne demektir? Bunu anlamak için McTaggart’ın ontolojisini gözden kaçırmamak gerek; onun için gerçek olan var olandır; yani geçmiş gerçek değildir; çünkü şu an var değildir. B-serisi ise değişimi açıklayamaz çünkü yalnızca öncelik-sonralık ilişkisini varsayar. Fakat McTaggart için değişim zaman için temel bir niteliktir. Kısacası McTaggart, A-serisinin özelliklerinin birbiriyle uyumsuz olması, B-serisinin ise değişimi içermemesi sebebiyle zamanın gerçek olamayacağını söylemektedir).

McTaggart’ın geliştirdiği bu argümana verilen bir yanıt, bunun herhangi bir zaman için doğru olmadığını, t’nin hem gelecek hem de geçmiş (zamanda) olduğunu iddia etmektir. Geçmiş zamanın bir anında gelecek olduğunu ve gelecek zamanın bir anında geçmiş olacağını söylemeliyiz. Ancak McTaggart’a göre bu itiraz başarısız olur; çünkü t’nin birbiriyle bağdaşmayan A özelliklerine sahip olduğunu açıklamak için başvurulan zamanların kendileri de aynı A özelliklerinin tümüne sahip olmalıdır (bu ek zamanlar nedeniyle başka zamanlara başvurulması gerektiği için bu sonsuza kadar böyle devam etmelidir). Bundan dolayı McTaggart’a göre, A serisinin doğasında var olan asli çelişkiyi asla çözmeyiz, bunun yerine yalnızca giderek daha fazla çelişkiden oluşan sonsuz bir gerileme üretmiş oluruz.

McTaggart’ın argümanı, zamansal akış ve zamansal parçaların metafiziğine dair oldukça önemli tartışmalar başlattığı için kalıcı bir etkiye sahip olmuştur; çünkü söz konusu argüman, mevcut tartışmaların, zaman serileri için öne sürülen kanıtların ve değişimin kökeninin neye dayandığına dair daha ileri tartışmaların nasıl birbirleriyle bağlantılı olduğuna dair ipuçları vermektedir. A-teorik ve B-teorik yaklaşımlar arasındaki fark ve tartışmalar aradan geçen yüzyıla rağmen devam etmiştir.

İleri Okuma Önerileri: Bradley 1893; Dyke 2002; McTaggart 1908; Mellor 1998; Prior 1967, 1968.

5. A-Teorisi ve B-Teorisi

1. bölümde kipli olan ve kipli olmayan önermeler arasındaki ayrıma değinmiştik. Kipli önermeler dünyayı tastamam ve doğru bir şekilde tanımlayabilir, ancak yine de zaman içinde doğruluk değerleri değişir. Diğer yandan kipli olmayan önermeler her zaman doğrudur veya her zaman yanlıştır; önermede yer alan spesifik bir zamana atıfta bulunurlar ve asla değişmezler. Önermeler, gerçekliğin var olabileceği yolları temsil ederler: Öyleyse, benimsediğimiz önerme biçimi, gerçekliğin kendisinin değişime uğramasının ne anlama geldiğine bağlıdır. 4. bölümde, McTaggart’ın (önce gelen ve sonra gelen olaylar şeklinde sıralanan) B-serisi olarak tasarlanan zaman anlayışı ile (mevcut olan, gelecek olan, geçmiş olan olaylar şeklinde sıralanan) A-serisi olarak tasarlanan zaman anlayışı arasındaki ayrımı ve hangisinin daha temel olduğunu tartıştık. İsimleri kadar yaratıcı olmasalar da, A/B ayrımı, değişim teorilerini sınıflandırmanın bir yolu olarak kalmıştır.

B-teorisi yanlıları, tüm değişimlerin öncelik-sonralık terimleriyle ifade edilebileceğini düşünürler. Tipik olarak, uzay-zamanı, yayılmış bir manifoldun farklı konumlarında meydana gelen olaylar şeklinde (çoğunlukla tözselciliği varsayarak) tasvir ederler. Onlara göre, değişimin olduğu bir dünyada yaşamak, bu manifoldda çeşitliliğin olduğu bir dünyada yaşamak demektir. Spesifik olarak, bir sonbahar yaprağının renk değiştirdiğini söylemek; yaprağın manifoldun daha önceki bir konumunda yeşil, daha sonraki bir konumundaysa ise kırmızı olduğunu söylemektir. Konumlar bu bakış açısında, manifolddaki spesifik zamanlardır. Değişimle ilgili metafizik açıdan mühim olan tüm ayrıntılar, “7 Ekim 2019’da yaprak kırmızıdır.” ve “7 Eylül 2019’da yaprak kırmızı değildir.” gibi kipli olmayan önermelerle ifade edilebilir.

Diğer yandan A-teorisyenleri ise, en azından bazı önemli değişim biçimlerinin; olayların geçmiş, şimdi veya gelecek zaman olarak sınıflandırılmasını gerektirdiğine inanırlar. Onlara göre bu türden değişimleri doğru bir şekilde tanımlamak/ifade etmek, bazı kipli önermeleri gerektirir; gerçekliğin (şimdi, şu anda) tam olan, ancak geçmişte farklı olan ve gelecekte de farklı olacak olan bir yolu var. Bu kipli önermeler, geçmiş-şimdi-gelecek ayrımına niçin önem verme eğiliminde olduğumuzu da açıklamaktadır. Örneğin, korkunç bir olayın geçmişte mi yoksa gelecekte mi olduğunu niçin bu kadar umursadığımızı açıklamak için A-teorisyeninin daha iyi bir pozisyonda olduğunu düşünebilirsiniz. Bazı A teorisyenleri konumla ilgilenmediğimizi iddia edeceklerdir; çünkü bizler kötü bir olayın aktüel olarak bitmesini önemseriz.

Diğer yandan, A-teorisi kampında bir uzay-zaman manifoldunun olup olmadığı (Hareket Eden Işık teorisi olduğunu düşünmektedir), yalnızca şu anda mevcut olan olayların gerçek olup olmadığı (şimdici yaklaşım böyle olduğunu düşünmektedir) veya yalnızca şu anda mevcut olan olayların ve geçmiş olayların gerçek olduğunu düşünen (Büyüyen Blok görüşü böyle düşünmektedir) gibi epey geniş bir yelpaze olduğunu göz önüne almalıyız. Aşağıda bu görüşlerin hepsine dair daha fazla şey söylüyoruz. Ayrıca A-teorisyenleri, nesnelerin kendilerinin A-teorik değişimine uğrayıp uğramadığını veya bu şekilde değişenin yalnızca uzay-zamanın bölgeleri mi olduğunu da tartışırlar.

J. M. E. McTaggart (1866-1925)

A teorisyenleri ve B teorisyenleri, farklı akış/değişim görüşleri için farklı kanıt kümelerine başvururlar. A teorisyenleri, genellikle, zamanın güçlü ve hissedilir geçişini veya “akışı”nı psikolojik olarak nasıl algıladığımıza işaret ederler. Fizik disiplinindeki termodinamik yasaları, geçmişten geleceğe doğru güçlü bir zaman yönünü ima ediyor gibi görünmektedir. Ayrıca kuantum mekaniği, şimdi ile tanımlanabilecek önemli bir eşzamanlılık duygusuna işaret ediyor gibi görünür (11. bölüme bakınız). Son olarak ise, değişime dair düşünmemizin pek çok sağduyusal yolu, akışın/geçişin A-teori tasvirlerine dayanıyor gibi görünmektedir. Örneğin, kötü olayların geçmişte kalıp kalmadığını çok önemsememiz gerçeğini ortadan kaldırılamaz kipli önermelerin var olduğuna ve bu önermelerin ortadan kaldırılamaz A-özelliklerini temsil ettiğine kanıt olarak sunacaklardır.

B teorisyenleri, genellikle, Özel Göreliliğin fiziksel uzay ve zaman modellerinde geçmiş/şimdi/gelecek ayrımını nasıl ortadan kaldırdığını vurgular. Bundan ötürü, gündelik İngilizcede zamanla ilgili gerçekleri ifade etmenin tuhaf bir yolu gibi görünen şey, aslında fizikte zamanla ilgili gerçekleri ifade etme şeklimize çok daha yakındır. Diğer yandan, değişimi kipli olmayan terimlerle düşünmek, nesnelerin değişimin ardından nasıl sağkaldığını mantıksal olarak tutarlı bir şekilde anlatmayı kolaylaştırır; nesnelerin yalnızca spesifik zamanlara göre özellikleri vardır, bu nedenle herhangi bir şeye tümüyle tutarsız özellikler atfetmemiz gibi bir endişe söz konusu değildir. A-teorileri ve B-teorilerinin daha spesifik varyasyonlarını ele aldığımız için, yazımızın geri kalan bölümlerinde bu argümanlardan bazılarını daha detaylı olarak inceleyeceğiz.

İleri Okuma Önerileri: A teorisi ve B teorisinin genel tartışması için: Emery 2017; Le Poidevin 1998; Le Poidevin and McBeath 1993; Markosian 1993; Maudlin 2007 (özellikle de 4.Bölüm); Mellor 1998; Paul 2010; Prior 1959 [1976], 1962 [1968], 1967, 1968, 1970, 1996; Sider 2001; Skow 2009; Smart 1963, 1949; Smith 1993; Sullivan 2012a; Williams 1951; Zimmerman 2005; Zwart 1976.

6. Şimdicilik, Ezelicilik ve Büyüyen Blok Teorisi

Zamana dair sorabileceğiniz bir başka soru ise ontolojiktir. Bir şeyin geçmiş, şimdi veya gelecek olması, onun var olup olmaması açısından herhangi bir fark yaratır mı? Buna dair ontolojik tezler, A-teorisi ve B-teorisi tartışmalarıyla nasıl bağlantılıdır?

Şimdicilik (presentism) yaklaşıma göre, yalnızca şu anda/şimdede mevcut nesneler vardır. Daha doğrusu, Şimdicilik; zorunlu olarak, yalnızca şu anda mevcut olan nesnelerin var olduğunun her zaman için doğru olduğu şeklindeki görüştür. Daha açık ifade edersek; hiçbir nesne “şu anda” mevcut olmadan zamanda var olamaz (soyut nesneler zamanın dışında var olabilir). (Kimi yazarların şimdicilik terimi farklı şekilde kullandıklarını ve aksi belirtilmediği müddetçe yazımızda “şimdi” ile kastedilenin, uzamsal olarak mevcut olmak yerine zamansal olarak mevcut olmak olduğunu gözden kaçırmayın.) Şimdiciliğe göre, eğer var olan her şeyin tam bir listesini yapsaydık (yani, en sınırsız niceleyicilerimizin dahi kapsamına ve menziline giren her şeyin bir listesini yapacak olsaydık), bu listede pür/salt geçmiş ya da pür/salt gelecek olan tek bir nesne dahi yer almazdı. Öyleyse, siz ve Tac Mahal bu listede yer alırdınız, fakat ne Sokrates ne de gelecekteki Mars kolonileri yer alırdı. (Bu durumda, hem (i) her insanın kendi bedeniyle aynı/özdeş olduğunu, hem de (ii) Sokrates’in bedeninin, o öldükten kısa bir süre sonra ortadan kalktığını -yani şimdiciliğe göre yok olduğunu- varsayıyoruz. Bu varsayımlardan ilkini reddeden kişiler, bu makaledeki sözü geçen mevcut olmayan kişileri içeren örnekleri, bu kişilerin mevcut olmayan bedenlerini içeren uygun örneklerle değiştirmelidir.) Ve bu yalnızca Sokrates ile gelecekteki Mars kolonileriyle sınırlı değil; aynı şey, şu anda/şimdide olma özelliğinden yoksun diğer herhangi bir kabul edilen/varsayılan nesne için de geçerli. Şimdiciliğe göre bu türden nesneler yoktur.

Şimdiciliğe karşı çıkmanın, yani en azından şu anda/şimdide mevcut olmayan bazı nesnelerin var olduğu görüşünü savunmanın farklı yolları vardır. Şimdici-olmayan yaklaşımların bir versiyonu, hem geçmişteki hem de gelecekteki nesnelerin var olduğunu iddia eden Ezelicilik’tir (Eternalism). Ezeliciliğe göre, Sokrates ve gelecekteki Mars kolonileri gibi şu anda/şimdide olmayan nesneler, şu anda mevcut olmasalar bile varlardır. Bu yaklaşıma göre, onları şu anda göremeyebiliriz ve şu anda bizim bulunduğumuz aynı uzay-zaman bölgesinde yer almıyor olabilirler, fakat yine de mevcut tüm şeylerin tam listesinde bulunmaları gerekir.

Şimdici olmayan birine Sokrates’in şu anda var olduğu iddiasını atfetmekte tuhaf görünen bir şeyler olduğu yönünde itiraz edilebilir, özellikle de bu iddia bir anlamda açıkça yanlış olduğu için. Bu itirazı engellemek için “x şimdi vardır”ın iki anlamını birbirinden ayıralım. Bu ifade, bir taraftan zamansal konum açısından diyebileceğimiz “x şimdi vardır” ifadesiyle eş anlamlıdır. Şimdici-olmayan kişi, “x şimdi vardır”ın zamansal konum belirttiği anlamda, şu anda, söz konusu an içinde mevcut olmayan hiçbir nesnenin bulunmadığının doğru olduğunu kabul edecektir. Fakat ontolojik anlam diyebileceğimiz “x şimdi vardır”ın diğer anlamına göre, “x şimdi vardır” demek yalnızca x’in en sınırsız niceleyicilerimizin kapsama alanında olduğunu söylemektir. Ontolojik anlamdaki “vardır” ifadesini kullanarak, zamansal konuma dair herhangi bir varsayımda bulunmadan, tümüyle genel anlamda var olan bir şey hakkında konuşmamız mümkündür. Şimdici olmayanlara Sokrates gibi şu anda mevcut olmayan nesnelerin şu anda var oldukları iddiasını atfettiğimizde yalnızca onların bu mevcut olmayan nesnelerin ontolojik anlamda (en sınırsız niceleyicileri içeren anlamda) şu anda var oldukları iddiasına bağlı olduklarını söylemiş oluruz.

Ezeliciliğe göre, zamansal konum ontolojiyi etkilemez. Ancak şimdici olmamanın daha az popüler bir versiyonuna göre, ontoloji söz konusu olduğunda zamansal konum epey mühimdir, çünkü nesneler yalnızca geçmiş veya şimdide vardır. Genellikle Büyüyen Blok Teorisi (growing block theory) olarak adlandırılan bu görüşe göre, üstte bulunan “şimdiki” sınıra (geçici olarak konuşursak) daha fazla şey eklendikçe, doğru ontolojinin boyutu artmaktadır. (Bununla birlikte, Büyüyen Blok Teorisi’nin, 7. bölümde tartışıldığı üzere dört boyutçuluğa herhangi bir bağımlılığı olmadığına dikkat edin. Bu durumda, “Büyüyen Blok” adı biraz yanıltıcıdır ve görüş muhtemelen Büyüyen Evren Teorisi olarak daha iyi ifade edilmiş olur.) Hem Şimdicilik hem de Büyüyen Blok Teorisi, A teorisinin farklı versiyonlarıdır.

Gelişen Blok Teorisi

Bazı Şimdicilerin, kendi görüşlerinin sağduyu görüşü olduğu yönündeki iddialarına rağmen Şimdiciliğin bazı büyük problemlerle karşı karşıya olduğu oldukça açıktır. (Daha az bir ölçüde de Büyüyen Blok Teorisi için de geçerlidir bu, fakat yazımızın bundan sonraki kısmında Şimdiciliğin karşı karşıya olduğu problemlere odaklanacağız). Bir problem, Sokrates ve 3000 yılı gibi şu anda mevcut-olmayan nesneler hakkında neredeyse kusursuz derecede anlamlı görünen konuşmalarla ilgilidir. Gerçekten şu an mevcut-olmayan nesneler yoksa, “Sokrates” ve “3000 yılı” gibi ifadeleri kullandığımızda tam olarak neyi kastettiğimizi anlamak zordur.

Şimdicilik için problem olan bir başka şey ise, şu anda mevcut olmayan nesneleri içeren ilişkilerle ilgilidir. Örneğin, Abraham Lincoln’ün Napolyon Bonapart’tan daha uzun olduğunu ve II. Dünya Savaşı’nın 1929 Büyük Buhran’ının sonunu getirdiğini söylemek doğaldır. Fakat bu ilişkilerde ilişkiye giren şeyler (aralarında ilişki olduğu söylenen nesneler) gibi şu anda mevcut olmayan nesneler yok ise, o halde böyle ifadeleri nasıl anlamlandırabiliriz ki?

Şimdici için problem olan üçüncü şey ise, her doğruluk için bir doğru kılıcının (truth-maker) -yani varlığı önermenin veya ifadenin doğruluğu için zorunlu olan bir şey- olduğu şeklindeki oldukça makul olan bir ilkeyle ilgilidir. Eğer bir şimdicilik yanlısıysanız, dinozorların var olduğu ve Mars kolonilerinin var olacağı gibi doğruluklar için doğru kılıcıların size göre ne olabileceğini görmek zordur.

Son olarak; Şimdicilik yanlısı biri, bir A-teorisyeni olmasından dolayı, özellikle A-teorisinin Özel Görelilik ile bağdaşmazlığı problemi de dahil olmak üzere, yukarıda sözünü ettiğimiz A-teorisi aleyhindeki argümanlarla da baş etmek zorundadır.

İleri Okuma Önerileri: Adams 1986; Bourne 2006; Bigelow 1996; Emery 2020; Hinchliff 1996; Ingram 2016; Keller and Nelson 2001; Markosian 2004, 2013; McCall 1994; Rini ve Cresswell 2012; Sider 1999, 2001; Sullivan 2012b; Tooley 1997; Zimmerman 1996, 1998.

7. Üç Boyutçuluk ve Dört Boyutçuluk

Bölüm 4 ve Bölüm 5’te McTaggart’ın Argümanı’na cevap olarak geliştirilen iki ana teori olduğunu gördük, yani A-teorisi ve B-teorisi. Ardından Bölüm 6’da ontoloji ile zaman arasındaki ilişkiye dair iki ana yol olduğunu gördük, yani Şimdicilik ile Ezelicilik (Büyüyen Blok Teorisi de üçüncü bir yol olarak vardı ama sade bir yazı olması açısından şimdilik bir kenara koyacağız). Tüm bu tartışmalardan zamana yönelik iki ana düşünce biçimi ortaya çıkmış oluyor. Bir yandan, A-teorisyenleri ve şimdiki zamancılar, bizim teori-öncesi düşüncelerimize göre akış halinde olan veya geçen zamana dair ve dolayısıyla da uzayın boyutlarının oldukça çeşitli ve farklı olmasının nesnel ve gerçek bir gerçekliğe tekabül ettiğini düşünürler. B-teorisyenleri ve Ezeliciler ise zamanın akışı/geçişi fikrini reddederler ve bunun yerine zamanın uzay gibi bir boyut olduğu fikrini benimserler. İkinci kamptaki (B-teorisi/ezelicilik kampından söz ediyoruz) filozofların, zamanın uzay gibi olduğunu düşünmelerinin bir başka önemli yolu daha vardır ve bu, nesnelerin ve olayların zaman içinde nasıl var olup var olmaya devam ettikleriyle ilgilidir. Tartışma genellikle, B-teorisi/ezelicilik kampındakilerin kabul etme eğiliminde olup, A-teorisi/şimdici kampındakilerin reddetme eğiliminde olduğu “zamansal parçalar” (temporal parts) doktrini etrafında düğümlenmektedir.

Zamansal parçaların tam olarak ne olması gerektiğine dair sezgisel bir fikir edinmek için, sizi bir odada yürürken gösteren bir film şeridi düşünün. Bu şerit birçok kareden oluşur ve her kare sizi zamanın bir anında gösterir. Şimdi şerit karelerini kesip üst üste yığdığınızı hayal edin. Son olarak ise, iki boyutlu görüntülerinizin sağ tarafı yukarı bakacak şekilde şerit yığınını yana doğru çevirdiğinizi hayal edin. Bu şerit karelerinden herhangi birindeki her bir görüntünüz, uzaydaki belirli bir yerde ve spesifik bir konumda, zamanın tek bir anındaki zamansal parçanızı temsil eder. Bu düşünce biçime göre, olduğunuz şey, tüm bu zamansal parçaların bir toplamıdır. Bu durumda siz, uzay-zaman olarak bilinen dört boyutlu manifold boyunca kıvrılan bir “uzay-zaman solucanı”sınız. Üstelik bu görüşe göre, zamanın bir anındaki anlık bir niteliğe sahip olmak, söz konusu özelliğe sahip olan zamansal bir parçaya sahip olmaktır. O halde siz, şu anki zamansal parçanızın oturması nedeniyle şu an oturuyorsunuzdur.

B-teorisyenlerinin ve Ezelicilik yanlılarının hoşlanmaya meyilli olduğu zamansal parçalar yaklaşımını şu şekilde ifade edilebiliriz:

  • Dört-Boyut(luluk)çuluk (Four-Dimensionalism): Farklı zamanlarda konumlanmış olan herhangi bir fiziksel nesne, bulunduğu her an için farklı bir zamansal parçaya sahiptir.

Bu yaklaşıma göre, şu anda, üç boyutlu bir “zaman diliminiz” olan zamansal bir parçanız vardır. Dün öğlen farklı bir zamansal bir parçanız vardır, fakat (1900 yılındaki herhangi bir zamanda bulunmadığınız için) 1900 yılında zamansal parça yoktur. Ayrıca bu görüşe göre, fiziksel bir nesne olarak siz, sizin birçok zamansal parçanızın bir tür toplamısınız (Not: Standart dört-boyutçu görüşte bazen “solucan görüşü” olarak adlandırılan bir varyasyon vardır. “Kademe görüşü” olarak bilinen varyasyon ise isimlerin ve şahıs zamirlerinin zamansal parçaların tamamının toplamına değil, bireysel kişi-evrelerine atıfta bulunduğunu söyler. Buna göre adların ve şahıs zamirlerinin her biri zamanın belli bir anında bulunur ve bunların her biri bir kişinin bir parçası olmaktan ziyade bir kişi olarak sayılır).

Bu yaklaşıma karşıt olan görüş, zamansal olarak yayılmış fiziksel nesnelerin zamansal parçalara sahip olması gerektiği iddiasının reddedilmesi anlamına gelen üç-boyutçuluktur. Bu yaklaşımın formülü ise şöyledir:

  • Üç Boyut(luluk)çuluk (Three-Dimensionalism): Farklı zamanlarda konumlanmış herhangi bir fiziksel nesne, bulunduğu her bir anda tümüyle mevcuttur.

Üç-boyutçuluğa göre, dün öğlen her ne yapıyorduysanız bunu yapan şey sizdiniz. Dünkü şeyi yapan sizdiniz ve şimdi ise (bu yazıyı okumak gibi) farklı bir şey yapıyorsunuz. Yani “o zamanki sen” ile “şimdiki sen” arasında, bir özdeşlik ilişkisi vardır. Ama diğer yandan, dört-boyutçuluğa göre, dün öğlen her ne yapıyorduysanız bunu yapan şey, siz olan şeyin daha önceki zamansal bir parçasıydı ve şu anda yaptığınız şeyi yapan şey ise, sizin şimdiki zamansal parçanızdır. Bu durumda; “O zamanki sen” ile “şimdiki sen” arasındaki ilişki, zamansal muadillik/eşlik (temporal counterpart) ilişkisidir. (Bu, sol eliniz ve sağ eliniz arasındaki uzamsal muadillik ilişkisine benzer. İki eliniz de, her ikisini de kapsayan daha büyük bir şeyin farklı parçalarıdır.)

Dört-boyutçuluğun başlıca savunucularından biri olan David Lewis, bu görüşü benimsemesinin ana nedeninin “geçici içseller problemi” (the problem of temporary intrinsics”) dediği şeyi çözmesi olduğunu iddia ediyor. Bu şu anlama gelir: Nasıl olur da tek bir şey -örneğin Lewis’in kendisi- ayaktayken dik olmak ve sonrasında da otururken eğik olmak gibi farklı zamanlarda farklı içsel niteliklere sahip olabilir ki? Lewis bunun, farklı zamanlarda farklı ilişkilerde bulunarak (ilişkilerde dik ve eğik durarak değil), gerçekleşmediğini ileri sürüyor. (Çünkü, düzlük ve eğriliğin, kılık değiştirmiş ilişkilerden ziyade hakiki/tözsel nitelikler olduğunu söylüyor). Ve bu sadece tek bir gerçekliğin – yani Lewis’in eğri şekilde bulunduğu zamanın- olması ve bu nedenle Lewis’in ve diğer her şeyin şu anda bulundukları şekilde var olup başka bir şekilde varolmaması nedeniyle de değildir. (Lewis, hepimizin şimdimizin yanı sıra bir geçmişimiz ve geleceğimiz olduğuna inandığımıza işaret eder.) Bu nedenleri topladığımızda Lewis, tek bir şeyin nasıl farklı zamanlarda farklı içsel niteliklere sahip olabileceği sorusuna yönelik en iyi cevabın, böylesi bir nesnenin farklı içsel özelliklere sahip olan farklı zamansal parçalara sahip olması olduğunu iddia eder.

Bununla birlikte, bu argümana verilen üç-boyutçu bir cevap vardır. Bu cevap, Bölüm 1’de kısaca değindiğimiz zaman, doğruluk ve önermelere dair spesifik bir düşünme biçimine, yani önermelerin bir şekilde “kipli” değil “kipsiz” olduğu fikrine dayalıdır. Bu semantik tezi formüle etmenin yollarından biri şöyledir:

Kipli Semantik Yaklaşımı (The Tensed Conception of Semantics)

  • i. Önermelerin basitçe (Ç.N. zamandan bağımsız) doğruluk değerleri olmasından ziyade zamana bağlı doğruluk değerleri vardır ve bu doğruluk değerlerini, prensipte, zaman içinde değiştirebilirler.
  • ii. İdeal bir dilde yer alan -yor, -dir ve -ecek/-acak gibi kipli fiil eklerini dilden söküp atamayız.

Bu görüşe göre, “Sullivan dürüm yiyor.” gibi bir cümle, eskiden doğru fakat şimdi yanlış olan bir önermeyi ifade etmektedir. Kipli semantik anlayışının alternatifi, kipsiz semantik anlayışıdır. Bu görüşe göre, “Sullivan dürüm yiyor.” gibi bir cümle, olaylar arasındaki B-ilişkileri hakkında bir önermeyi ifade eder; yani Sullivan’ın bir dürüm yemesinin, bu ifadenin bizzat kendisiyle (belki de ifadenin dile getiriliş zamanı ile) eşzamanlı olduğunu. İşte bu yaklaşımı ifade etmenin bir yolu:

Kipsiz Semantik Yaklaşım

  • i. Önermeler zamana bağlı doğruluk değerlerine sahip değildir, onlar yalnızca doğru veya yanlıştır ve bu nedenle doğruluk değerlerini zaman içinde değiştiremezler.
  • ii. İdeal bir dilde yer alan -yor, -dir, -ecek/-acak gibi fiil kiplerini prensipte, dilden söküp atabiliriz.

Lewis’in geçici içsellere dayalı argümanı (argument from temporary intrinsics), üç-boyutçu bir filozofun, dünya ve dünyadaki nesnelere dair değişen olguları açıklamak için muhtemelen kipli semantik anlayışını onaylaması gerektiğini göstermiştir. Ve bunu bir kez gördükten sonra; A-teorisyenlerinin, Şimdicilik yanlılarının ve Büyüyen Blok Teorisi savunucularının hepsinin birden, kipli semantik yaklaşımı benimsemek için benzer nedenlere sahip oldukları da açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü A-teorisi; hangi zamanların ve olayların gelecek, hangilerinin şimdi ve hangilerinin geçmiş olduğuna dair değişen gerçeklerin/doğruların var olduğu yaklaşımı üzerine kuruludur. Hem Şimdicilik yanlıları hem de Büyüyen Blok Teorisi savunucuları, var olanla ilgili değişen olguların/doğruların var olduğunu kabul etmeye kararlıdır.

İleri Okuma Önerileri: Hawley 2004 [2020]; Lewis 1986; Sider 2001; Thomson 1983; van Inwagen 1990

8. Dinamik ve Statik Teori

Genel olarak konuşursak, yukarıda öne sürülen düşüncelerin çoğu (özellikle McTaggart’ın Argümanı hakkında olanlar; A-teorisi ve B-teorisi; Şimdicilik, Ezelicilik ve Büyüyen Blok Teorisi; ve üç-boyutçuluk ile dört-boyutçuluk arasındaki anlaşmazlık) zamanın doğası hakkında birbirinden oldukça farklı iki düşünme biçimi olduğunu göstermektedir. İlki, zamanın da uzay gibi olduğunu ve zamanın akışı/geçişi diye bir şeyin olmadığını ileri süren Statik Zaman Teorisidir; ikincisi ise zamanın uzaydan oldukça farklı olduğunu ve zamanın geçişinin gerçek bir fenomen olduğunu söyleyen Dinamik Zaman Teorisi’dir. Zaman üzerine düşünmenin bu iki farklı yolu, şüphesiz ki bunu yapmanın yegane yolları değildir, fakat literatürde zamanla ilgili bulunabilecek en popüler iki görüş kombinasyonuna tekabül ederler ve bu konudaki görüşlerin tartışmasız en doğal kombinasyonlarıdır.

Bu bölümde, esas olarak, önceki bölümlerde yer alan fikirlerin çoğunu sentezlemenin bir yolu olarak, bu iki popüler kombinasyonu yani statik ve dinamik teoriyi açıklayacağız. Böylece de okuyucunun, zamanın doğasına dair farklı tartışmaların nasıl birbiriyle ilişkili olduğunu gösteren büyük resmi görmesine izin vermek istiyoruz. 

Statik Zaman Teorisi’nin arkasındaki yatan temel düşünce, zamanın uzay gibi olduğudur. İşte bu düşünceyi ifade etmenin altı formülü (Not: Bu altı tezin spesifik kombinasyonu, ilgili iddiaların doğal ve popüler bir birleşimidir. Fakat illa da böyle olmak zorunda değillerdir. Statik Teori ile onun rakibi olan Dinamik Teori’nin ilkelerini harmanlamak ve eşleştirip değiştirmek de mümkündür):

Statik Zaman Teorisi

  1. Evren, beraber uzay-zaman olarak adlandırılan dört boyutlu manifoldu oluşturan dört benzer boyutta yayılmıştır.
  2. Farklı zamanlarda bulunan herhangi bir fiziksel nesne, bulunduğu her bir zamansal an için farklı bir zamansal parçaya sahiptir.
  3. Temel/hakiki ve başka bir şeye indirgenemez olan A-nitelikleri yoktur; A-nitelikleri hakkında gibi görünen tüm ifadeler, B-ilişkileri aracılığıyla uygun şekilde incelenip ele alınabilir. Aynı şekilde, dünyaya dair zamansal gerçekler/doğrular; B-ilişkileriyle ilişkili tüm olguları içerir, fakat A-niteliklerine dair herhangi bir olguyu/doğruyu içermezler.
  4. Doğru/gerçek bir ontoloji zamanla değişmez ve her zaman için uzay-zamanın her bölgesindeki bütün nesneleri kapsar.
  5. Önermeler, zamanla değişen doğruluk değerlerine sahip olmaktan ziyade basitçe doğruluk değerlerine sahiptir; bu nedenle de doğruluk değerlerini zaman içinde değiştiremezler. Ayrıca ideal bir dilden -yor, -du, -dir, -idi ve -ecek/-acak gibi kipleri prensipte ortadan kaldırabiliriz.
  6. Zamanın dinamik bir yönü yoktur; zaman akmaz/geçmez.

Statik Teori savunucuları zamanın bize özel bir şekilde göründüğünü ve geçiyor/akıyor gibi göründüğünü düşünürler. Fakat bununla beraber bu durumun yalnızca bilincin (yani dünyayı nasıl algıladığımızın) bir özelliği olduğu ve gerçekliğin bizden bağımsız bir özelliği olmadığı konusunda da ısrarcıdırlar.

Zaman üzerine düşünmenin başlıca yollarından ikincisi ise; Dinamik Zaman Teorisi’dir. Bu düşünce biçiminin arkasında yatan temel düşünce, zamanın uzaydan oldukça farklı olduğudur. İşte bu düşünceyi ifade etmemizi sağlayan altı tez (Not: Bu altı tezin buradaki spesifik kombinasyonu, ilgili iddiaların doğal ve popüler bir birleşimidir. Fakat illa da bunların tamamının kabul edilmesi gerekmez. Dinamik Teori ile onun rakibi olan Statik Teori’nin ilkelerini harmanlamak ve eşleştirip değiştirmek de mümkündür):

Dinamik Zaman Teorisi

  1. Evren, fiziksel uzayın üç boyutuna yayılmıştır ve zaman; modalite gibi, uzamsal boyutlardan tamamen farklı olan bir boyut türüdür.
  2. Farklı zamanlarda bulunan herhangi bir fiziksel nesne, bulunduğu her zamansal anda tümüyle mevcuttur.
  3. B-ilişkileri aracılığıyla doğru bir şekilde incelenip ele alınamayan temel/hakiki ve indirgenemez A-nitelikleri vardır. Dünyayla ilgili zamansal gerçekler/doğrular; geçmiş, şimdi ve gelecek zaman hakkındaki tüm gerçekler/doğrular da dahil olmak üzere A-niteliklerini kapsayan, sürekli değişen olguları içerir.
  4. Doğru/gerçek bir ontoloji zamanla değişir ve yalnızca şu an mevcut olan nesnelerin var olduğu her zaman için doğrudur.
  5. Önermelerin sabit olmaktan ziyade zaman içinde değişen doğruluk değerleri vardır; prensipte, zaman içinde doğruluk değerlerini değiştirebilirler. Ayrıca ideal bir dilden -yor, -du, -dir, -idi ve -ecek/-acak gibi kipleri söküp atamayız.
  6. Zamanın geçişi/akışı gerçek ve zihinden bağımsız bir olgudur.

Dinamik Teori’nin muhalifleri (ve kimi zaman da savunucuları); bu teoriyi, zamansal boyut boyunca hareket eden, zamanın sadece bir anını, şimdiyi parlak bir şekilde aydınlatan hareketli bir spot ışığı metaforunu kullanarak karakterize etmeyi severler: gelecek, potansiyelin sisli bir bölgesiyken geçmiş ise gerçekliğin, olmuş, gölgede kalmış alanıdır. Hareket Eden Işık, Dinamik Teori’nin temelinde yer alan ana fikri yakalamanın sezgisel olarak çekici bir yoludur, fakat nihayetinde bu yalnızca metafordur. Bu metaforun ifade ve temsil ettiği şey, gelecek olmak, şimdi/mevcut olmak ve geçmiş olmak gibi A özelliklerinin zamanlar, olaylar ve şeylerin nesnel ve metafiziksel olarak anlamlı özellikleri olduğu fikridir. Ayrıca, Hareket Eden Işık metaforu, Dinamik Teori’ye göre her bir zamanın kendine has, kaçınılmaz bir süreçten geçtiği gerçeğini temsil eder ve bazen zamansal oluş olarak adlandırılır. Yani zaman, uzak gelecekten yakın geleceğe doğru hareket eder, şimdiki zamanda kısa bir an’a sahiptir ve sonra sonsuza dek geçmişe doğru çekilir.

Özellikle de bunu Dinamik Teori’nin tipik bir örneği olarak gören Statik Teori yanlıları için; sezgisel olarak çekici olmasına rağmen Hareket Eden Işık metaforunun, Dinamik Teori’nin bazı savunucuları açısından büyük bir dezavantajı vardır: bu da bizi, zamanı uzayın boyutlarına benzer bir dördüncü boyut olduğunu düşünmeye teşvik eder.

İleri Okuma Önerileri: Hawley 2001; Lewis 1986; Markosian 1993; Markosian 2004; Markosian (yakında); Moss 2012; Price 1977; Prior 1967; Prior 1968; Sider 2001; Smart 1949; Sullivan 2012a; Thomson 1983; ve Williams 1951.

9. Hareket Eden Işık Teorisi

Yukarıda, bazen Dinamik Teori’yi karakterize etmek için kullanılan bir metafordan; yani zamansal boyut boyunca hareket eden ve yalnızca ışığın içindeki nesnelerin şimdiki zamanda var olduğu hareketli bir spot ışığı metaforundan söz etmiştik. Statik Teori ile Dinamik Teori’nin sıra dışı bir karışımı olan Hareket Eden Işık Teorisi’ni karakterize etmek için benzer bir metafora daha başvurulabilir. Statik Teori gibi, Hareket Eden Işık Teorisi de uzay-zamanı; farklı zamanlarda farklı zamansal parçalara sahip olmaları nedeniyle zamansal boyut boyunca yayılan nesnelerle ve manifolddaki geçmiş, şimdiki ve gelecekteki parçaların tümünün eşit derecede gerçek olduğu bir manifold olarak görür. Ama diğer yandan Dinamik Teori gibi o da, A özelliklerinin nesnel ve indirgenemez özellikler olduğu tezi ile zamanın gerçekten aktığı/geçtiği fikrini içermektedir. Hareket Eden Işık Teorisi’ni karakterize eden bu metafor, zamansal boyut boyunca hareket eden bir spot ışığının olduğu ve (spot ışığın dışındaki şeylerin hala var olduğu) yalnızca spot ışığın içindeki şeylerin şimdide/şu anda mevcut olduğu şeklindeki bir metafordur.

Bundan dolayıdır ki; Hareket Eden Işık Teorisi, dinamik teze dahil edilen Ezelici bir A-teorisi örneğidir. Şimdicilik ve Büyüyen Blok teorilerinin aksine, Hareket Eden Işık Teorisi yanlıları herhangi bir nesnenin varlığa geldiğini veya yok olduğunu reddeder. Bununla birlikte, B-teorilerinden farklı olarak, yalnızca bir uzay-zaman manifoldundaki varyasyonlar olarak tanımlanamayacak önemli bir değişim türü olduğunu düşünürler. Hareket Eden Işık Teorisi yanlıları bundan ziyade, şimdiki zaman bölgesi nesnel bir şekilde ayırt edilebilir olan bir uzay-zaman manifoldunun olduğunu düşünür. Ve bu ayrım yalnızca zamansaldır; uzay-zamanın hangi bölgesinin zaman içindeki mevcut değişim/şimdi olarak sayıldığına dair olgularla ilgilidir. Örneğin, şu anda 2019’un bir bölgesi şimdi/şu anda olarak ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Ancak bir yıl içinde 2020’nin bir bölgesi bu özelliğe olacak. “Hareket Eden Spot Işığı Teorisi” terimi; C.D. Broad – kendisi büyüyen blok evren görüşüne yakındır- tarafından icat edilmiştir: O, bu zaman görüşünü, bir polis memurunun çeşitli bölgelere sırayla bir ışık tutarak bakması ve baktığı zamanlarda bu bölgelerdeki şeylere odaklanması metaforuyla düşündü.

Şimdicilik ve Ezelicilik teorilerine dair farklı yaklaşımlar olduğu gibi, Hareket Eden Işık Teorisi’nin de farklı versiyonları vardır. Bazı versiyonlarda şimdiki zamanın fark edilebilir bir yanı olmasına rağmen, geçmişin ve geleceğin hala önemli bir anlamda somut olduğu düşünülmektedir. Cameron (2015) gibi diğer versiyonlar ise Hareket Eden Işık Teorisi’ni daha çok Şimdiciliğin bir versiyonu olarak düşünür: Geçmiş ve gelecek nesneler hala mevcuttur, ancak onların içsel özellikleri şimdiki zamandaki nesnelerden tümüyle farklıdır.

Fragmentalistler (Parçalıcılar) (bkz. Fine 2005) bir uzay-zaman manifoldunun olduğunu, fakat bu manifolddaki her bir noktanın, kendine göre geçmiş ve geleceği tanımladığı kendi nesnel şimdiki zaman tipine sahip olduğunu düşünürler. Peki niçin Hareket Eden Işık Teorisi yanlısı olalım ki? Bu teoriyi savunanlar, Ezeliciliğin en iyi özelliklerinden bazılarını taşıdığını düşünmekle beraber, hakiki bir geçişin/akışın olduğu dünyayı nasıl algıladığımızı daha iyi yakalıyorlar gibi görünüyor. Aynı zamanda bu teoriyi savunanlar, Ezeliciliğin (dinozorların hala var olduğuna inanmak gibi) bazı mantık dışı sonuçlarını ve (spot ışığı içeren kipli önermeler hakkında özel akıl yürütme kuralları gerektirmesi gibi) A teorilerinin daha kompleks mantığını savunmaya devam ederler.

İleri Okuma Önerileri: Broad 1923; Cameron 2015; Fine 2005; Hawley 2004 [2020]; Lewis 1986 (especially Chapter 4.2); Sider 2001; Skow 2015; Thomson 1983; Van Inwagen 1990; Zimmerman 1998.

10. Zaman Yolculuğu

Hepimiz zaman yolculuğu hikayelerine aşinayızdır ve aramızda belirli bir dönemde yaşamak veya geçmişte yaşamış olan önemli bir şahsiyetle tanışmak için zamanda geriye gitmeyi hayal etmeyen çok az kişi vardır. Peki ama zamanda yolculuk mümkün mü?

Burada yer alan önemli sorulardan biri, mevcut doğa yasaları tarafından zaman yolculuğuna izin verilip verilmediğidir. Bu muhtemelen, deneysel bilimlerle ilişkili bir meseledir (veya belki de deneysel bilimlerdeki en iyi teorilerimizin doğru felsefi yorumuyla). Fakat felsefe başlığı altında bizi doğrudan ilgilendiren bir başka soru mantık ve metafizik yasalarının zamanda yolculuğa izin verip vermediğidir. Çünkü zaman yolculuğunun (mantıksal ve metafiziksel olarak) mümkün olduğu kabulünden çeşitli absürtlüklerin doğduğu iddia edilmiştir. İşte buna bir örnek:

  1. Zamanda geriye gidebilseydiniz, babanız doğmadan önce büyükbabanızı öldürebilirdiniz. (Yanınızda silah getirmenize ve büyükbabanızı vurarak öldürmenize ne engel olacak ki?)
  2. Babanıza hamile kalınmadan önce büyükbabanızı öldürebilecek durumda değilsiniz. (Çünkü eğer bunu yapabilseydiniz; yani büyükbabanızı öldürebilseydiniz asla var olmazdınız ve bu sizin yapabileceğiniz bir şey değil.)
  3. ∴ Öyleyse, zamanda geriye doğru yolculuk yapamazsınız.

Zaman yolculuğunun mümkün olduğu iddiasına karşı ileri sürülebilecek bir diğer argümansa Şimdiciliğin doğru olduğu iddiasına dayanmaktadır. Çünkü eğer Şimdicilik doğruysa, o halde ne geçmiş ne de gelecek (zamanda) nesneler vardır. Böylesi bir durumda, birinin geçmişe veya geleceğe nasıl seyahat edebileceğini hayal etmek zordur.

Geçmişe doğru zaman yolculuğunun olabileceği iddiası aleyhine karşı üçüncü bir argüman, geriye doğru nedenselliğin imkansız olduğu teziyle ilgilidir. Çünkü, şayet geriye doğru nedensellik imkansızsa; mesela 2020’de zaman makinenizdeki düğmeye basmanızın, 1900’de birdenbire ortaya çıkmanıza neden olması mümkün olamaz. Fakat zamanda geçmişe doğru yolculukla ilgili herhangi bir hikayenin bahsettiğimiz türden bir geriye doğru nedensellik içermesi gerekiyor gibi görünüyor, aksi takdirde bu gerçekten de zaman yolculuğu hakkında bir hikaye olmayacaktı.

Zaman yolculuğunun mümkün olduğuna karşı bu ve diğer argümanların varlığına rağmen, zamanda yolculuğun mümkün olmadığı iddiasıyla ilgili problemler de var olabilir. Bir kere, birçok bilim insanı ve filozof, aktüel fizik yasalarının aslında zaman yolculuğuyla uyumlu olduğuna inanıyor. Dahası, bu bölümün başında da ifade ettiğimiz gibi, zaman yolculuğu hikayelerini sık sık düşünürüz; ancak bunu yaptığımızda, bu düşünceler normalde imkansız olan bir hikayeyi düşünmek ve hissetmek gibi karakteristik ve kusurlu olmak anlamında imkansız değildirler. Bu karakteristik ve kusurlu olmak anlamındaki imkansızlık hissini anlamak için şu hikayeyi düşünün: Bir zamanlar genç bir kız vardı ve iki artı iki beşe eşitti. Bu edebi girişi düşünmeye çalıştığınızda, esas olarak bir şeylerin yanlış gittiği hissine kapılırsınız (hemen “Hayır, değildi.” diye yanıt vermek gelir içinizden) ve bu hissinizin kaynağının, anlatılan hikayenin metafiziksel imkansızlığı olduğu ortada. Fakat zaman yolculuğu hakkında bir hikaye düşündüğünüzde böyle bir şey olmaz. (özellikle de Los Cronocrimenes filminde tasvir edilen gibiyse; yani zaman yolculuğuyla ilgili mantıksal olarak tutarlı hikayelerden birini düşünüyorsanız). O halde, zaman yolculuğunun imkansız olduğunu iddia eden filozofun çözmesi gereken problemlerden biri, özellikle zaman yolculuğuyla ilişkili görünen ve herhangi bir bilişsel uyumsuzluğa neden olmayan çok sayıdaki meşhur hikayenin varlığını açıklamaktır.

İleri Okuma Önerileri: Bernstein 2015, 2017; Dyke 2005; Earman 1995; Markosian (çıkacak); Meiland 1974; Miller 2017; Sider 2001; Thorne 1994; Vihvelin 1996; Yourgrau 1999.

11. Zaman ve Fizik

En iyi fizik teorilerimizin çoğunlukla zamanın doğasına ilişkin çıkarımları olmuştur ve genel olarak, zaman üzerinde çalışan filozofların çağdaş fizik biliminde bahsi geçen iddialara karşı duyarlı olmaları gerektiği varsayılmaktadır. Bölüm 2’de bahsedilen fizik ve zaman felsefesi arasındaki etkileşime dair bir örnek, Newton’un mutlak hareketi (ve dolayısıyla mutlak uzay-zamanı) savunmak için ivmenin gözlemlenen etkilerini kullandığı dönen kova argümanıdır. Daha önce bahsedilen bir başka örnek ise, A-teorisinin Özel Görelilik ile çeliştiğine dair kaygılardı. Bu sonuncusu, fiziğin zamana dair çağdaş metafizik tartışmalarında önemli bir yeri olduğunu kanıtladı ve bu nedenle biraz daha fazla tartışılmayı hak ediyor.

Özel Görelilik teorisinin standart yorumlarına göre, uzaysal olarak ayrılmış iki olayın aynı anda gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair elimizde hiçbir olgu yoktur. Eşzamanlılığın göreliliği olarak bilinen bu ilke, genel olarak A-teorisi spesifik olarak ise Şimdicilik için çok ciddi zorluklar yaratır. Ne de olsa, eşzamanlılığın göreliliğine göre şimdinin mevcut olduğuna ilişkin hiçbir olgu olmadığı sonucu çıkar ve herhangi bir A-teorisine göre, şimdi ile geçmiş ya da gelecek arasında önemli bir ayrım vardır. Şimdiciliğe göre ise bu ayrım ontolojik bir ayrımdır: Yalnızca şimdide mevcut olan şeyler vardır.

Eşzamanlılığın göreliliğini tasvir etmenin diğer bir yolu, şu iki iddianın bileşimini içerir:

  • i. uzamsal olarak farklı konumlarda gerçekleşen iki olayın aynı anda gerçekleşip gerçekleşmediğinin, onları tanımlamak için kullandığınız referans çerçevesine bağlı olduğu iddiası ve
  • ii. hiçbir referans çerçevesinin ayrıcalığı olmadığı iddiası.

Eşzamanlılığın göreliliğini bu şekilde tanımlamanın yolu, yeni bir teknik jargona başvurmayı gerektirir: “bir referans çerçevesi” kavramı. Bizim amaçlarımız açısından bir “referans çerçevesi” demek; Uzayda aynı noktayı farklı zamanlarda tanımlamak için kullanılan bir koordinat sisteminden başka bir şey değildir. Örneğin, sürekli hareket eden bir trenin üzerindeki biri, doğal olarak istasyon platformunda duran birinden farklı bir referans çerçevesi kullanacaktır: Çünkü trendeki kişinin kendini sabit zannetmesi doğalken, istasyonun peronundaki kişinin hareket halinde olduğu aşikardır.

Bu jargonu sunmaya değer görmemizin sebebi, eşzamanlılığın göreliliğini (i) ve (ii)’nin birleşimi olarak sunduğunuzda, (i) iddiasının motivasyonunun (ii) iddiasının motivasyonundan önemli ölçüde farklı olmasıdır. (i)’in motivasyonu, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında, en ünlüsü Michelson-Morley deneyi olmak üzere, bir dizi ampirik sonuçta bulunabilir. Eşzamanlılığın göreliliğinin bu kısmını hiç kimse inkar etmemelidir. (ii)’nin motivasyonu ise tam aksine, genelde daha az tartışılır ve “mümkün oldukça gözlemlenemeyen varlıkları elimine edin” veya “mümkün oldukça fazladan uzay-zaman yapısını elimine edin” benzeri bir tür genel-ampirik ilkeye bağlılığı içerir gibidir. Bu, Şimdicilerin ve diğer A-teorisyenlerinin, ampirik sonuçlarla herhangi bir çatışma içine girmeksizin Görelilikten kaynaklanan endişelerden kaçınmasının bir yolu olduğu anlamına gelir: Ampirik olmayan bir ilkenin motive ettiği (ii)’yi reddedebilirler. Böylesi bir hamleye ilişkili maliyetlerin ödenmeye değer olup olmadığını düşünmeniz, A-teorisine bağlılık derecenize, (ii)’yi destekleyen ilgili ekstra-ampirik ilke hakkında tam olarak ne düşündüğünüze ve bu ilkenin fizik biliminden başka yerlerde önemli bir rol oynayıp oynamadığına bağlı olacaktır.

Filozofların zaman hakkında bir şeyler söylediklerinde fizik bilimini de göz önüne almaları gerektiği sıklıkla söylenir. Fakat A-teorisi ile Özel Görelilik arasındaki etkileşim, söz konusu iddianın ilk bakışta göründüğünden çok daha karmaşık olduğu bir yola işaret eder. Filozoflar en iyi fizik teorilerimizin hem ampirik hem de ampirik olmayan taraflarına saygı duymak zorunda mıdır? Yoksa yalnızca ilkine yani ampirik taraflarına saygı duymaları yeterli mi?

Bu varsayımın karmaşıklaştığı olduğu bir başka yol da, farklı fiziksel teorilerin çoğunlukla zamanın doğasına yönelik farklı şeyler ima ediyor gibi görünmesidir. Örneğin, Genel Görelilik’te (her zaman olmasa da!) bazen uzay-zamanın, zamanı anlara ayırmanın (foliating) tercih edilen bir yolu olduğunu ve böylece de mutlak eşzamanlılık kavramını yeniden ortaya koyduğunu veya bazı kuantum mekaniği yorumlarında; mekanik, dinamik yasalarında mutlak bir eşzamanlılık kavramı gerekiyor gibi göründüğü gerçeğini düşünün.

Zamanın doğasına yönelik özellikle çağdaş fizikten etkilenen iki ek soru ise; zamanın oku ve zamanın kendisinin ne ölçüde zuhur eden bir şey olduğu ile ilgilidir.

İlk soruyu motive etmek için, olayların zaman içinde meydana gelme sırasının çok önemli olduğu gözleminden yola çıkın. Örneğin, Boston’dan Providence’a giden bir tren ile Providence’dan Boston’a giden bir tren arasında önemli bir fark var gibi görünüyor. Böyle görünmesinin sebebi, bu dizilerin her ikisi de aynı olaylardan oluşabilmesine rağmen, bu olayların her birinin farklı bir sırada olmasıdır. İlk sıralamada, trenin Boston’da olması, trenin Providence’da olmasından daha önce gerçekleşir. İkincisindeyse, trenin Boston’da olması daha sonra olur.

Bu basit gözlemler bizim zamanı bir yöne sahip olarak deneyimlediğimizi göstermektedir. Filozofların “zaman oku” dediği şey budur. Ama zamanın oku dünyanın temel ve asli bir niteliği midir? Yoksa başka bir niteliğe indirgenebilir ve böylece bir bütün olarak metafiziğimizi daha sade hale getirebilir mi?

Zaman okunu temel düzeyde elimine etmenin bir yolu, Ludwig Boltzmann’ın çalışmalarından esinlenen istatistiksel mekaniğin belirli yorumlarına dayanarak yapılır. Evrenin tarihini upuzun bir zaman çizgisi olarak hayal edin, fakat bu zaman çizgisinin hangi ucun zamanın ilk anını ve hangi ucun son anı temsil ettiğini bilmiyorsunuz diyelim. İstatistiksel mekaniğin belirli yorumlarında; zaman çizelgesinin bir ucunda nispeten düşük ve diğer ucunda nispeten yüksek olacak ve ilk bahsettiğimiz uçtan zaman çizelgesindeki ikince ucu doğru hareket ettikçe her zaman için artacak olan fiziksel bir nicelik, yani evrenin entropisi vardır. (Daha titiz bir ifade ile söylersek, entropi hemen hemen her zaman artacak veya en azından sabit kalacaktır.) O halde buradaki ana fikir, zaman okunu bu entropi gradyanına (eğilimine) indirgeyebileceğimizdir. Zamanın erken anları, evrenin entropisinin de daha düşük olduğu anlardır.

Zaman okunu temel düzeyde bu biçimde elimine etmenin yolu umut vericidir, ancak en azından bunun bazı sezgisel olmayan sonuçları da vardır. Örneğin, entropinin gerçekte olduğu gibi zamanla artmasından ziyade zamanla azalmış olabileceğini düşünmek doğal görünüyor. Fakat yukarıda açıklanan azalma yönündeki izah göz önüne alındığında, aslında entropinin zamanla azalması mümkün değildir.

Yukarıda bahsedilen ikinci soru ise; zaman oku gibi zamanın belirli bir özelliği olmaktan ziyade, zamanın kendisinin yalnızca dünyanın zuhur etmiş bir özelliği olup olmayacağıyla ilgili bir sorudur. Bu soru, fizik felsefecileri dikkatlerini temel düzeyde zamansal yapı gibi bir şeyin bulunmadığı kuantum kütleçekim teorilerine çevirdikçe özellikle daha acil hale gelmiştir.  Her ne kadar bu alandaki çalışmalar henüz başlangıç aşamasında olsa da epey dikkat çekici bazı sorular gündeme gelmektedir:

  • Kuantum kütleçekimi zamanı tümüyle ortadan kaldırır mı yoksa yalnızca onu dünyanın temel-olmayan bir özelliği mi yapar?
  • Zamansal olmayan bir şeyin, zamansal bir şeye temel-olması ne anlama gelir ve böylesi bir durumda ne tür bir temellendirme ilişkisi söz konusu olur?
  • Nedensel yapı (özellikle de kuantum kütleçekiminde yer alan bir yaklaşım olan nedensel küme teorisindeki nedensel yapı) ile zamansal yapı arasındaki fark nedir?
  • Ve zamanı tamamen ortadan kaldıran bir teori ampirik olarak nasıl doğrulanabilir veya doğrulanamaz?

İleri Okuma Önerileri: Albert 2000; Emery 2019 & forthcoming; Godfrey-Smith 1979; Healey 2002; Huggett and Wüthrich 2013; Knox 2013; Markosian 2004; Maxwell 1985; Monton 2006; Price 1996; Putnam 1967; Rovelli 2017; Savitt 2000; Stein 1968, 1970; Weingard 1972; Wüthrich and Callender 2017.

12. Zaman ve Rasyonalite

Önemli diyebileceğimiz son bir soru ise, zamanın doğasına ilişkin değerlendirmelerin, zamana yönelik akıl yürütme biçimlerimizi ne şekilde etkilemesi gerektiğiyle ilgilidir. Örneğin, B-teorisinin doğru olduğu ortaya çıkarsa ve geçmiş ile gelecek arasında metafizik açıdan önemli bir fark bulunmuyorsa; böylesi bir durumda kişisel geçmişimizdeki ve geleceğimizdeki olaylar hakkında daha tarafsız bir tutum mu benimsememiz gerekir? Epikurosçu filozof Lucretius’un epey meşhur bir şekilde ifade ettiği gibi; şayet biz var olmadan önceki zamanlar ile öldükten sonraki zamanlar arasında önemli bir fark yoksa, ölümün getireceği yok olma durumunu ve kaybı çok daha az önemsememiz gerekir. Fakat, B-teorisi, geçmiş ve gelecek arasında önemli bir fark olduğunu öne sürmeden metafizik olarak önemli olan her şeyi gösterebilse bile, rasyonel faillerin epey dikkate aldığı geçmiş/gelecek ayrımını göz önüne almak için hala vazgeçilmez bir psikolojik ağırlık olduğunu düşünebiliriz. Fakat buna rağmen bazı A-teorisyenleri, geçmiş ile gelecek arasında önemli bir metafizik ayrım olsa dahi, bu ayrımın normatif bir önemi olmadığını ileri sürmektedir.

Üç boyutçuluğu reddeder ve bunun yerine kendimizi zamansal parçalara sahip olarak zaman içinde yayılım gösteren nesneler olarak görürsek, bu; şimdiki zaman parçamızla daha az güçlü bir şekilde bağlantılı olan uzak gelecekteki zamansal parçalarını daha az umursamamızı gerekçelendirmiş olur mu? Derek Parfit, bilindiği üzere; kendi gelecek devamlılığımızı umursadığımızda tam olarak neyi umursadığımızı daha doğru bir şekilde anladığımızı; ve bunun bizi daha az kişisel çıkarcı olmaya ve kaynakları başkalarına yeniden dağıtmakla daha fazla ilgilenmeye motive etmesi gerektiğini ileri sürmüştü.

Dayanımcılar (Endurantists), zamanı ne şekilde umursadığımıza (veya zamana dair tutumumuza) ilişkin gerçeklerin, (şimdi başkalarına ne borçlu olduğumuzla ilgili olan) ahlaki ilkeler ile (gelecekteki kendimize ne borçlu olduğumuzla ilgili olan) geleceğe yönelik (ileriye dönük) rasyonalite arasında güçlü bir ayrım ortaya koyduğunu ileri sürmüştür.

Bir başka ilginç araştırma dizisi ise, zamanın geçtiğini fark ettiğimizde bilişsel açıdan tam olarak neler olduğunu daha iyi anlamak için psikolojideki ampirik çalışmalara başvurur. Bu, özellikle, zaman gerçekten de sonsuz bir manifolddaki varyasyonlardan ibaret olsa dahi; zamanın niçin psikolojik veya rasyonel olarak anlamlı şekillerde aktığını açıklamak zorunda olan B-teorisyenleri için cevaplanması gereken bir durumdur. Kimi B teorisyenleri, zamanın görünüşteki akışını, algısal süreçlerin neden olduğu bir akış yanılsaması olarak açıklar: Yani, biz, görünür hareketi sırayla meydana gelen olaylara atfediyoruzdur. Bir diğer makul yaklaşım ise; evrimsel baskıların, akıl yürütmemiz esnasında bize güçlü bir geçmiş/gelecek ayrımını kazandırmak adına duyguları ve bilişsel tespit yöntemlerini şekillendirmiş olabileceğini dikkate alır.

İleri Okuma Önerileri: Brink 2003; Suhler and Callender 2012; Parfit 1971; Paul 2010; Prosser 2016; Sullivan 2018.


Bibliyografya

  • Adams, Robert Merrihew, 1986, “Time and Thisness”, Midwest Studies in Philosophy, 11: 315–329. doi:10.1111/j.1475-4975.1986.tb00501.x
  • Albert, David, 2000, Time and Chance, Cambridge, MA: Harvard University Press.
  • Alexander, H.G. (ed. and trans.), 1956, The Leibniz-Clarke Correspondence, Manchester: Manchester University Press.
  • Ariew, Roger (ed), 2000, Leibniz and Clarke: Correspondence, Indianapolis, IN: Hackett Publishing.
  • Aristotle, De Interpretatione, in Aristotle, The Complete Works of Aristotle, Princeton, NJ: Princeton University Press, 1984, Chapter 9.
  • –––, Physics, in Aristotle, The Complete Works of Aristotle, Princeton, NJ: Princeton University Press, 1984, Book VIII.
  • Arntzenius, Frank, 2012, Space, Time, and Stuff, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780199696604.001.0001
  • Baker, Alan, 2004 [2016], “Simplicity”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2016 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/win2016/entries/simplicity/>.
  • Barnes, Elizabeth and Ross Cameron, 2009, “The Open Future: Bivalence, Determinism and Ontology”, Philosophical Studies, 146(2): 291–309. doi:10.1007/s11098-008-9257-6
  • Bernstein, Sara, 2015, “Nowhere Man: Time Travel and Spatial Location: Nowhere Man”, Midwest Studies In Philosophy, 39: 158–168. doi:10.1111/misp.12041
  • –––, 2017, “Time Travel and the Movable Present”, in Being, Freedom, and Method, John A. Keller (ed.), Oxford: Oxford University Press, 80–92. doi:10.1093/acprof:oso/9780198715702.003.0005
  • Beyer, Christian, 2003 [2018] “Edmund Husserl”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2018 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/sum2018/entries/husserl/>.
  • Bigelow, John, 1996, “Presentism and Properties”, Philosophical Perspectives, 10: 35–52. doi:10.2307/2216235
  • Boethius, The Consolation of Philosophy, Book V, Prose vi.
  • Bourne, Craig, 2006, A Future for Presentism, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780199212804.001.0001
  • Bradley, F.H., 1893, Appearance and Reality, London: Swan Sonnenschein; second edition, with an appendix, 1897; ninth impression, corrected, Oxford: Clarendon Press, 1930.
  • Brink, David O., 2003, “Prudence and Authenticity: Intrapersonal Conflicts of Value”, Philosophical Review, 112(2): 215–245. doi:10.1215/00318108-112-2-215
  • Broad, C.D., 1923, Scientific Thought, New York: Harcourt, Brace and Co.
  • Cameron, Ross P., 2015, The Moving Spotlight: An Essay on Time and Ontology, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780198713296.001.0001
  • Coope, Ursula, 2001, “Why Does Aristotle Say That There Is No Time Without Change?”, Proceedings of the Aristotelian Society, 101(1): 359–367. doi:10.1111/j.0066-7372.2003.00036.x
  • Crisp, Thomas M., 2007, “Presentism and The Grounding Objection”, Noûs, 41(1): 90–109. doi:10.1111/j.1468-0068.2007.00639.x
  • Dainton, Barry, 2010 [2018], “Temporal Consciousness”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2018 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL=<https://plato.stanford.edu/archives/win2018/entries/consciousness-temporal/>.
  • Dyke, Heather, 2002, “McTaggart and the Truth about Time”, in Time, Reality & Experience, Craig Callender (ed.), Cambridge: Cambridge University Press, 137–152. doi:10.1017/CBO9780511550263.008
  • –––, 2005, “The Metaphysics and Epistemology of Time Travel”, Think, 3: 43–52.
  • Earman, John, 1995, “Recent Work on Time Travel”, in Savitt 1995: 268–310. doi:10.1017/CBO9780511622861.014
  • Emery, Nina, 2017, “Temporal Ersatzism”, Philosophy Compass, 12(9): e12441. doi:10.1111/phc3.12441
  • –––, 2019, “Actualism without Presentism? Not by Way of the Relativity Objection”, Noûs, 53(4): 963–986. doi:10.1111/nous.12247
  • –––, 2020, “Actualism, Presentism and the Grounding Objection”, Erkenntnis, 85(1): 23–43. doi:10.1007/s10670-018-0016-6
  • –––, forthcoming, “Temporal Ersatzism and Relativity”, Australasian Journal of Philosophy, first online: 7 July 2020. doi:10.1080/00048402.2020.1780621
  • Evans, Gareth, 1985, “Does Tense Logic Rest on a Mistake?” in Collected Papers: Gareth Evans, Oxford: Clarendon Press, pp. 343–363.
  • Fine, Kit, 2005, Modality and Tense: Philosophical Papers, Oxford: Clarendon Press. doi:10.1093/0199278709.001.0001
  • Godfrey-Smith, William, 1979, “Special Relativity and the Present”, Philosophical Studies, 36(3): 233–244. doi:10.1007/BF00372628
  • Hawley, Katherine, 2001, How Things Persist, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 2004 [2020], “Temporal Parts”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2020 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/sum2020/entries/temporal-parts/>.
  • Healey, Richard, 2002, “Can Physics Coherently Deny the Reality of Time?”, Royal Institute of Philosophy Supplement, 50: 293–316. doi:10.1017/S1358246100010614
  • Hinchliff, Mark, 1996, “The Puzzle of Change”, Philosophical Perspectives, 10: 119–136. doi:10.2307/2216239
  • Huggett, Nick and Christian Wüthrich, 2013, “Emergent Spacetime and Empirical (in)Coherence”, Studies in History and Philosophy of Science Part B: Studies in History and Philosophy of Modern Physics, 44(3): 276–285. doi:10.1016/j.shpsb.2012.11.003
  • Ingram, David, 2016, “The Virtues of Thisness Presentism”, Philosophical Studies, 173(11): 2867–2888. doi:10.1007/s11098-016-0641-3
  • Kant, Immanuel, 1771/87, The Critique of Pure Reason, Norman Kemp Smith (trans.), London: Macmillan, 1963, pp. 75ff.
  • Keller, Simoon and Michael Nelson, 2001, “Presentists Should Believe in Time-Travel”, Australasian Journal of Philosophy, 79(3): 333–345. doi:10.1080/713931204
  • Knox, Eleanor, 2013, “Effective Spacetime Geometry”, Studies in History and Philosophy of Science Part B: Studies in History and Philosophy of Modern Physics, 44(3): 346–356. doi:10.1016/j.shpsb.2013.04.002
  • Le Poidevin, Robin (ed.), 1998, Questions of Time and Tense, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 2000 [2019], “The Experience and Perception of Time”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2019 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/sum2019/entries/time-experience/>.
  • Le Poidevin, Robin and Murray McBeath (eds.), 1993, The Philosophy of Time, Oxford: Oxford University Press.
  • Lewis, David, 1986, “The Paradoxes of Time Travel”, in his Philosophical Papers, Volume 2, Oxford: Oxford University Press, pp. 67–80.
  • Markosian, Ned, 1993, “How Fast Does Time Pass?”, Philosophy and Phenomenological Research, 53(4): 829–844. doi:10.2307/2108255
  • –––, 1995, “The Open Past”, Philosophical Studies, 79(1): 95–105. doi:10.1007/BF00989786
  • –––, 2004, “A Defense of Presentism”, in Oxford Studies in Metaphysics, volume 1, Dean W. Zimmerman (ed.), Oxford: Oxford University Press, pp. 47–82.
  • –––, 2013, “The Truth About the Past and the Future”, in Around the Tree: Semantic and Metaphysical Issues Concerning Branching Time and the Open Future, Fabrice Correia and Andrea Iacona (eds.), Dordrecht: Springer Netherlands, 127–141. doi:10.1007/978-94-007-5167-5_8
  • –––, forthcoming, “The Dynamic Theory of Time and Time Travel to the Past”, Disputatio.
  • Maudlin, Tim, 2007, “On the Passing of Time”, in his The Metaphysics Within Physics, Oxford: Oxford University Press, Chapter 4.
  • Maxwell, Nicholas, 1985, “Are Probabilism and Special Relativity Incompatible?”, Philosophy of Science, 52(1): 23–43.
  • McCall, Storrs, 1994, A Model of the Universe: Space-Time, Probability, and Decision, Oxford: Clarendon Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780198236221.001.0001
  • McTaggart, J. M. Ellis, 1908, “The Unreality of Time”, Mind, 17(4): 457–474. Reprinted in Le Poidevin and McBeath 1993: 23–34. doi:10.1093/mind/XVII.4.457
  • Mellor, D.H., 1998, Real Time II, London: Routledge.
  • Meiland, Jack W., 1974, “A Two-Dimensional Passage Model of Time for Time Travel”, Philosophical Studies, 26(3–4): 153–173. doi:10.1007/BF00398876
  • Miller, Kristie, 2005, “Time Travel and the Open Future”, Disputatio, 1(19): 223–232. doi:10.2478/disp-2005-0009
  • –––, 2017, “Is Some Backwards Time Travel Inexplicable?” American Philosophical Quarterly, 54(2): 131–141.
  • Mitchell, Sam, 1993, “Mach’s Mechanics and Absolute Space and Time”, Studies in History and Philosophy of Science Part A, 24(4): 565–583. doi:10.1016/0039-3681(93)90053-M
  • Monton, Bradley, 2006, “Presentism and Quantum Gravity”, in The Ontology of Spacetime, Dennis Dieks (ed.), (Philosophy and Foundations of Physics 1), Dordrecht: Elsevier, 263–280. doi:10.1016/S1871-1774(06)01014-X
  • Moss, Sarah, 2012, “Four-Dimensionalist Theories of Persistence”, Australasian Journal of Philosophy, 90: 671–686.
  • Newton, Isaac, 2004, Isaac Newton: Philosophical Writings, Andrew Janiak (ed.), Cambridge: Cambridge University Press. doi:10.1017/CBO9780511809293
  • Newton-Smith, W.H., 1980, The Structure of Time, London: Routledge & Kegan Paul. doi:10.4324/9780429020506
  • Parfit, Derek, 1971, “Personal Identity”, The Philosophical Review, 80(1): 3–27. doi:10.2307/2184309
  • Paul, L. A., 2010, “Temporal Experience”, Journal of Philosophy, 107(7): 333–359. doi:10.5840/jphil2010107727
  • Price, Huw, 1994, “A Neglected Route to Realism about Quantum Mechanics”, Mind, 103(411): 303–336. doi:10.1093/mind/103.411.303
  • –––, 1996, Time’s Arrow and Archimedes’ Point: New Directions for the Physics of Time, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780195117981.001.0001
  • Price, Marjorie, 1977, “Identity Through Time”, The Journal of Philosophy, 74: 201–217.
  • Prior, Arthur N., 1959 [1976], “Thank Goodness That’s Over”, Philosophy, 34(128): 12–17. Reprinted in his Papers in Logic and Ethics, P. T. Geach and A. J. P. Kenny (eds), London: Duckworth, 1976, pp. 78–84. doi:10.1017/S0031819100029685
  • –––, 1962 [1968], Changes in Events and Changes in Things (Lindley Lecture Series), Lawrence, KS: University of Kansas. Reprinted in Prior 1968b: 1–14. [Prior 1962 available online]
  • –––, 1967, Past, Present, and Future, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 1968, Papers on Time and Tense, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 1970, “The Notion of the Present”, Studium Generale, 23: 245–248. Reprinted in The Study of Time, J. T. Fraser, F. C. Haber, and G. H. Müller (eds), Berlin: Springer-Verlag, 1972, 320–323.
  • –––, 1996, “Some Free Thinking About Time”, an undated manuscript first published after his death in Logic and Reality: Essays on the Legacy of Arthur Prior, Jack Copeland (ed.), Oxford: Clarendon Press, pp. 47–51.
  • Prosser, Simon, 2016, Experiencing Time, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780198748946.001.0001
  • Putnam, Hilary, 1967, “Time and Physical Geometry”:, Journal of Philosophy, 64(8): 240–247. doi:10.2307/2024493
  • Rini, Adriane A. and Max J. Cresswell, 2012, The World–Time Parallel: Tense and Modality in Logic and Metaphysics, Cambridge: Cambridge University Press. doi:10.1017/CBO9781139084215
  • Richard, Mark, 1981, “Temporalism and Eternalism”, Philosophical Studies, 39(1): 1–13. doi:10.1007/BF00354808
  • Rovelli, Carlo, 2017, Reality is Not What It Seems: The Journey to Quantum Gravity, New York: Riverhead Books.
  • Rynasiewicz, Robert, 2004 [2014], “Newton’s Views on Space, Time, and Motion”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Summer 2014 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/sum2014/entries/newton-stm/>.
  • Savitt, Steven F. (ed.), 1995, Time’s Arrows Today: Recent Physical and Philosophical Work on the Direction of Time, Cambridge: Cambridge University Press. doi:10.1017/CBO9780511622861
  • –––, 2000, “There’s No Time like the Present (In Minkowski Spacetime)”, Philosophy of Science, 67(supplement: Proceedings of the 1998 Biennial Meetings of the Philosophy of Science Association): S563–S574. doi:10.1086/392846
  • Shoemaker, Sydney, 1969, “Time Without Change”, The Journal of Philosophy, 66(12): 363–381. doi:10.2307/2023892
  • Sider, Theodore, 1999, “Presentism and Ontological Commitment”, The Journal of Philosophy, 96(7): 325. doi:10.2307/2564601
  • –––, 2001, Four-Dimensionalism: An Ontology of Persistence and Time, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/019924443X.001.0001
  • Sklar, Lawrence, 1974, Space, Time, and Spacetime, Berkeley, CA: University of California Press.
  • Skow, Bradford, 2009, “Relativity and the Moving Spotlight”:, Journal of Philosophy, 106(12): 666–678. doi:10.5840/jphil20091061224
  • –––, 2015, Objective Becoming, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/acprof:oso/9780198713272.001.0001
  • Smart, J. J. C., 1949, “The River of Time”, Mind, 58(232): 483–494. Reprinted in Antony Flew (ed.), Essays in Conceptual Analysis, New York: St. Martin’s Press, 1966, pp. 213–227. doi:10.1093/mind/LVIII.232.483
  • –––, 1963, Philosophy and Scientific Realism, London: Routledge & Kegan Paul.
  • Smith, Quentin, 1993, Language and Time, Oxford: Oxford University Press.
  • Stein, Howard, 1968, “On Einstein-Minkowski Space-Time”:, Journal of Philosophy, 65(1): 5–23. doi:10.2307/2024512
  • –––, 1970, “A Note on Time and Relativity Theory”:, Journal of Philosophy, 67(9): 289–294. doi:10.2307/2024388
  • Suhler, Christopher and Craig Callender, 2012, “Thank Goodness That Argument Is Over: Explaining the Temporal Value Asymmetry”, Philosopher’s Imprint, 12: art. 15. [Suhler and Callender 2012 available online]
  • Sullivan, Meghan, 2012a, “The Minimal A-Theory”, Philosophical Studies, 158(2): 149–174. doi:10.1007/s11098-012-9888-5
  • –––, 2012b, “Problems for Temporary Existence in Tense Logic”, Philosophy Compass, 7(1): 43–57. doi:10.1111/j.1747-9991.2011.00457.x
  • –––, 2014, “Change We Can Believe In (and Assert): Change We Can Believe In (and Assert)”, Noûs, 48(3): 474–495. doi:10.1111/j.1468-0068.2012.00874.x
  • –––, 2018, Time Biases: A Theory of Rational Planning and Personal Persistence, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/oso/9780198812845.001.0001
  • Swinburne, R. G., 1966, “The Beginning of the Universe”, Aristotelian Society Supplementary Volume, 40: 125–138. doi:10.1093/aristoteliansupp/40.1.125
  • –––, 1968, Space and Time, London: Macmillan.
  • Taylor, Richard, 1992, “Fate”, in his Metaphysics, fourth Edition, Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall, Chapter 6.
  • Thomson, Judith Jarvis, 1983, “Parthood and Identity Across Time”, The Journal of Philosophy, 80(4): 201–220. doi:10.2307/2026004
  • Thorne, Kip S., 1994, Black Holes and Time Warps, New York: W.W. Norton.
  • Tooley, Michael, 1997, Time, Tense, and Causation, Oxford: Oxford University Press. doi:10.1093/0198250746.001.0001
  • Torre, Stephan, 2011, “The Open Future”, Philosophy Compass, 6(5): 360–373. doi:10.1111/j.1747-9991.2011.00395.x
  • Van Inwagen, Peter, 1983, An Essay on Free Will, Oxford: Clarendon Press.
  • –––, 1990, “Symposia Papers: Four-Dimensional Objects”, Noûs, 24(2): 245–255. doi:10.2307/2215526
  • Vihvelin, Kadri, 1996, “What Time Travelers Cannot Do”, Philosophical Studies, 81(2–3): 315–330. doi:10.1007/BF00372789
  • Weingard, Robert, 1972, “Relativity and the Reality of Past and Future Events”, The British Journal for the Philosophy of Science, 23(2): 119–121. doi:10.1093/bjps/23.2.119
  • Wheeler, Michael, 2011 [2018], “Martin Heidegger”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2018 Edition), Edward N. Zalta (ed.), URL = <https://plato.stanford.edu/archives/win2018/entries/heidegger/>.
  • Williams, Donald C., 1951, “The Myth of Passage”:, Journal of Philosophy, 48(15): 457–472. doi:10.2307/2021694
  • Wüthrich, Christian and Craig Callender, 2017, “What Becomes of a Causal Set?”, The British Journal for the Philosophy of Science, 68(3): 907–925. doi:10.1093/bjps/axv040
  • Yourgrau, Palle, 1999, Gödel Meets Einstein: Time Travel in the Göodel Universe, La Salle: Open Court.
  • Zimmerman, Dean W., 1996, “Persistence and Presentism”, Philosophical Papers, 25(2): 115–126. doi:10.1080/05568649609506542
  • –––, 1998, “Temporary Intrinsics and Presentism”, in Peter van Inwagen and Dean W. Zimmerman (eds.), Metaphysics: The Big Questions, Oxford: Basil Blackwell, pp. 206–209.
  • –––, 2005, “The A-Theory of Time, The B-Theory of Time, and ‘Taking Tense Seriously’”, Dialectica, 59(4): 401–457. doi:10.1111/j.1746-8361.2005.01041.x
  • Zwart, P.J., 1976, About Time, Amsterdam: North-Holland Publishing Co.

Diğer İnternet Kaynakları

İlgili Diğer Girdiler

causation: backward | consciousness: temporal | fatalism | future contingents: medieval theories of | Heidegger, Martin | Husserl, Edmund | indexicals | logic: temporal | McTaggart, John M. E. | Newton, Isaac: views on space, time, and motion | presentism | Prior, Arthur | propositions: singular | quantum theory: quantum gravity | space and time: absolute and relational space and motion, post-Newtonian theories | space and time: being and becoming in modern physics | space and time: conventionality of simultaneity | temporal parts | time: the experience and perception of | time: thermodynamic asymmetry in | time travel | time travel: and modern physics | Zeno of Elea: Zeno’s paradoxes


Nina Emery & Ned Markosian & Meghan Sullivan“Time”, (Erişim Tarihi: 02.12.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Berat Mutluhan Seferoğlu

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

1 Yorum

  1. Zaman ne doğmuş ne de doğrulmustur. Ezeli ve ebedidir. Hiç bir şey bilmez hiç bir şeye gücü de yoktur. Tükenmez bitmez ve vurdumduymazdir. Olaylar ve eylemler ile renklenir cesitlenir. Resmi çekilir… Her insan için ben olduğu sürece zaman vardır. Ben yoksa zaman da yoktur …

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tanrı’nın Varlığına Dair Modal Ontolojik Argümanlar-Thomas Metcalf

Sonraki Gönderi

Hangi Filozof En Güçlü Argümanlara Sahipti? – Jonny Thomson

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü