John Rawls Berbat Akıl Yürütüyordu: Bölüm 2 – Michael Huemer

/
893 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Son postumda (”John Rawls Berbat Mantık Yürütüyordu”), Rawls’un maksimin karar verme kuralı savunusundaki bazı dikkat çekici kafa karışıklıklarına değinmiştim. Ancak bunlar benim için yeterli değil. En azından birkaç ciddi hataya daha değinmeden rahat etmeyeceğim.

Öyleyse hadi Rawls’un hipotetik toplum sözleşmesi için yaptığı savunmanın bütününe bir göz atalım. Rawls insanların Orijinal Pozisyon’da (bundan sonra, ”OP”) neleri seçeceği hakkında konuşmak için muazzam derecede vakit harcıyor. Ancak herhangi birinin başlangıçta neden OP’yi umursaması gerektiği hakkında yalnızca birkaç aşırı muğlak, temelsiz açıklamadan fazla bir şey sunamıyor. Bir diğer deyişle, Rawls’un seçim problemine verilecek cevapların neyin adil ya da ahlaken doğru olduğuyla bir ilişkisi olduğunu neden düşünelim?

Rawls’un birbiriyle örtüşecek şekilde sunduğu üç temel argüman var: hakkaniyet argümanı, makullük argümanı, muhakeme üzerindeki kısıtlamalar argümanı. Kendi özetlemelerim italik şekilde verilecek:

I. Hakkaniyet Argümanı

OP hakkaniyet ve eşitlik gibi halihazırda adaletin içerdiğini kabul ettiğimiz makul, temelli değerleri içerir. İnsanların üst sınıf bir ailede doğmak ya da hatta kullanışlı yeteneklerle doğmak da dahil olmak üzere şansa bağlı olarak avantajlı konumda olmaları adil değildir. OP bu gibi adil olmayan eşitsizliklerden kurtulmayı sağlar.

Problemler:

  1. OP argümanı özellikle yeteneklerin dağılımı konusunda iyi veya kötü şansın etkilerini nötrleştirmeye çalışmamız gerektiğini düşünmeyen liberteryenlerin ve muhafazakarların eleştirilerinden kaçınır.
  2. Daha önemlisi, bu argüman adalet için yeter koşullarla gerek koşullar arasında bir kafa karışıklığına sahip olmayı gerektirir. Şans eşitlikçilerinin iddiaları muhtemelen hakkaniyetin ya da eşitliğin ya da bunun gibi bir ilkenin adalet için gerek koşul olduğudur, yeter koşul olduğu değil. Ancak bu durumda OP’nin hakkaniyetli/eşit bir durumda başlıyor olması onun adil bir sonuca varacağını göstermez.
  3. Hakkaniyetin & başlangıçta sağlanan eşitliğin adalet için yeterli olduğunu iddia etmeyi deneyebilirsiniz. Ancak bu durumda tüm diğer adalet normlarını reddetmeniz gerekir. Örneğin, mülkiyete doğal bir hakkımızın olduğu, adaletin fazilete oranlı olarak ödüllendirmeler gerektirdiği gibi fikirleri reddetmeniz gerekir. Bunları OP’ye yaslanmadan önce yapmanız lazım. Rawls ise bunu yapmak için bir girişimde bulunmuyor (bu elbette yapılabilecek bir şey değil).

II. Makullük Argümanı

OP’deki hipotetik fikir birliği bize neyin makul olduğunu gösterir. Eğer OP’de X üzerinde fikir birliğine varılıyorsa o zaman X makuldur.

Problemler:

  1. Yine, Rawls yeter ve gerek koşulları birbirine karıştırıyor. Makul olmanın adalet için şart olduğu iddiası akla yatkındır ancak yeter koşul olması değildir. Eğer makuliyet yalnızca şartsa buradan OP’nin sonucunun adil olacağı gibi bir sonuca ulaşamayız.
  2. Eğer Rawls makullüğün yeter koşul olduğunu iddia etmek istiyorsa yine adalet için mantıklı görünen tüm diğer gereklilikleri reddetmesi gerekir.
  3. OP’de makul olan bir şey gerçekte de makul olmak zorunda değildir.
  4. Bir anlaşmanın makul olabileceği gerçeği bunu diğer insanlara zorla uygulayabileceğin anlamına gelmez.

(3)-(4) noktalarını canlandırabilmek için John Rawls’a sokakta rastladığım bir günden bahsetmeme izin verin. Aramızda şunlar geçti:

John: Hey Mike, bugün oldukça mutlu görünüyorsun. Nasılsın?

Ben: Merhaba John. Evet oldukça iyiyim. Elimdeki piyango biletini görüyor musun? Dün 3$’a almıştım. Bugün, onun kazanan bilet olduğunu öğrendim. Milyoner olacağım!

J: Harika! İşte sana elli kağıt. Şimdi bileti bana ver.

M: Çıldırdın mı? Biletimi sana elli kağıda satmıyorum. Demin söylediğim gibi bu bilet bir milyon dolar ediyor!

J: Evet, ama dün sen bu biletin kazanıp kazanmadığını bilmiyorken sorsaydım $50’ı kabul etmez miydin?

M: Elbette ederdim.

J: Öyleyse mesele çözüldü. Bu yaptığım teklifin makul olduğunu kanıtlar. Teklifim makul olduğuna göre bunu sana zor yoluyla uygulayabilirim. Şimdi şu lanet bileti ver bakalım. [silah çıkarır ve bana doğrultur]

Ortada iki problem var: (1) Rawls’un teklifi kazanan olduğumu bilmiyorken makul olacak olsa dahi şu an için makul bir teklif değildir. (2) Makul olsaydı bile bu istemediğim sürece anlaşmayı bana zorla uygulayabileceği anlamına gelmez.

III. Muhakeme Üzerindeki Kısıtlamalar Argümanı

OP, zaten halihazırda ahlaki akıl yürütme için kabul ettiğimiz sınırlamaları göz önüne alarak akıl yürütmemizi sağlar. Örneğin, bir kişi ahlaki prensipleri kendi şahsi durumuna uygun hale getirmeye çalışmamalıdır.

Problemler:

  1. Yine, gerek koşulları yeter koşullarla karıştırıyor. Rawls ahlaki akıl yürütme üstündeki ”koşullar” hakkında belirsiz bir şekilde konuşurken yeter koşullardan mı gerek koşullardan mı bahsettiğini belirtmiyor bile. ”İlkeleri kişinin kendi durumuna uygun hale getirmemek” gibi şeyler, makul olarak, bir adalet ilkesine sahip olmak için şarttır ancak yeterli değildir.
  2. Bunun yeterli olabilmesi için muhakeme üzerindeki kısıtlamaların doğru değerler hakkındaki tüm bilgileri içermesi gerekirdi. Ancak bu durumda OP’yi kullanmak için öncelikle doğru, tamamlanmış değerler teorisini bulmamız gerekirdi.
  3. Bu argüman aynı zamanda OP’deki katılımcılarla bizi birbirine karıştırmayı gerektirir. OP’deki katılımcıların uygun muhakeme kısıtlamalarına sahip olması Rawls’un argümanına tâbi tutulurken bizim de aynı kısıtlamalara sahip olacağımız anlamına gelmez. Öyleyse hala katılımcıların ne seçeceği konusunda taraflı (ben Rawls’un taraflı olduğunu düşünsem de) olabiliriz. Ve argüman için önemli olacak bir şey varsa o da budur. (Aynı şekilde, katılımcılar bu kısıtlamalara sahip olmasa da yine önyargılı seçimler yapabiliriz.)
  4. Bu arada, OP’deki katılımcıların bazı koşulları açık bir şekilde sağlam ahlaki akıl yürütme için gerekli olacak hiçbir makul kısıtlamaya denk gelmez. Örneğin, katılımcıların bencil olması gerektiği ya da herhangi bir toplumsal sınıfın ne kadar mensubu olacağını bilmemeleri gerekmesi gibi. Bu koşullar açık bir şekilde sırf utiliteryenizmden kaçınma amacıyla yerleştirilmiştir.

Şimdi, maksiminle ilgili hatalarda olduğu gibi bunlar da yalnızca farklılaşan sezgiler ya da karmaşık kanıtların ağırlığına dair farklılaşan görüşlerden ibaret değildir. Bunlar akıl yürütmede yapılmış çok ciddi hatalardır. Yeter koşuları gerek koşullarla karıştırmak son yüzyılın en çok saygı duyulan filozofonu geçelim profesyonel bir filozofun dahi kesinlikle yapmaması gereken bir şeydir. Bu aynı zamanda diğer filozofların fark etmemesi gereken ya da umursamayabilecekleri bir şey de değildir.

* * *

Bakın, diğer filozofların nasıl hissettiklerini anlıyorum. Eğer bu a priori karar teorisi probleminin cevabı bize adil bir toplumun doğasını verseydi bu ilginç ve entelektüel açıdan havalı olmaz mıydı? Özellikle bu cevap utiliteryenizmin basit, açık cevabı olmasaydı? Böylece problemleri halının altına süpürüp bu yaklaşımın bir ihtimal işe yarayabileceğine ikna olmaya yetecek kadar kendimizi eğip büküyoruz.

Neden Rawls’un karar verme teorisinin adaletle bağlantılı olduğu sorusuna geldiğimizde Rawls bir kaç muğlak cümle sunduktan sonra hızlıca gerçek eğlenceye geçiyor: karar verme teorisi problemi üzerinde çalışmaya (son seferde gördüğümüz gibi ne kadar hatalı olsa da).

Ancak, akademik felsefecilik mesleğinin aksine ben ”eğer P olsaydı havalı olurdu” ile ”P” arasında ayrım yapabiliyorum. Bir argümanın işlemediğini gördüğümde, işleseydi ne kadar havalı olacak olursa olsun, o argüman hakkında 50 sene boyu konuşmaya devam edecek değilim.


Michael Huemer- John Rawls Berbat Akıl Yürütüyordu:1


Michael Huemer- “John Rawls Is an Awful Reasoner, part 2″, (Erişim Tarihi: 23.11.2020)

Çevirmen: Yiğit Aras Tarım

Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Vejetaryen Olmak İsteyen Birinin Soruları ve Cevaplar – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Unutulmuş Soykırım: 1965-1966, Endonezya Komünistlerinin Katli – Nikos Mottas

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü