Bilinç Evreni Kaplıyor mu? – Gareth Cook

Filozof Philip Goff panpisişizm hakkındaki soruları yanıtlıyor.

/
1211 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Bilimin en zorlu problemlerinden biri şöyle bir soruda ifadesini bulur: “Bilinç nereden gelmektedir?” Filozof Philip Goff, “Galileo’nun Hatası: Yeni Bilinç Bilimi İçin Temeller” adlı kitabında radikal bir bakış açısını ele alıyor. Ya bilinç beyin tarafından üretilen özel bir şey değil de tüm maddeye içkin bir nitelikse? Goff, panpsişizm olarak bilinen bu teorinin tarihine ışık tutarken kimi itirazlara (bu bir deli saçması!)  yanıt veriyor ve panpsişizimin neden en iyi seçenek olduğunu açıklıyor. Goff, Mind Matters editörü Gareth Cook’un sorularını yanıtladı.

Philip Goff

Panpsişizm ile ne kastettiğinizi basitçe ifade edebilir misiniz?

Şeylere dair standart görüşümüz bize, bilincin sadece yüksek düzeyde evrimleşmiş organizmaların beyinlerinde olduğunu, dolayısıyla, evrenin çok küçük bir bölümünde çok kısa süre önce ortaya çıktığını söyler. Panpsişizme göre ise bilinç, evrene yayılmış olup onun temel özelliğidir. Bu elbette her şeyin kelimenin tam anlamıyla bilinçli olduğu anlamına gelmiyor. Temel kabul, gerçekliğin temel bileşenlerinin –elektronlar veya kuarklar olabilir- deneyimin inanılmaz basit biçimlerine sahip oluşudur. Ve insan veya hayvan beyninin çok karmaşık deneyimleri bir şekilde beynin en basit parçalarından ortaya çıkar.

Bilinç sözcüğü ile ne kastettiğimi netleştirmem önemli olabilir, çünkü bu sözcük aslında oldukça belirsizdir. Bazı kişiler bilinç sözcüğünü, öz-farkındalık, kişinin kendi var oluşuna yönelebilme yeteneği gibi oldukça sofistike anlamlarda kullanır. Bu anlamı, temel parçacıklar şöyle dursun, insan dışındaki birçok hayvana dahi atfetme isteği duymayız. Bilinç sözcüğünü kullandığımda basitçe deneyimi kastediyorum: Haz, acı, görsel veya işitsel deneyim gibi.

İnsanlar çok zengin ve karmaşık deneyimlere sahiptir; atlarda bu deneyim daha az, farelerde ise çok daha azdır. Yaşamın daha basit formlarına doğru gittikçe deneyimin daha basit formları ile karşılaşıyoruz. Belki bir noktada ışık söner ve bilinç kaybolur. Fakat bilincin gittikçe azalmasına rağmen ortadan kaybolmadığını, hayal edilemeyecek kadar basit deneyim biçimlerine sahip olan temel parçacıklar aracılığıyla inorganik maddeye taşındığını düşünmek en azından tutarlıdır. Panpsişistlerin inandıkları şey budur.

Bilincin ele alınma biçiminden kaynaklanan bir problemin çözümü adına bu fikre ulaştığınızı yazıyorsunuz. Nedir bu problem?

Beyne dair bilimsel anlayışımızdaki büyük ilerlemeye rağmen, karmaşık elektrokimyasal sinyallerin, renk, ses, koku ve tatların hepimizin bildiği o öznel dünyasını nasıl açığa çıkarabildiği hakkında başlangıç düzeyinde bile bir açıklamaya sahip değiliz. Kendimize dair içeriden bildiklerimizle bilimin madde hakkında dışarıdan söylediklerini örtüştürmek konusunda büyük bir gizem bulunmaktadır.

Sorun genel olarak kabul görse de birçok insan beyin araştırmalarında kullandığımız standart yöntemleri takip ederek sonunda problemi çözeceğimizi düşünüyor. Ben ise yeni kitabımda, bilinç probleminin, bilimsel devrimin başlangıcında bilimi tarif etme biçimimizden kaynaklandığını öne sürüyorum.

Bilimsel devrimde kırılma noktası, Galileo’nun, matematiğin, yeni bilimin dili olduğunu, yeni bilimin artık bütünüyle niceliksel bir kelime dağarcığıyla çalışacağı şeklindeki açıklamasıydı. Fakat Galileo, nitelik içeren bir fenomen olan bilincin bu yolla kuşatılamayacağını fark etti. Kırmızı deneyimindeki kırmızılığı, çiçeklerin kokusunu veya nanenin tadını düşünün. Bu tür nitelikleri, fizik biliminin bütünüyle niceliksel olan terimleriyle ele alamazsınız. Böylece Galileo, bilinci bilimin dışına koymamız gerektiğine ve geri kalan her şeyin matematikle incelenebileceğine karar verdi.

Bu gerçekten önemlidir. Çünkü bilinç problemi ciddiyetle ele alınsa da birçok insan geleneksel bilimsel yaklaşımlarımızla sorunu çözebileceğimizi düşünüyor. Böyle düşünüyorlar, çünkü fizik biliminin evrenimizi giderek daha fazla açıklıyor oluşundaki büyük başarılarına bakıyorlar. Bu başarıların, fizik biliminin zamanı geldiğinde bilinci açıklayacağına dair güven vermesi gerektiği sonucuna varıyorlar. Ancak ben, bu yaklaşımın bilim tarihinin yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Evet, fizik bilimi inanılmaz derecede başarılı oldu. Ama bu başarı, tam olarak bilinci dışlamak üzere tasarlandığı için kazanıldı. Galileo bir zaman yolculuğuyla bugüne gelip bilinci fizik bilimiyle açıklama sorunuyla karşılaşsaydı, “Elbette bunu yapamazsınız. Fizik bilimini niteliklerle değil niceliklerle ilgilenmek için tasarladım” derdi.

Papsişizm probleme yaklaşımda nasıl bir farklı yol öneriyor?

Fizik biliminin maddenin gerçekte ne olduğunu bize söylemediği, panpsişitstin başlangıç noktasıdır. İlk bakışta bu tuhaf bir iddia gibi görünebilir. Bir fizik kitabını okuyun; uzay, zaman ve maddenin doğası hakkında bir dolu inanılmaz şey öğrenirsiniz. Fakat bilim felsefecilerinin ayırdına vardıkları şey, tüm zenginliğine rağmen fizik biliminin, maddenin davranışı, yani ne yaptığı ile sınırlı kaldığıdır. Fizik, örneğin, maddenin kütleye ve elektrik yüküne sahip olduğunu söyler. Bu özellikler tamamen çekme, itme, ivmelenmeye karşı direnme gibi davranışlar açısından tanımlanır. Filozofların maddenin içkin doğası diye adlandırmayı sevdiği şey hakkında fizik bize hiçbir şey söylemez. Yani maddenin kendinde ne olduğu hakkında.

Bu itibarla bilim anlayışımızda büyük bir boşluk bulunduğu ortadadır. Panpsişistin teklif ettiği şey, o boşluğu bilinçle doldurmaktır. Panpsişist için bilinç, maddenin içkin doğasıdır. Buna göre, sadece madde vardır, doğaüstü veya ruhsal hiçbir şey yoktur. Fakat mesele iki yönden ifade edilebilir. Fizik bilimi maddeyi dışarıdan, yani davranışları açısından betimler, ama içeriden bakıldığında madde, -maddenin içkin doğası- bilinç formlarından oluşur.

Bu bakış açısı, bilinci bilimsel dünya görüşümüzle entegre etmenin, kendimiz hakkında içeriden bildiklerimizle bilimin madde hakkında dışarıdan söylediklerini birleştirmenin güzel, basit, şık bir yolunu önermektedir.

Bu fikre karşı en sık duyduğunuz itirazlar nelerdir? Bu itirazlara nasıl cevap veriyorsunuz?

En bilindik itiraz “bu bir deli saçması” itirazıdır elbette. Fakat en iyi bilimsel teorilerimizin birçoğu da sağduyuya aykırı şeyler söyler. Örneğin, Albert Einstein’ın çok hızlı hareket edildiğinde zamanın yavaşladığını söyleyen teorisi veya Charles Darwin’in atalarımızın maymun olduğunu söyleyen teorisi böyledir. Günün sonunda bir görüşü kültürel yapılara göre değil, açıklama gücüne göre değerlendirmelisiniz. Panpsişizm, bize bilincin gizemini çözmenin bir yolunu, daha geleneksel yolların karşılaştığı ciddi zorluklardan kaçınmanın bir yolunu sunar.

Panpsişizmin test edilebileceği bir senaryo düşünebiliyor musunuz?

Bilinç biliminin kalbinde derin bir zorluk yatar. Bilinç gözlemlenebilir değildir. Bilinçli olup olmadığını anlamak için bir elektronun içine bakamazsınız. Keza birinin kafasının içine bakıp duygularını ve deneyimlerini de göremezsiniz. Bilincin var olduğunu gözlem ve deneyle değil, bilinçli olmakla biliyoruz. Başkalarının bilinci hakkında bir şeyler öğrenebilmenin tek yolu onlara soru sormaktır: Deneyimini doğrudan algılayamıyorum, fakat sana ne hissettiğini sorabilirim. Ve eğer bir sinirbilimciysem, bunu, siz bana his ve deneyimlerinizi söylerken beyninizde hangi bölgelerin aydınlandığını görmek için beyninizi tararken de yapabilirim. Bilim insanları bu yolla belirli türden beyin aktiviteleri ile belirli türden deneyimler arasında ilişkiler kurabilirler. Şimdiden hangi tür beyin aktivitelerinin açlık, görme deneyimi, haz, acı ve kaygı ile ilişkili olduğunu biliyoruz.

Bu gerçekten de önemli bir bilgidir ama bir bilinç teorisi yerine geçmez. Çünkü bir bilinç biliminden nihai olarak talep ettiğimiz şey, bu ilişkilerin açıklamasıdır. Hipotalamustaki belirli bir tür aktivite, örneğin, neden açlık hissiyle ilişkilidir? Bu neden böyle olsun? Bu soruyu cevaplamaya başladığınız anda test edilebilir olanın dışına çıkarsınız. Çünkü bilinç gözlemlenebilir değildir. Felsefeye dönmemiz gerekir.

Kıssadan alacağımız hisse, bir bilinç teorisine ulaşmak için hem bilime hem de felsefeye ihtiyaç duyuyor olmamızdır. Bilim, beyin aktiviteleri ile deneyimler arasındaki ilişkileri ortaya koyar. Sonrasında bu ilişkileri açıklayan en iyi felsefi teorileri bulmamız gerekir. Bana göre, dikkatlice incelenmeye değer tek teori panpsişizmdir.

Bu konuya ilginiz nasıl başladı?

Felsefe öğrenimine başladığımda bize bilince dair sadece iki yaklaşım olduğu öğretildi. Ya bilincin bilimin geleneksel terimleriyle açıklanabileceğini düşünecektiniz ya da bilimin asla anlayamayacağı sihirli, gizemli bir şey olduğunu. Her iki yaklaşımın da umutsuz olduğunu düşünmeye başladım. Sanırım bir gün bir bilinç bilimine sahip olacağımızı umabiliriz, ancak bilimin ne olduğunu yeniden düşünmemiz gerekiyor. Panpsişizm bize bunu yapmanın bir yolunu sunuyor.

Gareth Cook- “Does Consciousness Pervade the Universe?”, (Erişim Tarihi:30.09.2020), Erişim Kaynağı: https://www.scientificamerican.com/article/does-consciousness-pervade-the-universe/

Çevirmen: Zafer Ketizmen

Çeviri Editörü: Berk Celayir

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Sosyalizmin Sorunları – Talha Gülmez

Sonraki Gönderi

Materyalizm Kendini Altüst Eder – Edward Feser

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü