Drama Üretim Fabrikası Olarak Ulusal IQ Araştırmaları – Talha Gülmez

/
1138 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Twitter dramalarla dolu, üzerine yazacak konu eksiği çıkmıyor. Bunların çoğu akademik tartışmalardan uzak -genelde ilişkiler, güncel olaylar vb. ile ilgili-. Fakat öyle bir konu var ki ne zaman bununla ilgili (sonuçları sevilmeyen) bir çalışma paylaşılsa hem akademisyenler hem de akademi dışındakiler arasında hararetli bir tartışmaya sebep oluyor: Zeka (özelde IQ) Çalışmaları.

Açıkçası benim zeka alanına özel bir ilgim yok. Bu konudaki tüm bilgim, zeka alanında çalışan uzmanların yazdıkları birkaç kitap (The Neuroscience of IntelligenceIntelligence: All That Matters gibi) ve zeka araştırmalarının en prestijli dergisi Intelligence arşivlerini karıştırmaktan, bir de önüme düşerse çalışma okumaktan geliyor. Bazı genel kabulleri biliyorum (istikrarlı biçimde bulunan bir bulgudur, zeka hayatın birçok alanında iyi bir öngörü gücüne sahiptir, IQ g’nin bir kısmını ölçer, sanılanın aksine IQ testleri o kadar da kültürel tarafgirliklerden muzdarip değildir…). Yine de bu alanda yazan çizenleri ve diğer psikologları takip ediyorum. Bu hafta (21.06.2020) Twitter tam da bu konuda bir patlama yaşadı.

Olay, Cory Clark et al.’in Pyschological Science dergisinde yayınladıkları bir makaleyle başlıyor. Makalede Clark et al., dindarlıkta yaşanan düşüşün görece düşük ortalama IQ’ya sahip ülkelerde şiddet içeren suçların çoğalmasıyla el ele gittiğini, fakat sekülerleşen görece yüksek ortalama IQ’ya sahip ülkelerde böyle bir etkinin olmadığını iddia ediyor.

Tez, dinin insan gruplarında şiddeti düşürdüğüne dair tartışmalardan yola çıkıyor ve dinin daha düşük ortalama IQ’ya sahip gruplarda davranış düzenleme etkisinin daha yüksek olup olmayacağını araştırıyor. Gayet standart bir bilimsel araştırma. Fakat mesele bu değil. Mesele, kullanılan veri kümesine göre düşük ortalama IQ’ya sahip ülkelerin Afrika ülkeleri olması. Kullanılan veri kümesine göre Sahra-Altı Afrika ülkelerinin ortalaması 71. Psikolojide 71–79 IQ arası özür sınırındayken, 61–70 arası “zeka özrüne sahip” sınıfına giriyor. Bu çalışma yayınlanınca muhtemelen çalışmanın geçtiği eş incelemesinden (peer review) daha sıkı bir eleştiri yağmuruna tutuluyor. Şu iki tweet zinciri başta olmak üzere:

Kullanılan veri kümesi de eleştirilerden nasibini alıyor:

Gelen bu sert tepkiler üzerine Cory Clark, dikkat çekilen metodolojik sıkıntılardan dolayı makaleyi geri çektiklerini açıklıyor ve özür diliyor. İlgili RetractWatch yazısına şuradan ulaşılabilir.

Bu spesifik drama böyle sonuçlanıyor, ama genel tartışma burada bitmiyor.

Ulusal IQ Araştırmalarına Dair

Cory Clark’a gelen tepkiler salt bir akademik eleştiri değil fakat. Evet, metodolojik sıkıntılara dikkat çekiyor bazıları, fakat birçokları da “neden Ulusal IQ çalışması yapılıyor?”, “bu çalışmalar ya doğrudan ırkçı ya da bilimsel ırkçılığa kapı aralıyor”, “bunlar sahtebilim” türünden sert suçlamalarda bulunuyor. Açıkçası Clark’ın makalesinin geri çekilmesiyle sorunum yok, eğer kötü bir metodolojisi varsa geri çekilmesi uygun,benim için önemli olan insanlık olarak bilgi haznemizin doğru biçimde dolması. Fakat böyle bir sorun varsa bunun zaten başta, peer-review sürecinde ortaya çıkması gerekiyordu, çıkmamış, sonradan çıkmış. Peki, bununla da derdim yok.

Yine de burada zeka araştırmalarına karşı özel bir (düşmanca) tutum olduğu da görülebiliyor sanki. Açıkçası eğer bu araştırmalarda sonuçlar daha sosyal olarak kabul edilebilir olsaydı bu kadar ince eleyip sık dokunacağını düşünmüyorum. Nitekim sürekli olarak sosyal bilim çalışması yayınlanıp sosyal medyada paylaşılıyor, fakat hemen hiçbiri IQ çalışmaları paylaşıldığında yapıldığı kadar titizlikle eleştirilmiyor. Hatta direkt olarak eleştirilmiyor; fakat mevzuubahis gruplara dair IQ çalışmaları olduğunda kılıçlar kınından çıkıyor ve derdest ediliyor. Eğer aynı çok yüksek düzey titizliği psikolojideki diğer araştırmalara karşı gösterseydi insanlar ayakta kalacak çalışma oranını merak etmiyor değilim. Hatta bazıları, bu tartışmaya da göndermede bulunarak, bazı çalışmalarda diğerlerinden daha fazla titizlikte bulunulması gerektiğini savunuyor.

Dahası grup bazında IQ çalışmalarına dair bilimsel camiada da bir çekince var. Dergiler “ırkçılık için kullanılabilecek çalışmaları” yayınlamak istemiyor. Bunun da ötesinde, düzgün temsilci örneklem bulmak zor bu çalışmalarda bazı bölgeler için (bilhassa Afrika). Bu çalışmaların fonlanmadığına dair epey şikayet de mevcut. Yani elimizdeki veriler eksik fakat ne yönde eksik, ne kadar isabetsiz bilemiyoruz. Toplanmıyor çünkü. Clark’ın da kullandığı veriler Richard Lynn’in veri kümesinden geliyor, oradaki 171 ülkeden sadece 95’i gerçek örneklem gruplarından alınma. Geri kalanı “eğitimli” bir tahmin bir noktada, diğer ülkelerin verileri üzerinden hesaplanıyor. Eğer amacımız dünyayı açıklamaksa ve bunu bilimle yapacaksak bu çok büyük bir eksiklik, temsil kuvveti yüksek verilerin toplanması elzem. Fakat biraz fazla tartışmalı bir konu olduğu için, yukarıda da dediğimiz gibi, kimse yanaşmıyor.

Ulusal IQ çalışmaları ile ilgili bir endişe, bunların ırkçıların elinde koz olabileceği. Bana kalırsa buna vermemiz gereken tek yanıt, “ee, yani?” olmalı. Sırf bazı istenmedik gruplar bazı bilimsel verileri kendi davaları için kullanabilir diye evreni resmederken çizdiğimiz resmin bir kısmını yarım bırakmak entelektüel bir sorumsuzluk gibi görünüyor. Dünyayı anlamak içsel olarak değerli bir çaba ve bizim doğru bilgilere erişmeye çalışmak gibi bir entelektüel yükümlülüğümüz var. Grupların bilimi kendi davaları için kullanmaları bipartizan bir sorun, bizim onlara rağmen bunu yapmamız gerekiyor.

İkincisi, eğer gruplar arasında ortalama zeka farkı olabileceğini kabul etmenin bir üstünlükçülüğü içerdiği zannı var. Bazıları (hatalı biçimde) böyle düşünüyor, fakat değer ile olgular metafiziksel olarak ayrı kategoriler ve üstünlük/aşağılık olgu değil değer belirtiyor. Yani, olguların kendisinden (A kişisi/grubu B kişisi/grubundan daha zekidir) değersel bir yargıya varamıyoruz (A kişisi/grubu B kişisi/grubundan daha değerlidir/üstündür) varamıyoruz. Öğrenip içselleştirmemiz gereken şey bu, farklardan kaçınmak değil.

Bunlara ek olarak, bu çalışmalara itirazların tamamen bilimsel ve ahlaki kaygılardan ileri geldiğini de düşünmüyorum. Bana kalırsa insanlar IQ çalışmalarına dair fikir belirtirken çoğunlukla toplumsal istenirlik eğilimine oynuyorlar. Bu çalışmalara bilimsel veya ahlaki bir sorun olduğu için değil, toplumsal olarak beğenilen değerleri iletmek yoluyla sosyal statülerini ve saygınlıklarını yükseltmek için itiraz ediyorlar. IQ çalışmalarına gelen tepkiler IQ çalışmalarıyla ilgili değil. Bunun tek taraflı olduğunu da söylemiyorum, her şeyde olduğu gibi burada da *kabile siyaseti geçerli. Bu da bipartizan bir sorun.

Son tahlilde, IQ çalışmaları büyük bir drama fabrikası gibi. Her ne kadar izlemesi zevkli olsa da bilimin içine düştüğü tartışmaları görmek bir noktada üzüyor. İnsanlar şeylere karşı doğru tavır takınmalı, yanlış tavır takınmamalı.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde İngilizce Öğretmenliği okuyor. Yoğunlaştığı alanlar ahlak ve siyaset felsefesi olmakla birlikte politik iktisat ve evrimsel ve bilişsel psikoloji de ilgisi kapsamına girmektedir.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefe ve Sahte-felsefe – Jonathan David Garner

Sonraki Gönderi

ABD Ceza Adaleti Sisteminde Yanlış Olan Ne?: “Injustice for All” Kitabı Üzerinden Bir İnceleme – Talha Gülmez

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü