İnsanlar çoğunlukla “felsefe yapmak” ile ne kastedildiğini açıkça konuşmazlar. Kitaplarda, filmlerde veya tarihte felsefe ile az çok temas ederiz ama onun ne olduğu üzerine çok ayrıntılı düşünmeyiz. Bizimkine benzer toplumlarda “felsefe” gibi kelime ve kavramların zamanla örtük olarak olumsuz bir anlam kazanması da bir tesadüften ibaret olmasa gerek. Belki de felsefenin ne olduğundan ziyade ne olmadığı üzerine daha çok konuşmalıyız.
“Felsefe yapılarak anlaşılır.” derler. O halde bu doğruysa, felsefe ile ilgilenen biri şu soruları illa ki kendisine sormak durumunda kalmıştır: Uygun bir felsefi yöntem neye benzer? Felsefe yapmak nasıl bir şeydir? Şimdi bu soruları ters çevirmek istiyoruz: Uygun olmayan bir felsefi yöntem neye benzer? Felsefe yapmak ne değildir?
Eklemekte fayda var ki bu yazımızda Berat Mutluhan Seferoğlu ile beraber 2018 yılında kaleme aldığımız dergimizin manifestosundan yararlandık. Felsefenin ne olduğu ile daha derin bir soruşturma içine girmek isteyenler arzu ederse meta-felsefe alanına dair okumalar da yapabilirler. Diğer yandan bu yazımızdaki çoğu eleştirimiz ülkemizdeki bir dizi felsefe anlayışına ve bu anlayışları temsil eden isimlere yöneliktir.
1. Felsefe Keyfi Çıkarımlar Yumağı Değildir
Felsefeciler bir problemi ele alırken o konuya dair düşüncelerini keyfi bir şekilde dile getirmemelidir. Keyfi çıkarım ile aramızdaki sınırı çekmek, tartışmasız bir şekilde mantık ve doğru akıl yürütme sayesinde mümkündür. Diğer yandan “keyfi” derken kastettiğimiz şey mantıksal ve epistemik arka planı yok saymak ve argümanımızı gerekçelendirmeden gelişigüzel bir pozisyon sahibi olmaktır. Felsefe argümanlarla yapılır, argümanlar belli türden akıl yürütmeler ve gerekçelendirmeleri takip eder ve felsefeci bazen bir problemi çözmek veya yeni bir probleme işaret etmek bazen ise tartışmalı görünen bir konuyu açıklığa kavuşturmak için yola koyulur.
Felsefe belli konularda marjinal olmak için sarılınacak bir yorgan değildir, felsefe kişisel çıkarlarımız için suistimal edilebilse dahi onun özü suistimale açık bir haklı çıkma sanatına indirgenemez. Felsefe bireyler ile yaşayıp bireyler ile ölen bir laf kalabalığı değildir.
Felsefede keyfi çıkarımlar yerine açık yöntemler olduğuna dair en güzel örneklerden biri uygulamalı etik alanındaki analojiye dayalı argüman veya açık farklılık argümanı olabilir. Ahlaki olarak problem olarak görünen kürtaj, ötanazi veya veganizm gibi konularda örnek bir mümkün durum tasavvur edilerek içinde bulunduğumuz durum ile aralarındaki farklılıkların veya benzerliklerin neler olduğu ve bu farklılık ile benzerliklerin neden var olduğu üzerine tartışmak oldukça felsefi bir yöntemdir. Merak edenler şu yazıyı okuyabilir.
2. Felsefe Edebi ve Etkili Söz Söyleme Sanatı Değildir
Etkili bir retorik ve edebi dil kullanmak belli türden düşünce deneyleri veya argümanları daha anlaşılır kılmak için başvurulabilir bir yöntemdir. Ancak bir felsefeci yazdıklarını öncelikle “anlaşılmak” için yazmaktadır; anlaşılmamak için değil. Öne sürdüğümüz felsefi çözüm, argüman veya ifadelerin anlamı, ifadelerimizin biçiminin ve dilinin arkasında görünmez olmamalıdır. En azından ciddi felsefi çalışmalar için konuşursak, bir şeyi nasıl ifade ettiğimiz ile neyi ifade ettiğimiz arasında büyük bir uçurum olması ciddi sorunlara ve yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Diğer yandan bazı felsefi problemler ve konularda belki de uygun ve etkili bir dil kullanmak, ifade etmek istediğimizi daha anlaşılır kılmak için muazzam derecede katkı sağlayabilir. Ancak bu, felsefeyi edebi bir dile veya etkili söz söyleme sanatına indirgeyen bazı felsefecilerimizin sık sık görmezden geldiği bir ayrımdır.
Eğer kullanılan dil yeterince anlaşılır değilse yapılan felsefe, bir “hayalet dövüşüne” veya “boşluğu tavaf etmeye” dönüşebilir. Açıkça anlaşılacağı üzere, karşınızdaki kişi neyi ifade etmeye çalıştığınızı tam olarak anlamazsa karşı argüman geliştiremez, konu hakkında yorum yapamaz veya problemi sağduyu süzgecinden geçiremez.
3. Felsefeciler Her Konuda Epistemik Otorite Değildir
Ünlü bir epistemolog siyaset felsefesinde veya uzman bir bilim felsefecisi metaetik konusunda da makul ve doğru iddialarda bulunmak zorunda değildir. Felsefe de bilim gibi kendi içinde uzmanlaşmalara sahiptir. Örneğin Peter Singer’ın etik veya siyaset, Plantinga’nın din felsefesi veya epistemoloji alanında uzman olması onların başka uzmanlık alanlarında doğrudan haklı olduğunu göstermez. Huemer’ın da söylediği gibi filozoflar düşünen süper starlar değildir. Bu konuda ülkemizde epey yanlış bir ön yargı mevcut gibi duruyor; “filozof” terimi adeta derin hakikatleri ve her şeyin özünü kavramış aydınlanmış kişilermiş gibi anlaşılıyor. Ancak filozoflar da hata yapar, fikir değiştirir ve bazen epey ciddi yanılgılar içine düşebilir. Belki de filozofları değerli kılan bu türden bir yanılma payının farkında olmalıdır; hiçbir zaman yanılmama değil.
4. Bilim, Felsefenin Düşmanı Değildir
Birçok kişi için bilim, felsefenin ilgi alanlarını haksız bir şekilde işgal etmekte veya onun çalışma alanlarından çalmaktadır. Ancak bu epey ön yargılı bir çıkarım gibi duruyor. Felsefenin içinde bulunduğu çağın sorun ve ilgi alanlarına duyarsız olması imkansızdır. Bu imkansızlık, çağımız sorun ve ilgi alanlarıyla epey içli dışlı olan bilimi görmezden gelemeyeceğimize işaret eder. Düşünün ki ahlak alanında ciddi nörolojik çalışmalar yapılmaktadır ve bu çalışmalar ahlak alanındaki felsefi yaklaşımımıza epey katkı sağlayabilir. Buna neden gözümüzü kapayalım ki? Bilim felsefeye olumlu katkı yapabileceği gibi, felsefe de bilime birçok katkı sunabilir. Analitik felsefe geleneğinde önemli bir ağırlığı olan Quine bu konuda belki de en ileri giden isimlerden biriydi. Quine’ın bilimin değeri hakkındaki çalışmaları, onun epistemoloji ve felsefe yaklaşımının ayrılmaz bir parçasıydı. Belki de Quine’a tekrar dönüp bakmamız günümüzde bazı felsefecilerin takındığı ucuz bilim karşıtlığını anlamamıza yardımcı olabilir.
İfade ettiğimiz bu görüşler bizi bilimci (yeryüzündeki tüm veya çoğu problemin yalnızca bilimsel yöntem ve yaklaşımla anlaşılacağını öne süren görüş) yapmak zorunda değildir. Bilimin rehberliğini kabul etmek, felsefenin değerini azaltmaz, birçok noktada felsefe de bilime rehberlik yapabilmektedir. Günümüzdeki birçok bilim insanı çalışmalarını daha anlaşılır kılmak için felsefi kavramları kullanma, felsefe tarihine başvurma veya düşünce deneylerini kullanma konusunda cesur davranmaktadır, biz felsefeciler neden çalışmalarımızda bilimi görmezden gelmek zorunda olalım ki? Bilimin açıklama gücünün giderek yükselmesi, felsefeye zararlı değil yararlı olmaktadır. Örneğin bilimin etkisiyle Bilişsel Bilimler Felsefesi, Nörofelsefe veya başka birçok felsefe alanının doğması felsefenin güncelliği ve canlılığına bir katkı göstergesi olarak görülebilir.
5. Felsefe, Felsefe Tarihinden İbaret Değildir
Felsefe bir bütün olarak felsefe tarihine indirgenemez. Felsefe tarihindeki birçok ünlü filozof hala güncelliğini koruyabilir veya önemini yitirmiş olabilir.
“Geçmişin hakikati” bir tür nostalji gibi görünmektedir. Nostaljiler, gerçek değildir ancak gerçek olmamalarına rağmen özlenirler ve gerçek gibi algılanabilirler. Felsefe tarihini bir tür nostalji olarak görmek, bilhassa genç felsefecilerin fark ettiği bir soruna sebep olmaktadır; iyi ama tüm felsefe “geçmişte” mi gizlidir? Biz geçmişi, bugünü anlayabilmek için inceleriz. Yeni sorular, sorunlar ve cevaplar aramaktan geri durmayız.
Felsefe tarihinin her ne kadar günümüzdeki tartışmaların nereye konumlandığını anlamak ve tarih boyunca önem taşımış felsefi ekolleri/argümanları öğretmek açısından bir faydası ve içkin değeri olsa da felsefe disiplini açısından taşıdığı önem ikincildir. Felsefeye, kocaman hakikatler içeren bir felsefe tarihi ile başlamak zorunda değiliz; doğrudan gözlerimizi çevirdiğimiz dünyaya dair sorular sizi bir aşamada geçmişe götürebilir ancak başlangıç noktamız “Kant böyle söylediği için böyledir.” değil; “Belki de olabilir, böyle olmasının nedeni hakkında Kant da şöyle söylemiştir. Beyin fırtınası yapmanıza katkısı olabilir.” olmalıdır. Çünkü felsefede başlangıç noktamız makul bir şüpheciliktir.
Birçok değerli üniversitede felsefe bölümleri ve yetenekli genç felsefeciler olduğunu görmezden gelmeksizin, lisans öğrencisi olan genç bir felsefeciyi düşünün. Ne yazık ki, lisans hayatının büyük bir kısmı olgusal dünya ile bağlantısını kuramadığı paket felsefecileri öğrenmek ile geçiyor. Burada kullandığımız ifadeler Kant, Descartes veya Hegel’in önemsiz olduğunu söylediğimiz anlamına gelmemelidir. Felsefe tarihi önemlidir ama bizzat felsefenin kendisini onunla sınırlamak zorunda değiliz.
Ülkemizdeki genç felsefeciler “Yakın zamanda veya yaşayan filozof var mı?” sorusuna neden çoğunlukla cevap veremiyor? Bu öğrenciler çağdaş filozoflardan habersiz bir şekilde nasıl felsefe eğitimi almaktadır? Lewis, Putnam, Gettier, Landau, Singer, Plantinga, BonJour, Churchland, Rosenberg, Sosa, Kornblith, Nozick, Cohen, Huemer, Swinburne, Armstrong, Lehrer veya sayılabilecek onlarca önemli isimden neden habersizler? Yaşayan filozoflardan habersiz felsefe yapılabilir mi?
Cevapların her zaman geçmişte gizli olduğu yönünde bir felsefe tarihi ezberi, felsefeye ciddi zarar vermektedir. Felsefe, geçmiş ve bugün arasındaki ayrımda her zaman geçmişe indirgenmek zorunda değildir. Demin saydığımız isimler ve diğer çağdaş filozoflar Kant, Descartes ve Hegel’in değerini azaltmaz.
Bahsettiğimiz türden bir felsefe tarihi yaklaşımı, felsefeyi belirli filozoflar etrafında kümelenerek anlama yönünde bir eğilime sebep olmaktadır. Genç felsefecilerin büyük bir kısmı aldıkları eğitimin bir sonucu olarak filozofların argümanlarından ziyade, isimlerini ve özel hayatlarını daha iyi biliyor. Ancak burada çok ciddi bir sorun var gibi duruyor. Felsefe filozoflar etrafında kümelenerek değil, fikir, problem ve argümanlar etrafında kümelenerek yapılır. Böylesi bir felsefe yapma tarzı bizi belirli filozoflara götürse bile başlangıç noktası filozofların bizzat kendileri değildir, fikirler ve argümanlardır. Diğer yandan eklemekte fayda var ki felsefe tarihi ana bilim dalı, kendi akademik yapısı gereği yukarıda bahsettiğimiz eleştirilerden muaf olarak görülebilir ve bu yönde bir eleştiri almamız gayet haklı olurdu. Biz doğrudan felsefe mefhumunun anlamının kendisinden söz ediyoruz.
şu soruyu sormak istiyorum,
şu an itibariyle bir meta anlatısı mümkün mü,bu bağlamda , sizce bu neden mümkün ya da mümkün değildir?