Metaverse içinde mükemmel bir hayat yaşayabilseydiniz ama bu şu anki hayatınızı geride bırakmak anlamına gelseydi bunu yapar mıydınız? Bu makalede, Robert Nozick’in ‘Deneyim Makinesi’ düşünce deneyini Anarşi, Devlet ve Ütopya adlı eserinde gözlemleyecek ve sanal bir hayatta yaşamanın bize neyi kaybettireceğini değerlendireceğiz.
Robert Nozick’in Düşünce Deneyi: Bir Simülasyonda Yaşasaydık Ne Olurdu?
Kimsenin hayatı mükemmel değil. Tabii, belli insanları Instagram’da takip etmeye yeterince zaman harcıyorsanız bazılarının hayatları mükemmelmiş gibi gözükebilir ama onların da büyük ihtimalle şikayet edecek çok şeyleri vardır. Belki kuaförleri her zaman zamanında gelmiyordur veya business class koltukları dizleri için pek rahat olmayabilir. Milyonerler ve oligarklar bile kuşkusuz ihtiyaç duydukları şeylere sahip olsalar da her zaman istediklerini tam anlamıyla elde edemezler.
Peki ya hayatı mükemmel yapabilseydik? Ya yeni bir teknoloji aracılığıyla mükemmel bir hayat yaratabilseydik?
1999 yapımı Matrix filminde, karakter Neo (Keanu Reeves) bir simülasyon içinde yaşamakta olduğunu keşfeder. Filmde, Neo’ya bir teklif yapılır: kırmızı hapı alıp simülasyon dışında nelerin olduğunu keşfetmek veya mavi hapı alıp gerçekliğin neye benzediğini asla keşfetmese de mevcut halinden memnun kalmak. Siz hangi seçeneği tercih ederdiniz? Bu durumda biri nasıl karar vermelidir?
Bu yazıda Robert Nozick tarafından Anarşi, Devlet ve Ütopya ’da (1974) sunulan bu sorunun farklı, eski bir versiyonuna odaklanacağız.
Robert Nozick’in Deneyim Makinesi
Robert Nozick’in verdiği örneğin ahlaki teorilerde ve genel olarak felsefede ne kadar temel olduğu göz önüne alındığında, bu düşünce deneyinin tam metnini alıntılamak önemlidir:
Farz edelim ki istediğiniz herhangi bir deneyimi size sunacak bir deneyim makinesi var. Mükemmel bir nöropsikoloji uzmanı sizin iyi bir roman yazdığınızı, arkadaş edindiğinizi veya ilginç bir kitap okuduğunuzu düşünüp hissedebileceğiniz şekilde beyninizi uyarabiliyor. Bunun için sürekli olarak beyninize bağlı elektrotlarla bir tankta yüzüyorsunuz. Bu makineye ömür boyu bağlanmalı ve yaşam deneyimlerinizi önceden programlamalı mısınız?
Arzuladığınız deneyimleri kaçırma konusunda endişeleniyorsanız şirketlerin çoğunun hayatınızı detaylı bir şekilde araştırdığını varsayabiliriz. Onların geniş deneyim kütüphanesinden veya çeşitli deneyimlerin olduğu bir katalogdan seçim yapabilirsiniz ve mesela önümüzdeki iki yıl için yaşam deneyimlerinizi seçebilirsiniz. İki yıl geçtikten sonra, tanktan çıktığınızda sonraki iki yıldaki deneyimlerinizi seçmek için on dakika veya on saatiniz olacak.
Ancak unutmayın ki tankın içerisindeyken tankın içerisinde olduğunuzu (yani simülasyonda olduğunuzu) bilmeyeceksiniz; hepsinin gerçekten de yaşandığını düşüneceksiniz. Diğerleri de istedikleri deneyimleri yaşamak için bu makineye bağlanabilirler, bu yüzden onlara yardımcı olmak için gerçek hayatta kalmanız gerekmiyor. (Herkes bağlandığında makineleri kimin çalıştıracağı gibi sorunları şimdilik göz ardı edelim.) Bu makineye bağlanır mıydınız? Hayatlarımızın içerden nasıl hissettirdiğinden başka ne önemli olabilir ki? Bağlanmaya karar verdiğiniz an ile fişi takıp bağlandığınız an arasındaki bir anlık düşünceye dalmak ve kaygılanmak da sizi yıldırmamalı. Bir anlık kısacık bir kaygı, eğer seçtiğiniz şey sonsuz bir mutluluksa ömür boyu mutluluğa kıyasla ne önem taşır ki? Ve kararınız en iyisiyse neden kaygılanasınız ki?
(Nozick, 1974, p. 43)
Nozick’in bu düşünce deneyini geliştirerek cevaplamak istediği soru, özel bir deneyimin nasıl hissettirdiğinden başka daha önemli bir şeyin olup olmadığıdır. Şayet tek önemli şey yaşamlarımızın içten içe bizi nasıl hissettirdiğiyse deneyim makinesine bağlanmamak ahmakça gözüküyor. Sonuçta en iyi olası içsel deneyimi garanti edebiliriz; her birimiz yaşamlarımızı kendi bakış açımızdan mükemmelleştirebiliriz. Kesinlikle, bu herkes için farklı olacaktır. Bazı insanlar gerçekten Everest’e tırmanırken hissettikleri keskin soğuktan zevk alabilir. Diğerleri ise daha sakin bir hayatı tercih edebilir, Bahamalar ’da plajda uzanırken ellerindeki pina-colada yı içerler. İstediğiniz her şeyi elde edebileceğiniz bir fırsata sahip olsanız, bunu neden almayasınız ki?
Deneyim Her Şey Değildir
Nozick deneyim makinesine bağlanma tercihine karşı birkaç gerekçe ileri sürüyor. Nozick’in verdiği ilk sebep, bir şeyi, sadece o şeyi yapmanın deneyimine sahip olmak istediğimiz için değil, gerçek dünyada da gerçekten yapmak istediğimiz için istememizdir. Pilotlar uçakta uçmak ister, simülasyonda oturmak değil. Biz pina colada içmek isteriz, içmişiz gibi hissetmek değil. Deneyim makinesi aslında her istediğimizi gerçekten yapmamıza izin vermediği için ona bağlanmamak için bir sebebimiz var demektir.
Bir diğer gerekçe ise, sadece hoş deneyimlere sahip olmaya ek olarak belirli bir şekilde olmak istememiz, yani belirli türden bir insan olmak istememizdir. Nozick, deneyim makinesine bağlandığımızda nazik, esprili veya zeki bir insan olmayacağımızı savunuyor. Kısaca bir karaktere sahip olmayacağızı yani. Yaşamak, Nozick’e göre bir makinenin bizim için yapabileceği bir şey değildir. Bu yüzden deneyim makinesine bağlanmamalıyız.
Bu noktada, birisi “tüm bunların anlamı ne?” diye sorabilir. Elimizde deneyim makinelerimizin olmadığını göz önüne alırsak ele aldığımız bu “kendimizi deneyim makinesine bağlamalı mıyız?” sorusu tartışmalı bir hal almaz mı?
Deney makinesine kendimizi bağlamamamız gerektiği sonucu ve ele aldığımız bu meselenin ilginç yanı, mutluluk konusunda yaygın bir şekilde kabul gören bir felsefi görüş olarak hazcılığa karşı bir argüman sunmasından ötürüdür.
Epikür gibi hedonistler hazzın hayatımızdaki tek değerli şey olduğunu savunur. Ona göre bir şey haz sağlamıyorsa bu mutluluk ve esenliğimize de katkıda bulunmaz ve bu yüzden de pek değerli değildir. Aksine, bir şey haz sunuyorsa, bu esenliğimize ve değerimize katkıda bulunur; hazzın gerçek olup olmaması önemli değildir.
Nozick’in savunduğu gibi, deneyimlerimizden başka değerli olan bir şey varsa, hazcılık doğru olamaz. Bu sonuç daha geniş çıkarımlara sahiptir. Örneğin Faydacılık; yani hazzı maksimize etmeyi ve acıyı ise minimize etmeyi savunan ahlak teorisi özünde hazcılığa dayanmaktadır. Eğer Nozick’in savunduğu gibi hazcılık yanlışsa, Jeremy Bentham veya John Stuart Mill gibi faydacılar da yanılmaktadır.
Bu düşünce deneyinin hayatın anlamıyla ilgili teorilerle de yakından bağlantısı var. Öznelci teoriler deneyimlerin her şey olduğunu savunurlar. Hayatın anlamı kısaca hayatta iyi deneyimlere sahip olmaktır onlara göre. Öte yandan Nesenelciler, hayatın anlamının anlamlı şeyler yaparak kazanılabildiğini savunurlar. Nozick net olarak Nesnelciler tarafındadır ve çoğumuzun da o tarafta olduğuna inanır.
Hapishane ve Deneyim Makinesi
Bu noktada, bazıları Nozick’in deney makinesine bağlamaya karşı olan argümanının yaşamı iyi durumda olanlar için geçerli olduğunu fakat ancak gerçeklikle temas halinde olmanın son derece tatsız ve kötü bir hal aldığı durumlarda pek de ikna edici olmadığı şeklinde itiraz edebilir. Şu senaryoyu bir düşünün: Ciddi bir şiddet suçundan mahkûm edildiniz ve şartlı tahliye olasılığı olmadan müebbet hapis cezasına çarptırıldınız. Suçunuzun niteliği gereği tek kişilik hücrede tutulmanıza rağmen boş zamanı değerlendirme imkânınız var ama tek başınıza. Aile ve arkadaşlarınızla mektuplaşabilmenize rağmen bulunduğunuz durum onlarla sürekli anlamlı ilişkiler sürdürmenizi zorlaştırırdı.
Bu gibi durumlarda, yapabileceğimiz şeylerin kapsamı ciddi şekilde sınırlı olduğundan bir şeyi gerçekten yapmanın, sadece simüle edilmiş mükemmel bir yaşamı deneyimlemekten daha değerli olduğunu söylemek ikna edici olabilir mi? Gerçekten korkunç bir hayat yaşamak yerine sadece mükemmel bir hayatı (simülasyonda) deneyimlemeyi tercih etmek daha mantıklı olmaz mı?
Gelinen noktada bazıları, bulunduğumuz durumun bizim çoğu şeyi yapmamıza imkan vermese bile hala belirli bir insan olabilmemizi sağladığını söyleyebilir. Hücre hapsinde bile sabır, şefkat, espritüelik veya güvenilirlik gibi olumlu karakter özellikleri geliştirebilirsiniz.
Ancak bu durum çok mümkün görünmüyor. Belirli bir şekilde olmanın bir parçası, belirli bir şekilde davranmaktır. Şefkatli olmak kısmen şefkat eylemlerinde bulunmak demektir. Bunu yapabilmek için ise şefkatli bir şekilde davranabileceğimiz durum ve fırsatlara ihtiyacımız vardır. Eğer aktivitelerimizin kapsamı sınırlıysa (hücre hapsindeki gibi) bu fırsatlar belki de kendilerini hiç göstermezler. Şefkat gibi birçok ahlaki değeri olan kişilik özelliği insanlar arası etkileşimler ve ilişkilerde sergilenebilir. Bu nedenle, tek kişilik hücre durumunda bu özelliklere ulaşmak mümkün olamayabilir.
Kabul etmek gerekir ki çoğu insanın hayatı, ömür boyu hapis cezası alan bir kişinin tek kişilik hücredeki yaşamı kadar kısıtlı değildir. Mevcut fırsatlar ölçüsünde, Nozick’in argümanı hala geçerli olabilir. Nozick’in argümanının işleyip işlemediği, gerçek hayatta sahip olduğumuz seçenekler kümesinin kalitesine bağlıdır. Anlamlı bir iş, ilişkiler ve haz kaynakları varsa (veya erişilebilir durumdalarsa) sadece deneyimlere odaklanmak için deneyim makinesine bağlanmak ahmakça bir hareket olur. Eğer bu olanaklar mevcut değilse, makineyi tercih etmek daha mantıklı olurdu.
Bu anlamda, deneyim makinesine bağlanma kararı intihar veya ötanazi yoluyla yaşamı sonlandırma kararlarıyla benzerlik gösterir. Burada da kararın mantıklı olup olmadığı kişinin yaşam kalitesine bağlı gibi görünüyor. Hayatın yaşamaya değmez ve ölümün daha yeğlenir olduğu fikri eğer sadece hayat çok kötüyse bir anlam ifade eder. Ötanaziye izin veren yargı sistemlerinin ötanaziye erişimi; ya ölümcül hastalık ya da dayanılmaz acı ve ıstırap yaşayan kişilerle sınırlamasına yol açan da bu gibi düşüncelerdir. Şayet hiçbir acı ve ıstırap yok ise hayatı sonlandırma seçimi garip gözükebilir.
Referanslar:
Robert Nozick (1974) Anarşi, Devlet ve Ütopya
Joseph T F Roberts – “Nozick’s Experience Machine: Would You Live in a Simulation?“, (Erişim Tarihi: 29.08.2023)
Çevirmen: Melek Mesci
Çeviri Editörü: Beyza Nur Doğan