Uzay ve Zamanın Felsefesi: Uzay Nedir? – Dan Peterson

//
1419 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Evrendeki her nesnenin (siz, sandalyeniz, Dünya, diğer her şey) bir metre solunuza hareket ettiğini hayal edin.    

Bir farklılık tespit eder miydiniz?

Sandalyemin benden ne kadar uzakta olduğu gibi göreceli mesafelerle ilgili olgular (facts), bu kaymadan önce ve sonra aynı kalabilirdi. Böyle bir kayma gözlemlenebilir bir değişikliğe neden olmuyorsa, o zaman kayma öncesi ve sonrası, evren arasında anlamlı bir farkın var olup olmadığını merak edebiliriz.

Samuel Clarke (1675-1729) ile karşılıklı mektuplaşmalarında, ilk kez Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716] [1] tarafından ileri sürülen ‘‘kayma’’ düşünce deneyinin amacı, uzayın içindeki maddeden bağımsız biçimde var olduğunu iddia eden mutlak uzay görüşüne karşı savunmaktır. Bu düşünceye karşı Leibniz, uzayı sadece maddi nesneler arasındaki ilişkiler çerçevesinde (about) düşünmenin uygun bir yol olduğunu öne sürer.

Burada uzay ve zaman felsefesinin [2] bir alt dalı olan uzay felsefesindeki bu iki pozisyonu tartışacağız ve bu pozisyonların lehine ya da aleyhine olan temel argümanları değerlendireceğiz.

Samuel Clarke ve Gottfried Wilhelm Leibniz.

1. İlişkiselcilik (Relationism)

Uzay konusunda ilişkiselciler, Leibniz gibi uzayı tıpkı gezegenler, insanlar ve kahve termosları gibi maddi nesneler arasındaki ilişkilerden ibaret kabul ederler. Evrenin bir metre solunuza kayması nesneler arasındaki herhangi bir uzaklığı değiştirmediğinden dolayı, ilişkiselciler bu kaymaların uzayı değiştirmediğini varsayar. İlişkiselciler, her şeyin bir metre solumuza kayıp kaymadığını söyleyebilecek bir deneyimimizin eksikliğinden dolayı ilişkiselciliğin doğru olduğunu gösterdiğini iddia ederler.

Kayma argümanı (the shift argument) ikna ediciyse, uzayı maddi nesnelerden ayrı ve bağımsız olarak ele almak gizemli ve gereksiz görünür. Var olduğuna inandığımız çoğu şey (masalar, elektronlar, tektonik plakalar, diğer insanlar) bir şekilde ölçtüğümüz ya da gözlemlediğimiz, fiziksel, maddi nesnelerdir. Dolayısıyla ilişkiselciler, uzayı sadece fiziksel nesneler arasındaki ilişkileri anlamanın yolu haline getirerek, uzay görüşünü, ayrı bir gizemli şey (entity) yerine hissedebildiğimiz ve ölçebildiğimiz sıradan şeylerle temellendirir.

Diğer her şeyin eşit olduğuna inanırsak, nesnelere dair teorilerimizi, uzamsal (spatial) alan gibi gizemli şeylere (entity) dayandırmak yerine, deneyimlerimizden aşina olduğumuz masalar ve gezegenler gibi nesnelere tercih etmeliyiz, dolayısıyla ilişkisel uzay teorisine inanmak için gerekçelere sahibiz. [3]

2. Substantivalizm

Buna karşı substantivalistler, uzayı madde gibi ama maddeden yapılmamış gerçek bir şey olarak ele alır. Onlara göre uzay, sonsuz küçükler, maddi olmayan ‘‘kaplar’’ olarak anlaşılan [4], birçok özdeş noktadan yapılmıştır. Maddi nesneler hareket ettiğinde, bir uzamsal noktadan diğerine hareket ederler.

Substantivalism için argümanlar genellikle, susbtantivalistlerin açıkladığı ama ilişkiselcilerin açıklayamadığı bazı gözlemlenebilir olgularla tanımlanır.

2.1. İvme Argümanı

Sübvantialistlerin tek başına açıklayabileceklerini düşündükleri fenomenlerden biri ivmenin gözlemlenebilir etkisidir. Bir araba süratle ivmelenirse sürücü koltuğunda geriye itildiğini hisseder. Ancak o arabanın yanındaki kaldırımda duran bir yaya, sürücünün bakış açısına göre hızlanan yaya olmasına rağmen benzer bir his hissetmez.[5]

Bir ilişkiselci için bu yabancı görülebilir: uzay sadece nesneler arasındaki uzaklıktan ibaret olduğu durumda, ‘‘yaya arabadan hızlıca uzaklaşır’’ ve ‘‘araba yayadan hızlıca uzaklaşır’’ önermeleri eşit derecede doğrudur. O zaman neden sadece sürücü geriye itildiğini hisseder? İlişkiselciler bunu açıklamada zorlanırken, sübvantialisler bu olguyu açıklayabilirler, çünkü uzay yoluyla ivme kazanan tek bir kişi vardır, o da sürücüdür. [6]

2.2 Kant’ın Örtüşmeyen Eşleri (İncongruent Counterparts)

1768 yılında Kant (1724-1804), ilişkiselcilere karşı Örtüşmeyen Eşleri (İncongruent Counterparts) temel alarak özgün bir argüman ortaya koydu. Öncelikle sağ elinizi ve sol elinizi düşünün:

Sol elimin iki kısmı (örneğin sol başparmağım ve sol serçe parmağım) arasındaki uzaklık, sağ elimin iki parçası (sağ başparmağım ve sağ serçe parmağım) arasındaki uzaklıkla aynıdır. Dolayısıyla ilişkiselci, sol ve sağ ellerin özdeş olduğunu söylemelidir.

Artist M. C. Escher’s “Drawing Hands” lithograph.

Fakat hiç sol ele uygun eldiveni sağ elinize giymeyi denediniz mi? [Bu], işe yaramaz, [çünkü], birbirlerini yansıtmalarına rağmen, sol ve sağ ellerimiz, yine de farklı şekillerdedir.

Kant’ın sağ ve sol elimiz gibi örtüşmeyen eşleri üzerinden vurguladığı nokta, bunların açıkça birbirleriyle özdeş olmamaları üzerinedir. Çünkü bir ilişkiselci, sol ve sağ elinizin içindeki tüm parçaların uzaysal ilişkileri özdeş olduğu için aralarındaki ilişkiyi açıklayamaz.

Buna karşı substantivalistler bu farklılığı, sağ elin doldurduğu ve sol elin doldurmadığı uzay parçalarına işaret ederek açıklayabilir. Dolayısıyla ivmelenme gibi, örtüşmeyen eşler de substantivalistlerin açıklayabildiği ama ilişkicilerin açıklayamadığı bir olgu gibi görünmektedir ki bu tözcülüğü tercih etmek için bir başka neden sağlar.

3.Görelilik

İlişkiselciler/sübvantialisler tartışması, 20.yy başlarında, Einstein’ın görelilik teorisinin etkisiyle değişti. Einstein, uzay ve zaman üzerine ayrı ayrı konuşmak yerine, onları dört-boyutlu tek bir uzayzamanda birleştirdi.  

Einstein, alan denklemleriyle ortaya koyulan uzay-zamanın yapısı hakkındaki olguların (facts), uzay zamanın içinde maddenin dağılımına ve bunun tersine bağlı olması, Einstein’in genel görelilik teorisinin bir özelliğidir.

Bu ilk bakışta uzay maddeye bağlı gibi göründüğü için ilişkiselcilerin lehine bir durum gibi görülebilir ve pozisyonlarını geliştirmek için göreli fiziği kullanmış birçok İlişkiselci vardır. [7] Buna karşı bu denklemlere göre sübstantivalistleri destekleyen sayısız bağımsız vakum çözümlerinin (vacum solutions) olması, Einstein’ın alan denklemlerinin ilginç özelliklerinden birisidir: Yani bu denklemlere göre tamamen boş bir evrenle uyumlu farklı geometriye sahip çok sayıda farklı uzay-zaman vardır.

Vakum çözümlerinin çeşitliliğini ciddi biçimde ele alırsak, o zaman substantivalistlerin açıklayabildiği ama ilişkiselcilerin açıklayamadığı en iyi fiziğimizin bir özelliğine (feature) sahibizdir. Buna karşı bir ilişkiselci, evreninin doğasında gerçek bir vakumla asla karşılaşmadığımıza dikkat çekebilir; yani biz, sadece içinde boşluğun olmadığı bir evrenle karşı karşıyayızdır. Dolayısıyla, görelilik teorisi ilişkiselci/substantivalist tartışmasını değiştirmiş olsa da, çözüme kavuşturmamıştır.

4.Sonuç

Fizikteki gelişmeler, ilişkiselci ve substantivalistler arasındaki ilişkiyi değiştirmiştir. Mevcut en iyi fiziksel teorilerimiz değiştikçe ve fizikçiler bu tartışmayı sonuca bağlayamamış olsa bile hem ilişkiselciliğe hem de substantivalistlere yönelik argümanlarda yeni gelişmeleri beklememiz gerekir.


Notlar

  • [1] Burada, kısaca yeniden inşa edilen basitlik argümanı, tam olarak Leibniz’in argümanı değildir ya da en azından Clarke’ a yazılan üçüncü mektubunda ortaya koyulan argümanın açık bir okuması değildir. Burada göz ardı ettiğim şey, Leibniz’in baştan doğru olarak varsaydığı Yeterli Sebep İlkesi’dir. Bu ilkeye göre, bir şeyin başka bir şey yerine farklı bir şekilde olması için, Tanrı’nın o şeyin olduğu şekilde olmasını, olabileceği şekilde olmasına tercih etmesi için bir sebebi olmalıdır. Mutlak uzay varsa ve içindeki maddeden farklı ve ayrı bir töz ise o halde uzayın bütün noktaları özdeş varsayılır ve Tanrı’nın, her şeyin bir metre solda olduğu bir dünyayı yaratmak yerine her şeyin olduğu yerde olmasını seçmesi için uygun(give) bir sebebi olamaz. Leibniz, ancak Yeter Sebep İlkesi’ne başvurulduğunda uzayın bir töz olamayacağı ya da kendi terminolojisiyle, mutlak uzayın olmadığı sonucuna varır. Yeter-Sebep ilkesine bir giriş için Marc Bobro’nun Leibniz’in Yeter Sebep İlkesi çalışmasına bakınız.
  • [2] Neden uzay ve zaman felsefesi? Neden bu kavramlar ayrı bir şekilde ele almayalım? Cevaplardan birisi, en iyi fiziksel teorilerimizin, uzay ve zamanı benzer bir şekilde (özdeş değilse) ele almasıdır. Uzay ve zamanın her ikisi de fiziksel dünyayı betimleyen boyutlardır ve bize kendimiz ve umursadığımız olayları konumlandırmanın bir yolunu sağlar. Sonuç olarak bakıldığında, uzay felsefesinde, zaman felsefesinde benzerleri olan bazı bulmacalar mevcut olduğu gibi bunun aksi de mevcuttur.
    Ancak uzay ve zamanı tek bir felsefi alt alanda birlikte ele almak için en iyi nedenlerden biri, uzay ve zamanı ayrı kavramlar değil, tek bir birleşik bütün, uzay-zaman olarak ele alan göreceli fizikten gelmektedir. Görelilikle ilgili bazı hususları bu girdinin ilerleyen bölümlerinde ele alacağız, ancak göreliliğin felsefi sonuçları hakkında daha fazla bilgi için Sklar’a (1977) bakınız.
  • [3] İlişkiselcinin bu bölümdeki argümanı, spesifik olarak çevremizdeki dünyada gördüğümüz şeyleri açıklamak için dünyada gerekenden fazla şey olduğunu varsaymama fikrine, metafizik ve basitlik hakkındaki sezgilere dayanır. Basitlik üzerine daha fazlası için özellikle (ontological persimony) bölümünde, diğer her şey eşit olduğunda, daha az şeyin veya şey türünün varlığına inanmamızı gerektiren teorileri tercih etmemiz gerektiği iddiasını tartışan ‘’Ontolojik Sadelik’’ bölümüne bakınız. Baker (2022)
  • [4] Uzamsal noktaların özellikleri bir substantivalist argümandan  diğerine değişiklik gösterebilir; örneğin uzayın ayrık olduğuna inanan substantivalistlerle, uzayın iki noktası ele alındığında aralarında başka bir uzay noktasının olması gerektiği için uzayın devamlı olduğuna inanan sübvantivalistlere, katılmayabilir. Yine de substantivalistler uzay hakkında şu olgular (facts) üzerinde hemfikirdir: 1) Uzam noktaları (points of space) uzayın mümkün en küçük birimidir, 2) uzam noktaları uzayın bir noktasından diğerine uzaklığı tespit eden (tell) iyi tanımlanmış metrik özelliklere sahiptir , ve 3) maddi nesneler ve onların parçaları uzayın noktalarını işgal edebilir.
  • [5] Newton’un ivmenin gözlemlenebilir etkilerine dair ünlü örneği arabalardan değil, uzun bir kordona asılmış dönen bir kovadan gelir. Kova suyla doldurulup döndürüldüğünde, su yanlara doğru kayar ve bu da kovanın hareketsizken göründüğünden gözlemlenebilir şekilde farklıdır. Newton’un örneği Principia adlı eserinin Scholium IV bölümünde yer almaktadır.
  • [6] Bazı ilişkiselciler, ivmelenen cisimlerdeki gözlemlenebilir değişikliklere dayanan substantivalistlerin argümanlarına, bir cismin daha birçok cismin hareketine göre ivmelendiğine işaret ederek yanıt vermişlerdir; örneğin yukarıdaki örneğimde araba sadece bana göre değil çevredeki ağaca, evlere ve gökyüzündeki ‘’sabit yıldızlara’’ kadar diğer bütün nesnelere göre ivmelenir. Ancak yaya sadece arabaya göre hızlanmakta ve diğer tüm nesnelere göre hareketsiz durmaktadır. İvmelenme ile alakalı gelişmiş bir ilişkiselci yanıt için Bk. Mach’ın “The Principles of Dynamics” (1919) adlı kitabının, VI. 4. Bölümü.
  • [7] Genel görelilik teorisinden faydalanan en popüler ilişkiselci argüman olan ‘’hole argümanı’ ’dır. Detaylar için Norton’a (2019) bakınız.

Refaranslar


İlgili Yazılar


Dan Peterson – “Philosophy of Space and Time: What is Space?“, (Erişim Tarihi: 30.08.2023)

Çevirmen: Yusuf Topsakal

Çeviri Editörü: Musa Yanık

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. Şu an aynı üniversitede yüksek lisans öğrencisi Metafizik, Bilim Felsefesi ve Zihin Felsefesi ile ilgileniyor. Felsefe dışında video oyunları oynuyor ve gelecekte iyi bir hoca olmayı amaçlıyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Mozi Etiği: Toplumsal Örgütlenme ve Tarafsız Sevgi – Henrique Schneider

Sonraki Gönderi

Nozick’in Deneyim Makinesi: Bir Simülasyonun İçinde Yaşar Mıydınız? – Joseph T F Roberts

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü