Şüphecilik (Felsefe Sözlüğü)

//
648 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Şüphecilik, Helenistik bir felsefe okuludur. Şüphecilik, en basit haliyle, kişinin doğruluk değeri bulunan iddialardan ve nihai gerçeklerin öne sürülmesinden kaçınması gerektiğini savunur. Bu, hakikat diye bir şeyin olmadığını iddia etmekle tamamen aynı değildir (ki bu da doğruluk değeri olan bir iddia olurdu), ancak insan bilgisinde kesinlik diye bir şeyin olmadığını iddia eder (bazen Akademik Şüphecilik olarak da anılır).

Muhtemelen en eski Şüpheci felsefeci olan Gorgias, hiçbir şeyin olmadığını veya eğer bir şey varsa, o zaman bilinemeyeceğini veya bir şey varsa ve bilinebiliyorsa, bunun iletilemeyeceğini iddia etti. Bununla birlikte Gorgias, felsefi bir şüpheci olmaktan çok, Sofist kimliğiyle ön plana çıktı.

Sokrates, “Bildiğim bir şey var, o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyerek bu ekolü savundu. Böylelikle, iddialarda veya fikirlerde bulunmak yerine, bilgi sahibi olduğunu iddia eden insanlardan bir şeyler öğrenmek amacıyla, onları sorgulama hareketine başladı. Bilginin imkânsız olduğunu asla iddia etmemiş olmasına rağmen, ölümünde bile herhangi bir bilgi parçasını keşfedemediğini söyledi.

İlk Şüpheci filozof Elis’li Pyrrho’ydu (kelimenin daha sonraki kullanıldığı anlamda aslında bir “şüpheci” olmasa da) ve zamanla büyüyen Şüpheci hareket büyük ölçüde onun ilk fikirlerine dayanıyordu. Pyrrho, eğitimi için Hindistan’a geldi, fakat zamanın çeşitli rakip düşünce okullarından hangisinin doğru olduğunu dair mantığına dayanan bir karar veremedi. Akla dayalı bir kararla bir seçim yapamadığını fark ettikten sonra, nihayet aradığı (ve ilk zamanlardaki haliyle “Skeptikoi”nin nihai hedefi haline gelen) iç huzuru (diğer ismiyle, “ataraksiya”) elde ettiğini ve kendisinin “pratik şüphecilik” dediği şeyin herkesçe benimsenmesi gerektiğini önerdi. Pyrrho, arkasında eser olarak bırakabileceği hiçbir şey yazmadı ve öğrencisi Phliuslu Timon’un, onun hakkında yazdığı hiciv yazıları bile günümüze ulaşamadan çoğunlukla kayboldu. Bugün, Pyrrho’nun fikirleri esas olarak MS 3. Yüzyılın başlarında Yunan hekim Sekstus Empirikus’un Pyrrhonism Anahatları adlı kitabıyla biliniyor.

Daha sonraki zamanlarda bazı düşünürler, Pyrrho’nun yaklaşımını benimseyerek ve genişleterek, Stoa okulunun, ek varsayımlar yapmadan doğruluğu hakkında bir yargıya varılamayacağı önermelere dayandığı için mantıksal argüman formunun savunulamaz ya da çürütülemez olduğunu söyleyerek, Stoacıları eleştirmek ve onları dogmatizmle suçlamak için kullandılar. Gerçeğin ille de elde edilemez olduğuna inanmıyorlardı, daha ziyade henüz saf bir biçimde var olmayan veya henüz keşfedilmemiş bir fikir olduğuna inanıyorlardı. Böylece dogmatizmi bir zihin kusuru olarak gördüler ve araştırmalarını sürdürme sözü verdiler.

MÖ 266 civarında, Arkesilaos (yaklaşık MÖ 316 – 241) Atina’daki Platon Akademisi’nin başına geçti ve Akademi’nin vurgusunu Platonizm’den Şüpheciliğe doğru değiştirdi ve sonraki iki yüzyıl boyunca bu okul, “Akademik Şüpheciliğin” merkezi olarak kaldı. MÖ 155’de Arkesilaos’tan sonra arka arkaya dördüncü defa Akademi’nin başına geçen Karneades (yaklaşık MÖ 214 – 129), Akademik Şüpheciler arasında en iyi bilinenlerden biri oldu ve meşhur bir şekilde “Hiçbir şey bilinemez, bu bile” iddiasında bulundu. MÖ 129’da akademi başkanı olan Klitomachus (MÖ 187 – 109) ve MÖ 110’da Akademi’nin başına geçen ve MÖ 84’teki Roma işgaline kadar devam eden (yani Akademi’nin başındaki son kişi) Larissa’lı Philo tarafından takip edildi.

MÖ 1. yüzyılda Aenesidemos, Akademi’nin teorilerinin çoğunu reddetti ve Pyrrho ve Timon tarafından, Epistemolojinin çözülmez sorunları olarak kabul edilen problemlerine bir cevap olarak önerilen epoche (“askıya alınmış yargı” veya “yargısızlık”) doktrinini yeniden canlandıran ayrı bir Pyrrhocu Şüphecilik okulu kurdu.

Pyrrho ve Karneades’in daha sonraki dönemdeki takipçileri daha teorik perspektifler geliştirdiler ve özellikle Sekstus Empirikus (yaklaşık MS 200), empirizmi (tüm bilginin kökeninin duyusal deneyim olduğu fikri) Pyrrho ve Karneades’in bilgi iddiasının temeline dâhil etti. Sekstus ve takipçileri, hem bilmeye yönelik hem de bilmemeye yönelik iddiaların eşit derecede dogmatik olduğunu düşündükleri için ikisini de iddia etmediler. Bunun yerine, ataraksiya hedefi ile bariz çelişkiye rağmen, “bilinebilecek” bir şey aramaya devam ettiler.

Orta Çağ boyunca yüzyıllar süren dini dogmatizmden sonra, Şüphecilik, Akıl Çağı ve 17. ve 18. Yüzyıl Aydınlanması sırasında yeniden su yüzüne çıktı. Fransa’da Michel de Montaigne (1533 – 1592) ve İngiltere’de Francis Bacon, hiçbir şey bilmediklerine dair şüpheci bakış açısını felsefelerindeki başlangıç noktası olarak aldılar (Bu filozofların Blaise Pascal veya Descartes’ den farkları, Hıristiyan inançlarını bir kenara bırakmamalarıdır).

Descartes, şüphe edilebilecek herhangi bir fikri reddettiği ve ardından gerçek bilgi için sağlam bir temel elde etmek için bu reddettiği fikri yeniden kurmaya çalıştığı metodolojik bir şüphecilik (Kartezyen Şüphecilik olarak da bilinir) oluşturdu. Böylece, kendi felsefesindeki en bilindik fomülasyonu geliştirdi: orijinal haliyle Cogito, ergo sum veya Dubito, ergo cogito, ergo sum olan;

Düşünüyorum, öyleyse varım.


Kaynak (Erişim Tarihi:21.04.2021)

Çevirmen: Alparslan Bayrak

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Modern Stoicism: A Discussion with Donald Robertson and Tufan Kıymaz

Sonraki Gönderi

Thomizm (Felsefe Sözlüğü)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü