Mozi Etiği: Toplumsal Örgütlenme ve Tarafsız Sevgi – Henrique Schneider

//
492 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Mo Di ya da Mozi[1], (墨子, M.Ö. 470 – M.Ö. 391 civarı) Muhip Devletler Dönemi (veya  Savaşan Devletler Dönemi) (M.Ö. 479-221) ortaya çıkan felsefi, toplumsal ve bireysel özgürlük amaçlı bir hareket olan Mohizm’in kurucu simasıdır.

Mohizm, tıpkı erken dönem Çin felsefesinin büyük bir kısmında görüldüğü gibi, Mohizm, etik ve siyaset felsefesini, amacı toplumsal yapıyı düzenlemek olan bir sisteme bağlar [2].

Mohistler, doğru etik standartların topluluğun refahını en üst düzeye çıkaran standartlar olduğunu savunurlar, taraflılığın – ki bu kendi ailemize karşı birincil seviyede temel etik yükümlülüklerimizin olduğuna inanmak anlamına gelir – topluluğun refahını en üst düzeye çıkarmadığını, dolayısıyla doğru etik standartın insanları ‘tarafsız bir şekilde sevmeyi’ gerektirdiğini öne sürerler. Tarafsız sevgi, bir topluluğun ya da devletin örgütlenmesinde kullanılan esas ilkeye dönüştürür.

Gelin şimdi bu görüşleri birlikte daha yakından inceleyelim.

1. Konfüçyüsçülüğün Reddiyesi

Mohizm görüşünün benimsediği ve ona özgünlük kazandıran bağlamda tutarlılık kavramı, Konfüçyüsçülükten sonra bu denli büyük bir felsefi düşünme sistemi yaratmayı amaçlayan ikinci felsefi yaklaşım olan Mohizm’i anlamamız için önemlidir.  Mohizm’in ne olduğunu anlamak için dolayısıyla onun karşısına konumlandığı Konfüçyüsçülerden farklarını ortaya koyarak ilerleyebiliriz.

Mohistler, bireysel eylemlerle ilgili olarak bir davranışın ahlaki değerinin, doğurduğu sonuçlara dayandığını savunurlar; bu nedenle sonuç odaklı bir ahlak anlayışını benimserler. Öte yandan Konfüçyüsçüler, eylemde bulunan kişinin erdemine, yerine getirdiği toplumsal role ve alışkanlıklarına odaklanırlar; bu yaklaşım daha çok bir erdem etiğini yansıtır.

Siyaset ve toplum felsefesi bağlamında, Mohist sonuççuluk veya sonuçsalcılık, herhangi bir siyasi düzenin değerinin, toplumun geneline sağladığı yarar veya artan olumlu sonuçlarla ölçüldüğünü ileri sürer. Buna karşılık, Konfüçyüsçüler bir toplumsal düzenin, rollerine uygun şekilde davranan ve dini ile toplumsal adetlere riayet eden bireylerin oluşturduğu bir iletişim ağı olduğuna inanırlar[3].

Bu iki ayrım, özellikle Konfüçyüsçü taraf tutuculuk söz konusu olduğunda daha belirgin bir hâl alır. Çünkü Konfüçyüsçülük, bireylerin aile içindeki rolleriyle uyumlu duyguları ve tutumları geliştirmeye odaklanır.[4] Bu bağlamda Konfüçyüsçüler, insanların en temel etik yükümlülüklerinin kendi ailelerine karşı olduğuna inanırlar.

Böylesi bir ilişkinin temelinde yatan erdem aileye ve atasına saygıdır. Bu kutsal erdem, insanların kendi anne-babalarına karşı özel sevgiye dayalı duygular geliştirmelerini ve bu duygularla hareket etmelerini gerektirir, kendi ailelerini diğer toplumsal ilişkilerden üstün tutma da buna dahildir.  Örneğin, Konfüçyüs, erdem sahibi bir oğlun babası suç işlediğinde dahi yalan söyleyerek ya da babasının eylemlerinin arkasında durarak onu desteklemesini açıklar[5].

2. Bir Sorun Odağı Olan Taraf Tutuculuk

Mohistler, bu taraf tutuculuk anlayışını kabul etmezler. Bunun yerine, herkesin birbirine eşit olduğu bir topluluğun parçası olarak görülmesi gerektiğini önerirler: Doğru etik standart, bu topluluğun genel yararını en üst düzeye çıkarır ve aynı zamanda bu topluluktaki tüm bireylere fayda sağlar. Çünkü bireyin refah düzeyi, bireysel bir ölçüt değil, toplumun genel yaşam kalitesinin bir sonucudur[6].

Topluluğun yararı, herkesin uyduğu kurallar veya yasalara bağlı olarak artırılabilir. Mohist idealine göre, bir topluluğun etki alanı toplum, ülke veya kültür sınırlarını aşarak en nihayetinde tüm insanları içerecek şekilde genişleyebilir[7].

Aksine, taraf tutuculuk bazı bireylere avantaj sağlarken diğerlerine ve dolayısıyla topluma zarar verebilir. Konfüçyüsçülüğün temel erdemi olan aileye saygı erdemi, insanların kendi ailelerine karşı taraflı davranmalarını teşvik eder. Mohist yaklaşıma göre, Konfüçyüsçü bir örnek olan ataya saygı (örneğin, suç işleyen babasına yalan söyleyerek yardım etmek) taraf tutkulu davranışın keyfiyet ve ortak kurallara aykırı bir şekilde nasıl harekete geçtiğini gösterir. Mohistler, bir bireyin suç işleyen babasına yardım etmesinin ahlaki olmadığına inanırlar çünkü bu durum toplumun çıkarlarına zarar verir.

Taraf tutuculuğun yarattığı sıkıntılar sadece bu kadarla sınırlı kalmaz, aynı zamanda siyasi bölünmelere ve gruplaşmalara yol açabilir. Ailelerine taraf tutarak hareket eden bireyler, kendi ailelerinin sağlayabileceği siyasi avantajları en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar; örneğin, aile fertlerini devlet pozisyonlarına veya ekonomik yardımlara yerleştirmeye çalışabilirler. Bu bireysel hedefler, toplumun veya ülkenin genel çıkarına zarar verebilir. Tüm bu taraflı çabalar, çatışmaları beraberinde getirebilir. Eğer her ülke, diğerlerine zarar vererek kendi çıkarlarını sürdürmeye odaklanırsa, çatışma ve savaşların hakim olduğu bir düzen oluşabilir.”

3. Jian ai: Tarafsız Sevgi

Mohistlerin Konfüçyüsçülüğe karşı getirdiği görüş, kişinin ailesiyle ilgili duygusal bağlardan daha çok somut sosyal davranışlara odaklanır. Bu görüşlerin temelinde, jian ai olarak adlandırılan tarafsız sevgi (兼愛) kavramı yatar.[8] Bu kavramın temelinde iki boyut bulunur.

İlk olarak, bireylerin kendisiyle ilgili olarak jian ai, diğerlerinin refahıyla tarafsız bir şekilde ilgilenmeyi içerir. Bireyler etkileşim içinde oldukları herkesi eşit şekilde önemsemelidir; kendi çevreleri, aileleri, arkadaşları ve yabancılar arasında ayrım yapmaksızın diğer insanların refahını düşünmelidir. Aynı etik standardı, bireylerin kişisel ilişkilerine bakılmaksızın her türlü eylemi şekillendirir. Mohistlerin sıklıkla verdiği örnekler arasında yasaların uygulanması ve yardım etme işleri sayılabilir. Yasalar, anne-babalar da dahil olmak üzere herkese eşit şekilde uygulanmalıdır. Yardım etme eylemleri ise kişisel bağlantılara bakılmaksızın en fazla ihtiyacı olanlara yönelik olmalıdır[9].

Bunun yanı sıra, tarafsız sevgi bir topluluğun tüm üyelerini içerecek şekilde genişler ve sonuçta insan toplumundaki tüm bireyleri içine alır. Bu hedefe ulaşmanın yolu, bireyin kendi toplumunda başlamaktadır. Her bireyin eşit olarak yasalar önünde kabul edilmesi ve herkesin gereksinimlerinin eşit derecede değerli kabul edilmesiyle gerçekleşir; soylular ile halk arasında veya aile üyeleri ile dışarıdakiler arasında ayrım yapılmaz[10].

Mohistler, toplumu “jian ai” prensibi temelinde düzenlemek amacıyla şu formülü benimserler: Her zaman ortak faydayı artıran eylemler gerçekleştirilmelidir; çünkü bu hem toplumun hem de bireyin yararınadır.

Bu formül, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde geçerli olup tarafsız sevgi anlayışını pratikte hayata geçirir. Buna karşılık, saldırganlık temelli savaşın reddedilmesi, “halktan insanlara” ve “soylulardan halka” yönelik kamusal hizmet çağrısı, ve hukukun bağlılık gerektiren bir çerçevede uygulanması gibi birçok siyasi sonucu beraberinde getirir. Mohizm’de etik, toplumun düzenlenmesine liderlik eder.

4. Sonuç

Bu toplum, ölçeklendirilebilir [yeniden şekillendirilebilir]. Mohistlerin temel hedefi tüm toplumları tek bir toplum haline dönüştürmektir. Çünkü toplumların tamamı aynı ilkeler doğrultusunda düzenlendiğinde, nihayetinde jian ai temelinde birleşecek ve bu da hem düzen hem de barış içinde yaşayan “küresel” nitelikte bir siyasi topluluğun ortaya çıkmasına yol açacaktır. Mohistler, “küresel bir hükümet değil, küresel bir toplumu” savunurlar. Mohizm, tian xia (天下) yani dünyanın tümünü kuşatan kapsamlı bir felsefe olarak ”Gök’ün altındaki her şeyi” kucaklamayı amaçlar.”


Dipnotlar

  • [1] Mo Di şahsın adıdır. Kendisine zi, “Üstat” ünvanının verilmesi, Çincedeki adını Mozi, “Mo, (Üstat)” şeklinde değiştirmiştir. Günümüzdeki yaygın anlayışa bakılırsa Mo Di kişiye, Mozi ise kişinin öğretilerini içeren kitaba gönderme yapmaktadır. Diğer bir terim olan Mohizm ise yine Mozi’nin kitabından yola çıkan düşünce ekolünü ifade etmektedir. Söz konusu bu eser Mo Di’ye atfedilmekle birlikte, onun öğretileri ile takipçilerinin yaptığı yorum ve eklemelerden oluşan bir derleme niteliğindedir. Hem terimlendirmede [nomenklatür] hem de bir üstadın külliyatının kabulünde erken dönem Çin felsefesinde alışılagelmiş bir durumdur. Mozi’nin detaylı yaşam öyküsü ve bibliyografik künyesi konusunda Knoblock ve Riegel (2013)’e bakınız.
  • [2] Fraser (2016), ” Bölüm 3: Siyaset Teorisi: Paylaşılan Normlar Üzerinden Gelen Düzen.”
  • [3] Fraser (2016).
  • [4] Rosemont (2016).
  • [5] Konfüçyüs, Analektler, 13:18.
  • [6] Mohizm ve genelde erken dönem Çin felsefesi bir birey anlayışına dayanmaz. Tek başına insan, her halükarda bir toplumun içine gömülü bir bireydir. Peki, o zaman sorulması gereken soru, toplumun ne olduğudur? Bu soruya Konfüçyüsçüler akrabalık topluluğu derken, Mohistlere göre ise cevap insan toplumunun ta kendisidir.
  • [7] Mohizm‘de toplumu kavrayabilmek açısından ortaya çıkan iki yol vardır. Etik (Ahlak) açısından bakıldığında toplum beşeri toplumun tamamını kapsar. Siyaset felsefesiyle bağlantılı olarak toplum devlet demektir. Söz konusu bu ayrışma, Mohizm’in içinde bulunduğu belirli bağlamla alakalıdır. Mohizm bir yandan evrensel bir felsefe ve etik anlayışı geliştirirken, öte yandan uygulamada döneminin siyasal devletlerine tavsiyelerde bulunmayı amaçlar. Ne var ki Mohizm toplumun bu ikili anlayışını bir sorun teşkil edecek şekilde görmez, zira her ikisinin de amacı olan toplumsal refah düzeyinin arttırılması birbiriyle örtüşebilir — ve aslında herkesin eşit muamele görmesi isteniyorsa örtüşmesi gerekir.
  • [8] “Jian” sözcüğü birlik, karşılıklı veya eş zamanlı; “ai” sözcüğü ise sevgi, ilgi veya değer manasına gelir. “Jian ai” Türkçe’ye hem “evrensel sevgi” hem de “tarafsız sevgi” şeklinde tercüme edilmiştir; Mohizm duygu veya zihin durumundan ziyade somut davranışlarla alakadar olduğu üzere ikinci tercüme kulağa daha uygun gelir.
  • [9] Fraser (2016), “Bölüm 6: Kapsayıcı Sevgi: Kendi Kendine Yaptığın Gibi Diğerlerine de Yap.”
  • [10] Knoblock ve Riegel (2013).

Kaynakça


İleri Okumalar


İlgili Yazılar


Henrique Schneider – “The Ethics of Mozi: Social Organization and Impartial Care“, (Erişim Tarihi: 27.08.2023)

Çevirmen: Burak Yıldız

Çeviri Editörü: Alparslan Bayrak

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Aristoteles’in Arkadaşlık Hakkındaki Görüşleri: İyi Bir Arkadaş Olmak Neleri Gerektirir? – G. M. Trujillo, Jr.

Sonraki Gönderi

Uzay ve Zamanın Felsefesi: Uzay Nedir? – Dan Peterson

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü