Veganlık Bir Dini İnanç İle Aynı Yasal Muameleyi Mi Görmeli? – Jonathan Seglow

/
762 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

İnsanlara cinsel kimliklerinden, etnik kökenlerinden veya dinlerinden dolayı ayrımcılık yapmak yasa dışıdır. Peki veganizm de bu kapsama alınabilir mi?

Veganlık küresel olarak yükseliş trendinde; fakat bu durum beraberinde bazı tartışmaları da getiriyor. Yakın zamanda, bir yemek dergisinin editörü veganlara zorla et yedirilmesi gerektiği türünden bir şaka yaparken, bir banka çalışanı ise vegan bir müşterisine, evinin yakınındaki bazı veganizm yazılamaları ve grafitilerine itiraz ederek bunu yapanların dövülmesi gerektiğini söyledi.

Peki; veganlık felsefi bir inanç olması açısından hukuki olarak ne dereceye kadar koruma altına alınmalıdır? Bu, Birleşik Krallık’taki bir işçi mahkemesi davasının ana konusuydu. Jordi Casamitjana, sahip olduğu vegan inançlarından ötürü Zalim Sporlara Karşı Birlik’deki işini kaybettiğini iddia ediyor. Casamitjana, Birlik’in kendi emeklilik fonunun bir kısmını hayvanlar üzerinde deneyler yapan şirketlere aktarmasına itiraz etmişti. Birlik ise şöyle bir karşı açıklama yapmıştı:

“Bay Casamitjana , apaçık bir görev suiistimali nedeniyle görevinden alınmıştır. Bay Casamitjana, işten çıkarılmasının nedeni olarak veganlığını kullanmaya çalışıyor. Fakat bu iddiayı kesinlikle reddediyoruz.”

İşçi Mahkemesi bu yıl içinde veganlığın ayrımcılığa karşı koruma altında olan bir inanç olup olmadığı ve haksızca işten çıkarma davasındaki kararını verecek.

Bir kişiye sahip olduğu cinsel kimliği, ırkı, dini inancı vb. temelinde ayrımcılık yapmanın yasa dışı olduğu herkesçe bilinmektedir. Fakat, insanların sahip olduğu bazı inançlarından olayı (bunlara koruma altındaki inançlar denir) onlara karşı ayrımcılık yapmak da yasa dışıdır. Ama tüm inançlar koruma altında değildir. Örneğin, sabahları uzun süre uyumaya inandığınız için işinize geç vakitte gidemezsiniz.

Birleşik Krallık’taki ilgili mevzuatın bir parçası, tam olarak ne anlama geldiği belirtilmemiş olsa da “felsefi inançlara” atıfta bulunan “Eşitlik Yasası“dır (Equality Act). Birleşik Krallık’ın da taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesi‘ne göre bireylerin dinini veya inancını açıklama hakkına sahiptir.

Pratik Alan

Konuyla ilişkili içtihat, ne tür inançların koruma altında olduğu hakkında biraz daha ayrıntı vermektedir. 1987 tarihli bir davada, Lord Nicholls, koruma altındaki inançların mühim, tutarlı ve saygın olmasının yanı sıra insan haysiyetinin temel standartlarıyla da uyumlu olması gerektiğini ifade etmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de koruma altına alınan inançların demokratik bir toplumdaki saygı duyulan bir değer olması gerektiği şartını eklemiştir.

Bu ölçütler, hakiki içeriği veya özünden ziyade koruma statüsü olmaya hak kazanan inanç türleri ile ilgilidir. Fakat mahkemeler kimi spesifik inançlara yönelik kararlar verdi.

Bu alandaki en meşhur davalardan biri, Londra’daki bir emlak şirketinin çalışanı olan Tim Nicholson’ın açtığı Grainger – Nicholson davasıdır. Tim Nicholson, insan ürünü olan iklim değişikliğiyle mücadelenin önemine dair mevcut inançlarını göz önünde bulundurduğu için keyfe keder olarak gördüğü uçağa binmeyi reddettikten sonra haksız yere işten çıkarıldığını iddia etti. İşçi mahkemesindeki bu davayı yöneten Yargıç Burton, koruma altına alınan inançların insan yaşamının özlü ve hakiki bir yönüyle ilişkili olması gerektiğine işaret etti. Nicholson’ın lehinde bir karar vararak pasifizm, komünizm veya serbest piyasa kapitalizmi gibi doktrinlerle ilişkili inançların da gelecekte, vejetaryenizm gibi koruma altına alınan inançlar statüsünü kazanabileceğini iddia etti. Diğer ayrımcılık davalarında; tilki avlamanın yanlış olduğu inancı; psişik güçler aracılığıyla ölüler ile iletişim kurmanın mümkün olduğuna dair spiritüalist inanç; BBC’nin kültürel köprüler kurulmasını teşvik etmesi gerektiği inancı ve İskoç bağımsızlığına olan inanç da dahil olmak üzere, tüm bunlara koruma statüsü verilmiştir.

Kimi dindar için bu türden örnekler, kutsal şeyleri sulandırmaya yönelik kaygı verici bir eğilime işaret ediyor. Fakat bu türden spesifik örnekler üzerine tartışmaya devam etsek bile, bazı din dışı inançların koruma statüsü kazandığı gerçeği, vicdan özgürlüğünün yalnızca dindarlara has bir hak olmadığını göstermektedir. Nihayetinde insan hakları herkes için geçerlidir. Veganlık da önemli ölçüde fedakarlık, sorumluluk ve (vicdani) bağlılık içeren tutarlı bir yaşam biçimidir. Siz onaylamıyor olsanız dahi, veganlık birçok insan için bir vicdan meselesidir.

Sorumluluk

Karşı karşıya olduğumuz mesele, insanların ırklarından veya cinsiyetlerinden farklı olarak (bunları seçemezsiniz çünkü) inançlarından (kişi inancını seçebilir) sorumlu olmasıdır. Örneğin, Bay Casamitjana, büyük ihtimalle vegan olmayı kendi seçti. Şayet inançlarımızdan sorumluysak, o halde muhtemelen onların yarattığı sonuçları sırtlamaktan da sorumluyuz.

Aslına bakarsanız, bir diğer işçi mahkemesi, Pazar günü çalışmak istemeyen Hıristiyan bir işçinin aleyhine karar verdi. Pazar günü mesai yapılmasına karşıysanız, muhtemelen pazar günü mesai yapmayı gerektirmeyen bir iş bulmanız gerekir. Tüm çalışanlarının Pazar günü çalışmasını zorunlu kılmak, koruma altındaki bir inancı kapsıyor olsa dahi (ve içlerinden biri buna karşı çıkan bir Hıristiyan olsa dahi) Birleşik Krallık’ta yasal olabilecek dolaylı bir ayrımcılık örneğidir.

Bir ikilem olmak bakımından başka bir probleme de işaret edilebilir. Demokratik bir toplumda, bireyin sahip olduğu inançlarını açıklama/ifade etme hakkı, yalnızca dini inançların koruma altında olduğu bir durumun söz konusu olması gibi taraflı veya mezhepsel olmamalıdır. Ancak öbür yandan yukarıdaki vakalardan bazılarının da gösterdiği gibi, bu durumun çoğalma/istismar edilme tehlikesi de mevcut.

Çok çok fazla sayıda koruma altında olan inanç türüne sahip olmak, yalnızca bazı inançların spesifik olarak önemli olduğu fikrini zedeleme ve Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi’nin parodisini yaptığı gibi, önemsiz inançlara gereğinden fazla önemsenmesi riskini taşır. Diğer yandan bu, herkes için tek bir yasa olması gerektiği şeklindeki epey önem arz eden ilkeyi de aşındırır.

Burada yer alan asli felsefi soru, inançları koruma altına almanın, bazılarına has haksız/imtiyazlı bir muamele mi, yoksa herkes için eşit muameleyi garantilemenin bir yolu mu olduğudur.


Jonathan Seglow – “Should veganism receive the same legal protection as a religion?“, (Erişim Tarihi: 22.02.2022)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Ludwig Wittgenstein’dan Kim Korkuyor? Felsefede Kadın Eksikliğini Açıklamak – Graham Drope

Sonraki Gönderi

Ölüm Yoktur, Yalnızca Bir Dizi Sonsuz ‘Şimdiler’ Vardır – Robert Lanza

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü