Kendi Tercihimle Çocuksuzum. Soyumu Sonlandırdığım İçin Kendimi Suçlu Hissetmeli miyim? – Starre Vartan

Benim rahmim atalarımın gelecekteki dölleri için bir araç değil. Seçimimin ailemin genetik soyu üzerindeki etkisi nedir?

//
1869 Okunma
Okunma süresi: 9 Dakika

Benim rahmim atalarımın gelecekteki dölleri için bir araç değil. Seçimimin ailemin genetik soyu üzerindeki etkisi nedir?

Berkeley’de bir barda arkadaşlarımla oturuyorum, Almanya’ya giden bir uçakta bir yabancının yanındayım, Batı Massachusetts’te küçük bir kasabada bir hastanenin kayıt odasının zeminindeyim.

35, 29, 22 yaşındayım.

Çocuk sahibi olmamamın doğru olup olmadığını soran biriyle konuşuyorum – sonuçta atalarım benim varlığım için fedakârlık ve sebat göstermedi mi? Onların torunlarına bir gelecek borçlu değil miyim? Bir zamanlar olduğum bilim insanı gibi düşünerek, onların genlerini devam ettirmek zorunda değil miyim?

Soyumu nasıl sonlandırabilirim?

Bu soruya 22 yaşındayken bir cevabım yoktu – belki de benim özel kromozom setimi oyunda tutmanın bir tür sorumluluk olduğunu düşündüm. 29 yaşındayken daha emin bir cevabım vardı: Kendi hayat yolumun, işimin, sanatımın, özgürlük aşkımın, ailemden gelen ve asla ısrar edilmeyen bir çocuk sahibi olma dayatmasına karşı koyamayacağını biliyordum.

Bu konuda şanslıyım – teyzemden, babamdan ya da büyükanne ve büyükbabamdan hiç suçluluk hissi duymadım. Yabancılar daha az sempatikti. Çocuksuz olmayı tercih ettiğim için uçakta rastgele bir yolcu tarafından azarlandım ve tanıdıklarım tarafından suçlandım. Ama bana en yakın olanlar tarafından değil.

35 yaşındayken bu soru beni öfkelendiriyordu – o zamana kadar yeni tanıştığım komşum ya da meraklı iş arkadaşım için asla doğru bir cevap olmadığını anlamıştım. Bana sadece yanıldığımı, rahmimin bir şekilde atalarımın gelecek nesilleri için bir araç olduğunu söylemek istediler.

Bana soykırımdan kaçtıkları için biraz suçluluk duyup duymadığım soruldu, sadece genleri benim seçimim yüzünden sona erdi.

Çocuksuz olmayı seçen bizlerin akrabalarımıza ihanet ettiğimiz fikri daha yumuşak, dolaylı yollardan da gündeme geldi – yeni bir arkadaşım, kız kardeşi çocuk sahibi olduğu için çocuk sahibi olmamakta kendini özgür hissettiğini söyledi, ama tek çocuk olsaydı daha farklı hissedebilirdi. Üniversitedeki bir oda arkadaşım bana çocuğunu doğurduğunu çünkü doğurmasaydı ailesinin ‘yıkılacağını’ ve bunu onlara ‘yapamayacağını’ söyledi.

Çocuksuz olma seçiminizde kendinize güveniyor olsanız bile, aile soyunu sona erdirme konusundaki suçluluk duygusu yine de derin olabilir. Kültürel geçmişiniz muhtemelen bunun derecesini etkileyecektir. Soyumun benimle kesişen kısmı özellikle Ermeni kolum. Lübnanlı İskoç büyükannem tek çocukmuş ve ilk kocası Ermeni bir mültecinin oğluymuş. 1940’larda New York’ta iki oğulları olmuş ama sadece biri – babam – biyolojik olarak onun çocuğuymuş. Ben de babamın tek çocuğuyum.

Bu da beni o Ermeni büyük büyükanne ve büyükbabalarla olan tek bağlantı yapıyor; ve genlerinin benim seçimim sonucu sona ermesi nedeniyle soykırımdan kaçtıkları için kendimi biraz suçlu hissedip hissetmediğim soruldu.

Atalarımın benim nihai varlığım için neler çektiğini düşünürken pek de yalnız değilim: New York Presbyterian Hastanesi ve Weill Cornell Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü olan ve popüler bir podcast yayınlayan psikanalist Gail Saltz, çocuk istemediklerini her zaman bilen insanların genellikle bunu çok fazla düşünmediklerini söylüyor: ‘Seçime biraz daha geç gelen insanlar, şüphelerinin ne anlama geldiği konusunda daha endişeli ve emin değil gibi görünüyorlar’ -özellikle de bir mirası devretme bağlamında.

Saltz, tarihsel olarak zulüm görmüş gruplar arasında, atalarının köklerinden sökülüp atılması ve hatta yok edilmesi travmasıyla başa çıkma mekanizması olarak çocuk sahibi olma konusunda ekstra bir baskı olabileceğini söylüyor. Psikolojik açıdan bakıldığında, genellikle şu duygunun hakim olduğunu belirtiyor: ‘Hayatta kaldık ve geliştik, artık bizden daha çok var ve bizi ortadan kaldırmayı başaramadınız – üstesinden geldik. Ve bu savunmanın zaman zaman kültürel ve dini bir anlam kazandığı bazı gruplar var.

Başkaları genel olarak miras konusunda endişelenebilirken, ben bu genlerin hayatta kalıp kalmayacağını merak ediyorum. Bir genetik soyun ve benim çocuksuz olmayı seçmemin 8 milyar ruhla dolu bir gezegende ne kadar önemi var? Ailemin genetiğinin bir kısmını yok etmeyi seçerek biyolojik olarak temel bir şeyi – sadece bir tür kültürel soyu değil – yok mu ediyordum?

Öğrenmeye karar verdim.

İspanya’da yaşayanlar birbirleriyle Kenya’da yaşayanlardan daha farklılar

İnsanoğlu DNA’sının yaklaşık yüzde 99’unu şempanzelerle paylaşıyor – yani genlerimizin büyük çoğunluğu temel bir hominin oluşturmak ve sürdürmek için çalışıyor. Özellikle Homo sapiens’in genlerine odaklanan Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (NIH) konuyla ilgili çevrimiçi müfredatı, herhangi iki insan arasındaki genetik farkın sadece yüzde 0,1 olduğunu belirtiyor. Bunun nedeni, insanların oldukça genç bir tür olması ve bu nedenle Dünya’da çok daha uzun süredir var olan diğer türlerin çoğu kadar genetik çeşitliliğe sahip olmamasıdır.

İnsanların birbirleriyle bu kadar yakın genetik benzerliklere sahip olması, türümüzün ayırt edici özelliklerinden biridir. İnsanlık genelinde genlerde geniş bir çeşitlilik varmış gibi görünse de fenotiplerdeki çeşitlilik (genlerin dışa vurulduğunda nasıl göründüğü, bize cilt, saç ve göz renkleri vb. vermesi) yanıltıcıdır. Aslında, NIH’ye göre, ‘dünya çapında genetik çeşitlilik oldukça sürekli bir şekilde dağılmıştır; insan nüfus grupları arasında keskin, süreksiz sınırlar yoktur’.

Genetik varyasyonun büyük çoğunluğu – yaklaşık yüzde 85’i – insan popülasyonlarında (örneğin İspanya’daki tüm insanlar) mevcuttur. Genetik varyasyonun sadece yüzde 15’i popülasyonlar arasında meydana gelmektedir, dolayısıyla İspanya’da yaşayanlar birbirlerinden Kenya gibi benzer büyüklükteki bir ülkede yaşayanlardan daha farklıdır. İnsanlar ‘sürekli değişken, melezleşen bir türdür’ ve bu genetik farklılık anlayışı, birçok biyoloğun ırkı biyolojik değil sosyal bir yapı olarak görmesinin ana nedenlerinden biridir.

Ancak, çoğu insan için aile hattı fikri birkaç bireyle ilgilidir – kendimiz ve yakın ailemiz. Dolayısıyla, insanların diğer birçok türe kıyasla oldukça benzer olduğu doğru olsa da her birimiz genetik olarak benzersiziz: NIH’ye göre, insan genomları arasında o kadar çok çeşitlilik vardır ki, ‘tek yumurta ikizleri dışında hiçbir insan genetik olarak aynı olmamıştır ve olmayacaktır’.

Yine de her birimiz özel DNA’mızla belirgin bir şekilde tanımlanabilirken, beş ila yedi nesil sonra bu farklılıkların çoğunlukla insanlığın genel genetik karışımına karışmasının bir nedeni vardır (belirli hastalıklara neden olanlar gibi belirli bir gen üzerinde taşınan mutasyonlar hariç). Bunun nedeni, her nesille birlikte daha fazla atanın üretimde olmasıdır: İki ebeveynimiz, dört büyükanne ve büyükbabamız, sekiz büyük büyükanne ve büyükbabamız vardır ve türümüzün Dünya’da ortaya çıkışına kadar bu böyle devam eder.

Dolayısıyla, aile soyumu sonlandırdığımda, gen havuzundan kaybolacak tamamen yeni, benzersiz bir mutasyona sahip olmadığım sürece (uzmanlara göre olası değil), kim olduğumu oluşturan tüm genler diğer insanların DNA ipliklerinde var olmaya devam edecektir. Beni – ve sizi – benzersiz kılan şey, bu genlerin özel bir kombinasyonudur. Oxford Üniversitesi’nde evrimsel biyoloji profesörü olan Ashleigh Griffin açıkladı: “Gerçekte yaptığınız şey, tam olarak bu gen kombinasyonuna sahip olan soyu kapatmaktır. Bu şekilde, sıradan birinin genetik ve aile soyu anlayışı doğrudur. Çocuksuz bir kişi olarak, özel bir şeyi sonlandırıyorum.

‘Üremeyen yetişkinler, baskın çift tarafından üretilen yavruların yetiştirilmesine yardımcı olur.’

Griffin’e bunun genetik olarak bir önemi olup olmadığını sordum. Ama cevap verme şekli bana bunun aslında bir bilim sorusu olmadığını düşündürdü: ‘Bir aile soyunun tükenmesinde nesnel olarak yanlış bir şey yok, değil mi? Bu öznel bir şey. Bunun bir sorun olduğunu düşünüyor musunuz?” Düşünmediğimi söyledim ama daha büyük bir anlamı olup olmadığını merak ettim. Bunlar benim genlerim olduğu için basitçe şöyle dedi: ‘Eğer bunun bir sorun olduğunu düşünmüyorsan, sorun da değildir, değil mi?

Doğru. Sahip olduğum genlerin hayatımı değiştirecek ve onları devam ettirmek için ömür boyu ebeveynlik yapacak kadar önemli ya da değerli olduğunu düşünmüyorum. Büyük insan deneyine başka şekillerde katkıda bulunmakla daha çok ilgileniyorum. Umarım çalışmalarım insanlar için daha iyi bir geleceğe yol açar ve genlerimin dışında değerli başka bir şeye katkıda bulunabilirim.

Griffin, bu tür bir düşüncenin genetik açıdan da mantıklı olan yaygın bir evrimsel taktik olduğunu açıkladı. Genler her zaman ya iş birliği ya da rekabet yoluyla aktarılır. Farklı türlerin farklı taktikleri vardır. Afrika’nın Kalahari Çölü’nde yaşayan sevimli bir memeli türü olan mirketler, sadece bir üreyen çiftten oluşan işbirlikçi gruplar halinde yaşarlar. Griffin, “Üremeyen yetişkinler, baskın çift tarafından üretilen yavruların yetiştirilmesine yardımcı olur” diyor. Tüm bu yardımcı mirketler üreyen çiftin başarısı için zorunludur ve çift ile akraba oldukları için genleri de aktarılır, sadece daha az doğrudan.

Bu evrimsel açıdan başarılı bir tekniktir, çünkü mirketler bu şekilde bir tür işbirliği içinde üreyen tek memeli hayvan değildir – eğer iyi çalışmasaydı, türler yok olur. Her doğurgan mirketin üremesi gerekli değildir ve bu hayvanlar üremezlerse daha başarılı olurlar. Bunun, bu şekilde organize olan türler için o kadar temel faydaları vardır ki Griffin bu davranışı bakterilerde bile bulmuştur, bazıları enerjiyi bireye fayda sağlamayan ancak gruba yardımcı olan şekillerde harcayacaktır.

Akraba seçilimi olarak adlandırılan, akraba hayvanlar arasındaki bu işbirlikçi eylem, doğal seçilim tarafından desteklenir ve yaşamın her türünde gruplar arasındaki sosyal davranışların temelini oluşturur. Griffin, “Kendi ürettiğiniz yavruların sayısından ziyade, akrabalarınızın üreme başarısını artırıyorsunuz,” diye açıklıyor.

Genetik olmayan katkılarım, bedenimi beni iten ve yapmak istemediğim bir işe zorlayan bir sürece sokmaktan daha faydalı olabilir. (Ve gençlik yıllarımda çok sayıda çocuk bakımı yaptığım için bunun ne kadar büyük bir iş olduğunu biliyorum). Kadınların büyük bir yüzdesinin çocuk sahibi olup olmamayı seçebildiği küçük bir zaman dilimimiz oldu. Bunun birey ve grup için ne anlama geldiğini hala öğreniyoruz. Ancak belki de aramızdan bazıları, türümüzün mirasını koruyan ve herkes için geleceği güçlendiren gen dışı katkılarda bulunarak, rekabetçi primattan çok işbirlikçi mirkete benziyor.


Starre Vartan – I’m childfree by choice. Should I feel guilty about ending my line?

Çevirmen: Çağnur Erdoğan

Çeviri Editörü: Ufuk Yazlık

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Frantz Fanon’un Devrimci Hümanizmi – Peter Hudis

Sonraki Gönderi

Doğal Seçilim ve Kötülük Problemi (2007) – Paul Draper

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü