Doğal Seçilim ve Kötülük Problemi (2007) – Paul Draper

/
933 Okunma
Okunma süresi: 31 Dakika
  • 1. Teizm ve Natüralizm
  • 2. Kapsam
  • 3. Basitlik
  • 4. Öngörü Gücü: Ön hazırlık Noktaları
  • 5. Öngörü Gücü: Ana Noktalar
  • 6. İtirazlar ve Yanıtlar
  • 7.Sonuçlar

Filozoflar “kötülük problemi” ile kabaca, dünyamızdaki acı, ahlaksızlık, cehalet ve diğer kötülüklerin teizme karşı güçlü bir kanıt olup olmadığı sorusunu kastetmektedir. [1] Bu tartışmadaki açılış iddiam bu meseleyi ve ayrıca doğal seçilimin, eğer varsa, sorunla ne ilgisi olduğu sorusunu ele alacaktır. Darwin’in kendisi bu ikinci soruya birbirinden tamamen farklı iki yanıt önermektedir. Bir yandan, 1842’de yazdığı teizme sempati duyan bir pasajda, teorisine göre “ölüm, kıtlık, tecavüz ve doğanın gizli savaşının” doğrudan “tasavvur edebileceğimiz en yüksek iyiye, daha üstün hayvanların yaratılmasına” yol açtığına işaret etmektedir. [2] Öte yandan, 1879’da din hakkında yazdığı bir mektupta, teizme karşı acı argümanının “güçlü bir argüman olduğunu; oysa … çok fazla acının varlığının, tüm organik varlıkların varyasyon ve doğal seçilim yoluyla geliştiği görüşüyle iyi bir şekilde uyuştuğunu” söyler. [3] Darwin’in daha önceki yorumu teistler için faydalı değildir. Ölüm ve kıtlık gibi doğal kötülüklerin iyi bir teistik açıklaması, bu tür kötülüklerin daha üstün hayvanların varlığı gibi daha büyük bir iyiliğe yol açtığını göstermekten daha fazlasını yapmalıdır. Bu tür bir açıklama, her şeye gücü yeten bir yaratıcının bu kötülükler olmaksızın bu iyiliği elde edemeyeceğini göstermelidir. Sonraki ifadeleri ise daha ilginçtir, özellikle de teorisinin acı çekmeyle ilgili çeşitli olgulara en iyi teistik açıklamalardan daha üstün “natüralist” bir açıklama getirdiğini öne sürmeyi amaçlıyorsa.

Yine de bu sadece bir öneridir ve bir argüman değildir. Evrimsel biyolojinin kötülük sorununa teistik bir çözümü daha da zorlaştırdığını göstermek için ihtiyaç duyulan şey, evrim teorisinin teizme karşı önemli bir rol oynadığı ciddi bir kötülük argümanıdır. Benim buradaki amacım tam da böyle bir argüman inşa etmektir. Bu hedefe ulaşma stratejimin kilit bir bileşeni, teizmi “Natüralizm” olarak adlandıracağım belirli bir alternatif hipotezle karşılaştırmak olacaktır. Teizm ve natüralizmden “hipotezler” olarak bahsederken, bunların ne kesinlikle doğru, ne de kesinlikle yanlış olan ifadeler [4] olmalarından başka bir şey kastetmediğimi belirtmeliyim. Bu iki hipotezi açıklayarak başlayacağım. Daha sonra natüralizmin teizmden hem daha küçük bir çerçeveye hem de daha basit bir yapıya sahip olduğunu ve bu nedenle teizmden daha makul olduğunu göstereceğim. Daha sonra iki hipotezi test etmek için iyilik ve kötülük hakkında bilinen bazı gerçekleri kullanacağım. Özellikle, natüralizmin bu gerçeklere ilişkin “öngörü gücünün” teizmde olandan  çok daha fazla olduğunu göstereceğim. (Evrimsel Biyoloji, argümanda önemli bir destekleyici rol oynayacaktır). Kapanışı, argümanımın teizmi reddetmek için niye çok güçlü bir sebep sunduğunu açıklayarak yapacağım.

1. Teizm ve Natüralizm

Hipotezlerin başarılı bir şekilde karşılaştırılması, karşılaştırılan hipotezler hakkında netlik gerektirmektedir. O halde bazı tanımlarla başlayalım. İlk olarak, “teizm” ile sadece “Tanrı vardır” şeklindeki muğlak bir iddiayı değil, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve ahlaki açıdan mükemmel bir varlığın -ki böyle bir varlığı kısaca “mükemmel Tanrı” olarak adlandıracağım- doğal dünyayı yarattığı [5] şeklindeki daha spesifik hipotezi kastediyorum. Tanrı’nın “omnipotent” (her şeye gücü yeten) ve “omniscient” (her şeyi bilen) olduğunu söylemek, bir şeyin Tanrı’nın sahip olduğundan daha fazla yaratıcı güce veya daha fazla önermesel bilgiye sahip olmasının mantıksal olarak imkânsız olduğunu söylemektir.[6] “Ahlaki mükemmelliği” tanımlamak daha zordur, ancak Tanrı’nın ahlaki açıdan mükemmel olması, en azından Tanrı’nın asla ahlaki açıdan yanlış bir eylemde bulunmamasını gerektirir. İkinci olarak, “natüralizm” doğal dünyanın kapalı bir sistem olduğu hipotezidir; bu da doğal dünyanın bir parçası olmayan hiçbir şeyin onu etkilemediği anlamına gelir. Natüralizm mantıksal olarak teizmle bağdaşmaz çünkü teizm doğal dünyanın doğaüstü bir varlık (yani Tanrı) tarafından yaratıldığını (ve dolayısıyla etkilendiğini) ima ederken, natüralizm doğaüstü varlıkların olmadığını ya da en azından hiçbirinin doğal dünyayı etkileme gücünü fiilen kullanmadığını ima eder. “Doğal dünya” derken, mevcut tüm fiziksel varlıkların (geçmiş, şimdiki ve gelecek), varlıkları bu varlıkların varlığına (nedensel ya da ontolojik olarak) bağlı olan varlıklarla birlikte toplanmasını kastediyorum. “Doğal” varlıklar, bu şekilde tanımlanan doğal dünyanın bir parçası olan varlıklardır ve “doğaüstü” bir varlık, eğer varsa, basitçe, doğal dünyanın bir parçası olmamasına rağmen onu etkileyebilen bir varlıktır.

Artık iki hipotezimizin ne iddia ettiğini bildiğimize göre, hangisinin daha iyi olduğunu sormak cazip gelebilir. Ancak bu kötü bir sorudur çünkü tek bir cevabı olduğu şüphelidir. Hipotezleri çeşitli pratik ve epistemik hedefleri takip etmek için kullanırız ve bir hipotezin hedeflerimizden birini destekleyen bir özelliği bize yardımcı olmayabilir, hatta başka bir hedefi takip etmemize engel olabilir. Benim hedefim –eski kafalı bir filozof olarak- hakikate ulaşmaktır. İki hipotezden, natüralizm ve teizmden- hangisinin doğru olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu bilmek istiyorum. Bu nedenle, dikkatimi bir hipotezin doğru olma olasılığını etkiledikleri için erdemli veya kötü niyetli olan teorik erdemler ve erdemsizliklerle sınırlayacağım. Spesifik olarak, natüralizm ve teizmin kapsam, basitlik ve öngörü gücünü karşılaştıracağım. Bu faktörlerden ilk ikisi, kapsam ve basitlik, bir hipotezin içsel olasılığını, yani herhangi birinin bildiklerinden, inandıklarından, algıladıklarından ya da hatırladıklarından bağımsız olma olasılığını etkileyerek doğruluk olasılığını etkiler. Diğer faktör olan tahmin gücü ise olasılığı yalnızca kişinin “epistemik durumunun” belirli özelliklerine göre etkiler. Bir hipotezin ne kadar olası olduğunu etkileyen bu üç faktör dışında başka faktörlerin de olduğunu inkar etmiyorum, ancak cimri editörümün izin verdiği sınırlı alanda ancak bu kadarını yapabiliyorum.

2. Kapsam

Kapsam ile başlayalım. Kabaca ifade etmek gerekirse kapsam, bir hipotezin dünyanın olumsal özellikleri hakkında bize ne kadar şey söylemeyi amaçladığının bir ölçüsüdür. [7] Belirli pratik hedeflere göre, bir hipotezin kapsamı ne kadar büyükse o kadar iyidir; ancak doğruluk hedefine göre, geniş kapsam bir avantajdan ziyade bir kusurdur. Çünkü bir hipotez yanlış olabilecek ne kadar çok şey söylerse, yanlış olan bir şey söyleme olasılığı o kadar artar ve dolayısıyla doğru olma olasılığı o kadar azalır. Örneğin, kapının arkasında bir hayvan olduğu ifadesi, kapının arkasında bir köpek olduğu ifadesinden çok daha az şey söyler ve bu ifade de kapının arkasında kırmızı atkı takan bir Collie olduğu ifadesinden çok daha az şey söyler. Dolayısıyla, bu ifadelerden ilki özünde ikincisinden çok daha olasıdır (belki daha az kullanışlı olsa da) ve ikincisi özünde üçüncüsünden çok daha olasıdır. Benzer şekilde, kapının arkasında kırmızı atkı takan bir Collie olmadığı ifadesi, kapının arkasında (herhangi bir türden) bir köpek olmadığı ifadesinden çok daha az şey söylemektedir ki bu da kapının arkasında bir hayvan, hatta bir karınca veya örümcek bile olmadığı ifadesinden çok daha az şey söylemektedir. Öyleyse, bu üç ifade arasında, kapının arkasında kırmızı atkı takan bir Collie olmadığı ifadesi içsel olarak en olası ifade iken, kapının arkasında herhangi bir türden hayvan olmadığı ifadesi içsel olarak en az olası ifadedir.

Teizm ve natüralizm gibi hipotezlerin kapsamını karşılaştırmak o kadar kolay değildir, çünkü hiçbiri diğerini gerektirmediği gibi, belirli noktalardan aralarında asimetri bulunur. Her ikisi de doğal dünya hakkında bir iddiada bulunur, ancak doğal dünya hakkında ileri sürdükleri iddialar simetrik değildir. Natüralizm aslında doğal varlıkların doğaüstü nedenlerden yoksun olduğunu iddia eder ki bu teizmin yaptığı gibi hepsinin (yakın ya da uzak) doğaüstü nedenlere sahip olduğunu söylemekten çok farklıdır. Elbette teizm bundan çok daha fazlasını söyler. Tüm doğal varlıkların tek bir nihai doğaüstü (zorunlu) nedeni paylaştığını söyler ve bu ortak doğaüstü nedenin, kırmızı bir fular taktığını söylemese de, bu nedenin her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve ahlaki açıdan mükemmel olduğunu söyler. Bu iddiaların büyük özgüllüğü nedeniyle, geçici olarak, teizmin natüralizmden çok daha geniş bir kapsama sahip olduğu sonucuna varıyorum. Ayrıca, oldukça emin bir şekilde, natüralizmin teizmden daha geniş bir kapsama sahip olmadığı sonucuna varıyorum.

3. Basitlik

Bir hipotez birden fazla şekilde basit olabilir ve basitlik bir hipotezi sadece kullanımını ve anlaşılmasını kolaylaştırarak daha iyi hale getirebilir. Bununla birlikte, bir hipotezin basitliği, hipotezin dünyaya atfettiği (nesnel) tekdüzelik derecesinin bir ölçüsü olarak anlaşıldığında, o zaman sadece pragmatik bir teorik yarardan daha fazlasıdır. Bu bir doğruluk işaretidir. İki örneğin bu noktayı açıklığa kavuşturmaya yardımcı olacağını umuyorum. İlk olarak, zümrütlerin gelecekte de yeşil kalacağı hipotezini, er ya da geç yeşilden maviye ya da yeşilden başka bir renge dönüşeceği hipoteziyle karşılaştırın. İlk hipotez ikincisinden daha olasıdır, yalnızca (ya da sadece) bu tür renk değişimlerinin asla gerçekleşmediğine dair kanıtımız olduğu için değil. Daha ziyade, birinci hipotez dünyaya zaman içinde nesnel bir tekdüzelik atfederken, ikinci hipotez nesnel bir değişim atfettiği için özünde daha olasıdır. [8] İkinci bir örnek, Aristoteles’in fiziksel nesnelerin temelde iki farklı türde olduğu teorisiyle ilgilidir ve bunlar yersel ve göksel nesnelerdir. Yersel nesnelerin aksine, göksel nesneler toprak, su, hava veya ateşten oluşmadığı gibi, hareketlerini yöneten yasalar yersel nesnelerin hareketlerini yöneten yasalarla aynı değildir. Antik dünyada bile, doğaya bu tür ontolojik çeşitlilik atfetmenin Aristoteles’in fiziğinin bir zayıflığı olduğu kabul ediliyordu. Daha fazla tekdüzelik öngören alternatif teoriler, Aristoteles’in teorisinden özünde daha olasıydı. Elbette, Aristoteles fiziği yüzyıllar boyunca yaygın olarak kabul gördü, ancak bunun tek nedeni daha basit rakiplerinden çok daha fazla öngörü gücüne sahipmiş gibi görünüyor olmasıydı. Eninde sonunda, elbette, yanlış olduğu kanıtlandı.

Basitlik konusundaki bu pozisyon tartışmalıdır. Ben bu pozisyonun doğru olduğuna inanıyorum, çünkü tümevarımsal akıl yürütmeye olan güvenimiz açıkça haklı ve bu ancak nesnel tekdüzeliğin, zaman içinde ya da tek bir zamanda, değişim ya da çeşitlilikten özünde daha olası olması halinde mümkün. Elbette bu, değişim ya da çeşitliliği öngören pek çok hipotezin yüksek olasılıklı olduğu gerçeğini inkar etmek anlamına gelmemektedir. Bu hipotezleri destekleyen kanıtlar, düşük içsel olasılıklarını fazlasıyla telafi edebilir. Yine de, değişim veya çeşitliliği keşfettiğimizde, bu değişim veya çeşitliliğin kendisinin tekdüze olduğunu iddia eden hipotezleri tercih ettiğimizi unutmayın! Örneğin, serbestçe düşen bazı cisimlerin hızlanarak hızlarını değiştirdiklerini gözlemlediğimizde, hepsinin aynı oranda hızlandığına dair Galileo hipotezi, gözlemlenen verileri eşit derecede ortaya koyan diğer hipotezlerden daha olası kabul edilir.

Bu şekilde anlaşılan basitlik düşünceleri, natüralizmin teizmden özünde daha olası olduğuna inanmak için başka bir neden daha sağlar. Bir yandan teizm, bir tür varlığın -mükemmel bir Tanrı- temelde farklı türden olan diğer varlıkların -doğal varlıkların- nihai nedeni olduğunu varsayar. Öte yandan natüralizm dünyaya bir tür ontolojik tekdüzelik atfeder: doğal dünyayı etkileyen tüm varlıkların kendileri doğaldır. Natüralizm gerçekliğe teizmden daha fazla tekdüzelik atfettiğinden, kelimenin en önemli anlamıyla teizmden daha basittir. Ayrıca gördüğümüz gibi, kapsam olarak da daha büyük olmadığından (ve muhtemelen çok daha küçük olduğundan), iki hipotezimizi test etmeden önce, natüralizmin teizmden önemli ölçüde daha yüksek bir olasılığa sahip olduğu sonucuna varmak güvenlidir. Bir kimse, natüralizmin daha makul olduğunu söyleyebilir. [9]

4. Öngörü Gücü: Ön Hazırlık Noktaları

Teizmin, natüralizmden daha makul olduğuna inansam da, diğer doğaüstücülük biçimlerinden daha makul olduğuna inanıyorum. Daha da önemlisi, test edilmeyecek kadar mantıksız olduğuna da inanmıyorum. Dolayısıyla, iki hipotezimizin öngörü gücünün karşılaştırılması gerekmektedir. Bir hipotezin “öngörü gücünden” söz ettiğimde, bu hipotezin tümdengelim ya da tümevarım yoluyla “verilere ulaşma” kabiliyetinden bahsediyorum. Başka bir deyişle, bir hipotezin bir olguya ilişkin öngörü gücü, hipotezin doğru olduğu varsayımı altında, o olgunun elde edilmesinin beklenmesinin derecesidir. Örneğin, bir kasadan para kaybolduğunu ve güvenilir bir polis dedektifinin bize kasada Smith’in parmak izlerini bulduğunu söylediğini varsayalım. Smith’in kayıp parayı çaldığı hipotezi, parmak izlerinin kasada olduğu bilgisiyle beraber yüksek derecede öngörü gücüne sahip midir? Dedektifin ifadesinden bağımsız olarak, Smith’in parmak izlerinin, parayı çaldığı varsayımına göre kasada bulunma olasılığı yüksekse cevap “evet” olacaktır. Başka bir deyişle, dedektifle konuşmayan ve Smith’in parayı çaldığını varsayan makul bir kişi parmak izlerinin orada olmasını beklerse cevap “evet” olacaktır.

Bununla birlikte, önemli olanın bir hipotezin kendi başına öngörü gücü değil, öngörü gücünün karşılaştırıldığı hipotez veya hipotezlerin öngörü gücüne oranı olduğunu kabul etmek çok önemlidir. Örneğin, Smith mağazanın müdürüyse ve dolayısıyla parayı çalsa da çalmasa da parmak izlerinin kasada olması muhtemelse, bu parmak izleri onun suçluluğuna dair güçlü bir kanıt sağlamayacaktır, çünkü hem suçlu olduğu hipotezi hem de masum olduğu hipotezi parmak izlerinin varlığını eşit derecede iyi öngörmektedir. Buna karşın, Smith’in mağaza müdürü olmadığını varsayalım. Bunun yerine, bir hırsız olsun, ancak genellikle eldiven giydiğini bildiğimiz bir hırsız olsun. Bu durumda, parayı çalması halinde parmak izlerinin kasanın üzerinde olması pek olası değildir. Başka bir deyişle, parayı çaldığı hipotezinin söz konusu olguya ilişkin öngörü gücü düşüktür. Bununla birlikte, eğer parayı çalmamış olsaydı parmak izlerinin kasanın üzerinde olması daha da düşük bir olasılıksa (ya da çok daha düşük bir olasılıksa), o zaman bu parmak izleri hala parayı çaldığı hipotezini çalmadığı hipotezine üstün kılan bir kanıttır (ya da güçlü bir kanıttır).

Son bir ön nokta. Bir hipotez, bir olguya ilişkin olarak, bu olgu her iki teorinin formüle edilmesinden önce elde edilmiş ve elde edileceği biliniyor olsa bile, rakip bir hipotezden çok daha yüksek bir öngörü gücüne sahip olabilir. Bazı bilim insanları ve bilim felsefecileri (yanlışlıkla), önceden bilinen olguları “geriye dönük olarak” öngörmenin aksine, öngörünün yapıldığı anda elde edildiği bilinmeyen olguları öngören hipotezlere “ekstra kredi” vermektedir. Ancak bu ayrım kanıt gücüyle tamamen alakasız olduğundan, hipotezlerin her ikisini de yapabilme kabiliyetine atıfta bulunmak için tek bir terimi, “öngörü gücünü” kullanacağım.

5. Öngörü Gücü: Ana Noktalar

O halde benim görevim natüralizmin öngörü gücü ile teizmin öngörü gücünü karşılaştırmaktır. Ama hangi gerçeklere göre? Kısa bir makalede ilgili tüm olguları inceleyemem. (Bu kitabın, her biri farklı bir kanıt alanını ele alan birkaç bölüm içermesinin nedenlerinden biri de budur). Burada “E” olarak adlandıracağım aşağıdaki ifade tarafından bildirilen gerçeklere odaklanacağım:

E: Çeşitli biyolojik ve ekolojik nedenlerden ötürü, organizmalar hayatta kalmak için rekabet eder ve bazıları hayatta kalma mücadelesinde diğerlerine göre avantajlıdır; sonuç olarak, birçok duyarlı varlık da dahil olmak üzere birçok organizma asla gelişemez, çünkü olgunlaşmadan ölürler, diğerleri zar zor hayatta kalır, ancak yaşamlarının çoğunda veya tamamında çürürler ve olgunluğa ulaşan ve yaşamlarının çoğunda gelişmiş olanlar genellikle yaşlılıkta çürürler; insanlar ve bazı insan olmayan hayvanlar söz konusu olduğunda, çürüme genellikle yoğun veya uzun süreli acı çekmeyi içerir.

Natüralizmin E’ye yönelik daha büyük bir öngörü gücüne sahip olduğu sezgisel olarak açık görünebilir. Ancak, şaşırtıcı derecede çok sayıda filozof bu tür iddialara şüpheyle yaklaşmaktadır. Dahası, natüralizmin E’ye yönelik daha büyük bir öngörü gücüne sahip olduğu iddiası kendi başına o kadar da önemli değildir. Tüm bunlar göz önüne alındığında, sezgisel olarak aşikar görünen şeylere başvurmak yeterli olmayacaktır. Destekleyici argümanlara ihtiyaç vardır ve ben iki tane sunacağım. İlk olarak, teizmin doğru olduğu varsayımı altında, E’ye şaşırmak için iyi nedenlerimiz olduğunu göstereceğim; bu nedenler natüralizmin doğru olduğunu varsaydığımızda sahip olmadığımız nedenlerdir. İkinci olarak, natüralizmin doğru olduğu varsayımında, E’yi beklemek için iyi nedenler olduğunu göstereceğim, bu nedenler teizmin doğru olduğunu varsaydığımızda sahip olmadığımız nedenlerdir.

En azından tartışma adına, bir insanın veya hayvanın gelişmesine biyolojik olarak uygun bir şekilde katkıda bulunduğunda, acı çekmenin teizm için o kadar da şaşırtıcı olmadığını kabul etmeye hazırım. Teistik bir perspektiften bakıldığında, bu şekilde acı çekmemiz gerektiğini söylemek mantıklıdır. Bizler bu tür organizmalarız. Ancak teistik bir perspektiften bakıldığında, duyarlı organizmaların gelişmesi gerektiğini söylemek de son derece mantıklıdır. (Ya da en azından sayısız bilinçli varlığın gelişmediğini zaten bilmiyor olsaydık bu gayet mantıklı olurdu). Bu argümanın üç öncülü vardır. Birincisi, neredeyse tüm duyarlı organizmalar biyolojik olarak gerçekçi koşullarda gelişme yeteneğine sahiptir. Bu, pek çoğunun geliştiği ve gelişenler ile gelişmeyenler arasındaki farkların neredeyse her durumda nispeten küçük olduğu gerçeğiyle kanıtlanmıştır. İkinci olarak, hissedebilen organizmaların bir yararı vardır —kesinlikle fayda ya da zarar görebilirler— ve gelişememek bu yarara ulaşmakla bağdaşmaz. Üçüncüsü, ahlaki iyilikte mükemmel olan mükemmel bir Tanrı, hissedebilen varlıkların iyiliğine ulaşmasını daha fazla önemseyemez ve güç ve bilgide mükemmel olan Tanrı, hissedebilen varlıkların iyiliğine ulaşmasını sağlamak için daha iyi bir konumda olamaz. Bu nedenle, E tarafından bildirilen, bilinçli varlıklar da dahil olmak üzere sayısız canlı organizmanın hiç gelişmediği ve sayısız diğerinin de sadece kısa bir süre geliştiği gerçeği, teizm göz önüne alındığında son derece şaşırtıcıdır. Mükemmel bir Tanrı tarafından yaratılan canlı bir dünyada bulunması beklenen bir şey değildir.

Elbette bu argüman, mükemmel bir Tanrı’nın sadece organizma popülasyonları, ekosistemler veya biyosfer gibi bir veya daha fazla büyük “bütünsel varlığın” iyiliğiyle değil, tek tek duyarlı varlıkların iyiliğiyle de ilgileneceğini varsaymaktadır. Ancak çok az kişi bu varsayıma karşı çıkacaktır [10] ve yine çok az kişi, diğer ahlaki hususlar eşit tutulduğunda, ahlaki açıdan mükemmel bir Tanrı’nın her hissedebilen varlığın yaşamlarının önemli bir kısmında gelişmesini tercih edeceğini inkar edecektir. Kabul etmek gerekir ki, her şeyi bilen bir Tanrı’nın, hissedebilen organizmaların çürümesine izin vermek için bizim bilmediğimiz iyi ahlaki nedenleri olması mümkündür. Bu nedenle, mükemmel bir Tanrı’nın neyi tercih edeceğine dair iddiaların başında “diğer ahlaki hususlar eşit tutulduğunda” ifadesi yer almalıdır. Ancak böyle bir Tanrı’nın duyarlı organizmaların çürümesini önlemek için bizim bilmediğimiz iyi ahlaki nedenleri —bizim bildiğimiz nedenlere ek nedenleri olması da mümkündür ve daha az olası değildir. Dolayısıyla, teizme göre E’nin olasılığı büyük ölçüde E ile ilgili bilmediğimiz ahlaki nedenlere değil, bildiğimiz ahlaki nedenlere bağlı olacaktır ve bildiğimiz nedenlerin hepsi teizme göre E’nin olasılığını düşürür, yani hepsi teizmin E’ye yönelik öngörü gücünü düşürür. Paralel hiçbir neden natüralizmin E’ye yönelik öngörü gücünü düşürmediğinden, E’nin teistler için evrimsel biyolojiden oldukça ayrı, ciddi bir entelektüel sorun yarattığı sonucuna varılabilir.

Ancak evrim, teist için bu sorunu çok daha kötü hale getirir, çünkü natüralizm E’yi beklemek için teizm göz önüne alındığında sahip olmadığımız nedenler sağlar ve böylece natüralizmin öngörü gücünün teizmin öngörü gücüne oranını bir kaç kat arttırır. Buradaki kilit nokta, natüralizmin, ilgili arka plan bilgisiyle birlikte, Darwinci evrim açısından nötr olmadığıdır: natüralizm göz önüne alındığında, sadece ortak soyun doğru olması değil, aynı zamanda “Darwinizm” olarak adlandıracağım şeyin de doğru olması çok muhtemeldir: doğal seçilim, canlı dünyada bulduğumuz fantastik karmaşıklığın bütününü veya neredeyse tamamını açıklar.

Kabul etmek gerekir ki, natüralizmin E’ye ilişkin öngörü gücünü değerlendirirken, E’ye ilişkin bilgimizin dayandığı gözlemlerden ve tanıklıklardan soyutlanmamız gerekir ve bu da doğal seçilimin işleyişine ilişkin sahip olduğumuz kanıtların çoğundan soyutlanmayı gerektirir. Ancak bu kanıtlar dışında bile, Darwinizm natüralizm göz önüne alındığında neredeyse kesinlikle doğrudur, çünkü biyolojik karmaşıklığın başka hiçbir uygulanabilir natüralist açıklaması mevcut değildir. Evrimsel değişimin doğal seçilim dışında birçok nedeni olabilir (örneğin genetik sürüklenme), ancak bunun nedeni tüm evrimsel değişimlerin artan karmaşıklığı içermemesidir. Oldukça karmaşık organik sistemlerin kademeli gelişimi, birçok nesil boyunca bir dizi küçük evrimsel değişikliği koordine edebilecek veya bunlara yön verebilecek bir şey gerektirir. Şöyle ki eğer natüralizm doğruysa, bunu geniş anlamda doğal seçilimden başka ne yapabilir? [11] Dolayısıyla, natüralizmin E’ye ilişkin öngörü gücünü değerlendirdiğimizde, bunu Darwinci natüralizmin, yani Darwinizmle birleşmiş natüralizmin öngörü gücüyle eşitleyebiliriz. Ayrıca Darwinci natüralizm göz önüne alındığında E şaşırtıcı olmaktan uzaktır, çünkü doğal seçilim (ve özellikle “hayatta kalma seçilimi”12) hayatta kalma ve üreme mücadelesinde kazananlar ve kaybedenler olmadığı sürece işleyemez. Doğaüstü yardımın yokluğunda, bilinçli organizmalar içeren Darwinci bir dünya neredeyse kaçınılmaz olarak acımasızdır.

6. İtirazlar ve Yanıtlar

Halihazırda, bir önceki bölümdeki argümanlarıma yönelik üç itirazı ele alacağım. Birincisi, natüralist kaz için işe yarayanın teistik kaz için de işe yarayacağı itirazında bulunulabilir.[1] Başka bir deyişle, eğer natüralist, Darwinizmi E’yi öngörmeye yardımcı olmak için kullanabiliyorsa, teist neden aynısını yapamasın diye sorulabilir [13] Bu itiraz iki nedenden dolayı hedefi ıskalamaktadır. Birincisi, teizmin Darwinci evrimin iyi ve kötü hakkında yaptığı tahminlerin çoğunun altını oymasıdır. Örneğin, Darwinci natüralizmde hayatta kalma seçilimi hiç de şaşırtıcı değilken, teizmde doğal seçilimin diğer daha az acımasız biçimleri daha olası olacaktır. Dolayısıyla E, Darwinci teizmde Darwinci natüralizmde olduğu kadar olası değildir.

Bununla birlikte, bu ilk itirazın başarısız olmasının temel nedeni, teizm göz önüne alındığında, Darwinizm’in doğru olmasının beklenmemesidir. Darwinizm bu açıdan ortak soydan farklıdır. Tek bir soy ağacı için (ya da en azından şu anda bilim tarafından iyi bilinen tüm yaşam formlarının ortak soyla ilişkili olduğu tezi için) çok büyük kanıtlara sahibiz. Bu kanıtlar hem teizm hem de natüralizm açısından ortak türeyişi son derece olası kılmaktadır. Ancak Darwinizm, teizmle uyumlu olsa da, teizm açısından pek olası değildir (özellikle de E hakkındaki bilgimizin dayandığı gözlem ve tanıklıklardan soyutlandığında, ki herhangi bir hipotezin E’ye ilişkin öngörü gücünü değerlendirmek için bunu yapmamız gerekir). Çünkü Darwinizm sadece doğal seçilimin bazı evrimsel değişimlere neden olabileceği değil (ki bu deneysel olarak kanıtlanmıştır), biyolojik karmaşıklığın tamamını ya da neredeyse tamamını açıkladığı hipotezidir. Natüralizm göz önüne alındığında, doğal seçilimin biyolojik karmaşıklığa nasıl yol açtığını tam olarak tarihsel ayrıntılarıyla bildiğimizden değil, daha ziyade doğal seçilimi doğaüstü bir tasarımcının amaçlarına başvurmak zorunda kalmadan açıklayabildiğimiz için Darwinizm’in doğruluğundan haklı olarak eminizdir. Ancak teizm doğruysa, canlılar dünyasındaki belirgin teleolojik düzen sorununu çözmek için doğal seçilime ihtiyaç yoktur. Teistik evrim Darwinci olabilir, ancak Darwinci olmayan başka yollarla da ilerleyebilir. Mükemmel bir Tanrı evrimsel değişime rehberlik ettiği sürece, doğal seçilim biyolojik karmaşıklığın gelişimi için çok önemli değildir. Dolayısıyla, teizm göz önüne alındığında, doğal seçilimin bu tür bir karmaşıklığın gelişiminde önemli bir rol oynamaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bu demektir ki, eğer Darwinizm’den E beklenirse, bu natüralizm için bir öngörü başarısıdır ama teizm için değildir.

Ancak bu, ikinci bir itiraza yol açmaktadır. Natüralistler teistlerin sahip olmadığı Darwinci kaynaklara sahip olsalar bile, teistler de aynı şekilde natüralistlerin sahip olmadığı kaynaklara sahip değil midir? Özellikle, teistler yüzyıllardır çeşitli kötülükleri ahlaki açıdan önemli liberteryen özgür iradeye başvurarak teizm açısından açıklamaya çalışmışlardır. “Ahlaki açıdan önemli liberteryen özgür irade” derken, ahlaki nedenlerle seçim yapma ve bu seçimlerden ahlaki açıdan sorumlu olma yeteneğini kastediyorum. İnsanların böyle bir özgürlüğe sahip olduğu görüşü bu görüşe “liberteryenizm” diyeceğim- çok tartışmalıdır. Filozoflar arasında, natüralistlerin hepsi olmasa da çoğu liberteryenizmi reddederken, teistlerin hepsi olmasa da çoğu onu kabul etmektedir.

Tartışma adına, bu özel anlaşmazlık kalıbının nedeninin liberteryenizmin teizm üzerinde muhtemel olduğu ancak natüralizm üzerinde muhtemel olmadığı, aynı şekilde Darwinizmin natüralizm üzerinde muhtemel olduğu ancak teizm üzerinde muhtemel olmadığınıvarsayalım.[14] Liberteryenizm, teizmin E’ye göre tahmin gücünü Darwinizmin natüralizmin E’ye göre tahmin gücünü artırdığı kadar artırabilir mi? Cevap açıkça “hayır “dır. İnsanların özgür seçimlerinin hangi canlıların gelişip hangilerinin çürüyeceği üzerinde bir miktar etkisi olsa da, kötü özgür seçimler yapan insanlar olmasaydı, diğer canlıların çoğunun yaşamlarının tamamında ya da çoğunda gelişeceği doğru değildir. Burada Düşüş doktrinine başvurmak cazip gelebilir, ancak bu doktrin, canlı organizmaların gelişememesinden özgür iradeyi sorumlu tutmak için gerekli olan şekilde ele alınırsa, insanoğlunun var olmasından çok daha önce duyarlı varlıkların var olduğunu ve çoğu zaman gelişemediğini ortaya koyan fosil kayıtlarıyla uyumsuzdur.

Son olarak, öngörü gücüne ilişkin argümanlarıma yönelik üçüncü bir itiraz, E’nin dünyadaki iyilik ve kötülüklerin türleri, miktarları ve dağılımı hakkında bildiğimiz her şeyi bildirmediği yönündedir. Bu doğrudur, ancak o zaman can alıcı soru, bu diğer bilginin teiste yardımcı olduğunu düşünmek için herhangi bir nedenimiz olup olmadığıdır. Burada bu karmaşık meseleyle yeterince ilgilenecek yerim yok, ancak benim görüşüm bu diğer bilginin teist için işleri daha da kötüleştirdiği yönündedir. Örneğin, bilginin iyiliği (ve buna karşılık gelen cehaletin kötülüğü) hakkında ne bildiğimizi düşünelim. İnsanlar yakın çevreleri ve hayatta kalmalarının doğrudan bağlı olduğu diğer konular hakkında çok şey bilirler. Ancak ahlaki ve dini konular söz konusu olduğunda bilişsel yetilerimiz çok daha az güvenilirdir. Şüphesiz bu durum teizm için (Darwinci) natüralizmden çok daha şaşırtıcıdır. Ya da insanların ahlaki niteliklerini düşünün. İnsanlar kural olarak -bütünleşik olarak demek istiyorum- bencilce davranmaya çok yatkındırlar. İçgüdüsel olarak kendi çıkarlarını başkalarının çıkarlarından çok daha fazla düşünürler. Bazı özgeci eğilimlere sahiptirler, ancak bunlar tipik olarak çok sınırlıdır. Derinlere kök salmış bencillik ve sınırlı özgecilikten oluşan bu kombinasyona Darwinci bir açıklama getirilebilir, ancak örneğin Tanrı’nın insanların özgür iradelerini kullanarak dünyadaki kısa zamanlarında önemli bir ahlaki ilerleme kaydetmelerini istemesini anlamak çok zordur.

Genel olarak konuşmak gerekirse, dünyadaki iyilik ve kötülük örüntüsü ahlaki açıdan oldukça rastgele görünmektedir. Herhangi bir fark edilebilir ahlaki amacı sistematik olarak desteklemez ya da yansıtmaz. Bu gerçek natüralizm için bir başka kanıttır, çünkü teizmle uyumlu olsa da, natüralizmden tam olarak beklenen şeydir. David Hume’un yazdığı gibi, “Bütün bunlar, büyük bir canlandırıcı ilke tarafından hamile bırakılan ve kucağından ayırt etmeksizin veya ebeveyn bakımı olmaksızın, sakat ve düşük çocuklarını döken kör bir doğa fikrinden başka bir şey sunmamaktadır.” [15] Hume (ölmüş olduğu için), onun “büyük bir canlandırıcı ilke tarafından hamile bırakılan kör bir doğa” şeklindeki renkli çağrısını Darwinci natüralizmin daha spesifik teziyle değiştirmeme itiraz etmeyecektir.

7. Sonuçlar

Bu makalede natüralizmin daha küçük kapsamı ve daha basit olması nedeniyle teizmden daha makul bir hipotez olduğunu ve ayrıca natüralizmin E. tarafından bildirilen gerçekler açısından teizmden çok daha fazla öngörü gücüne sahip olduğunu gösterdim. Elbette, dünya hakkında teizmin natüralizmden daha iyi öngördüğü başka gerçekler de olabileceği gibi, bu iki hipotezin olasılıklarını etkileyen kapsam, basitlik ve öngörü gücü dışında başka faktörler de mevcut olabilir. Yine de gösterdiklerimden, diğer her şey eşit tutulduğunda, natüralizmin teizmden çok daha olası olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu da, diğer her şey eşit tutulduğunda, teizmin büyük olasılıkla yanlış olmasını gerektirmektedir [16].


Dipnotlar

  • [1] Filozoflar tipik olarak kötülüğün “mantıksal” sorununu “delilci” sorundan ayırırlar. Kötülüğün mantıksal problemi, kötülükle ilgili bilinen herhangi bir olgunun mantıksal olarak teizmle uyumsuz olup olmadığı ve dolayısıyla teizmi kesin olarak çürütüp çürütmediği sorusudur. Çok az çağdaş filozof bu soruya olumlu bir yanıt verilmesini savunmaktadır. Kötülüğün “delilci” sorunu, kötülükle ilgili bilinen herhangi bir olgunun teizmle mantıksal uyumsuzluk ilişkisi dışında olumsuz bir kanıtsal ilişki taşıyıp taşımadığı sorusudur. Din felsefecileri bu soruya verilecek doğru cevap konusunda ikiye bölünmüştür. Bu makale olumlu bir cevabı savunmaktadır.
  • [2] The Foundations of the Origin of Species: Two Essays Written in 1842 and 1844, ed. Francis Darwin (Cambridge: Cambridge University Press, 1909), pp. 51–52.
  • [3] The Autobiography of Charles Darwin and Selected Letters, ed. Francis Darwin (New York: Dover Publications, Inc., 1958), p. 64.
  • [4] Bir hipotezin bir “ifade” olduğunu söylemek, bir iddiada bulunduğunu ve dolayısıyla doğru ya da yanlış olduğunu söylemektir.
  • [5] Her ne kadar “yarattı” kelimesi geçmiş zaman olsa da, teizme göre yaratıcının zamansız bir varlıktan ziyade zamansal bir varlık olduğunu varsaymak niyetinde değilim ve doğal dünyanın sonsuz yaşlı olmadığını da varsaymıyorum. Ben sadece, eğer teizm doğruysa, doğal dünyanın varlığının mükemmel bir Tanrı’ya bağlı olduğunu varsayıyorum. Bu, doğal dünyanın Tanrı tarafından, Tanrı’nın var olup olmadığı ve neye benzediği konusunda bir fark yarattığı gibi geniş bir anlamda “etkilendiği” anlamına gelir, ancak Tanrı ile dünya arasındaki bağımlılık ilişkisinin tam doğası açık bırakılmıştır.
  • [6] Bu cümlede bir dizi teknik terim kullanılmaktadır. İlk olarak, bir şeyin “mantıksal olarak” imkansız olduğunu söylemek, bir çelişkiyi gerektirmesi nedeniyle imkansız olduğunu söylemektir. Örneğin, beş kenarlı bir üçgenin var olması mantıksal olarak imkansızdır çünkü bu, hem üç kenarı olan hem de olmayan bir şeyin var olmasını gerektirir. “Yaratıcı” güç; olayları, nesneleri vb. yaratma veya üretme ya da meydana getirme gücüdür. Bu, başka şeylerden etkilenme ve eylemde bulunma gücünden farklıdır. “Önermesel” bilgi, bir önermenin (ifadenin) doğru ya da yanlış olduğuna dair bilgidir. Kişinin bir şeyi (örneğin can sıkıntısı veya çikolatanın tadı) deneyimleyerek ve böylece onunla doğrudan tanışarak sahip olduğu bilgi olan deneyim bilgisinden farklıdır.
  • [7] Dünyanın bir özelliği, dünyanın o özelliğe sahip olmaması mantıksal olarak mümkünse “olumsaldır”. Örneğin, dünya beni içerme özelliğine sahiptir. Dünyanın beni içermemesi mümkün olduğundan, bunun dünyanın olumsal bir özelliği olduğu sonucu çıkar. Buna karşın, dünya aynı zamanda beni içerme ya da içermeme özelliğine de sahiptir ki bu da dünyanın mümkün değil zorunlu bir özelliğidir.
  • [8] Goodman’ın paradoksuna aşina olanlar, tekdüzeliğin dile göre göreceli olduğuna itiraz edebilirler. Tekdüzeliğin önünde “nesnel” sıfatını kullanmamın nedenlerinden biri de budur. Zümrütlerin “yevi”den “meşil”e değiştiği iddiası dünyaya nesnel bir tekdüzelik atfederken, zümrütlerin yeşilden maviye değiştiği iddiası dünyaya nesnel bir değişim atfeder. [Yazar, burada mavi ve yeşil renkleri için bir kelime oyunu kullanmıştır.]
  • [9] Buradaki argümanımda, teizmin natüralizmden önemli ölçüde daha “tutarlı” olmadığı, yani bir hipotezin “tutarlılık” derecesinin parçaları arasındaki kanıt ilişkilerine bağlı olduğu şeklinde örtük bir önerme vardır.
  • [10] Bu varsayımın ekosistemler gibi bütüncül varlıkların bireysel organizmalar kadar “gerçek” olduğunu reddetmediğine dikkat edin. Aynı zamanda bütüncül varlıkların ahlaki bir duruşu olduğunu da açıkça reddetmez, ancak ben buna inanmıyorum çünkü herhangi bir öznel farkındalıktan yoksun varlıkların gerçek anlamda zarar veya yarar görebileceğine inanmıyorum.
  • [11] William Dembski birden fazla yerde bu tür bir noktaya değinmektedir. Örneğin bakınız, The Design Revolution: Answering the Toughest Questions about Intelligent Design (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 2004), chap. 36. Özellikle s. 261–263’e bakınız.
  • [12] “Doğal seçilim” terimini sadece bir özelliğin bir organizmanın üreyecek kadar uzun süre hayatta kalmasını sağladığı için seçildiği durumlara (“hayatta kalma seçilimi”) değil, aynı zamanda bir özelliğin ya üreyecek kadar uzun süre hayatta kalan bir organizmanın istekli bir eş bulma olasılığını artırdığı için (cinsel seçilim) ya da istekli bir eş bulan bir organizmanın hayatta kalan verimli yavru sayısının ortalamadan daha fazla olmasını sağladığı için (doğurganlık seçilimi) seçildiği durumlara atıfta bulunmak için kullanıyorum. Grup seçilimini içeren başka varyasyonlar da mümkündür.
  • [13] William Hasker bu itirazı anlamamda bana yardımcı oldu.
  • [14] Natüralizm ve liberteryenizm arasındaki gerilim hakkında daha fazla bilgi için bu e-kitabın birinci bölümündeki Stewart Goetz ve Charles Taliaferro’nun açılış kısmına (“An Argument from Consciousness and Free Will”) bakınız.
  • [15] Dialogues Concerning Natural Religion, Bölüm XI.
  • [16] Glenn Branch, Jeff Jordan, Jeff Lowder ve John Schellenberg’e bu makalenin önceki taslakları hakkındaki yararlı yorumları için minnettarım.

[1] (Draper, burada kaz derken, ironik bir biçimde teistik ve natüralistik hipotezlerden bahsetmektedir. (Ç.N)


Paul Draper – “Natural Selection and The problem of Evil (2007)”, (Erişim Tarihi: 09.05.2024)

Çevirmen: Arda Özel

Çeviri Editörü: Musa Yanık

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kendi Tercihimle Çocuksuzum. Soyumu Sonlandırdığım İçin Kendimi Suçlu Hissetmeli miyim? – Starre Vartan

Sonraki Gönderi

En Büyük Soruyu Cevaplamak: Neden Hiçbir Şey Yerine Bir Şeyler Var? – Lloyd Strickland

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü