Analitik Marksizm’in Sınırları – Taner Beyter

“Analitik felsefecilerin çoğu, analitik felsefenin uygulamaya can attığı açıklık ve kesinlik standartlarını, Marx’ın felsefî azamete yönelik iddialarını baltalamak için kullanmayı düşünmektedir. (...) Cohen ise, Marx’ın ifadelerinden savunulabilir bir tarih teorisi çıkarmak için analitik açıklık ve kesinlik standartlarını kullanmakta ve Marx’ı bu şekilde savunmaya çalışmaktadır.” (Singer, 1979: 46)

//
2527 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

1990’de SSCB’nin dağılmasıyla Marksizm’in resmen öldüğü yönünde büyük gürültüler koptu. Öyle ki bu olay sonucunda büyük bir basınç dünyadaki çoğu komünist hareket ve partinin üzerinde hayli hissedilir bir etki yaratmıştı. Birçok kişi SSCB’nin dağılması sonucunda ciddi öz eleştiriye giderek bir dizi ideolojik savrulma veya fikir değişikliği ile değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışırken diğer bir kesim var olan temel Marksist iddialarına daha sıkı sarılmıştır. Ancak “Marksizm Öldü!” diye bağıranların ellerine mikrofonu alması sadece SSCB’nin dağılışıyla ilişkili değildir; bu yönde itirazlar 1960’lara dayanmaktadır.

Bilhassa Stalin dönemi ve sonrasında SSCB’nin durumu, III. Enternasyonal’in dağılması ve Macaristan’ın işgali gibi olaylar ile birçok Marksist, SSCB yönetimini eleştirmeye başlamıştı bile. Hem SSCB yönetimini eleştirip hem de “Marksizm Öldü!” çığırtkanlarına cevap vermek isteyen gruplardan biri de Analitik Marksistler’dir. Analitik Marksistler dışında başka gruplarda vardı. Örneğin 1970’lerde Marksist İktisat’ın canlanmaya başladığı dönemde Birleşik Devletler’de Gordon, Kotz, Bowles, Edwards ve Reich gibi araştırmacılar hem Marksizm hem de Marksizm dışı teorik zeminlerle ilişkili isimler olarak görece ses getiren bir trend yakalamışlardı. Ancak bu isimlerin asıl olarak Marksist Kriz Teorisi ve çağdaş kapitalizm analizi üzerine odaklandıkları söylenebilir. Kimi yorumcular için bu isimler, Marksizm’i kapitalizmi incelemek için kullanmaktan ziyade bizzat Marksizm’in kendisini incelemeye yönelmişlerdir. Veya aralarında birçok farklılık barındırmalarına rağmen belli başlı Troçkist oluşumlar başta ABD ve Güney Amerika ülkeleri olmak üzere hem teorik üretim hem de pratik siyasi faaliyelerde ciddi bir yükselişe geçmişti.

Ortodoks/Klasik Marksizm’den kopuş hatta büyük bir ret ediş üzerine kurulu olan Analitik Marksizm, çoğunlukla İngilizce konuşan coğrafyada etkili olan bir yaklaşımdır. Klasik Marksizm’de yer alan diyalektik ve tarihselcilik unsurlarını eleştirerek rasyonelliği ve analitik düzlemi merkeze aldığını iddia eden bu yaklaşımın kurucuları G.A.Cohen, Jon Elster, John E. Roemer ve E. O. Wright gibi isimlerdir. Yaklaşımın kurucu isimlerinin birçok konuda hemfikir olmadığı hatta Elster gibi isimlerin bazı fikirlerini daha sonra değiştirdiğini eklemekte fayda var. Bu yaklaşımın en temel iddialardan biri Marksizm’i zırvalıktan kurtarmak veya zırva-olmayan Marksizm’i inşa etmektir. Öyle ki bazı isimlerin Marksizm’in temel unsurları olarak gördüğü emek-değer kuramı da diyalektik ve tarihselcilik ile beraber zırva olarak adlandırılır ve ret edilir. (Cohen, 2000: xvii-xxviii). Kimileri için yaklaşımın analitik ismini taşıması bu türden bütünselci içerikleri ret etmelerinden gelir. Bazı araştırmacılar Analitik Marksizm’in hedefini açıkça “Marksizm’in bir sosyal bilim olarak yıkımdan kurtarılabilecek parçalarını yeniden inşa etmek” olarak görmektedir. (aktaran Tarrit: 596). Ayrıca Roemer gibi isimler için Marksizm’in ayırt ediciliği soru ve iddialarında yatar. “Marksizm, diğer sosyal düşüncelerden, araçlarıyla değil, ortaya koyduğu sorularla ayırt edilmelidir” (Roemer, 1988: 176).

Peki böylesi büyük iddialar mevcutken bu yaklaşıma neden hala Marksizm’in bir türü olarak yaklaşıyoruz? Bu yaklaşımın temsilcileri denilebilecek isimlerin kendilerini öyle tanımlamalarından dolayı mı? Gerçekten de sözünü ettiğimiz isimlerin çoğu sosyalizmi diğer ideolojilere göre daha tercih edilebilir ve insancıl gördüklerini sık sık tekrar ederler. Diğer yandan soruyu biraz değiştirirsek; çoğunlukla emek-değer kuramını ret etmeleri, sınıf ve sömürü kavramlarına farklı şekillerde açıklamayı tercih etmeleri gibi özellikleri onları Marksist ve sosyalist saymamak için bize güçlü gerekçeler verebilir mi?

Marksizm bugün çok geniş bir yelpazedir. Bu yelpazenin hangi ucunda duran kuramların daha Marksist sayılacağını, diğerlerinin daha az Marksist olacağını söylemek, epistemolojik olarak zor olduğu kadar, siyaseten de uygunsuz olabilir. (Kibar, 2018: 75) Bu nedenle Analitik Marksistler’e yönelik “Akademik Marksist” benzetmeleri bir tür “Marksizm-dışı Olma” ithamıyla örtüşür ve oldukça farklı tartışmaların bir noktasında yer alır. Diğer yandan Analitik Marksizm ismini kullanarak  bahsettiğimiz isimlerle doğrudan bir ilişkisi olmayan, 1950’lerde Polonya’da Linguistik-Analitik Marksizm Okulu adında bir grup mevcuttu. (daha fazla bilgi için: Skolimowski, H., 1967, Nowak, L. 1998) Marx’ın çalışmalarının matematiksel formülleştirmesiyle ilgilenen bir Japon okulu da Analitik Marksizm ismini kullanmaktaydı.  (Takamasu, A. (ed.), 1999)

Analitik Marksizm’in doğuşu kimileri için Cohen’in Karl Marx’s Theory of History: A Defence (Karl Marx’ın Tarih Teorisi: Bir Savunma) adlı kitabının 1978’de yayımlanmasına denk düşer. Bu kitabın ortaya çıkmasından sonra Eylül Grubu adında bir ekip düzenli olarak bir araya gelmeye başladı. Ekip içerisinde Roemer, Elster ve Cohen gibi isimlerde yer alıyordu. Grup içinde kimi isimler kendilerini daha önce söz ettiğimiz gibi Zırva-Olmayan [Non-Bullshit] Marksizm Grubu olarak da adlandırmayı tercih etti. Grup içerisinde doğrudan yer alan ve dolaylı olarak ilgilenen diğer isimler şunlardır; Pranab Bardhan, Sam Bowles, Robert Brenner, Alan Carling, Joshua Cohen, Andrew Levine, Adam Przeworski, Hillel Steiner, Robert Van der Veen, Philippe Van Parijs, Erik O. Wright, Michael Albert, Robin Hahnel, Stephen Marglin, David Miller, Richard Miller, G.E.M. de Ste. Croix, Michael Wallerstein ve Allen Wood. Grup içinde Marksist olmayanlar da yer alıyordu, öyle ki Bowles ve Van Parijs gibi isimler Marksist olmadıkları açıkça söylüyorlardı.

Analitik Marksizm’i Klasik Marksizm’den ayıran en büyük sınırlandırma ayraçlarından biri Hegel etkisiyle olguları bütüncül açıklamaya yönelik genel eğilimin aksine atomist bir yaklaşımı benimsemektir. Bazı Analitik Marksistler’in Marksizm’i bütüncül tek bir teori olarak değil, birbiriyle az çok bağlantılı bir teoriler dizisi olarak ele aldığı iddia edilebilir; “Mantıksal olarak birbirinden bağımsız ve eşit olmayan önemlerde birkaç farklı teori, Marx’a atfedilebilir” (Elster 1978: 70). Analitik felsefecilerin bir kısmı dünyanın betimlenmesinde kullanılacak mantıksal bağlantılar yoluyla karmaşık parçalardan oluşan bütünleri parçalara ayırarak ele almayı yöntem olarak tercih etmiştir. Bu tanımlamadan hareketle Analitik Marksizm’in hedefinin Wright tarafından yapılan şu tanımı daha anlaşılırdır; “… diziler hâlindeki soyut kavramları tanımlamak (…) ve sonra da bu kavramların, daha somut sosyal form kategorileri oluşturmak üzere birleştirilebileceği yolları belirginleştirmektir” (1994: 112).

“Benim de dâhil olduğum bir grup Marksist ya da yarı-Marksist, Marksizm’i istilâ eden karanlık olarak düşündüğümüz şeyden tiksinmeye başladığında ve bu sebeple, 1970’lerin sonlarında, yılda bir toplanan ve mensubu olmaktan mutluluk duyduğum Marksist bir tartışma grubu oluşturduğumuzda, meslektaşlarımın bunu “Zırva-Olmayan Marksizm Grubu” olarak adlandırmasından memnun olmuştum” (Cohen 2002: 323).

Tüm bu arka plan açıklamalarımızdan sonra Analitik Marksizm’in içeriğinden kısaca söz edebiliriz.

Hegelci Mantığın Reddi: Analitik Marksistler’in ilk özelliklerinden biri Hegelci diyalektik mantığa karşı formel mantığı kullanmalarıdır. Hatta öyle ki çoğu isim Hegelci mantığı açıkça ret ettiklerini yüksek sesle ilan eder. Böyle bir durumun söz konusu olmasının sebebi Hervier gibi yorumcular için Hegelci mantığın Marksizm’in anlaşılabilirlik düzeyini bir hayli düşürmesidir. (Hervier, 1995: 98).

Metodolojik Özgünlük: Çoğu Analitik Marksist için Marksizm’in kendine özgü bir metodolojisi yoktur ve olması çok da elzem değildir. Marksizm’in en önemli metodu dünya hakkındaki fikir ve olgulara dayanmasıdır. Buradaki vurgu sanki materyalizme yaslanmanın ve idealizme düşmemenin asıl metot olabileceği yönünde gibidir. Böylece Marksizm’in dünya hakkındaki iddiaları ve fikirleri onun aynı zamanda özgünlüğünü de kapsar.

Emek-Değer Teorisi’nin Reddi: Analitik Marksistler’in büyük bir kısmı (hatta Brenner dışında neredeyse hepsi) Emek-Değer Teorisi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası’nı kabul etmemektedir. Belki de bu yaklaşımın en tartışmalı yönü budur; çünkü bu iki teori Marksizm’in ekonomi-politik temellerinden en önemli olanlarıdır. Öyle ki bu iki teori, Marx’ın  Das Kapital ve diğer eserlerinde sık sık üzerinde durduğu birçok iddiayı içerisinde barındırır. Analitik Marksistler’in bir kısmının serbest piyasa kapitalizmi yanlısı teorisyenlerce savunulan Marjinal Değer Yasası’nı kabul ediyor oluşu özellikle Klasik Marksistlerce ciddi bir şekilde eleştirilir ve bazen “Siz Marksist Değilsiniz!” ithamına dönüşür. (Küçük bir not: Kendisi de Marksist olan bu yazının yazarı, tam bu noktada birkaç küçük not düşmeyi fırsat olarak görmektedir. Öncelikle “Gerçek X, bu değildir.” yanılgısına düşmeksizin gerçek Marksizm’in ne olduğunu bildiğimizi iddia etmiyoruz; ancak Marksizm’in ne olmadığı hakkında belli türden fikirlerimiz var. Bunlardan ilki şudur; Marksizm’de dogmatik kabuller ve kişi kültleri yoktur (veya varsa bile olmamalıdır). Herkesin bildiği çok basit bir örnek olarak Marx, devrimin İngiltere olacağı konusunda ve Paris Komünü öncesi bir dizi gözleminde yanılmış olabilir, yanılmış olması da dünyanın en doğal olaylarından biridir. Eğer Emek-Değer Teorisi gerçekten belli türden problemleri çözemiyorsa o halde bir Marksist’in yapması gereken şey Emek-Değer Teorisi’ni terk etmek, güncellemek ve somut durumun somut tahlilini yapmaya devam etmek için yeni açıklamalar peşinde koşmak olacaktır. (Bu ifade Emek-Değer Teorisi’nin ret edilmesi gerektiği yönünde normatif bir iddia içermemektedir.) Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi Marksizm çok geniş bir yelpazedir ve günümüzdeki farklı Marksist yaklaşımlar, Marksizm’in kimileri tarafından temel sabitleri olarak görülen ilkelerini eleştirebilir, geliştirebilir, yeni eklemeler yapabilir veya tamamen korunması gerektiğini iddia edebilir. Tabi ki tüm bu iddialar için güçlü gerekçelendirme ve argümanlar var olduğu sürece. Bunu ret etmek Marksizm’i gerçek anlamda bir dogmaya düşürmek olacaktır ki, acı bir şekilde bu yönde eğilimi bizzat Marksist olduğunu iddia eden kişilerde görmek bir hayli üzücü. Diğer yandan bu ifadelerin, sahibini “Marksist-Olmayan” ilan etmek için yeterli olup olmadığı sorusunu bizzat okuyucunun kendisine bırakıyoruz.)

Peki bu üç ayrım noktası Analitik Marksistler’in, Marksizm’in temel gövdesini ve içeriğini değiştirme amacı taşıdıklarını kanıtlar mı? Bu oldukça tartışmalı bir konu. Ancak en azından hedeflerden birinin metodolojik bir farklılık olduğunu kesinkes söyleyebiliriz gibi duruyor. Bu yönde bir ifade şu şekilde gerekçelendirilebilir görünüyor; Marx, Hegelci diyalektiğin yapısını kabul edip idealist içeriğini ret ederken, Analitik Marksistler’in çoğu Hegelci diyalektiğin hem yapısı hem de idealist içeriğini ret ediyor gibi görünüyor. Böylece mevcut tarih teorisinin, Hegelci olmayan bir biçimde yeniden ele alınması bu yaklaşımın genel bir kabulü gibi görünüyor.

Peki elimizde Klasik Marksizm’le uyuşan ve uyuşmayan neler kalmıştır Analitik Marksizm’e dair? Cohen’in tarihsel materyalizme bağlı kaldığını, Roemer’in Marx’ın iktisat anlayışını oyun teorisi gibi çağdaş yaklaşımlarla yeniden ele aldığını, Elster’in ise metodolojik bireycilik ile ilgilenip, rasyonel seçim teorisi ile yeni bir inşa sürecine giriştiği iddia edilebilir. (Tarrit, 2006) Tüm bu saptamalar bir Klasik Marksist için, Analitik Marksizm’in devrimci içerikten yoksun olduğu ve proletarya diktatörlüğünün ret ettiği sonucunu da doğurabilir.

Eklemekte fayda var ki Analitik Marksistler’in bir kısmı çağdaş liberal ve liberteryen teorisyenlere bir dizi eleştiri getirerek (özellikle adalet ve eşitlik konularında), çağdaş siyaset felsefesine farklı bir soluk getirmiş gibi görünüyor. İlerleyen yazılarda hem söz konusu eleştiriler hem de Analitik Marksizm’in içeriğine dair daha geniş bir içerik kaleme alarak tartışmaların büyük bir kısmını açıklamaya çalışacağız. Bu yazı Analitik Marksizm’e dair küçük bir giriş hatta notlar derlemesi olup gelecek yazılar için bir hazırlık niteliği taşımaktadır.

Kaynakça

Singer, P. (1979) “On Your Marx”, The New York Review of Books 26 (20): 44–47.

Cohen, G. A. (2000). Karl Marx’s Theory of History: A Defense. Genişletilmiş baskı. Princeton: Princeton University Press.

Kibar S., (2018). Analitik Marksizm’in Sömürü Olgusuna Yaklaşımının bir Eleştirisi. Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 1

Tarrit F.,“A Brief History, Scope, and Peculiarities of ‘Analytical Marxism’”, Review of Radical Political Economics, 2006, Vol. 38, No. 4, 595–618.

Skolimowski, H. (1967) Polish Analytical Philosophy, London: Routledge & Kegan.

Takamasu, A. (ed.) (1999) Analytical Marxism, Kyoto: Nakanishiya Press.

Nowak, L. (1998) “The Adaptative Interpretation of Historical Materialism: A Survey – on a Contribution to Polish Analytical Marxism”, Poznan Studies in the Philosophy of the Sciences and the Humanities 60: 201–236.

Wright, E. O. (1994) Interrogating Inequality: Essays ob Class Analysis, Socialism and Marxism, London: Verso.

Cohen, G. A. (2002) “Deeper into Bullshit”, içinde: Contours of Agency: Essays on

Roemer, J. E. (1988) Free to Lose: An Introduction to Marxist Economic Philosophy, Cambridge, MA: Harvard University Press.

Elster, J. (1978) “The Labor Theory of Value: A Reinterpretation of Marxist Economics”, Marxist Perspectives 3: 70–101.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Pratik Etik: Kürtaj Tartışmalarına Felsefi Bir Bakış – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

Bilgi İlkeldir. – David Papineau

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü