Bilinç Bilinçsiz Beynimizin Bir Ürünü Mü? – Peter Halligan ve David A. Oakley

//
934 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

 “Bilinç”, onu açıklamak için kullanılan kelimelerin “neredeyse bütün insanlar tarafından törpülenmesinden dolayı”, ona çok fazla aşina olsak da aslında onu çok da iyi anlamadığımız anlamına gelebilecek kafa karışıklıklarına sebep olan verimli bir konudur.

Bilinçli olmanın ne demek olduğunu hepimiz biliriz. Bilinçli olmak aslında, dünyanın farkında olmak ve ona cevap vermektir. Benzer şekilde hepimiz, bilincin nasıl işlediğine dair de sağduyuya sahibiz.

Fakat sağduyumuz kolaylıkla yanıltılabilir. Örneğin şu sorulara bir bakalım: Şu anda yerinde olmayan bir bacağınızın ağrısını hissediyorsanız, ağrı tam olarak nerededir? Eğer bu soruya cevabınız “Ağrıyı beynimde hissediyorum” ise, bacağınız şuan yerinde olsaydı, bu ağrı gene beyninizin içerisinde mi olurdu? Cevabınız evet ise, bir bacağın olduğunu düşünmenizin sebebi ne?

“Bilinci” açıklarken oluşan kafa karışıklıklarının bir kaynağı, zihinsel yaşam çalışmalarını oluşturan, sağduyuya ve geleneğe dayanan açıklamalardır. Bu çalışmalar genellikle, bilinçli olan kasıtlı süreçler ile bilinçsiz olan istemsiz süreçler (yani, farkındalığımızın dışında olan süreçler) arasında bir ayrım yapılarak tartışılır. Örneğin yürürken, bir yere gitmeye yönelik olan niyetimizin bilinçli bir farkındalığına sahibizdir. Diğer yöndense, yürürken bir ayağımızı diğerinin önüne doğru atmak bilinçli olmayan bir eylemdir.

Bunu takiben, çoğumuz bilincin (öznel farkındalığımızın) düşüncülerimizin, anılarımızın ve eylemlerimizin oluşumundan ve kontrolünden sorumlu olduğunu düşünürüz. Aynı zamanda, bu psikolojik süreçlerin bazılarının farkındalığımızın ötesinde devam ettiğinin de bilincindeyizdir. Örneğin, bir kalemi elimize aldığımızda ne hakkında yazacağımızı bilebiliriz ama yazacağımız her bir sözcüğü tek tek seçmemiz ve heceleri birleştirmemiz bilinçli olmayan süreçlerdir.

Bu geleneksel ayrımın arkasındaki temel itici güç, nedenselliğin öznel farkındalığı, düşüncelerimiz, duygularımız ve eylemlerimiz üzerinde kontrol sahibi gibi görünen günlük deneyimle ilişkilendirdiğine dair olan güçlü inancımızdan kaynaklanmaktadır. Fakat son 100 yıl içerisinde, bilinçli ve bilinçli olmayan durumlar şeklindeki yüzeysel olan geleneksel yorumlamayı tekrar gözden geçirmemize sebep olacak kanıtlar ortaya çıktı ve bu kanıtların sayısı gün geçtikçe artıyor. Psikolojik süreçlerimizin içeriğinin (düşüncelerimiz, inançlarımız, duyumlarımız, algılarımız, duygularımız, niyetlerimiz, eylemlerimiz ve hatıralarımızın) hepsi olmasa da çoğunun, aslında sahne arkasında hızlı ve verimli bir şekilde işleyen bilinçsiz beyin sistemleri tarafından oluşturulduğuna dair artan bir fikir birliği var.

Varlığın Bilinçsiz Doğası

“Bilinç deneyimi” veya öznel farkındalık (veya sadece farkındalık) dediğimiz şey, beynin bilinçsiz bir şekilde oluşturduğu sürecin ta kendisidir. Bilinçlilik, bu sürecin ne fazlası ne de eksiğidir. Bilinç, beyin sistemleri tarafından bilinçsiz bir şekilde oluşturuluyor olsa da, bilincin zihinsel süreçlerle hiçbir nedensel ilişkisi yoktur veya onların üzerinde hiçbir etkiye/kontrole sahip değildir.  Öznel farkındalığın kişisel anlatımının (kişinin birinci kişi gözünden kendi deneyimleri hakkında konuşmasının) içeriğine eşlik etmesi, nedensel olarak zorunludur. Fakat bilincin, bunların altında yatan psikolojik süreçleri anlamak ve açıklamak gibi bir yükümlülüğü olduğunu söyleyemeyiz.

Bu fikri daha iyi açıklamak için, bilişsel psikolojinin kurucularından biri olarak görülen George Miller’ın ne dediğine bakalım. Bir şey hatırladığınızda “bilinç, hafızanızdaki o kadar şey arasından bu spesifik şeyi nasıl hatırlayabildiğinize dair size hiçbir ipucu vermez çünkü onu üreten süreçler bilinçsizdir. Hatırladığınız şey bilinçte biranda kendiliğinden belirir ve bu, bilinçli şekilde olan düşünme sürecinin bir sonucu değil, fakat düşünme eyleminin kendisinin bir sonucudur (yani, bir “çıktısıdır”).

Hatta bu iddiayı biraz daha ileri götürerek, öznel farkındalığın (bilinçli olmanın nasıl bir şey olduğuna dair birinci kişi gözünden olan deneyimimizin) kendisinin beyindeki bilinçsiz bir sürecin ürünü olduğunu söylüyoruz. Bu gözlemi, ünlü bir sosyal psikolog olan Daniel Wegner “bilinçsiz mekanizmalar hem eylem hem de düşünme süreci hakkında bilinçli düşünce dediğimiz şeye sebep olur ve düşünceyi eylemin nedeni olarak algılayarak deneyimlediğimiz özgür irade duygusunu üretir” diyerek çok iyi ifade etmiştir.

Hem öznel bilinç deneyiminin (öznel farkındalık) hem de bilinçle ilişkili psikolojik süreçlerin (düşünceler, inançlar, fikirler, niyetler vb.) bilinçli olmayan süreçlerin ürünleri olduğuna dair olan iddiamız, bilinçsiz otomatik beyin sistemlerinin tüm temel biyolojik süreçlerimizi (solunum ve sindirim gibi) güvenilir, verimli ve çoğu zaman bizim farkında olmadığımız bir şekilde gerçekleştirmesiyle tutarlıdır.

Bu iddiamız aynı zamanda doğa bilimlerinde, özellikle de nörobiyolojide yapılan daha geniş kapsamlı gözlemlerle de tutarlıdır. Örneğin nirolobiyolojide, bireye bu anlamda bir bilinç atfetmek psikolojideki kadar yaygın değildir. Bu disiplinde, canlılardaki karmaşık ve akıllı tasarımın bilinçli süreçler tarafından yönlendirildiğinden ziyade, canlının çevreye uyum sağlaması sayesinde doğal seçilim yoluyla biriken süreçlerle birlikte “ortaya belirdiği” düşünülür.

Bilince Dair Getirilen Psikolojik Yorumlamayı Bırakmak

Eğer gerçekten “bilinçsiz süreçlerin özneleriysek”, psikolojik durumları “bilinçli” ve “bilinçsiz” olarak karakterize etmeye devam etmenin bize yardımı dokunmaz çünkü bu yorumlama, psikolojik süreçlere dair teorik anlayışımızı kısıtlar. Dahası, eğer psikolojik süreçler ve bu süreçlerin neden olduğu şeylerin hepsi bilinçsiz sistemlere dayanıyorsa, beynin otomatik ve kontrollü süreçlere sahip olduğu fikrinin de yeniden düşünülmesi gerekir. Beynin bu süreçlerini bilinçli sistemlere dayanarak açıklamak yerine bilinçsiz gerçekleşen süreçlerin sürekliliğindeki farklılıklar olarak açıklamak daha iyi olabilir.

Böyle bir açıklama, kişinin öznel deneyiminin sahip olduğu niteliksel özelliğin sağduyuya uygunluğunu veya bilişsel sinirbilimin bulgularını ortadan kaldırmaz. “Bilinç” ve “bilincin içeriği” terimlerinin kullanımıyla ortaya çıkan kafa karışıklığının bir kısmını azaltmak için iyi bir fırsat sunar. Tıpkı psikolojik yorumlamadaki gibi, bilincin psikolojik süreçleri ayırt etmede işlevsel bir rolü olduğunu da kabul eder.


Peter Halligan ve David A. Oakley“What if consciousness is just a product of our non-conscious brain?”, (Erişim Tarihi: 18.06.2021)

Çevirmen: Alparslan Bayrak

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Avrupa Sömürgeciliği Küçük Buzul Çağı’nı Hızlandırdı mı? – Dagomar Degroot

Sonraki Gönderi

Antik Yunan Filozofları Niçin Yeryüzünün Gördüğü En Büyük Düşünürlerdir?

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü