David Hume’un Tasarım Argümanı’na Yönelik Bazı Eleştirileri ve Yanıtlarım – Jonathan David Garner

/
3024 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Evrenin tasarımından söz ettiğimizde, evrenin oldukça düzenli ve kompleks olduğunu ve bunun en iyi açıklamasının da onun tasarımından kaynaklandığını kast ederiz.

Bugün ki tasarım yaklaşımı, Paley’in ortaya koyduğu şekliyle metodolojik natüralizm veya mekanik bilim görüşünü varsaymaktadır. Bu yaklaşım, Aquinas’ın tasarım metafiziği veya telos’undan epey farklıdır.

Bunlarla beraber Hume, bazı sebeplerden dolayı Paley’inki gibi analojilere başvurmuyordu. Fakat bu konuya girmeden evvel söz konusu analojiye bir göz atalım.

Tasarım analojisi (benzerlik kıyaslaması) nasıl bir şeydir?

  1. Doğadaki nesneler, insan yapımı makinelere benzer.
  2. İnsan yapımı makineler, bir tasarımın sonucudur.
  3. Analojik etkilerin benzer (analojik) sebepleri olacaktır.
  4. Öyleyse, doğadaki nesneler, tasarım benzeri bir şeyin sonucudur.

Hume’un bu argümana yönelik itirazlarından biri, bu analojinin kişiyi teistin amaçladığı gibi tek bir tasarımcıya ulaştırmadığını düşünmesidir. Hume, geçmiş deneyimlerimize (arka plan deneyimlerimize) bakarsak Evren’in birden çok tasarımcı tarafından yapılmasını bekleyeceğimizi söyler. Örneğin, bir binanın inşa edildiğini gözlemlediğimizde, her zaman için pek çok inşaatçı ve müteahhit görürüz. Hiçbir zaman bir kişi görmeyiz ki; o halde niçin Evren’in bir tasarımcısı olduğunu düşünelim?

Bu itirazla ilgili problem, varlıkları gereken daha fazla çoğaltmamız (Ockham’ın usturası dediğimiz şey) gerektiğini söylemesidir. Rasyonel bir soruşturma ve bilimde, gerekli olandan daha fazlası bulunmazsınız. Ne demek mi istiyorum? Bir suça dair tüm kanıtların tek bir suçlu bulunduğuna işaret ettiğini varsayalım. Bu durumda yalnızca bir suçlu olduğu sonucuna varmak yeterli olacaktır. Diğer bir deyişle, ikinci bir suçlunun var olduğu sonucuna varmak için elimizde hiçbir sebep göremiyoruzdur. Aslında, mağdur kişiyi kimin öldürdüğüne dair başka bir suçlama yapmak için yeni kanıtlar ortaya çıkmadıkça ikinci bir suçlu olduğu sonucuna varmamalıyız.

David Hume (1711-1776)

Evren söz konusu olduğunda, evrenin tek bir tasarımcısı olduğunu düşünmek için elimizde sebepler var mı? Hume, bu soruya, insan yapımı tasarım konusundaki deneyimlerimden ötürü evet dediğini hatırlayalım. Fakat bize göre, Hume’un hata yaptığı yer de tam olarak burasıdır. Arka plan bilgisi, bir vakaya yönelik kullandığımız ölçütlerden yalnızca biridir. Bu ölçütün yanı sıra ad hoc’a başvurmamaya, sadeliğe (Ockham’ın usturası), açıklayıcılık gücüne (veya kapsamına) gibi şeylere de bakmalıyız. Deneyimlerimizin makineler, yapılar veya benzeri şeyleri üreten/var eden/tasarlayan birden çok şeyin varlığını onayladığı doğru olabilir, fakat analoji ve benzetmelerin Paley’in ortaya koyduğu gibi kusursuz olması gerekmiyor. Çünkü böyle olsaydı analoji olmazdı. Deneyimlerimizin insan yapımı şeylerin bazen birden fazla tasarımcısının olduğunu doğrulaması, Evren’in bizatihi kendisinin de bir tasarımcısı olduğu anlamına gelmez.

Hume, eğer Evren’in herhangi bir yeri birden çok varlık tarafından tasarlanmışsa bu yerin tam olarak da şu an bize göründüğü gibi görüneceğini ileri sürer. Fakat durum gerçekten de böyle mi?

Analoji argümanını tartıştığımız için, iki şeyin tamamen birbirine benzer olmadığının farkındayız. Bundan dolayı Hume, tek bir tasarımcının olmadığını düşünmemiz için bize sebepler sunmaya vermeye devam etmektedir. O, Kötülük Problemi’nden dolayı tek bir tasarımcının var olduğuna ikna olmamamız gerektiğini iddia eder.

Fakat bu iddia, tasarım argümanının her şeye gücü yeten ve her şeye kadir olan bir varlığı kanıtlamayı amaçladığını varsaymaktadır; ki bu varsayım doğru değil. Dolayısıyla da tasarım argümanı, kötülük probleminden muaftır. Diğer bir deyişle, tasarım argümanı ile belki de teizmin Tanrısı gibi olmayan çok güçlü bir Varlık’a ulaşırız.

Eğer birkaç adım daha ileri gidersek, Evren’in birçok tasarımcıdan ziyade tek bir tasarımcı tarafından tasarlanmış olması durumunda tam da şu an olması gerektiği gibi göründüğünü ileri sürebiliriz.

Hume’un deneyim hakkında söylediklerine benzer şeyleri söyleyebiliriz. Yani deneyimler, bir şeylerin birden fazla ideaya sahip olmadığını gösterir. Bunun yerine, kişi bir ideyi düşünür, fakat bunlar ayrı ayri izlenimlerin (Hume, zihnin tüm algılarını “idea” ve “izlenim” olarak ayırmıştır. Canlı algılar izlenim kategorisi içine dahilken, cansız algılar idea kategorisine dahildir -cev. notu) eski deneyimlerin birleştirilmesinden başka bir şey değildir. (Örneğin at ve boynuz idelerini birleştirerek boynuzlu at fiziksel kavramını elde eder.) Ayrıca, birden fazla idea tarafından oluşturulmuş olsalardı, farklı bir evren tasarımı beklerdik. Farklı evlerin olduğu bir sokaktan geçtiğinizi düşünün, bu evlerin tek bir tasarımcısı olduğunu düşünmezseniz. Bundan ziyade, bu evlerin birden daha fazla sayıda tasarımcı olduğunu bilseydiniz, görmeyi umduğunuzun bu olduğu fark ederdiniz. İşte Evren’de böyledir. Yerçekimi yasası gibi şeylerin gündelik olarak deneyimlediğimiz şeylerle, Evren’in farklı noktalarında ters/farklı bir ilişkisi olmasını beklerdik, ama böyle olmuyor çünkü durum böyle değil.

Peki Evren’in tek bir tasarımcıya sahip olması durumu ad hoc mudur? Kesinlikle hayır.

Tek bir tasarımcı olduğunu varsaymak sadelik ve tutumlu olmak mı olurdu? Evet olurdu; yeterince güçlü bir tasarımcı, Evren’in varlığını açıklamak için kafidir. Birden fazla tasarımcıya başvurmak, zaten cevap olarak yeterli olan bir tasarımcıya bir tane daha eklemek olurdu.

Peki ya açıklayıcılık gücü? Yalnızca bir tasarımcı, Evren’de birbirine benzeyen birçok şeyin var olduğu gerçeğini açıklayabilmektedir. Fakat birden fazla tasarımcı ile bu durum pek uyuşmazdı. Tabi ki bu birden fazla tasarımcının birbiriyle tıpa tıp benzer olmadığı sürece! Ama niçin böyle olduğunu düşünelim ki?

Hume’ın ortaya koyduğu bir diğer itiraz ise; Evren’i veya Evren’in büyük bir kısmını deneyimleyemediğimiz için onun tasarlanmış olduğunu söyleyemeyeceğimiz şeklindedir. Bu itirazın epey başarısız olduğunu düşünüyorum, niçin böyle düşündüğümü açıklayacağım.

Göreceğim bir sonraki maymunun muhtemelen kahverengi veya siyah olacağını bilmek için tüm maymunları teker teker görmüş olmam gerekmez. Aynı şey Evren için de geçerli. Elimde bir örneklem mevcut bu örneklem ile Evren olmasa dahi en azından Dünya’nın tasarlanmış olduğu sonucuna varabilirim.

Aslında Hume’un önermesi bir bütün olarak Bilim’e hasar verecektir. Bilim her zaman için tümevarımsal çıkarımlara başvurur. Hiçbir zaman verilerin %100’ü elde edilene dek beklemeyiz. Eğer ki %100 kesinliğe veya eksiksiz bir popülasyona sahipsek, bu durumda tümevarım değil tümdengelim ile uğraşıyoruz demektir.

Kimi insanlar Hume’un itirazlarından birinin, insan yapımı tasarımlardan yola çıkarak doğa görüşleri geliştirdiğimiz olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle, insan yapımı tasarımı görene dek doğanın tasarlandığını düşünmeyiz. O halde içinde bulunduğumuz şey yalnızca bir çelişki.

  • İlk olarak, durumun niçin böyle olduğunu düşünelim ki? Hume, insanların tasarımı demin bahsettiğimiz şekilde çıkarsadığını kabul etmemiz için bize bir gerekçe vermiyor. Yalnızca böyle olduğunu varsayıyor.
  • İkinci olarak, tasarımı nasıl çıkardığımıza dair iyi bir gerekçe sunabilirim. Eğer söz konusu bir şeyin tesadüfen oluşması pek mümkün değilse ve bir bilgisayar veya insan DNA’sı gibi yeterince kompleks de değilse, o halde bu durumu tasarım cevabı ile ilişkilendirebiliriz.
  • Üçüncü olarak, bir şeyin tasarlandığını veya bir şeyin tasarlanmış olduğunu kabul etmeyi rasyonel olarak gerekçelendirme için o şeyin nasıl tasarlandığını bilmek zorunda değilim.

Peki Hume’un tasarım argümanına yönelik diğer itirazları nelerdir?

Demin de kısaca söylediğim gibi, Hume bu argümanın sizi doğrudan teizme götürmediğini söylemektedir. Evet doğru, ama diğer yandan bu argüman sizi natüralizmden uzaklaştırır.

Bunların yanı sıra Hume, “Tasarımcıyı kim tasarladı?” ifadesi ile de ünlüdür. Buradaki problem şu ki, karşınızda bir tasarım olduğunu fark edebilmeniz için, tasarımcıyı kimin tasarladığını bilmenize gerek yok. Aslına bakarsanız, bu ilke Bilim’e de zarar verir çünkü; çünkü böyle bir ilkeye göre bir açıklama yapmak için o açıklamaya ilişkin bir açıklamaya ve ardından açıklamanın açıklamasına yönelik bir açıklamaya sahip olmanız gerekir…. ve bu söyle sonsuza kadar gider.


Jonathan David Garner-Some of David Hume’s objections to the design of the universe and my replies“, (Erişim Tarihi: 24.05.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kutadgu Bilig’in Epistemik Tahlili – Nebi Mehdiyev

Sonraki Gönderi

Felsefe Saldırı Altında: Lawrence Krauss ve Yeni İnkarcılık – Patrick Stokes

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü