Dinler Tarihine Giriş: Dinler Tarihi Niçin Önemlidir? – Musa Yanık

//
2471 Okunma
Okunma süresi: 16 Dakika

Giriş

Öncelikle böyle bir makalenin felsefi yayınlara, daha doğrusu analitik felsefe yöntemine dayalı yayınlara yer veren bir site de yer almasının ne derece doğru ya da uygun olduğu sorusu herkesin aklına gelebilecek ilk soru olacaktır. Bu sebeple ilk amacımız sıkıcı bir giriş metnini okuyucuya sunmak değildir. Makale içerisinde hedeflenen şey, hem bu alanı kısa ve anlaşılır bir şekilde tanıtmak, hem de bu alanın din felsefesi ile uğraşan herkes için önemini ortaya koymak olacaktır. Nitekim dinler hakkında ve bu dinlerin ortaya çıkış sürecinden önce ortaya çıkan mitolojiler hakkında fikir sahibi olmak; din felsefesi dahilinde birçok kavramın arka planını göstermesi açısından önem arz etmektedir. Basit bir örnek vermemiz gerekirse; Alvin Plantinga gibi meşhur bir din felsefecisinin ortaya koyduğu dini epistemolojiyi anlamak için, onun teolojik, yani dini arka planında yatan bilgiye de sahip olmamız gerekir. Bu doğrultuda onun epistemik fikriyatında öne sürdüğü “sensus divinitatis” (ilahi his) kavramı bütünüyle teolojik bir kavramdır. Ayrıca bu kavramı ödünç aldığı kişi de, bağlı olduğu inancın önemli temsilcisi John Calvin’dir.

Örnekler elbette çoğaltılabilir. Söz gelimi Paul Tillich’in varoluşsal din felsefesi problemlerinin altında, güçlü bir Hristiyan mistisizmini, dikkatli bir dinler tarihi okuyucusu hemen keşfedecektir. Öte yandan dinler tarihinin önemini anlayabilmek için, bu disiplinin teoloji eğitimi veren batılı okullarda, karşılaştırmalı dinler tarihi gibi isimlerle, din felsefesi dersleriyle beraber verildiğini söyleyebiliriz. Aynı şekilde ülkemiz İlahiyat fakültelerinde “Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı” içerisinde, hem dinler tarihi hem de din felsefesi bilim dallarının, aynı anabilim dalı içerisinde beraber bulunduklarını da ilave edelim. Bu açıdan bakıldığında dinler tarihinin önemini biraz daha iyi anlayabiliriz. Nitekim din sosyolojisi, din psikolojisi, din felsefesi gibi alanların önünde bulunan “din” kavramı, bu ayrı alanların ortak noktasını oluşturmaktadır.

Paul Tillich (1886-1965)

Din felsefesi üzerine lisansüstü çalışmalarına başladığım ilk zamanlardan bu yana, benim en çok başvurduğum ve en çok yardımını gördüğüm alanlardan birisi de dinler tarihi olmuştur. Din felsefesi metinlerinde sıkça gördüğümüz ve biraz da yabancı kaldığımız dini kavramların çözümlenmesinde rehber işlevi gören bu alanın önemini ve temel kavramlarını şimdi bu yazı dahilinde aktarmaya çalışalım.

Dinler Tarihi Nedir?

Dini tanımlamanın zorluğu, herkes tarafından bilinen bir olgudur. Kuşkusuz kuş bakışı bir literatür taraması yapan herkes, din ile ilgili yüzün üzerinde farklı tanım olduğundan haberdar olacaktır. Acaba aynı şekilde “Tarih nedir?” sorusuna birden fazla yanıt vermek de mümkün müdür? Bu noktada aynı şekilde bir alanı tanımlamanın zorluğu karşımıza çıkmaktadır. Ancak amacımız okuyucuyu tanım kargaşasına sürüklemek değildir. Bu doğrultuda kısaca Dinler Tarihi, dinleri yer ve zaman belirterek analiz eden ve bu incelemeleri yaparken sıklıkla karşılaştırmalara yer veren bir bilim dalıdır. Burada yer ve zamandan kastedilen şey, hangi uygarlık? hangi medeniyet? hangi imparatorluk veya devlet? hangi kral veya hükümdar? hangi çağ veya dönem gibi soruları da içerisinde barındırmaktadır. Söz gelimi belli bir inanç özelliğini veya inanç pratiğini anlatırken bunun neolitik döneme mi yoksa paleolitik döneme mi ilişkin olduğunu ifade etmek, buradaki yer ve zaman ilişkisini daha anlaşılabilir kılacaktır. Karşılaştırmadan kast edilen ise, örneğin su gibi önemli bir maddenin, dünyanın farklı kıtalarındaki inanç paradigmalarındaki işlevini betimlemektir.

Tarih dediğimiz şeyin başlangıcından bu yana veya insanın tarih sahnesine çıkmasından mütevellit ortaya çıkan her din, her inanç dediğimiz pratik veya mit, dinler tarihinin konusunu oluşturur. Bu açından dinler tarihi filoloji, sosyoloji, antropoloji ve daha birçok alanın kullandığı farklı yöntemleri kullanarak, dinleri ortaya çıkışından ve gelişim göstermesine kadar, tarihi seyri içerisinde incelemeye çalışır. Her özgün bilim dalı gibi, dinler tarihinin de sıklıkla yardımına başvurduğu bilim dalları da vardır. Elbette bunlar Tarih, Din Felsefesi, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi gibi dallar olmakla birlikte, Etnoloji, Arkeoloji, Sanat Tarihi gibi pek çok farklı alanlardır.

Dinler Tarihi’nin Önemi

Makalemizin giriş kısmında ifade ettiğimiz gibi, sıkıcı veya genel anlamda din felsefesi ile alakası olmayan tartışmalardan kaçınmak istediğimizi burada öncelikle bir kez daha ifade edelim. Çünkü bu makalenin amacı, inandıkları din dışında başka bir din olmadığını kabul etmek istemeyenlere yönelik bir tanıtım veya çözümleme sunmak değildir. Ayrıca yine bu makalenin amacı dinleri doğru/yanlış bozulmuş/hak din diye tartışmaya açmak hiç değildir. Zaten bu konular dinler tarihi ile ilgili bir giriş metninin konusunu aşan şeyler olduğu gibi, yoğunlukla teolojik tartışmalardır. Başlıkta da ifade ettiğimiz gibi dinler tarihi niçin önemlidir? Daha doğrusu din felsefesi ile uğraşan bir kişi için dinler tarihi neden önemlidir? Yazımızın başında buna dair giriş mahiyetinde birkaç şey ifade etmiştik. Bilindiği gibi bir düşünürü anlamak ve onun ortaya koyduğu problemi çözümlemek için, onun felsefi görüşleri hakkında bilgi sahibi olmak kadar, onun anlam dünyası hakkında da bilgi sahibi olmak elzemdir. Burada anlam dünyasından kast ettiğimiz şey bütünüyle inançları, metafizik tutumu ve değerleridir. Söz gelimi sofistike bir biçimde “Hristiyan bir düşünür” tabirini kullanmadan önce Hristiyanlık hakkında ne bildiğimiz, daha öncelik arz etmektedir. Bunu sadece inanç açısından değerlendirmek elbette yanlış olacaktır. Çünkü aynı şekilde ateist bir düşünürün zihin felsefesine dair çözümlemeleri de, onun anlam dünyasında az çok kendisini göstermektedir. Öte yandan bizim felsefi ve teolojik anlamda rasyonel ve irrasyonel olarak kabul ettiğimiz şeyleri de belirleyen yine bu anlam dünyasıdır. Nitekim A. Plantinga’nın da belirttiği gibi;

Neyi rasyonel olarak kabul ettiğiniz…sizin metafiziksel ve dinsel tutumunuza bağlıdır. Sizin felsefi antropolojinize dayanmaktadır. Sizin insanın ne tür bir varlık olduğu konusundaki görüşleriniz, insanın neye inanmasının rasyonel ya da irrasyonel olacağına ilişkin görüşlerinizi tamamen ya da kısmen belirler; bu düşünce, sizin inanç konusunda neyi doğal, normal ya da sağlıklı kabul ettiğinizi tayin eder.[1]

Konuyu, derinlik arz eden bir din felsefesi probleminin içine hapsetmenin bu noktada bir anlamı yok. Ancak yukarıda söylediklerimiz, dinler tarihinin bir din felsefecisi açısından önemini de göstermesi bakımından değerlidir. Bu noktada dinler tarihinin önemini, yine bu alan içinde ifade eden önemli bir isim bulunmaktadır. Türkçede dinler tarihi açısından en kapsamlı eserlerden birisi olan Mircea Eliade’nın “Dinler Tarihine Giriş” kitabı için yazdığı ön sözde Georges Dumezil şunları ifade etmektedir:

“Elli yıldır, belki de daha az bir süredir dinsel görüngüleri tek bir ortak ögeye indirgeyip, güney denizlerinde günah adı verilen ortak bir kavram içinde kaynaştırarak her şeyin açıklanabileceği düşünüldü: En ilkellerinden en uygar olanlarına kadar dinler, yalnızca mananın değişik uygulamalarından ibaret oldular, mana belirli bir çevresi olmayan ama her tür çerçeveye oturmaya hazır, tanımlanamayan fakat söyleme aktarılmaması nedeniyle tam da bu yetersizlikle nitelenen, dinden söz edilen her yerde varlığını hissettiren sacer ve numen, hagnos ve thambos, brahman, tso gibi değerli sözcüklerin, hatta Hristıyanlıktaki ‘lütüf ‘un türetildiği ya da değişik biçimlerinin oluşturulduğu, her yere yayılmış gizemli bir güçtür. Pek çok araştırmacı haklı olarak bu dağınıklığa bir bütünlük vermeye adamıştır kendini. Ama kısa sürede bu amacın kendilerine pek de bir şey kazandırmadığının farkına varmışlardır: seyyahlar ve kaşifler, karşılaştıkları dinsel olgulara özel nitelikler affetmelerine neden olan her şeyi tuhaf bir adla adlandırmışlardır. Bugün bize en çarpıcı görülen nokta, incelemeden kastedilenin artık her yerde karşımıza çıkan, ama ancak hakkında bir şey söylemediğimiz zaman aynı olan dağınık, karmaşık güç değildir; aksine tüm dinlerin temelinde bulunan, söylemsel ya da simgesel olarak tüm teolojilerde, tüm mitolojilerde ve liturjilerde tanımlanan yapılar, mekanizmalar, dengelerdir. Dinin, kendini oluşturan ögelerin kalıntılarından farklı bir sistem olduğu düşüncesine ulaşıldı ya da başka bir ifadeyle geri dönüldü; din, eklemli bir düşünce, bir dünya görüşüdür. Kısacası bugün araştırmaların izlediği mana değil logos‘tur.”[2]  

Burada dinler tarihinin önemini bu alan içerisinde iyi bir şekilde ifade eden G. Dumezil’in sözlerine ek olarak M. Eliade’nın şu görüşleri de kanaatimizce önem arz etmektedir:

Din tarihçisi için kutsalın her tezahürü önemlidir; her ayin, her mit, her inanç ya da tanrı figürü kutsalın deneyimlenmesini yansıtır ve dolayısıyla varolma, anlam ve hakikat kavramlarını gündeme getirir. Daha önce başka bir fırsatta belirttiğim gibi, “insan zihninin, dünyada indirgenemez gerçek bir şeyin bulunduğu kanısı olmadan nasıl işleyebileceğini hayal etmek güçtür; insanın deneyimlerine ve dürtülerine bir anlam yüklemeksizin bilincin nasıl ortaya çıkabileceğini düşünmek olanaksızdır.[3]

Gerek Eliade’dan alıntıladığımız bu sözler, gerekse yukarıda Dumezil’in ifadeleri, içerisinde birçok din felsefesi problemini de dolaylı olarak barındırmaktadır. Nitekim Dumezil’in son tahlilde öne sürdüğü “logos” kavramı başlı başına felsefi bir problem olmakla beraber, din felsefesinin de konusunu oluşturur. Ayrıca Eliade’nın cümleleri de, yukarıda ifade ettiğimiz anlam dünyası, yani metafizik görüşlere ilişkin sözlerimizi de kanıtlar niteliktedir. Bu açıdan bakıldığında insanı ve onun inançlarını ya da inançsızlığını konu alan din felsefesinin dinler tarihi açısından önemi daha anlaşılabilirdir. Son tahlilde insanın “kutsal” saydığı ve bu doğrultuda eylemlerini belirlediği bu süreçler bütününü Eliade şöyle ifade etmektedir;

kutsal, insan bilincinin tarihinde bir aşama değil, bilincin yapısı içinde bir unsurdur. Kültürün en arkaik düzeylerinde insan olarak yaşamak kendi içinde dinsel bir deneyimdir; çünkü beslenmenin, cinsel hayatın ve çalışmanın ayinsel bir değeri vardır. Başka bir deyişle, insan olmak –ya da insan haline gelmek- dinle ilişkili olmak demektir.[4]

Görüldüğü gibi dinler ve onların tarihlerine ilişkin birçok tanımlama, problem ve yöntem din felsefesi ile entelektüel anlamda ilgilenen herkes için önem arz etmektedir. Açıkçası belli başlı bir din felsefesi problemini anlamak için bile, bu problemin ortaya konduğu ve doğrudan ilgi alanına girdiği alanlarla yakından ilgili olması, bir din felsefecisinin sorumluluğu alanına da girmektedir. Nitekim Kozmolojik Argüman’ın farklı türevlerini anlayabilmek için az çok fizik, teorik fizik ve astrofizik gibi alanların, bu argüman dahilinde ortaya konan kavramlarını bilmeden yapılacak bir değerlendirme veya eleştiri, her zaman eksik kalacaktır. Aynı şekilde Enkarnasyon’un ne olduğunu iyi bir şekilde bilmeden, R. Swinburne’ün konu hakkında görüşlerini değerlendirmek de hatalı olacaktır.

Bazı Temel Kavramlar

Aşağıdaki kavramlar, dinler tarihi içerisinde sıklıkla kullanılan ve kutsalı ifade etmek, onun farklı tecellilerini ortaya koymak ve onları açıklayabilmek için kullanılan kavramlardır:

  • Kutsal: Ayinler, mitler, ilahi biçimler, tapılan nesneler, simgeler, kozmolojiler mukaddes insanlar, kutsal sayılan mekanlar, daha doğrusu belli bir din ve inanç içerisinde kendisine anlam yüklenen her şey kutsaldır.[5] Kutsalı belirleyen şey, o şeyin din dışı olup olmadığıdır. Yani kutsal kısaca, din açısından saygıya değer olan şey anlamına gelmektedir.
  • Liturji: Çeşitli dinlerdeki ibadetleri ve düzenli ayinleri ifade etmek için kullanılır. Açıkçası liturji, dinsel törenlerin belirli organizasyon içerisinde usullerini belirleyen şeylerdir.[6]
  • Hiyerofani: Yunanca hieros, yani “kutsal” ve phainein “göstermek” sözcüklerinin birleşiminden oluşur. Kısaca kutsal olanın, kutsal bir yerde veya bir nesne içerisinde tezahür etmesi ya da ortaya çıkmasıdır.[7]
  • Epifani: Yunanca epiphaneia yani “tezahür” anlamına gelir. Yüce bir varlığın görünmesidir. Epifanilerin hiyerofanilerden farkı, bazı teistik dinlerde özel anlama sahip olmasından ileri gelmektedir.[8]
  • Kratofani: Gücün veya kudretin tezahürüdür. Kratofaniler, yani güç tezahürleri olarak kabul edilirler ve sonuçta bunlara saygı duyulmakla kalmayıp bunlardan çekinilir.[9]
  • Tabu: Dokunulmaları durumunda tehlike yaratan veya yasaklı nesneler ya da eylemlerdir.[10] Açıkçası bazı tabular birer kratofani olmakla beraber, bunlar karşısında yapılmaması gereken eylemler bütünü de tabuların doğasını oluşturur.
  • Ontofani: Yunanca ön “varlık” sözcüğü ile phainein “göstermek” sözcüğünün birleşiminden türetilmiştir. Varlığın tecellisi anlamına gelir. Söz gelimi bir taş tapımı ontofanidir.[11]
  • Soteriyoloji: Dinlerin kurtuluş doktrinlerini inceler. Açıkçası onlar birer selamet öğretisidir. Yani her soteriyoloji, insanın kendini gerçeklikle bütünleştirerek kurtuluşa ya da selamete ulaşmasına çalışan birer öğretidir.
  • Eskatoloji: Eskatoloji, dünyanın sonuna ilişkin olayların öğretisidir. Yunanca “son şeyler” anlamına gelen “eskhato” kelimesinden türeyen eskatoloji, içinde bulunduğumuz dünyanın sonunun ve yıkılışının öğretisidir.[12] Özellikle on dokuzuncu yüzyılla birlikte teolojinin içerisine dahil olan eskatoloji, diriliş, hesap günü, cennet ve cehennem gibi konuları içerisinde barındırır.[13] 

Dinler Tarihi’nde Kullanılan Bir Yöntem: Din Fenomenolojisi

Başlangıç noktası öznel olsa da felsefi fenomenoloji ve din fenomenolojisinin hedefi dünyayı nesnel olarak tasvir etmek ve anlamaktır. Ancak bu metot vasıtasıyla nesnel olarak elde edilebilir olan şey, gerçekliğe yalnızca yakınsanabilir, bu yüzden gerçekliğin kendisi olamaz.

Fenomenolojik yöntemin dini ve dindar insanları anlama hususunda sağladığı imkanların belki de en önemlisi Husserl’in kullandığı anlamda; “içerden anlama” dır. Kısaca içerden anlama, dünyayı inananın gördüğü şekliyle görmeye çalışmak demektir. Bu yöntemin en büyük zorluğu kültür, dil engelleri, açıklanamaz semboller gibi unsurların bu yöntemi güçleştirmesidir. Din fenomenolojisi açısından önemli olan, neyin doğru olduğu değil,  fakat bir din mensubunun doğru olduğuna inandığı şeyin tam bir tasviri ve onu anlamadır.

Edmund Husserl (1859-1938)

Fenomenolojik yöntemle bir dini anlamak üzere işe başladığımızda kullandığımız yöntemlerden biri de önceki bilgilerimizi paranteze almadır. Yani araştıracağımız bir din veya o dinin olguları konusunda önceki önyargılarımız veya bilgilerimizi bir kenara ayırarak o dinle ilk kez karşılaşıyormuşuz gibi çalışmaya başlarız.

Sonuç olarak fenomenolojik yöntem sayesinde dinleri ve o dinin mensuplarını kendi din algımızı veya din tasvirimizi bir kenara bırakarak o dini onların kavradığı şekliyle tanımlayabiliriz. Ayrıca, bir dini anlamak için o dinin mensubunun dünyasına katılmak yani içerden anlamak da bir dinin manevi dünyasını, ritüellerini, ibadet törenlerini vb. gibi olguları açıklamak için de objektif ve tutarlı bir araştırma sunması açısından da fenomenolojik yöntem önemlidir.

Bir Din Fenomenolojisi Örneği: Scientology Kilisesi’nin “Clear” (Berakklaşma) Ayini

Arka Plan

Scientology tarikatı veya dini, 21.y.y’ın en belirgin yeni dini hareketlerinden birisidir. Bu hareketin, dünyada 100’ün üzerinde ülkede kilisesi, 10 milyon ’un üzerinde üyesi olduğu bilinmektedir. Scientologistler kendilerini, dünyayı kurtaracak bir doktrinin tek sahibi olarak görürler. Dinin kurucusu olarak görülen Ron Hubbard’ın yazdığı “Dianetic” isimli kitap, kilisenin öğretilerini içermesi ve bir giriş mahiyeti taşıması bakımından kutsal olarak kabul edilir. Ayrıca, psikolojinin ve psikiyatrinin reddi Scientology’nin temel öğretilerinden biridir. Dianetic, bir nevi psikolojinin yerini almış yeni bir bilim kuramı öne sürer. Öte yandan, bu dinin temel inancına göre; bundan 75 milyon yıl önce Xenu adında kötü bir savaşçı diğer gezegenlerdeki yaşayanları öldürüp ruhlarını dünyaya getirir. Tetan isimli bu ruhlar atmosfere yayılır ve insanların bedenlerine girer. Scientologistler’in kutsal kişileri veya bu dinin görevlileri, bu ruhları bedenlerden kurtarmaya çalışır. Bu dinin ayrıca bir de “Ethics” adında bir ahlak kitabı da bulunmakta, buna göre dinin mensuplarının uyması gereken kuralları içermektedir. Ayrıca, Pazar günleri kilisede serenomiler yapılır. Ölüm, doğum ve düğün gibi özel durumlarda da serenomileri vardır.

Scientology Kilisesi’nin “Clear” (Berraklaşma) Ayini

Tarikata giriş aşamasından sonra önemli bir adım olarak görülen ve seanslar olarak düzenlenen “clear” yani, berraklaşma ayinleri bu dine katılanlar için son derece önemlidir. Bu seanslar, ruhsal durumların incelendiği elektrometre adı verilen cihazlarla yapılır. Bu cihaz, Scientologist’lere göre acıyı ölçebilen bir makinedir.  Bu ayin sırasında kişiye iki eliyle tuttuğu ve içinden 1.5 volt elektrik akımı geçen e-metre aleti verilir ve geçmişte yaşadığı kötü hatıraların anlatılması istenir. Bir taraftan cihazı kontrol eden kişi ise bu kötü anıları not alır. Cihazı kontrol eden kişi, denetlenen kişiye çeşitli sorular sorar ve verdiği cevaplara göre cihazda beliren elektrik akımları ölçülür. Scientology inancında geçmişteki kötü hatıraları silmek için geçmişi yeniden deneyimlemek gerekildiğine inanılır. Bu cihaz denetlenen kişiye o kötü hatırayı anlattığı anda küçük elektrik akımları yollar ve geçmişte yaşadığı acıyı tekrar deneyimlemesini sağlar. Bu seanslar bu dinin temel öğretilerinden biri olarak görülen “tam özgürleşmiş ruha kavuşma” aşamasına gelmek açısından önemlidir. Öte yandan bu dinde belirli mertebeler vardır. Her mertebeye göre ayrı seanslar düzenlenir. En büyük mertebe, Operatin Thetan (OT) olarak isimlendirilir ve bu aşamada evrenin sırrına vakıf olunabileceğine inanılır.

Epilog

Aktardığımız bu örnek vaka her ne kadar insanlara saçma hata uçuk kaçık bir inanışmış gibi gelse de bu bir inançtır. Açıkçası bu yenidünya dinleri veya dini hareketler dediğimiz inançlardan sadece birisidir. İnançların doğruluğunu veya rasyonelliğini ortaya koymak din felsefesinin işidir. Burada fenomenolojik yöntemi kullanarak anlattığımız olay bir dinler tarihi konusudur. İşte tam bu noktada bu inancın rasyonelliğini ortaya koyacak olanda din felsefesidir. Bu örnekle birlikte dinler tarihinin din felsefesi açısından önemini bir kez daha hatırlatmış olalım.


Dipnotlar

  • [1] Recep Alpyağıl, Din Felsefesine Dair Okumalar, Alvin Plantinga, “Teizm, Ateizm ve Rasyonalite”, çev. Ferhat Akdemir, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2017), Cilt I, s. 204.
  • [2] Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan Özcan, (İstanbul: Alfa Yayınları, 2018), s. 13
  • [3] Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, çev. Ali Berktay, (İstanbul: Alfa Yayınları, 2018), s. 9.
  • [4] Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, s. 9
  • [5] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 28.
  • [6] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 13
  • [7] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 19
  • [8] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 33
  • [9] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 41.
  • [10] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 42.
  • [11] Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 51.
  • [12] Rudolf Bultmann, Tarih ve Eskatoloji, Emir Kuşçu, (Çev.), (Ankara: Elis Yayınları, 2006), s. 29.
  • [13] Madleine Miller, “Eschatology”, Harper’s Bible Dictionary, (New York: Harper & Row Publishers, 1961), s. 171.

Kaynakça:

  • Recep Alpyağıl, Din Felsefesine Dair Okumalar, Alvin Plantinga, “Teizm, Ateizm ve Rasyonalite”, çev. Ferhat Akdemir, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2017), Cilt I, s. 204.
  • Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan Özcan, (İstanbul: Alfa Yayınları, 2018), s. 13
  • Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, çev. Ali Berktay, (İstanbul: Alfa Yayınları, 2018), s. 9.
  • Rudolf Bultmann, Tarih ve Eskatoloji, Emir Kuşçu, (Çev.), (Ankara: Elis Yayınları, 2006), s. 29.
  •   Madleine Miller, “Eschatology”, Harper’s Bible Dictionary, (New York: Harper & Row Publishers, 1961), s. 171.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Homo Erectus Konuşuyor Muydu? – Daniel Everett

Sonraki Gönderi

Hans Reichenbach’tan Albert Einstein’a Bir Mektup – İnan Kalaycıoğulları

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü