Einstein Spinoza’nın Tanrısına İnandı. Peki O Tanrı Kimdir?

Nöropsikolog Mark Solms hayatın “mucizevi” olduğunu itiraf ediyor ve Spinoza'nın doğaya saklı tanrısını nihai açıklama olarak görüyor.

/
1457 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Theology Unleashed’de (22 Ekim 2021) Güney Afrikalı nöropsikolog Mark Solms ve Stony Brook beyin cerrahı Michael Egnor arasındaki tartışmanın en son bölümünde, konuşma bilinci tanımlamaya döndü. Bu da yaşam ile yaşam dışı arasındaki dikkate değer (Solms’un görüşüne göre “mucizevi”) farklılığa yol açtı ki bu salt bir dini görüş meselesi değildir. Bir açıklama gerekirse, Einstein’ın bile bir tür Tanrı’ya inandığı ve Solms’un aşağıda göreceğimiz gibi onun düşüncesine uyduğu ortaya çıkar. Egnor ise daha farklı bir görüş sunar.

Bu buluşmanın özeti: The Hidden Spring (2021) yazarı Solms, ilk bölümdeki açılış beyanında, “beyindeki bilinç kaynağının, aslında beyin gövdesinde olduğunu” ve neredeyse evrensel olarak kabul edilmediğini ifade ederek başlar. Sonrasında Dr. Egnor, klinik deneyiminin, beynin zihin olmadığı görüşünü destekleyerek ifade eder.

Daha sonra Solms, beynin zihin olmadığı gerçeğini tartışmanın, sinirbilimde, bireyin geleceğini önemli ölçüde etkileyecek bir karar olduğuna işaret eder –klinik deneyim bu görüşü desteklese bile. Egnor ve Solms, bir sinir bilimcinin gerçek hastalardan ne kadar uzaklaşırsa, “zihin sadece beynin yaptığı şeydir” (fizikalizm) görüşünü benimsemenin o kadar kolay olacağı konusunda hemfikirdir. Aynı zamanda bir psikanalist olarak da eğitim almış olan Solms, daha sonra bilinci nasıl anladığını anlatır –şeyleri hissetme kapasitesi, örneğin kırmızının kırmızılığı (qualia).

Şimdi ise yaklaşık 00:59:00 dakikada:

Mark Solms: Yaşam ve yaşayan şeylerle yaşamayan şeyler arasındaki fark nereden geliyor? Ben bu kelimeyi düşünüp tartarak kullanıyorum, bu mucizevi bir şey.

Bu tertip biçiminin bir hedef ve amacı olması, canlıların sahip olduğu şeyin bu olması, bir hedef ve amaç olması tamamen mucizevidir.

Tek hücreli canlılar gibi en basit canlılarda bile bir hedef ve amaç olduğunun farkına varmadan hiçbir şeye anlam veremezsiniz. Biz bununla yetinmiyoruz. Biyolojide bir tür boya tabancısı ile çıkardığımız bir şey gibi… Bu şeyler hakkında daha fazla merak duygusuna sahip olmamız gerekiyor. Kendimi tekrar ediyorum ama bunun nedeni, her yönden aynı sonuca varmanızdır. [01:00:00]

Michael Egnor: Kırklı yaşlarımın ortalarına kadar bir ateist ya da en fazla bir agnostiktim ve bir tür Şam yolu deneyiminin yanı sıra entelektüel bir deneyim veya bir sürü entelektüel deneyim de dahil olmak üzere beni değiştiren birkaç deneyim yaşadım… Ardından Aziz Thomas [1225– 1274] üzerine fazlaca çalıştım; çünkü Aziz Thomas, Aristoteles’in fikirlerinden bayağı etkilenmiş ve onun görüşlerini daha da ileriye taşımıştır. Aziz Thomas açıkça olmak üzere, [bahsettiğim isimlerin] ikisi de teistti -Aristoteles bile Tanrı’ya inanıyordu. [01:01:30]

Benim teizmi entelektüel olarak benimsemem, az çok bundan kaynaklanmıştır. Dünyaya hilomorfik, Aristotelesçi, metafiziksel bakış açısından bakarak, gerçekten başka hiçbir şeyin yapmadığı şekilde şeyleri anlamlandırdığını fark ettim… Tanrı’nın var olduğunu, bizi yarattığını ve evrenin bu gerçeğe göre hareket ettiğini tek bir yapı gibi buluyorum. Ancak bu gerçek, sinirbilime ve tüm bilimlere yansıtılabilir. [01:02:00]

Mark Solms: Yani komik olan şey, [senin de] benim gibi bu derin sorular hakkında kafa karıştırarak motive olmandı. Söz konusu olan, nasıl oluyor da ben beden halindeyim? Benimle öznel oluşumum ve bu nesnenin arasındaki ilişki nedir? Bu konuda kafam karıştı, düşündüm ve soruya sinirbilimsel gözlemler vb. ile ilgili olarak baktım. Sonunda 1990’ların ortalarında -aslında 1997’de bununla ilgili bir yazı yazmıştım- birkaç dakika önce kabaca ve hazır bir şekilde çizdiğim bu görüşe yönlendirildim, yani mevcut olan iki görüngü söz konusu. [01:02:30]

“Mark Solms” denen asıl şey ne onun öznel deneyimi ne de bedenidir. O, ikisini birleştiren ve her iki yüzeyin de arkasında yatan bir şeydir. Ve o sadece görüngü değil, bundan daha derin bir şey. Sonra bunun benim uydurduğum harika bir sezgi olmadığını öğrenince biraz şaşırdım ve hayal kırıklığına uğradım. Bu, Spinoza’ya ait olan ya da en açık biçimde ilkin Spinoza tarafından dile getirilen eski bir felsefedir. Ve Michael, Spinoza’nın teistik görüşlerine dair soruşturmaları, herkesten daha iyi bildiğini düşünüyorum. Demek istediğim, o derinden tanrısal bir adamdı ve tüm bunları olduğu gibi gördü … Biz Tanrı’yız, biz… Hepimiz, tüm evren Tanrı’nın dışavurumudur. [01:04:30]

‘’Not: Baruch Spinoza (1632-1677), farklı dini görüşlere karşı eşsiz ölçüde geniş bir hoşgörü döneminde Hollanda’da yaşayan Yahudi bir filozoftu. Ona göre, “Tanrı her yerdedir ve var olan her şey Tanrı’nın bir modifikasyonudur. Tanrı’nın sıfatlarının sayısı sonsuz olmasına rağmen, insanlar tarafından sadece iki sıfatı -düşünce ve şümul (mekânsal boyutlara sahip olma niteliği) ile bilinir.” – -Britannica

Mark Solms: Dolayısıyla benim ulaştığım felsefe, sizin çizdiğiniz geleneklerden çok da uzak değildir.

Bu anlamda, Tanrı kavramı bana tamamen uygun görünüyor. Ailemin bana öğrettiği Tanrı kavramının aksine o, sakallı, yaşlı, bilge bir adamdı. Bence kişi, bu fikri kafasından çıkardığı sürece, her şeye yol açan ve her şeyi açıklayan şey için uygun bir şekilde saygı uyandıran bir kelimeyle konuştuğunu düşünüyorum. [01:05:00]

Michael Egnor: Elbette. Thomasçılık hakkında gerçekten sevdiğim şeylerden biri, Spinoza iç görülerinin derinliğini [bununla] oldukça güzel bir şekilde birleştirmesidir. Ve Spinoza’ya çok saygım var… birçok bilim insanına ilham kaynağı olmuştur. Demek istediğim Einstein, inandığı Tanrı’nın Spinoza’nın Tanrısı olduğu yorumunu yaptı, bu yüzden Spinoza doğa bilimlerine çok güzel uyuyor. Spinoza’nın çok derin kavrayışları vardı, bence Thomasçı görüş, pek çok iyi yönden buna uyar.

‘’Einstein ve Spinoza’nın Tanrısına Cevaben Not: ‘’Einstein’ın New York’lu bir hahama verdiği yanıt, bazı şeyleri biraz açıklığa kavuşturuyor. Haham, 1929’da ona Tanrı’ya inanıp inanmadığını sorması için bir telgraf çeker. Ve ardından Einstein, “İnsanların yazgıları ve eylemleriyle ilgilenen bir Tanrı’ya değil, kendini var olanın düzenli ahenginde gösteren Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum” yanıtını verir’…

‘’Spinoza kışkırtıcı Deus sive natura (“Tanrı ya da doğa”) formülünü kullanır, ancak aslında doğayı Tanrı’nın sonsuz, anlaşılmaz varlığının görünür, anlaşılır yönü olarak da görür. Bunun bir sonucu, doğada olan her şeyin ve doğanın yasal düzeninin bize kişisel olarak bildirdiği her şeyin zorunlu olmasıdır – mantıksal veya matematiksel bir ispatın sonucunun gerekli olduğu yol.’’ – Lawrence Klepp, Washington Examiner (Ocak 23, 2012). Bu arada Spinoza, sinagogundan aforoz edilir; tartışma gruplarına katılmaya devam etmesine rağmen, ortodoks olmayan görüşleri için mi yoksa başka nedenlerle mi bugüne kadar belirsizliğini korur.

Michael Egnor: Ama bence Spinoza ile benim ayrıldığımız nokta – ve Aziz Thomas’ın ayrılacağı yer – ben Spinoza’nın Tanrı’yı kişi olarak algıladığına inanmıyorum. Spinoza’nın Tanrısı, kişisel olmayan bir varlıktı ve benim görüşüm, Tanrı’nın nihai Kişi olduğu yönündedir. Spinoza’nın nihai gerçekliği bir Akıl gibi gördüğünü ve Aziz Thomas’ın nihai gerçekliği bir Kişi gibi gördüğünü düşünüyorum. [01:06:30]

Mark Solms: Einstein’ın şu sözüne aşinayım, “Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum.” Einstein’ın alıntı yapmayı sevdiğim ve şu anda yaptığımız tartışmayla çok alakalı olduğunu düşündüğüm bir başka [01:08:30] ifadesi daha var: Mümkün olduğunca basitleştirmek önemlidir, ancak bundan daha fazlası değil. Ve bence… soruşturduğumuz bu soru, karmaşık bir yapıda bulunmasından dolayı, uygun bir saygıyı hak etmektedir. Ve uygun olanın ötesinde basitleştirmemeliyiz…

Ama şimdi sana bir soru soracağım ve bu samimi bir soru. Gerçekten bilmediğim için soruyorum. Spinoza’nın görüşü ile… Aziz Augustinus’un bizim Tanrı’nın zihnindeki fikirler olduğumuz görüşü arasındaki farkı anlamakta güçlük çekiyorum.

Tanrı’nın bir varlık hali değil de bir insan olduğunu düşündüğünüzü söylerken ne demek istiyorsunuz? İkisi arasındaki fark nedir? Spinoza görüşünde eksik olan nedir? [01:10:00]

Sırada: Egnor ve Solms: Tanrı bir Kişidir demek ne anlama gelir?

İşte sırasıyla tüm tartışma:

1.1 İşte nöropsikolog Mark Solms’un kendi bakış açısını paylaştığı müzakerenin/tartışmanın ilk kısmı: Bilinç: Serebral kortekste mi yoksa beyin sapında mı? Nöropsikolog Mark Solms, beyin cerrahı Michael Egnor ile yakın zamanda yapılan bir müzakerede/tartışmada, beyin sapını destekleyen, alışılmadık ama kanıta dayalı bir görüş sunuyor. The Hidden Spring’in yazarı Mark Solms, kanıtların, bilincin kaynağının serebral korteks değil beyin sapı olduğunu gösterdiğini söylüyor.

Ve Michael Egnor yanıtlıyor:

1.2 Beyin cerrahı ve nöropsikolog aynı fikirde: Beyin akıl değildir. Michael Egnor, Mark Solms’a şunları söylüyor: Sinirbilim insanları anlamaya yardımcı olmadı; tam tersine, sinirbilimi anlamlandırmak için insanları ve zihinleri anlamak zorundaydık. Egnor, ön loblarının çoğuna sahip olmayan, bilinci tamamen açık hastalar gördü, “aslında oldukça hoş, zeki insanlar’’.

1.3 Sonrasında Solms, herkesin bildiği ama çok azının söylediği şeyi itiraf ediyor: Nörobilimciler: Akıl sadece beyin değil mi? Bu, kişinin geleceğini önemli ölçüde etkileyecek bir şey! Nöropsikolog Mark Solms ve beyin cerrahı Michael Egnor, klinik deneyimin materyalist olmayan bir görüşü desteklediğini, ancak kurumun desteklemediğini kabul etti. Mark Solms: “Bilim inanılmaz derecede katı… bir nevi… mafya gibi. Don’un kurallarına uymak zorundasın, ancak böyle başarabilirsin.”

İkinci bölümde, bilincin tanımlarını sunarlar:

2.1 Materyalist sinirbilimciler genellikle gerçek hastaları görmezler. Beyin cerrahı Michael Egnor ve nöropsikolog Mark Solms ortak bir zeminde buluşuyor: Zihin, akademik bir makalede, ‘’beynin yaptığı şey’’ olarak geçebilir; ama hayatta değil. Egnor, bilinci tanımlamaya çalışıyor: Franz Brentano’nun ardından, “Bilinçli bir durum, kasıtlı bir durumdur” diyor. Sıra Solms’a geliyor.

2.2 Bir nöropsikolog, bilinci tanımlamada ustadır. Sinirbilimdeki Büyük Soruları tartıştığı için kınamalardan bıkan Mark Solms, aynı zamanda bir psikanalist olarak eğitim almaya karar verdi. Bir nöropsikolog olarak, bilinci kısmen filozofların “qualia” – kanın kırmızılığı dediği şeyleri hissetme kapasitesi olarak algılar.

Şimdi, Tanrı hakkında…

3.1 Einstein, Spinoza’nın Tanrısına inanıyordu. Kim o Tanrı? Nöropsikolog Mark Solms hayatın “mucizevi” olduğunu kabul ediyor ve nihai açıklama olarak Spinoza’nın doğada gömülü olan Tanrısını görüyor. Beyin cerrahı Michael Egnor, Solms ile yaptığı bir tartışmada, Tanrı’yı ​​doğanın bir kişileştirmesi olarak görmektense bir Kişi olarak görmenin daha mantıklı olduğunu savunuyor.

3.2 Egnor ve Solms: Tanrı’nın bir Kişi olduğunu söylemek ne anlama gelir? Mark Solms ve Michael Egnor, aklın araçlarını kullanarak Tanrı hakkında rasyonel olarak ne bilebileceğimizi tartışıyor ve büyük ölçüde anlaşıyor. Egnor, bizim hakkımızda en dikkat çekici şey kişiliğimiz ise (Ben’im), Tanrı’yı ​​bir Kişi (BEN’İM) olarak düşünmenin mantıklı olduğunu savunuyor.

Ve materyalizm neden ölmekte olan bir fikirdir…

4.1 Nörobilimci Solms neden materyalist değildir: Bilgi teorisi Her şeyden önce Einstein’ın ünlü denkleminin —E eşittir MC kare — maddenin türev olduğu noktasına geldiğine dikkat çekiyor. Bu bir enerji halidir. Solms’un görüşüne göre, kuantum mekaniği ve bilgi teorisinin materyalizmi çürütmedeki gerçek çıkarımları daha yeni anlaşılmaya başlamaktadır.

4.2 Bilimde materyalist olmayan boyutu keşfetmek fikri: Stephen Hawking iyi bir fizikçi ve yazardı ama çok iyi bir filozof değildi. Beyin cerrahı Egnor ve sinirbilimci Solms, büyük fizikçilerin genellikle iyi filozoflar olduğu konusunda hemfikirdir; evren ve bilinç iç içedir.


Kaynak (Erişim Tarihi: 04.01.2022)

Çevirmen: Ömer Erce Beyaz

Çeviri Editörü: Musa Yanık

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tanımanız Gereken 8 Stoacı Filozof – Edd Hodsdon

Sonraki Gönderi

Eğer Tanrı Yoksa Objektif Ahlaktan Söz Edilemez mi? – Jonny Thomson

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü