1922 yazında, bir çocuk kütüphanecisi olan Ruth Epperson Kennell, Sibirya’nın uzak bir bölgesine ulaşmak için New York’u terk etti. Eşi Frank ve diğer 132 “öncü” ona bu yolculuğunda eşlik ediyordu. ‘Big Bill’ Haywood adında ABD’den kefaletle Rusya’ya kaçan bir Wobbly (Endüstriyel Dünya İşçisi) önderliğinde, Sibirya’nın kömür madenciliği kasabası Kemerovo’da kurulan ütopik bir komün olan Kuzbas topluluğuna katıldılar. Haywood ve diğer yüzlerce göçmen, “yeni Rusya”ya yardım etmek için hevesle tarım ve sanayi kuruluşları oluşturuyorlardı. Kennell, Batı’nın Amerikan tipi yerleşmesini ve sınai kalkınmasını yeni bir sınırda canlandıran Kuzbas öncülerinin bir yeni Atlantis’i değil, “yeni Pensilvanya”yı inşa ettiğini iddia ediyordu.
Kennell, ABD’deki orta sınıf yaşamının rahatını bir kenara bırakıp “Sovyet Rusya’ya Teknik Yardım Derneği” ile iki yıllık bir anlaşma imzalayarak epey şaşırtıcı bir karar vermişti. İşçi şair Mike Gold tarafından radikal bir dergi olan Liberator’de yayınlanan “Aranıyor: Sibirya için Öncüler” adlı yazı, Kennell ailesinin hayatının yeni bir yöne doğru evrilmesi için gereken kıvılcımı ateşlemişti. Diğer yandan o, yalnızca ABD’den kaçıp gitmek değil aynı zamanda göçler için yeni bir çekim merkezine işaret ediyordu: bu öncüler yeni bir şeyin inşa etmenin parçası olmak istiyordu. Bu özellikle ABD’li kadınların oy hakkı kazandığı bir durumda gerçekleşiyordu; ama öyle ki onlar için hiçbir şey değişmiyordu. “Paris bulvarlarındaki kafelerini bir an olsun terk etmeyen genç entelektüeller, Amerikan Püritenizmine karşı bir çeşit elit protesto için kokteylerini yudumlamaktayken” Gold’un söz konusu bu yazısı, Kennell ailesini dünyevi malını mülkünü toparlamaya ve 18 aylık çocuğunu babaannesiyle beraber Koliforniya’da bırakmaya ikna etmişti bile.
İlk yıllarda kadınlardan ziyade erkekler Rusya’da iş görmeye gönüllü iken -öyle ki gelen kadınların çoğu yalnızca kocalarına eşlik ediyordu-, Kennell, Rusya’ya kocasına bağlı bir eş olarak değil, bizzat işçi olarak gidenlerdendi. Gerçekten de Kuzbas’ın cesaretli girişimini çekici kılan şey, Lenin’in “ezici ağır yük” dediği ev işlerinden, ortaklaşa yaşam uğruna kurtulma şansı bulmasıydı.
Öyle görülüyordu ki Kennell de kendini New York’daki topluluk ofisinde tanıştığı bir mühendise giderek yakınlaşmaya başlarken buluyor ve burjuva ahlakından kurtulmak için can atıyordu. Kocası Wobbly’ler ve Komünistler arasındaki anlaşmazlık sebebiyle ayrıldığında, Kennell üzgün olmaktan ziyade müsterihdi. Tanınan hiciv dergisi American Mercury’de şöyle bir demeç vermişti:
1925 baharında, çoğunlukla kadınların girişimi sonucu tek eşliliğin altı oyuldu. Topluluktaki kadınlar Sibirya’da ruhlarının arzuladığı özgürlüğe eriştiler.
Kennell, devrimci Rusya’ya yüzünü dönen yüzlerce Amerikalı kadından biriydi, onlar dünyada yeni bir var olma yolu tasavvur etmeye çalışıyorlardı. Bolşevik Devrimi’nden önce, kadınların oy hakkını savunanlar, ücretli ev işçileri, hapishane reformcuları, özgür basın yanlıları (*muckrakers) ve sosyal adalet ile ilgilenen diğer “Yeni Kadınlar” Rus Özgürlük Mücadelesi’ne katılmışlardı. Birçoğu ışıksız bırakılmış Rusya’yı kurtarmak için çabalamayı evrensel önemde görüyordu. Uzun bir süredir Çarlık Rejimi ve Birleşik Devletler, kitleleri acımasızca ezen zengin birkaç kişinin eskimiş etkisi altında olan bir çeşit “karanlık ikili” olarak görülüyordu. (benzer bir şekilde her iki ülkede de sınır sorunu ve kölelik ile serflik sisteminin kaldırılması da aynı zamana denk geliyordu.) Lillian Wald ve diğer yerleşim yeri çalışanları, Rusya’nın “güçlenen” devrimci kadınının, adaletsizliğe duydukları nefretin onları hükümetlerine karşı silahlanmaya itmesi hakkında hayranlıkla yazıları kaleme alıyordu. Devrim’in başarılı olmasından sonra, Sovyetlerin desteğini alan Birleşik Devletler’deki Yeni Kadınlar; halk çamaşırhaneleri, restoranlar ve kreşlerin de etkisiyle “toplumsal ev işleri”nin kabul görmesine önem verdi. Onların yeni ideali olan “yoldaşça aşk” epey meşhur olmuştu. Onlar eşit işe eşit ücret, kadınların oy kullanımı, kürtaj ve boşanma hakkına dair kanunları onaylıyor ve övüyorlardı.
1920’lerin de sonundan itibaren her yıl yüzlerce yardım örgütü çalışanı, gazeteci, oyuncu, eğitimci, sanatçı ve maceracı “Amerikalı kız”, yeni yaşamın bir parçası olmak veya ona tanıklık etmek için “Kızıl merkeze” doğru yola çıkıyordu. 1921 yılında ünlü dans sanatçısı Isadora Duncan, “dünyada çocukların bilişsel ve fiziksel eğitiminin ticari kaygıların altında kalmadığı bir ülkenin” dünyada var olup olmadığını görmek ve yeni bir dans okulu kurmak için Moskova’ya geldi. 1930’da Rusya’nın endüstriyel kalkınmasını belgelemeye kararlı olan fotoğrafçı Margaret Bourke-White, Sovyetler Birliği’ne yaptığı birkaç geziden ilkinde şunu söylüyordu:
Rusya’da birşeyler oluyor, ve bunlar şaşırtıcı derecede hızlı gerçekleşiyor… 150.000.000 insanın devasa ve tarih boyunca eşi benzeri görülmemiş çabasıyla.
Dorothy West ve Langston Hughes gibi önemli Harlem Rönesans’ının önemli figürleri de dahil olmak üzere 22 Afro-Amerikalı kadın ve erkek, 1932 yılında gösterime girecek olan ilk hakiki (Amerikan) Zenci hayatını gösteren filmde rol almak için Moskova’ya gitti. Film hiçbir zaman tamamlanamadı, ancak ekibin birçok üyesi Sovyetler Birliği’ne hayran kalacak çok şey görmüştü, ki bir kısmı kalıcı olarak yerleşti.
Devrimci Rusya’ya yönelik bu hayranlık, özellikle de kadınların hayranlığı, neden unutuldu? Bu sorunun cevabının bir kısmı “Sovyet Rüyası”nın birçoğu için bir yalana ve kabusa dönüşmesidir, hayatlarını orada yaşamaya çalışan şanssız Amerikalılar da dahil olmak üzere, iyimserlikle (bazen yanlışlıkla bile olsa) çoğu Amerikan vatandaşlıktan çıkıp kendilerini bir tür tuzağa düşmüş buldu: kimileri Gulag’da yaralandı veya öldü, ve geri kalan bir kısmı ise onları buraya kadar çeken idealizmini yitirdi. Birkaç ay veya yıl orada kalanlar için, (yani bir turistten daha fazlası gibi hissetmek için yeterince uzun, ancak kendilerini Sovyetler Birliği’ne ait hissedebilmek için kısa sayılabilecek bir süre), birçok farklı durumda ve en azından bir süreliğine, şiddet, baskı ve paranoyanın gerçek sosyalizmin inşası için geçici ama zorunlu adımlar olarak rasyonalize etmek mümkün olmuştu.
1930’ların sonuna doğru bu argümanı savunmak zorlaştı; Soğuk Savaş’ın gelişiyle ise tamamen imkânsız hale geldi. Birleşik Devlerdeki feminizmin Rus kısmını değerlendirme için “yeni bir soğuk savaşı” mercek altına almak kaçınılmazdır. Her zaman baskı altında olan Feminist Hareket için “Kızıl Rusya’daki Amerikalı Kızların” hikayesi politik anlamda tekrar sahneye konulabilir bir mirası temsil etmiyor. Kennell’in 1977’deki ölümüne dek Sovyetler Birliği’ne sadık kalması, ona hayran olmak için bir neden olamaz. Ancak bu olanlar, insan arzusu ve yanılabilirliği, erkek ve kadın arasındaki eşitsizliklerin sürekliliği ve daha iyi bir dünyanın mümkün olabileceği inancı hakkında bir şeylerin farkına varmamıza izin verdiği için gerçek anlamda işe yarayabilir. Birleşik Devler feminizminin Rus parçası bize, annelik yükü, ev içi sorumluluklar ve anlamlı işler için kadınların mücadelesini hatırlatıyor; o, gerek romantik ilişkilerdeki eşitlikçiliği ve arzulara ulaşma isteğiyle gerekse daha adil bir toplumu inşa etme umutlarıyla uzun ve zengin içerikli bir tarihe sahiptir. Bugün kar peşindeki hırslı Sağcı politikacıları ve iş adamlarının ihtişamlı güç gösterileriyle baştan çıkarttığı Rusya’nın yakın zamanda tamamen farklı bir çekim merkezi olduğunu hatırlamak için uygun bir zaman gibi görünüyor.
Çevirmen Notu: *Muckrakers: Amerika Birleşik Devletleri’nde İlerici Dönem olarak adlandırılan sürede, köklü kurumları ve liderleri eleştiren reform yanlısı özgürlükçü gazeteciler. Birçok popüler dergi ve yayın organları üzerinden geniş kitlelere ulaşırlardı.
Julia Mickenberg- “The American housewives who sought freedom in Soviet Russia”, (Erişim Tarihi:12.06.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/the-american-housewives-who-sought-freedom-in-soviet-russia
Çeviren: Taner Beyter
Çeviri Editörü: Can Kalender