Oy Kullanma Hakkı Bilgililerle Sınırlandırılmalı – Jason Brennan

//
2013 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

İktidara kim sahip olmalı: birkaç kişi mi yoksa çoğunluk mu? İktidarı birkaç kişinin eline sıkıştırmak —monarşi, diktatörlük ya da oligarşi gibi—, iktidarın geri kalanlar için değil, iktidardakilerin şahsi çıkarları için kullanımına sebep olur. Fakat aynı zamanda iktidarı birçok kişiye bölüştürdüğünüzde —demokrasideki gibi— artık tek bir oyun bir önemi kalmaz, bu da çoğu seçmenin bilgisiz, tarafgir ve yanlış bilgilere sahip olmasıyla sonuçlanır.

Elimizde bir ikilem var gibi görünüyor.

Cumhuriyetçi, temsilci demokrasiler bir uzlaşmaya varmaya çalışır. Kuvvetler ayrılığı, yargı kontrolü, hak beyannameleri ve seçilmiş temsilcilerin hepsi liderleri hesap verilebilir tutmak ve aynı zamanda kitlelerin cehaletinin oluşturabileceği ahmakça durumları kısıtlamak için tasarlanmıştır. Son tahlilde bu kurumlar iyi çalışır: genel olarak demokrasilerdeki halkın refah seviyesi yüksektir. Peki bunu daha da iyileştirebilir miyiz?

İsmine epistokrasi denilen alternatif bir siyasi sitemi düşünün. Epistokrasiler temsilci demokrasilerle aynı kurumlara sahiptir; iktidara anayasal sınırlamalar koymak, hak beyannameleri, kuvvetler ayrılığı, seçili temsilciler ve yargı kontrolü dahil. Fakat demokrasilerde her vatandaşın eşit oy hakkı varken, epistokrasilerde siyasi güç bilgi ve becerikliliğe göre bölüştürülür.

Buradaki ana fikir bilgili insanların yönetmeyi hak ettiği değildir — tabi ki etmiyorlar—, geri kalanımızın beceriksizce alınmış siyasi kararlara maruz kalmayı hak etmediğidir. Siyasi kararlar risklidir ve sonuçları önemlidir, ve demokrasilerde bu önemli kararlar bilgisiz ve beceriksizler tarafından verilir.  Demokrasiler ortalama seçmene oynayacak yasa ve politikaları yürürlüğe koyma eğilimindedir, fakat ortalama seçmen İktisat, Tarih, Sosyoloji ve Siyaset Bilim 101 derslerini geçemeyecek bir seviyededir. Bu konudaki empirik çalışmalar genellikle eğer seçmenler daha bilgili olsalardı seçmenlerin daha farklı politikaları tercih edeceklerini göstermektedir.

Seçmenlerin niyeti kötü değildir, fakat iyi bir biçimde oy kullanmak için temiz bir kalpten daha fazlası gerekir. Gereken şey muazzam miktarda sosyal bilim bilgisidir ve bu seçmenlerin çoğunluğu bu bilgiden yoksundur. Çoğu seçmen hiçbir şey bilmez, bazıları çok şey bilir, bazıları ise hiçten bile az şey bilir. Liberal cumhuriyetçi epistokrasinin amacı demokrasinin bu dezavantajlarından ya en az bilgili seçmenlerin gücünü kısıtlayarak ya da daha bilgili olanlarınkini artırarak korunmaktır.

Epistokrasiyi kurumsallaştırmanın birçok yolu vardır, bunlardan bazıları diğerlerinden daha iyi işler. Mesela, bir epistokrasi temel siyasi bilgi testini geçemeyen seçmenlere oy hakkı vermeyebilir. Her vatandaşa oy hakkı verebilir, ama bunun yanında belirli testleri geçen ya da belirli belgelere sahip vatandaşlara fazladan oy hakkı verebilir. Tüm yasalar normal demokratik araçlarla geçebilir, fakat bir uzmanlar birliğinin kötü tasarlanmış yasaları veto hakkı olabilir. Örneğin, tıpkı Yüce Divan’ın anayasayı ihlal eden yasaları veto edebilmesi gibi bir ekonomik danışman kurulu da kira kontrolü yasalarını veto etme hakkına sahip olabilir.

Ya da bir epistokrasi her vatandaşa oy hakkı verebilir fakat seçmenler oy verirken basit bir siyasi bilgi testine tabi tutulur ve demografik bilgilerini verir. Bu veriler eşliğinde herhangi bir istatistikçi halkın ‘aydınlanmış tercihlerini’, yani demografik olarak aynı bir nüfus eğer daha bilgili olsalardı neyi destekleyeceklerini hesaplayabilir. Bunun sonucunda halkın gerçek, aydınlanmamış tercihleri yerine aydınlanmış tercihleri yürürlüğe konabilir.

Büyük bir soru neyin siyasi beceriklilik ya da temel siyasi bilgi sayılacağı (ve kimin sayacağı) sorusudur. Kendi çıkarını düşünen siyasetçilerin siyasi beceriklilik sınavını kendi lehlerine olacak biçimde düzenlemesini istemeyiz. Önceden var olan ve yaygın biçimde kabul gören bir test kullanılabilir; Örneğin Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlık testi yahut Amerikan Milli Seçim Çalışmaları’nın 60 yıldır değiştirmeden kullandığı sorular uygun gibi görünmektedir.  Bu sorular — şu anki başkan kimdir? Federal bütçenin en büyük kısmını ne oluşturmaktadır— kolayca doğrulanabilir ve tartışmasızdır, ayrıca bunları doğru biçimde yanıtlama kabiliyeti seçimlerde öneme sahip olan siyasi bilgi türüyle sıkı biçimde ilişkilidir.

Epistokrasiye sık getirilen bir eleştiri de — en azından siyaset felsefecileri tarafından— demokrasinin herkesin eşit olduğu fikrini ifade etmek için zorunlu olduğu şeklinde. İlk bakışta bu tuhaf bir iddiadır. Demokrasi bir şiir ya da tablo değil, siyasi bir sistemdir. Fakat insanlar oy hakkına bir onur sertifikası gözüyle bakıyorlar, oy hakkı sahibi olmanın toplumun sizi milli klubün tam bir üyesi olarak saydığını gösterdiğini düşünüyorlar. (Suçluların oy haklarını ellerinden almamızın nedenlerinden biri de bu.) Bunun yerine oy hakkını tesisatçılık ya da doktorluk lisansından daha önemli görmeyebiliriz. ABD hükümeti benim bu türden lisanslar edinmeme izin vermiyor, fakat bunu benim aşağı olduğumun bir ifadesi olarak görmüyorum.

Başkaları eşit oyun devletin bizim çıkarlarımıza yanıt vermesi için elzem olduğunu söylüyor. Fakat matematik tutmuyor. Çoğu büyük seçimde benim bir farklılık yaratma şansım piyangoyu tutturma şansıma yakın. Bizim nasıl oy verdiğimiz önemli, fakat içimizden birinin nasıl oy verdiği ya da oy verip vermediği hiçbir fark yaratmıyor. Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazanması bir felaket olabilir, fakat benim ona oy atmam bir felaket değil. Siyaset kuramcısı Ben Saunders’ın dediği gibi: bir demokraside her bir bireyin gücü o kadar ufaktır ki eşitlikte ısrar etmek pastadan eşit dilim almak yerine kırıntıları için tartışmaya benzer.

Diğer bir tarafta, (en azından şimdilik) bazı belirli demografik grupların (zengin beyaz erkekler gibi) temel siyasi bilgi testini geçmelerinin diğerlerinden (yoksul siyah kadınlar gibi) daha muhtemel olduğu doğrudur. Bu yüzden de epistokrasinin bazılarının çıkarlarını diğerlerinden üstün tutacağı endişesi doğar. Fakat bu endişenin abartıldığı söylenebilir. Siyaset bilimciler, tekil oyların nihai etkisinin düşük olduğu sürece bireylerin öz-çıkarları için değil genel kamu yararına olarak algıladıkları şeye göre oy kullandıklarını ortaya koymaktadırlar.  Dahası, beyazların en az bilgili yüzde 75’lik kesimini dışlamak ya da gücünü azaltmak, yoksul siyahi kadınlar için demokrasinin ürettiğinden daha iyi sonuçlar doğurabilir.

Tabi ki her epistokratik sistem istismar edilme riskiyle karşı karşıyadır. Yanlış gidebilecek şeyleri hayal etmek zor değildir. Fakat bunun aynısı demokrasi için de geçerlidir. Daha ilginç olan soru, tüm kusurlarıyla birlikte, hangisinin daha iyisi olduğudur. Günün sonunda, epistokrasiyi elit bir zümrenin ya da ‘filozof krallar’ın yönetimi olarak resmetmek yanlıştır. Bundan ziyade fikir şudur: demokrasi ne yapıyorsa daha iyi biçimde yapalım. Hem demokrasi hem epistokrasi gücü birçok kişiye paylaştırır, fakat epistokrasi bilgililerin sesinin bilgisiz ve hatalı bilgililer tarafından boğulmasını önlemeye çalışmaktadır.

Jason Brennan- “The right to vote should be restricted to those with knowledge” (Erişim Tarihi: 12.06.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/the-right-to-vote-should-be-restricted-to-those-with-knowledge

Çevirmen: Talha Gülmez

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Sovyet Rusya’da Özgürlük Arayan Amerikalı Ev Kadınları – Julia Mickenberg

Sonraki Gönderi

Thomas Aquinas Filozofsa İslam Düşünürleri de Olabilir – Peter Adamson

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü