Yeryüzünde 7 kıta mevcut; bu kıtaların her biri de iyi bir yaşam sürmeye çalışan ve iletişim içinde olabilecekleri bir Tanrı’yı arayan farklı uluslara ev sahipliği yapıyor. Tanrı’nın var olup olmadığı sorusu tüm soruşturmaların son raddesindeki bir odak noktası olmuştur. Tanrı var mıdır? Şayet var ise, O kimdir ve bilinebilir midir? O’na nasıl ibadet edilmeli ve nasıl inanılmalıdır? Ölümlü bir insan, ölümsüz bir Tanrı ile iletişim kurabilir mi? Tanrı arayışı ister refah ister huzur için olsun, her zaman için, farklı sebeplerle bir şekilde üzerinde durulan tartışmalı bir konu başlığı olmuştur.
Asyatik Yaklaşımlarda Tanrı’nın Varlığı
En büyük ülkeleri Çin, Hindistan, Kazakistan, Suudi Arabistan, Endonezya, İran, Pakistan, Moğolistan olmak üzere en kalabalık kıta olarak Asya’nın Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Konfüçyanizm, Hinduizm, İslam, Jainizm, Şintoizm, Sihizm, Taoizm ve Zerdüştlük gibi birçok dinin doğduğu yer olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Birçok din, Tanrı’nın arayışının açık bir ifadesidir. Her din, nihai/mutlak Tanrı’yı veya spesifik bir manevi ilahı arar. Dinin teistik veya non-teistik olmayan bir biçimde olup olmadığını belirleyen şey, nihai amaç olan (en yüce) İlah ile iletişim kurmadır. Bu; Tanrı’nın varlığı problemi değil, hangi ilahın en yüce Tanrı olduğu problemidir.
Asya dinleri uzmanı olan Signe Cohen (2009), Buddha’nın yaratıcı bir Tanrı fikrini nasıl olup da reddettiğini açıklamaktadır. Bununla birlikte Budist filozoflar, ebedi olan bir Tanrı’ya yönelik inancın “…aydınlanma arayan insanlar için oyalanmadan başka bir anlama gelmediğini” iddia ederler. Bundan dolayı da asıl odak olmayan ilahları arayıp durmaktansa aydınlanmaya odaklanmak daha yerindedir.
Aydınlanma arayışının, kişilerin kendi özerkliklerini (veya benliklerini) bizzat kendi elleriyle aramalarının yolu olduğu söylenebilir. Bu bir açıdan da Tanrı’nın varlığının reddetmek demektedir.
Pradip Kumar Ray’e (2021) göre, Lokayata olarak da adlandırılan Charvaka, gerçekliği teyit edilemeyen her şey ile birlikte Tanrı’nın varlığını da reddetmemiz gerektiğini düşünmüştü: Bu görüş, M.Ö. 6. yüzyılda Hindistan’da var olmuş olan bir düşünce okuluydu. Ölümden sonra bir yaşamın olduğunu reddettiler ve şehvet dolu zevkleri önemsemişlerdi. Onlara göre yalnızca şu an içinde yaşadığımız dünya gerçekti ve başka bir dünya yoktu; bu nedenle de her şeye açık zevk dolu bir yaşam sürmeye inanmışlardı. Bir ruha sahip olma fikri ile birlikte Tanrı’nın varlığını da reddettiler.
Asya tarihi, ilahlarla doludur, günümüzde de farklı tanrılara yönelik inancın hala epey yaygın olması hiç şaşırtıcı değildir. Batı Asya’nın kadim bir bölgesi olan Mezopotamya’nın, bereket tanrıçası olan İştar’ı (Deianira Morris: 2022) vardı. İştar, hem seks hem de savaş tanrıçasıydı.
İnsanlık, yaşamlarımızda olup bitenlerin arkasında genellikle bir ruhun veya tanrının olması gerektiğine inanmıştır: Bir savaş, refah ya da yağmur tanrısı olmalıydı. İnsanın gereksinimi veya odak noktası her ne olursa olsun, bunun ardında bir tanrı vardır. İncil’in Tanrı’sı aynı zamanda bir savaş tanrısıdır. İsrailliler giriştikleri savaşları kazanmak için kendi tanrılarına güvenmişlerdi. Her zaman için bir Tanrı’ya veya ilahlara inanç söz konusu olmuştur.
Avrupa Toplumlarında Tanrı’nın Varlığı
Avrupa’da (başta Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık ülkeler olmak üzere) dini inançlar epey çeşitlilik göstermekte olup aralarındaki en büyük din Hristiyanlık’tır. Oliver Roy (2020), çalışmalarında Avrupa’nın hiç şüphesiz bir şekilde Hıristiyanlığın (bilhassa da Latin Hıristiyanlığının) bir ürünü olduğunu iddia etmektedir.
Avrupa’da Tanrı’nın en yüce varlık olduğuna ve O’na ibadet edilmesi gerektiğine dair yaygın bir inanç vardı. Amy Troolin’e (2021) göre, erken Ortaçağ sanatı açık bir şekilde Hristiyandı. Hıristiyanlık her türden sanat biçimini etkilemişti. Tanrı’nın varlığı geniş çapta kabul görerek varoluş kaynağı/var olma nedeni olarak düşünülmüştü; yani insanlara bir amaç vermişti.
Çok sayıda Avrupalı hala Tanrı’nın varlığına inansa dahi, bu inanç illaki İncil’in Tanrı’sına yönelik olmak zorunda değildir. Özellikle de Noel ve Paskalya’da olmak üzere çoğu insan yılda bir kez kiliseye gider. On Emrin Tanrısı, saflık ve içten bir iman içeriyordu. O’nun öğretileri ve kuralları, insanların istediklerini kabul edip istediklerini kenara attıkları bir kokteyl masasına kondu.
Zamanla özgür düşünce yüceltildi ve Tanrı’nın emirlerine sıkı sıkıya bağlı olanlar genellikte hoş görülmeyip köktenci/fanatik olarak isimlendirilir oldu. Her ne kadar Tanrı’nın varlığı hala kabul görüyor olsa dahi çağdaş Avrupa’daki toplumsal yaşamda O’nun buyruk ve öğretisine uygun bir yaşam tarzı artık yaygın değildir.
Afrika’da Tanrı’nın Varlığına Dair Fikirler
Afrikalıların bir Tanrı’ya mı yoksa atalara mı taptıkları sonu gelmeyen bir tartışma başlığıdır. Afrika ilahiyatının ayrıntılarını anlamak adına Afrika kültürüne ilişki derinlikli bir bilgi sahibi olmanız gerekir. Afrikalılarda bir tür atalar kültü mü var? Yoksa bu atalar aracılığıyla bir Tanrı’ya mı ibadet ediyorlar?
Tanrı,’nın gök ile yerin yaratıcısı ve Yüce Varlık olduğu düşünülür; yeryüzündeki fani insanların O’nunla doğrudan iletişim kuracağı pek kabul görmez. Afrika kültürleri konusunda uzman olarak kabul edilen bir yazar ve şair olan Dr. Velaphi Bhedlindaba Mkhize, Afrikalı ataların manevi/spritüal aracılar olmaları bakımından nasıl görüldüğü üzerine incelemeler yapıyor.
Afrikalılar, Tanrı’nın varlığından hiçbir zaman şüphe duymamıştır: Çünkü ataların, dünyevi yaşamdaki Tanrı’ya yönelik dilek ve istekleri alıp Yüce Tanrı’ya ileterek iletişim kurabileceklerini düşünmüşlerdir. Afrikalı Hıristiyanların hala atalarını onurlandırma ve atalar kültüne dair ayinlere katılmaları yaygındır. Onlara göre bu ritüeller, tüm kadim Hıristiyan azizlerine şükran sunmak ve dua etmek de dahil olmak üzere Roma Katolikleri için dua ne kadar önemliyse aynı derecede önemlidir.
Belki de tartışma bir tür bedene girme meselesinde yatmaktadır. Yaşayanların atalarla iletişim kurabilmesi için seçilmiş bir beden olması gerekir. Atalar bu bedene girip ona sahip olmuş gibi görünecekler ve onun aracılığıyla konuşabileceklerdir. Bunun, Hıristiyanlıktaki içine-şeytan girme gibi bir şey olduğu düşünülür.
Hristiyanlık; Antarktika’daki İlk Din
Şüphe yok ki din, dünyanın her köşesine ulaşmıştır. Antarktika’da en az 7 kilise vardır. John Misachi’ye (2017) göre Antarktika’ya Hristiyanlık ilk olarak 1916’da kaptan Aeneas Mackintosh tarafından taşındı. İlk dini ayin ise 1947 yılında William Menster tarafından farklı mezheplerden yaklaşık 2000 kişiyle beraber gerçekleştirilmiştir. Bahsettiğimiz bu dönemlerde Antarktika için Hristiyanlık birleştirici bir faktördü.
Hıristiyanlık egemen ve yaygın din olmasına rağmen Antarktika’da ikamet eden Müslümanlar ve Ateistler vardır, fakat bunların oranı Hristiyanlığa oranla çok azdır.
Kuzey ve Güney Amerika’da Tanrı’nın Varlığına Dair Fikirler
Güney Amerika
Çoğu Güney Amerika ülkesinde Katoliklik en yaygın dindir. Bu ülkelerde din özgürlüğü ve kilise ile devlet işleri arasında net bir ayrım vardır. Protestanlık azınlıkta olmasına rağmen yine de Hıristiyanlığın bir parçası olmaya devam etmektedir. Güney Amerika’da var olan diğer dinler arasında ise Yahudilik ve Budizm yer almaktadır.
Dinler arasında birçok farklılık bulunsa dahi bir Tanrı’nın varlığını kabul etmek ortak paydadır. Katoliklik sanatı, felsefeyi ve hukuk sistemini büyük ölçüde etkilemiştir. Afrika büyücülüğü ile harmanlanmış olan Katoliklik ve onun dini ritüelleri, meşhur Voodoo pratiğinin vücut bulmasına katkı sağlamıştır. (Olivia Barrett: 2022). Ahiret inancını da içeren Voodooculuk, ölülerin ruhlarının hayatta olanlar ile birlikte yaşadığını ileri sürer. “Senkretik” bir inanç olarak sınıflandırılır ve genellikle gizli saklı yapılır.
Manevi dünyaya yönelik bu derin ve yoğun soruşturma aynı zamanda ölümden sonraki yaşama dair cevapların da peşinden koşar. Fiziksel dünyanın ötesinde neler vardır? Ve eğer bir Tanrı varsa niçin bu kadar sessiz ve gizlidir?
Güney Amerika Hristiyanlığı, insanların refahına ve daha iyiye ulaşmasına odaklanır, yani barışçıl bir Tanrı’ya ön plandadır. Tanrı’nın daha iyiye ulaşmaya aracı olduğuna inanırlar. Bu topraklarda Tanrı inancı hala epey güçlüdür. Katolikliğin hakim oluşu; sosyal adalet ve eşitliğin savunucusu olan, her şeye gücü yeten bir Tanrı inancını yerleşik hale getirmiştir.
Kuzey Amerika
Kuzey Amerika ağırlıklı olarak üç ülkeden oluşur: Bunlar ABD, Kanada ve Meksika’dır. Yaygın din Hristiyanlık olup Amerika’da çok sayıda kişi yaşamları boyunca din değiştirir. Belki de bunun sebebi dini açıdan daha fazla tatmin olma ihtiyacıdır. İnsanlar gelişim gösterdikçe bilgi ve tatmin edici bir din arayışları yoğunlaşır. Pew Araştırma Merkezi‘nin yürüttüğü çalışmalar, Tanrı’nın varlığına mutlak bir kesinlikte iman eden Amerikalıların sayısının giderek azalmakta olduğunu göstermektedir. Kimileri artık bir Yaratıcının varlığına dahi inanmıyor.
İncil’in Tanrısı’ndan ziyade daha yüce bir güce inanmaya yönelik yükselen bir trend mevcut. Bu durum, tüm dinlerin evrensel gerçekler üzerine kurulduğunu, tüm insanların yaşamına amaç ile anlam getirebileceğini iddia eden bir inanç olan evrenselciliğin güçlenmesi ile açıklanabilir. Layman’ın terimleriyle ifade edersek Evrenselcilik tüm dinlerin bir tür karışımı veya birleşimidir. Söz konusu bu yaklaşım, İncil’deki Tanrı’yı elinin tersiyle itmez fakat onu diğer ilahların statüsüne getirir ve en Yüce Yaratıcı olarak görmez.
Avusturalya’da Tanrı’nın Varlığına Dair Fikirler
Kimi zamanda “kıta-ada” olarak da isimlendirilen ve dünyadaki en küçük kıta olan Avustralya, eşsiz bir ülke-kıtadır. Tanrı’nın varlığı veya daha Yüce bir Güce inanmak söz konusu olduğunda Avustralyalı kadınlar erkeklere nazaran daha inançlıdır veyahut inanmaya eğilimlidir. (Natasha Moore: 2021). Erkekler, Tanrı’nın varlığına, daha Yüce Bir Güce veya doğa-üstülüğe karşı kadınlara oranla daha şüphecidirler.
Biraz şaşırtıcı olacak ama genç kuşaklar gözümüzle gördüğümüz ve elimizle dokunduğumuz şeylerden daha fazlası olduğuna dair fikirlere daha açıktır. Genç nesiller dini deneyimler edinmeye eğilimli olup fiziksel olanın ötesini aramaya heveslidirler. Geleneklerle sıkı sıka bağlı olmayan veya geleneklerle sınırlanmış olmayan yeni fikirlere daha açıktırlar. Buradaki gençler için Tanrı’nın varlığı da, ruhlar ve melekler de gerçektir. Onların zihinleri doğaüstü şeyleri keşfetmeye epey istekli görünmektedir.
İnsanların ruh vb şeylere sahip olduğuna, yani insanların maddeden ibaret olmayıp bundan daha fazlası olduğuna dair inanç, Avustralya’da epey yaygındır. Diğer yandan bu, mutlaka bir Tanrı’nın varlığına inanmak anlamına gelmemektedir. Avustralya İstatistik Bürosu’na göre ülkede hiçbir dine mensup olmadığını bildirenlerin sayısı, özellikle de gençler arasında sürekli artmaktadır.
Çağdaş Toplum ve Tanrı’nın Varlığı
Hem din hem de dini konsepteler sürekli olarak değişmektedir. Çağdaş dünyadaki tek Tanrı fikri artık eskisi kadar baskın değildir ve ruhsal bilincin gelişmiş olmasına daha çok önem verilmektedir. Dünya ile birlikte Tanrı’ya dair düşünceler de sürekli olarak değişiyor.
Tanrı, bir insanın olmasını istediği bir kaba ve şekle girmiş gibi görünüyor; eşini aldatmayı, zinayı, putperestliği ve bir zamanların en dokunulmaz konularından biri olan eşcinselliği bile hoş gören bir Tanrı artık kabul edilebilir bulunmaktadır. Eşcinselliği hor gören bir Tanrı’ya inanan kişinin, hem kendisinin hem de Tanrı’sının çağdışı kalmış olduğu düşünülür oldu.
Belki de dünyamız ilerici değerlere uyum sağlamayan antik beyaz sakallı bir Tanrı’yı değil, evrimleşmiş yaşam tarzına uyan bir Tanrı’yı arzulamaktadır. Artık çoğu kişi dindar olmayı değil manevi/spritüal olmayı tercih ediyor. Tanrı hakkında kafa karışıklığı içinde olan biri kınanabilir mi?
Hristiyanlık, MÖ 6. yüzyılda rahip Arius’un Mesih’in ilahiliğini inkar ettiği zamandan beridir kilisesiyle problemler yaşıyor (Igor Raduloviç: 2021).Bu, İznik Konsili’nin toplanma çağrılma gerekçelerinden yalnızca biriydi. Üçlü-Birlik (Trinity) ile ilgili konulara açıklık getirmeye yönelik acil bir ihtiyaç vardı. Peki ama meseleleri evde halletmek bu kadar zor olmuş ise, dünyanın geri kalanı Tanrı’nın varlığı problemini nasıl çözebilir ki?
Tendai Kashiri– “Ideas of God’s Existence Around the World“, (Erişim Tarihi: 11.05.2022)
Çevirmen: Taner Beyter