Tanrı’ya Dair Ahlaki Argümanlar (1): Kanıt Temelli Biçimler – John Danaher

//
3965 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Tanrı ve ahlak çoğunlukla birlikte düşünülür. İnançlı insanlar bazen “Eğer Tanrı’ya inanmıyorsan, komşunu öldürmemek için (ya da ahlaken kötü başka bir şey yapmamak için) ne sebebin var” gibi tuhaf  şeyler öne sürerek, genellikle ateistler üzerinde ahlaki üstünlükleri olduğunu düşünürler. Bu ahlaki üstünlük nereden gelmektedir?

Cevabın bir kısmı kültürel ve eğitimsel: Ne zaman öğrencilerden ahlaki görüşlerini savunmalarını istesem, genellikle okuldan ya da ailelerinden öğrendikleri dinî hükümlere yakınlık gösterirler. Bu bende, ahlaki ya da etik ilkelerin -en azından üniversiteye gidene kadar- genellikle dinî bir paketleme içinde aktarıldığı izlenimini bırakmaktadır. Fakat cevabın bir kısmı aynı zamanda felsefidir: Yüzyıllardır birçok felsefeci, ahlakın Tanrı’nın varlığına bağlı olduğu fikrini savunmuştur.

Böylesine bir bağımlılık ilişkisini savunan birine Tanrı’ya dair ‘ahlaki argüman’ın destekçisi diyelim. Bu noktada (ve devamında) ele almak isteğim, bu destekçilerin, sözü geçen bağımlılık ilişkisini temellendirmelerinin çeşitli yolları. Bunu yaparken, yakın zamanda okuduğum Peter Byrne’nin, Jeffrey Jordan’ın Key Thinkers in Philosophy of Religion adlı düzenlenmiş derlemesinde yer alan “Kant and the Moral Argument” adlı makalesinden çokça faydalandım. Başlıktan da anlayacağınız üzere, makale ağırlıklı olarak Kant’ın Tanrı’ya dair ahlaki argümanı üzerine, fakat bu süreçte makale, ahlaki argümanların doğası ve eksikliklerine dair bazı ilginç bilgiler içeriyor.

1. Tanrı’ya Dair Ahlaki Argümanların Sınıflandırılması

Büyük olasılıkla Byrne’nin makalesindeki en işe yarar şey, tartışmasını ahlaki argümanların sınıflandırılması yönünden nasıl şekillendirdiğidir. O, Tanrı ve ahlak arasındaki ilişkinin dini savunularının kanıt niteliği taşıyan ve kanıt niteliği taşımayan olmak üzere iki ana çeşitte var olma eğilimi gösterdiğini iddia eder. Benzer ayrımlar din felsefesinin birçok bölümünde yapılır – kötülük problemi ve onun mantıksal ve kanıt niteliğindeki çeşitlerini düşünün, ya da Tanrı’nın a priori ve a posteriori kanıtları arasındaki klasik ayrımları – fakat ‘kanıt niteliği taşıyan’/‘taşımayan’ etiketleri ahlaki argümanlar bağlamında bir çeşit özel anlam taşır.

Bizler sınıflandırmanın daha kolay bir bölümüyle başlayacağız:

Kanıt Niteliği Taşıyan Argümanlar: Bunlar, bir ahlaki bulgunun (E) varlığını vurgulayan ve Tanrı’nın E’nin en iyi açıklaması olduğunu iddia eden argümanlardır.

Bu tarz argümanların örnekleri edebiyatta fazlasıyla mevcuttur. Bizler şimdi genel bir örneği tartışacağız fakat Tanrı’nın varlığına dair ahlaki argümanların büyük bir kısmı bu şekildedir. Bu argümanlar, ahlaki bulguların bazı tuhaf özellik ve niteliklere sahip olduğunun gözlemiyle başlayıp sonrasında yalnızca Tanrı’nın bu özellik ya da niteliği açıklayabileceğini iddia ederek devam eder.

Kanıt niteliğinde olmayan bölüm daha karmaşıktır:

Kanıt Niteliği Taşımayan Argümanlar: Bunlar, bir ahlaki amacı ya da sonu vurgulayan ve Tanrı’nın varlığının bu amacın ya da sonun elde edilebilmesi için gerekli olduğunu iddia eden argümanlardır.

Kanıtlanamayan argümanlar daha azdır. Varlığından haberdar olmayabilirsiniz fakat din felsefesi üzerine çokça okuma yaparsanız, bu argümanın örnekleriyle karşılaşmanız muhtemeldir. Örnek vermemiz gerekirse, Kant’ın Tanrı’ya dair dini argümanı bu şekildedir ve ikinci bölümde tartışılacaktır. William Lane Craig de bu argümanın çeşitliliklerini savunmuştur. Kimi zaman, adaletin ya da sorumluluğun yalnızca Tanrı varsa mümkün olabileceğini iddia etmiştir. Onun bu etkideki argümanlarından daha önce bahsetmiştim.

Bu, bize aşağıdaki sınıflandırmayı verir.

2. Kanıt Niteliği Taşıyan Ahlaki Argümanlar

Bahsettiğim gibi, Tanrı’nın varlığına dair ahlaki argümanların büyük bir çoğunluğu kanıt niteliği taşıyan biçimde.  Bu argümanlar, öne sürdükleri bağlayıcılıklar ya da zorunluluklar gibi ahlaki bulgular hakkında bazı gözlemlerle ya da metafiziksel tuhaflıklar gibi birtakım ahlaki özellikleri çözmeye çalışmakla başlar. Sonrasında, bu anlaşılmaz özelliklerin en iyi temellendirilmiş açıklamasının Tanrı olduğunu iddia eder. Bu argümanların tamamı ahlaki realist bir bakış açısıyla, başka bir deyişle ahlaki bulguların gerçek olduğu varsayımıyla çalışır.

Byrne, tartışmasının dayanağı olarak aşağıdaki yorumu kullanır. Bu yorum, Robert Adams’ın çalışmalarından gelmektedir:

  1. Ahlaki bulgular vardır.
  2. Ahlaki bulgular objektif olan ve doğal olmayan özelliklere sahiptir.
  3. Teizm, objektif olan ve doğal olmayan ahlaki bulguların en iyi açıklamasını yapar.
  4. Bu yüzden ahlaki bulguların varlığı, teizmin doğru olduğunun düşünülmesine zemin hazırlar.

Bu argümanın ikinci öncülü biraz açıklama gerektirir. Adam’ın bu argümanı savunusu doğal, bilimsel bulgular ve ahlaki bulgular arasındaki karşılaştırmaya odaklanır. Doğal, bilimsel bulgular açıkça objektiftir: bu bulgular intersübjektif değerlendirilebilir ve doğrulanabilir (veya tercihen yanlışlanabilir) ayrıca gözlem ve deney yoluyla onaylanabilir.  Suyun H2 olduğunu varsayalım. Bu kimyasal deney yoluyla doğrulanabilecek bir şeydir. Benzer bir gözlem ve değerlendirme yolu diğer doğal ve objektif bulgular için de geçerlidir. Daha da önemlisi doğal ve objektif bulguların ontolojik özellikleri, onları böylesine bir gözlem için elverişli kılan, ayırt edici bir karaktere sahiptir.

Problem, ahlaki bulguların bundan daha farklı hissedilmesidir. Size işkencenin doğru olmadığını ya da hazzın doğru olduğunu söyleyen deney nerededir? İyiyi ve kötüyü nerede ‘görürsünüz’? Ahlaki bulguların, doğal bilimsel bulgulardan daha farklı ontolojik yaklaşımlar olduğu görünmektedir. Hal böyle iken, aynı zamanda ‘işkence doğru değildir’ ve ‘haz doğrudur’ gibi ifadeler açık, objektif doğrular olarak gözükmektedir. Onların objektifliği doğal dünyadan farklı bir şey olarak temellendirilmelidir. Öncül (2)’nin altında yatan bu motivasyondur.

Öncül (2)’nin açıklanmasıyla, geriye kalan argümanları takip etmek (inkar etseniz dahi) diğerlerine kıyasla daha kolaydır. Öncül (3) ahlaki bulguların, objektif olan ve doğal olmayan özelliklerinin en iyi açıklamasının Tanrı olduğunu savunur. Bunun bir sebebi Tanrı’nın (pek çok inanışa göre) doğal olmayan bir varlık olmasındandır. Bir diğer sebebi de Tanrı’nın uyulması zorunlu ahlaki normlar yaratması için doğru türde özelliklerinin olmasıdır (otorite, erdemlilik gibi). Kutsal emir teorileri, genellikle bu öncülü desteklemek için düzenlenmiştir.

O halde sonuç olasılığa dayanan bir yol izleyecektir. Teknik olarak, tahminen ‘eğer X, E’nin en iyi açıklamasıysa ve E bir bulguysa, o halde E, X’e inanmaya zemin hazırlar’ gibi ifadelerin arasında köprü kuran bir öncüle ihtiyaç duyulacaktır – ve sizler bu köprü öncülü sorgulayabilirsiniz fakat ben sonrasında gelen teknik detayları görmezden geleceğim.

3. Kanıt Niteliği Taşıyan Argümanlara Yanıtlar

Öyleyse kişi, kanıt niteliği taşıyan argümanı nasıl yanıtlayabilir? Bryne bunun için üç ana strateji belirliyor.

İlki, öncül (1) ya da (2)’ye karşı çıkmak ve ‘objektif’ ahlaki bulguların varlığını reddetmektir. Bu yanıtı geliştirmek için birçok farklı yöntem vardır. Argümanın temelini oluşturan ahlaki realizm görüşünü bütünüyle reddedebilirsiniz. Örneğin ahlaki bulguların belli davranışlar ya da işlerin gidişatı hakkındaki tutum ya da düşüncelerimizde, basitçe açıklayıcı olduğuna inanabilirsiniz. Alternatif olarak, ahlaki bulguların objektifliğine itiraz edebilirsiniz. Bu şüphesiz tamamen ‘objektifliğin’ ne anlama geldiğine bağlıdır fakat eğer biz ‘fikir özgürlüğü’ (yani ahlaki bulguların, ahlaki gözlemcilerden bağımsız var olması) gibi bir şey olduğunu var sayarsak, bir sıradan yanıt da, ahlaki bulguların konstrüktivist bir anlayışını benimsemek olacaktır.  Konstrüktivizme göre ahlaki bulgular, ruh halinin dışına inşa edilmiştir. Bu ahlaki bulgular doğru ya da yanlış olamaz demek değildir – objektifliği reddetmek, tamamen göreciliği kucaklamak anlamına gelmez – bu sadece ontolojik olarak belirli ruh hallerine bağımlı oldukları anlamına gelir. Yine de kesin detayları ne olursa olsun, bütün bu yanıtları irrealist yanıtlar argümanı olarak adlandırabiliriz çünkü bu yanıtlar, geleneksel ahlaki realizm inanışını reddetme eğilimindedir.

Argümana yanıt vermenin bir başka yolu da, ahlaki bulguların alternatif (daha iyi) açıklamalarının olduğunu savunmaktır. Buradaki bir ihitmal de ahlaki natüralizmin akla yatkın olmasıdır. Bir başka deyişle, bu ahlaki özellikler başta göründükleri kadar ontolojik açıdan tuhaf değil. Tıpkı suyun daha temel kimyasal bileşenlere indirgenebileceği gibi, acının kötülüğü gibi ahlaki bulgular da doğal bulgulara indirgenebilir. Her halükarda bu, Frank Jackson’ın ahlaki işlevselciliği gibi natüralist teorilerin garantisidir. Alternatif bir ihtimal ve bu blogda birçok kez incelediğim şey doğal olmayan ahlaki realizm. Bu görüşe göre, ahlaki bulgular doğal bulgulara indirgenemez fakat bu, onların en iyi Tanrı tarafından açıklanabileceği anlamına gelmez. Aksine onlar bir çeşit kendine özgü, metafiziksel temele dayanan, gerçekliğin özelliğidir. Yaygın benzetmeler Platonik türden matematiksel realizmdir.

Son olarak, Tanrı’nın ahlaki bulgular için iyi bir açıklama olduğunu reddederek argümanı yanıtlayabilirsiniz. Bu bağlamda, Tanrı’dan medet ummakla ilgili yüzeysel bir problem de, onların ahlaki bulgular için mistik bir anlayış benimsemeleridir. Ahlaki bulgular ontolojik anlamda bilinmeyen olarak ele alınır, tabii bundandır ki bu ahlaki bulgular ontolojik anlamda bilinmeyen başka varlıktan (Tanrı) medet umularak açıklanır. Büyük bilinmezliği (Tanrı) daha küçüğünü açıklamak için (ahlaki bulgular) kullanabiliriz. Ancak bu adil değildir çünkü teistler -sıklıkla İlahi Buyruk Teorisi’nin birkaç versiyonuna başvurarak- Tanrı’nın ahlaki bulguları nasıl açıkladığına dair birtakım açıklamalar getirmeye çalışmaktadır. Bu tarz söylemlerin problemi iki parçalıdır.

Euthyphro problemi: İlahi buyruklar, ahlaki bulguların olasılıksızlığını açıklayamayacağına göre bu tarz söylemler klasik Euthyphro ikilemi karşısında savunmasızdır. Teistler, değiştirilmiş İlahi Buyruk Teorileri’ni kullanarak klasik Euthyphro’ya karşı çıkar. Bu değiştirilmiş teoriler, Tanrı’nın belli temel özelliklerinin (özellikle ilahi doğasını) O’nun verebileceği ahlaki buyrukları engelleyeceğini kabul eder ve bu yüzden olasılık probleminden kaçınmalarını sağlar. Fakat bu değiştirilmiş teoriler, Euthyphro ikileminın düzenlenmiş versiyonuna karşı savunmasızdır.  Geçmişte bunu daha detaylı incelemiştim.

Gerileme problemi: İlahi Buyruk Teorileri’nin işleyebilmesi için, daha temel normatif prensiplerin varlığını önceden varsaymaları gerektiği görünmektedir, şöyle ki: Tanrı’nın (ya da tamamen iyi bir varlığın) buyruklarına itaat etmemiz gerekir. Fakat o zaman, bu daha temel normatif prensip objektiftir ve doğal değildir ve bu yüzden de açıklanmayı gerektirir. Bu itiraza teistik yanıtlar, sorumluluğu üstlenir nitelikte bazı metafizik argümanlara başvurmak zorundadır. Başka bir deyişle onlar, bazı metafiziksel anlamda temel normatif prensipler olduğunu kabul etmek ve neden başkalarında değil de Tanrı’nın varlığına ihtiyaç duyan birinde durmanın daha mantıklı geldiğini basitçe açıklamak zorundadır. Bu da doğal olmayan ahlaki realizm tartışmalarında olan bir şeydir.

 

Ne olursa olsun, ben delile dayanan bir argümana yanıt verecek olsam, muhtemelen bütün bu üç yanıtın birkaç versiyonuna başvururdum. İlk olarak irrealizmin formlarına özellikle ahlaki zorunluluk hakkındaki konstrüktivizme odaklanırdım.  Dolayısıyla bu da beni bazı ahlaki bulguların açıklaması konusunda bir natüralist yapardı. (Bu ahlaki bulgular insan aklı konusunda ‘doğal’ bulgulara indirgenir.) Fakat ben diğer ahlaki bulgular konusunda doğal olmayan realizmi tutma eğilimindeyim. Sanırım bazı aksiyolojik gerçekler (yani iyi ve kötünün temel kategorileri hakkındaki doğrular) bazı normatif ilkeler (yani rasyonalizm ve mantığın ilkeleri) gibi metafiziksel olarak temeldir. Öyleyse benim görüşüm, en somut ya da belli normatif ilkeler, metafiziksel olarak daha temel doğrulardan inşa edilir. Tarihin ve bulguların şartlarına dayanarak, bu inşa projesinin üstlenilebileceği birçok farklı yol vardır. Bu da ahlak görecelidir anlamına gelir. Fakat bence bu savunulabilir. En fanatik teist bile ahlaki buyrukların duruma özgü olabileceğini reddetmez. Ayrıca teizmin, birçok durumda, ahlaki bulguların kötü bir açıklaması olduğunu da düşünüyorum. Aslında, gerçekte ahlaki bulguların teistik açıklamalarının, doğal olmayan realizmin bir formuna bürünme eğiliminde olduğunu düşünüyorum.

Kaynak:

John Danaher, “Moral Arguments for God (1): Evidential Forms”, Aeon, 27 Aralık 2016,  https://philosophicaldisquisitions.blogspot.com/2016/12/two-versions-of-moral-argument-for-god-1.html (erişim: 23 Ekim 2019), çev. Duygu Alhan.

Öncül Analitik Felsefe Dergisi, 19 Ocak 2018 tarihinde kuruldu. Sunum, söyleşi, makale, çeviri, canlı yayın gibi içerikler üreterek Analitik Felsefe’ye dair Türkçe veritabanını genişletmeye devam ediyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç Bilgi midir? – Edmund L. Gettier

Sonraki Gönderi

Yanlış Anlaşılan Üç Teist Filozof: Aquinas, Pascal ve Paley – Berat Mutluhan Seferoğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü