Bahtiyar Yücel Dursun, Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde profesör, araştırmacı ve akademisyendi. Sanırım onunla yüz yüze tanışmamış olanlar hakkında bir araştırma yapacak olsa ulaşacakları ilk bilgi bu olur. Ancak onu yüz yüze tanımış, sohbetine dahil olmuş, onunla vakit geçirenler için Yücel Hoca bundan çok daha fazlasıdır. Ben de, elimden geldiğince, onun ardından hissettiklerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım. Bunu yapmaya çalışırken hâlâ onun vefat ettiğine ve ardından böyle yazı kaleme aldığıma inanmakta güçlük çeksem dahi.
2013 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü’nde bir lisans öğrencisiyken, internette bir makaleye denk geldim. “Schopenhauer’de Algı/Görü Bilgisinin Soyut Bilgi İle İlişkisi” adındaki bu makaleyi tekrar tekrar okumama rağmen anlayamadığım birçok nokta olduğunun farkındaydım. Öyle ki, okudukça yeterince anlayamamış olmanın verdiği his gittikçe canımı sıkmaya başlamıştı; ben de makalenin yazarı ile tanışıp birinci elden anlayamadığım noktaları ona sormaya karar verdim. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Coğrafya ve Felsefe Bölümleri aynı katta olduğu için, makalenin yazarını bulmakta çok da zorlanmadım. Yazarın isminin de yazılı olduğu makale sol elimde kapı kapı dolaşırken, bir kapının önünde durdum ve “Evet, sanırım aradığım isim burada” dedim içimden; Bahtiyar Yücel Dursun. O kapıdan içeri girmem ve kendisiyle tanışmam sonucunda düşünce dünyamda çok büyük bir değişiklik olacağını tahmin etmem mümkün değildi. Beni oldukça alçakgönüllü ve güler yüzlü bir şekilde karşıladı Yücel Hoca. Durumu anlattığımda makalenin şu an yanımda olup olmadığını sordu. Açıkçası benimle bu şekilde ilgilenmesini beklemiyordum, o odada yaklaşık 4 saat vakit geçirdim. Makale üzerine sohbetimiz bittikten sonra Heidegger, Antik Yunan düşünce dünyası ve en ilgi çekici olarak da zaman felsefesi konularını konuşurken bulduk kendimizi. Hayatımda ilk defa bir insanla felsefe üzerine konuşuyordum ve ne şanslıyım ki o kişi Yücel Dursun idi. Felsefeyle daha yoğun ilgilenmem gerektiğini ve bunu sistemli bir şekilde gerçekleştirmenin öneminden söz ederek bana Aquinas, Plotinos, Kant, Hegel ve Badiou üzerine bazı metinlerini önerdi. Bu metinleri iyice okuduktan sonra beni epey heyecanlandıracak olan bir diğer çalışmasını önerdi: “Badiou’daki İki’yi Dengeye Oturtmak ya da Bir’in Hesaba Katılışı”. Hiç unutmuyorum, bu makaleyi önerdiği filozofları iyice okuduktan sonra okumam gerektiği ve hemen incelemeye başlamamın bir yararı olmayacağı konusunda iyice tembihlemişti beni. Tahmin edeceğiniz gibi bu söylenenleri dinlemeyerek hemen metne girişmiş ve duvara çarpmıştım.
İlerleyen zamanlarda Yücel Hoca ile düzenli olarak odasında buluştuk. Bana çok değerli vaktinden fedakârca ayırdığını hep hissettim; bana felsefenin ne olduğunu öğretiyordu bir yandan bu değerli insan. Tüm bunlar ve hayatımda yarattığı etki, denk geldiğim Schopenhaur üzerine makalesi ile başlamıştı.
Yücel hocamızı tanıyan her insan onu kendi penceresinden, kendi hayatı ve düşünce dünyasında bıraktığı iz ile hatırlayacaktır. Benim için felsefe Yücel Hocam ile tanışmam sonucunda başladı. Bende bıraktığı iz tam olarak budur. Bugün bir Analitik Felsefe dergisi kurduk, binlerce öğrenciye sunumlar yaptık, halka açık onlarca etkinlik gerçekleştirdik, iyi veya kötü felsefeyle olan ilişkim biçim değiştirdi, farklı bir konuma geldi. Sahip olduğum felsefi pozisyon, ahlak, din, toplum ve bireye bakışımı kökünden etkiledi. Düşünüyorum da tüm bunlarda o odaya girip bu insanla tanışmamın öyle büyük bir etkisi olmuş ki, bu etkinin sınırlarını çizmek sanırım mümkün değil gibi görünüyor.
“Matematik Felsefesi”, “Oyun Kavramı”, “Badiou’nun Ontoloji Anlayışı” gibi dünyada halihazırda tartışılmaya devam edilen felsefe başlıklarına dair merakınız var ise, Yücel hocanın bu konularda yaptığı çalışmalara göz atmalısınız. Felsefi anlamda sahip olduğu kavrayış yetisini, derinliğini ve engin birikimini bu metinlerin her bir paragraf arasında göreceksinizdir. Hocamızın bize gerek ulusal gerekse uluslararası alanda yayınlanarak bize miras bıraktığı diğer çalışmaları ise şu alanlardadır; zaman felsefesi, siyaset felsefesi ve adalet kavramı, hakikat kavramı ve söylem etiği, yapay zekâ ve zihin felsefesi, Hegel, Heidegger, Kant, Lacan, Habermas, Thomas Aquinas, Gadamer ve Spinoza’nın felsefe anlayışları. Yelpazesi bu kadar geniş olan felsefeci sayısı ülkemizde ne yazık ki parmakla gösterilir. Öyle ki 2017 yılında ODTÜ’de gerçekleştirdiği sunum, birikiminin niteliğini bir kez daha göstermişti bana; “Analitik Gelenek ve Hegel’de Şiddetin Neliği”. Bu konu üzerine yazdığı makalede hem analitik hem diyalektik hem de fenomenolojik çözümlere yer verebilmek için felsefenin sınırlarını bilmekten daha fazlasına ihtiyacınız olabilir.
Yücel Hocamızın bıraktığı mirası taşıyacak olan omuzlar var, yarattığı izleri derinleştirecek olan zihinler mevcut; hoşça kalın hocam.
Not: Bu yazı ilk kez Bilim ve Ütopya Dergisi’nin Ocak 2018 sayısında yer almıştır. Yücel hocamızı 2018 yılının Aralık ayında kaybettik. Öncül Analitik Felsefe Dergisi’nin ikinci sayısında tekrar yayınlanan bu yazı ile dergimizin bu sayısını Yücel hocamızın aziz hatırasına ithaf ettik.