Nietzsche ve Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe: Felsefe Nerede ve Nasıl Doğmuştur? – Serkan Culum

/
1784 Okunma
Okunma süresi: 13 Dakika

“Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe” kitabına baktığımızda, felsefenin ağırlıklı olarak Yunanlılarda, özellikle de Thales ile başladığı iddiasını görürüz. Fakat Nietzsche, böyle bir kitap yazdığına göre bir sorun vardır. Acaba o sorun nedir?

Felsefenin Doğuşu

Nietzsche’ye göre felsefe, Yunanlılarda başlamıştır. O, bu iddiasına yönelik gerekçesini şöyle belirtir: Platon, Aristoteles gibi onlarca filozofu parmağımızla gösterebileceğimiz kaynaklar vardır. Öyle görülüyor ki, Çin’de, Mısır’da ya da Mezopotamya’da felsefenin başladığını iddia edenlerin elinde bu kadar zengin bir kaynak ya da metinler yoktur. Var olan kaynakların yok olduğunu iddia edenlere karşılık Nietzsche, geçerli olanın söylentiler değil, kaynaklar olduğunu belirtir. Bu noktada Nietzsche, haklı olduğunu iddia ederek işin içinden çıkmaya çalışmaz çünkü konu bir miktar karmaşıktır: Mısır, Mezopotamya ve Çin’de önemli ölçüde mitolojik eserler vardır. Çin’de dinsel gelenek olarak Konfüçyüsçülük, felsefi öğreti olarak Taoizm ortaya çıkmıştır ve bunlar mitolojiyle ilintilidir. Aynı şekilde Mısır’ın mitolojisi de çok güçlüdür. Fakat Nietzsche’ye göre bu argümanları ortaya atmak, çok büyük bir hatadır. Çünkü kaynaklar mitoloji temelli olursa, Yunanlıların da oldukça geniş bir mitolojisi vardır. Diğer taraftan, Nietzsche’ye göre, mitolojik eserlerle felsefenin başlangıcına vurgu yapılıyorsa bu doğru değildir. Bu perspektif, felsefe ile mitolojiyi aynı şey olarak görmektir.[1]

Bu sebeple felsefe, Yunanlılarda başlamış olmalıdır. Yunan felsefesi denildiğinde karşımızda oldukça fazla filozof ve kaynak vardır. Bu çerçeveden hareket eden Nietzsche, Yunanlıları incelemeye başlar. Yunanlıların, felsefe yapmakta neden başarılı olduklarına bakar. Nietzsche, incelemesine şöyle başlar:[2]

Felsefeye karşı olanlar vardır.

Karşı olanların perspektifine göre, felsefenin bir halkı sağlığına kavuşturduğu hiç görülmemiştir. Böyle bir varsayımda, felsefe hep normal olmayan ruhların, kafaların işidir. Felsefe, hep hastalıklı bir düşünce biçiminin ürünüdür. Nietzsche’ye göre bunlar, yanlış bir noktaya bakarak konuşurlar. Çünkü felsefeden şunu beklerler: Felsefe, bizim hastalığımızı iyileştirmelidir. Nietzsche’nin burada hastalıkla kastettiği şey, bedenimizin ya da ruhumuzun sağlığıyla ilgili değildir. Uygarlığın hastalığıdır. Bununla kast edilen şey, uygarlığının içsel bağlarının çözülmesi ve dağılmasıdır. Dolayısıyla bu bağlar dağılınca, uygarlık artık bir şey yapamaz hale gelir. Bir şey üretemeyen ve bir şey yapamayan durumdadır. Nietzsche işte bu duruma, uygarlığın sağlığının bozulması der.

İnsanlar, “felsefenin bir uygarlığı tedavi ettiği hiç görülmemiştir” diyerek devam eder. Yani felsefe, uygarlığın içsel unsurları arasındaki çözülmüş bağları bağlayabildiği ve dolayısıyla uygarlığı, bir şeyler üretebilir hale getirmemiştir. Nietzsche, bunun doğru olduğunu ama bu türden bir beklenti içinde olmanın yanlış olduğunu belirtir. Niçin? Çünkü felsefe, hastaları iyileştirmez. Felsefenin kendisi, zaten sağlıklı kafaların işidir. Yani hasta toplumlar ve uygarlıklar zaten felsefe yapamaz. Dolayısıyla felsefe ile ilgili yanlış bir beklenti içindedirler. Felsefe de, onların beklentisini karşılamayınca felsefeyi aşağılarlar.

Nietzsche, nerede felsefe gördüyse, orada sağlıklı kafaları ve sağlıklı uygarlıkları gördüğünü belirtir. Nietzsche’nin verdiği bir örneğe bakacak olursak; Romalıların, felsefede en iyi olduğu dönemde, en sağlıklı dönemi yaşadıklarını belirtir. Yani Roma uygarlığının, kültürel unsurları arasındaki birliğin dağılmadığı; sanat, bilim, mitoloji gibi birçok alanda iyi oldukları dönemdir. Dolayısıyla Romalılar, zaten sağlıklı olduğu için felsefeyi yapabilmişlerdir. Yunanlıların ise, Romalılardan daha sağlıklı olduğunu belirtir. Niçin? Çünkü Yunan Uygarlığı, bugün biz ne tartışıyorsak, o konuda dahiyane eserler vermişlerdir. Platon’un “Devlet” kitabı ve Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” gibi eserleri, bu duruma örnektir. Fakat sadece bu alan değil; fizik, astronomi, edebiyat, heykel ve resim gibi alanlarda da çok güçlüdürler.[3]

Felsefenin Etkin Olmasının Koşulları

Felsefe sağlıklı yerlerde başlıyor olabilir o halde niçin bizi iyileştirmesin? Nietzsche’ye göre sağlıklı olmayan uygarlıkların, dolayısıyla kültürel birliğin olmadığı uygarlıklarda bu mümkün değildir. Peki kültürel birlik ile ne kast edilir? Bilim, sanat, felsefe, siyaset, gündelik yaşam tarzı kast edilir. Bununla kültürel birlik sağlanır. Bir uygarlığın hastalığı ise, kültürel unsurlar arasındaki bağın çözülmesidir. Bu bağın çözülmesi demek, kültürel birliğin olmaması demektir. Uygarlıklar, bu kültürel unsurları oluşturuyorsa, uygarlıkların kültürel unsurları arasında sürekli alışveriş vardır: Bilim, felsefeyi etkiler ve felsefeyi geliştirir. felsefe ve bilim, ikisi birlikte sanatı etkiler ve geliştirir. Fakat kültürel birlik bozulduğunda, bu unsurlar birbirlerini beslemeye değil, birbirlerini yok etmeye çalışır.[4] Örneğin, pozitivizme göre felsefe tarihi, metafizik ve boş önermeler yığınıdır. Çünkü metafizik önermeler üzerine düşünen filozoflar, doğal dünyada var olmayan şeyler üzerinde düşünür. Bu sebeple anlamsızdır. Pozitivizm için anlamlı önermeler, sadece bilimsel olandır. Bu sebeple bilim dışındaki her şey anlamsız görünür.[5]

Bilimci gelenek yaygınlaştığında, uygarlığın, bilim aracılığıyla diğer unsurları devre dışı tutmaya başladığını iddia edenler vardır. O yüzden felsefeyi, sanatı, dini, baskı altında tutar derler. Tersini düşünürsek, her şeyi felsefe ile çözmeye çalıştığımızda ise kimilerine göre felsefe, bilim ve sanatın gereksiz olduğunu söyler. Bu açıdan bakıldığında kültürel unsurlar arasında alışveriş olmadığı için, bu hasta bünyeli topluma, felsefenin şifa olması beklenemez. Nietzsche’ye göre kültür, felsefe yapmayı mümkün kılmıyorsa zaten felsefe yapılamaz.

Öyleyse şunu söyleyebiliriz: Yunanlılarda kültürel birlik vardı, uygarlık sağlıklıydı ve kültürel birliğin unsurları arasında çatışma ve gerilim yoktu. Gerilim olmadığı için her bir alan birbirini besliyordu. Özellikle felsefe, politik düzeyde destekleniyordu. İşte Nietzsche’nin Yunanlılarda felsefeyi başlatmasının en önemli nedeni budur.

Gelişim İçin Mızrağı Bulunduğu Yerden Kaldır ve İleri Fırlat!

Nietzsche diyor ki: “Başka halkların azizleri vardır, Yunanlıların ise filozofları vardır.”[6] Arada ciddi bir fark vardır. Niçin? Çünkü aziz, hakikate ulaşmıştır. Size nutuk çekip vaaz verir. Aziz sizinle tartışmaz. Sizin ne yapmanız gerektiğini söyler. Filozof ise size ne yapmanız gerektiğini söylemez, sizinle tartışır. Bu sebeple filozoflar, kendi perspektiflerine saplanmazlar, onlar tartışarak kendilerini daha da ileriye taşırlar. Öyle ki, Yunanlılar başka halklardan hep beslendiler ama onlar asla başka halkların söylediğiyle yetinmediler. Nietzsche’nin diliyle söylersek:[7]

Onlar daha ziyade bütün öteki halklarda yaşayan kültürleri içlerine çekmişler, bu nedenle de bu kadar ilerlemişlerdir, çünkü mızrağı başka bir halkın bıraktığı yerden kaldırıp daha uzağa fırlatmayı bilmişlerdir.

Yunanlıların ileriye gitmesinin sebebi, elde ettikleri bilgileri teorileştirmeleridir. Örneğin, tarihe baktığımızda, Mısırlıların matematik alanında, Yunanlılardan daha fazla ilgilendiklerini görürüz. Fakat Yunanlıların farkı, öğrendiklerini formül haline getirmeleridir. Mısırlılar, sadece gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için matematikle ilgilenmişlerdir.

Nietzsche, Yunanlıların felsefe ile ne yapacaklarını da iyi bildiğini belirtir. Yani ne anlama geldiğini iyi bildikleri için, ne yapacaklarını da iyi bilirler. Bu şu demektir: Felsefe, pratik hayata dokunur ama pratik hayata dokunup geri çekilmez. Yani felsefe, yaşam kurmak içindir. O yüzdenYunanlılar hem yaşamı zenginleştirmek için felsefe yaptılar, hem pratik hayatı şekillendirmek istediler hem de öğrendiklerini teori haline getirdiler.

Atina Okulu (İtalyanca: Scuola di Atene), İtalyan Rönesans sanatçısı Raphael tarafından yapılmış bir fresktir. Fresk, 1509 ile 1511 yılları arasında, Raphael’in Vatikan’daki Apostolik Sarayı’ndaki Stanze di Raffaello olarak bilinen odaları dekore etme komisyonunun bir parçası olarak boyanmıştır. Platon, Aristoteles, Pisagor, Arşimet ve Herakleitos da dahil olmak üzere Antik Yunanistan’dan filozoflar, matematikçiler ve bilim adamlarından oluşan bir topluluğu tasvir ediyor. İtalyan sanatçılar Leonardo da Vinci ve Michelangelo da sırasıyla Platon ve Herakleitos olarak gösterilen tabloda yer alıyor.

Her Şeyin İlkesi

Yunanlıların “Arkhe nedir?” sorusunu sormaları, ilk defa şu soruyu sormak anlamına geliyordu: Dünyanın işleyişini sağlayan yasa nedir? Yasayı arama düşüncesi, onları felsefi ve bilimsel düşünmeye götürmüştür. Yasa aranmazsa, bilgi üretilemez. Sadece belirli bir sorunu çözecek pratik bir sonuç üretilir.

Yunanlılar, başka uygarlıklardan etkilenmişlerdir ama kendilerini daha da ileriye götürmeyi de başarmışlardır. Peki nasıl? Hep ilke ve yasaya ulaşmak istemişlerdir. Fakat aynı zamanda Yunanlıların politik ortamı da felsefe yapmaya müsait bir ortamdır.

Diğer yandan felsefenin gelişmesine katkıda bulunan bir diğer unsur da, ticaret ilişkileridir. Örneğin Yunanlılar, Mısır felsefesiyle, ticaret aracılığıyla tanışmışlardır. Filozoflar, Mısır kültürünün felsefesini, hikayelerini ve mitolojilerini, ancak oraya gidip duymuş olan tüccarlardan öğrenirler.[8]

Thales’in Sorusunu Felsefe Yapan 3 Unsur

Nietzsche’ye göre, felsefe Yunanlılarda gelişmiştir; felsefe Thales ile başlar. Yunanlılarda felsefe, “her şeyin kaynağı ya da her şeyin arkhesi nedir?” sorusuyla başlar.

Her şeyin kaynağını soran bu soruyu felsefe yapan nedir? Dinden, mitolojiden, bilimden ayıran nedir? Nietzsche’ye göre bu soruyu felsefe yapan üç ana unsur vardır:

  1. Her şeyin kaynağını sorar.
  2. Sorunun cevabı mitoloji ya da dine yaslanmaz, doğaya bağlı kalır.
  3. Bu soruyu sormak, aynı zamanda birlik sorusunu sormaktır.

“Her şeyin kaynağı nedir?” sorusunun önemine bakacak, felsefe, ilk defa hem mitoloji hem de dinin yaptığı şeyi yapmaya başlamıştır. Fakat felsefe bu noktada kalırsa, mitoloji ve dinin olduğu noktada kalır. Din, bu soruyu sorduğunda daha temel bir soru sorar: Her şeyin nedeni nedir? Her şeyin nedeni Tanrı’dır. Öyleyse her şeyin ilkesi Tanrı’dır. Varlığa getiren, çekip çeviren ve işleyişini belirleyendir. Fakat Yunan Mitolojisi’nde de buna benzer bir sürü şey vardır. Ancak felsefenin bu soruyu sorması, bu kısma kadar önemlidir. Çünkü her şeyin kaynağıyla ilgilidir. İnsanın düşünmesini sağlayan “kaynak” sorusunu sormaktır. Fakat felsefe, tamamen bu sorudan ibaret değildir. Eğer ki Thales’in sorusu yalnızca bu anlama gelmiş olsaydı, yaptığı şeye din ve mitoloji derdik ama felsefe demezdik. O yüzden daha fazla şeyi içerir. Tam bu noktada ikinci unsur ortaya çıkar.

Thales, sorusuna cevap verdiğinde, betimlemeye, masala ve mite yaslanmaz. Soruya cevap verirken tamamen doğaya bağlı kalır. Niçin? Çünkü doğaya ilişkin bir soru, ancak doğanın içinde kalarak cevaplandırılır. Peki cevap nedir? Her şeyin kaynağı ya da arkhesi olarak sudur. Bu cevap onu bilim insanları grubuna sokar. Öyleyse ilk soruda kalmış olsaydı, yalnızca bir din adamı ya da bir mitolog gibi olurdu. Fakat ikinci cevabı ile bu alandan çıkar ve cevap verme biçimiyle bilim insanları sınıfına girer. Fakat bu sınıftan da çıkarak filozoflar grubuna girer. Burada da üçüncü bir unsur ortaya çıkar.

Bu soruyu sormak, aynı zamanda birlik sorusunu sormaktır. Yani her şeyin kaynağında yatan soruyu sormak, birlik düşüncesini yaratır. Birlik sorusunu sormak ve birliği aramak, hiçbir etkinliğin işi değildir. Örneğin bilimin alanı değildir. Çünkü bilim, doğa yasalarını tekil olarak ele alır. Bilimin metodu, deney ve gözlem olduğu için bütünlük incelenemez. Deney ve gözlem ile tekil şeyler incelenir. Dolayısıyla deney ve gözleme bağlı kalınırsa, bilim gibi hareket edilir. Fakat filozof, deney ve gözleme bağlı kalmadığı için birlik sorusunu sorar. Yani bütünlüğü “bir” olarak algılamak istemiştir. işte Thales’in sorusunu asıl felsefi kılan şey, budur. Yani birlik aramaktır. İlk nedenle ve ikinci nedenle değil, üçüncü nedenle felsefedir.

Birlik Arayışına İten Duygu

Filozofu, Thales’in sorusunu sormaya sevk eden şey umuttur. Felsefede bütünlüğü bilmeye yönelik bir arzumuz vardır ve felsefenin içinde bu arzuyu giderecek olumlu bir duygu taşırız. Filozof bu arzusunu gerçekleştirmek için araştırmasını yaparken, akla yaslanır. Filozof, akıl yoluyla mantığın temel ilkelerini takip ederek önermeler arasında bağ kurar. Dolayısıyla felsefe rasyonel bir etkinliktir. Fakat Nietzsche’ye göre akıl, bizi hep kavramın, dilin ve mantığın sınırları içinde tutar. Fakat felsefe bunu da aşar. Çünkü aklın da yardımıyla hayal gücünün ve fantezinin önünü açar. Fantezi bize şunu söyler: Doğanın nesnelerine tabi olmak zorunda değiliz fakat diğer yandan doğayı da aşamayız. Ayrıca aklın sınırlarına da tabi olmak zorunda değiliz. Öyleyse aklın sınırlarından daha da öteye gidebiliriz. Dolayısıyla felsefe, hayal gücünü de arkasına alarak, hayal gücünün kendisine söylediği şeyler aracılığıyla akıl yürütebilir. İşte Nietzsche’ye göre Thales’le başlamış olmasının nedeni budur.

Devrim Yaratan Soru

Felsefi önermeler, bilimsel önermelerin çürütüldüğü gibi de çürütülemez. Nietzsche diyor ki:[9]

Eğer deseydik ki: Sudan toprak oluşur, o zaman yalnızca bilimsel bir hipoteze sahip olurduk, gerçi yanlış ama çürütülmesi zor bir hipotez. Ama o, bilimselliğin ötesine geçmiştir. Thales, bu bütüncülük tasarımını su hipoteziyle sunuşunda devrinin pek geri fizik görüşlerinin düzeyini aşmamış, olsa olsa atlamıştır. Thales’in suyun ya da ‘nemli’nin halleri ve değişimi üzerine yapmış olduğu cılız ve düzensiz deneysel esasta gözlemler, bu tür muazzam bir genellemeye hiç izin vermez ya da hiç öğütlemezdi; buna sevk eden şey, kökeni mistik bir sezgide olan metafizik bir inanç ilkesiydi, ki buna bütün felsefelerde, hep daha iyi ifade edebilme denemeleriyle birlikte, karşılaşırız: Bu ilke, “Her şey birdir” ilkesidir.

Thales’in nem ile kast ettiği şey, her türden sıvı olanı, her şeyin ana kaynağı olarak görür. Eğer Thales “her şey sudur” deyip işin içinden çıkmış olsaydı, bilimsel bir önerme dile getirmiş olurdu ama yine de çürütülmesi çok zor bir önerme olurdu. Hatta Nietzsche, yanlış bir cevap olsa dahi çürütülmesinin zor olduğunu belirtir. Niçin? Çünkü doğada var olan her şeyin, su elementinden başka şeylerden de meydana geldiğini bilimsel olarak biliyoruz. Fakat bu önerme çürütülemez. Çünkü bütün elementlerin nemden doğmadığını tamamen kanıtlayamayız.

Thales’in ilk sorusunun önemi, günümüzde hala felsefenin, bilimin, sanatın yasa aramasıdır. Yani her bir disiplin, arkheyi arar. Her bir alanın arkheyi ararken verdiği cevap farklıdır. Çünkü yöntemleri farklıdır. Fakat arkhe arayışı, bilimsel ve felsefi düşünmenin başlangıcıdır. Dolayısıyla Thales, bu soruyla Einstein’i, Hawking’i Marx’ı, Freud’u ve daha birçok düşünürü ve bilim insanını doğurmuştur. Niçin? Çünkü ilke aramayan bir düşünce gücü olamaz. Hawking’in, evrenin oluşumu ve her şeyin nereden geldiğine ilişkin araştırması, bir arkhe araştırmasıdır.[10] Kant’ın ahlak yasasını araması yine ilkedir.[11] Bu sebeple Thales’in sorusu, devrim niteliğinde olup entelektüel tarihimize daha esaslı bakabilmek için bize açık bir yol sunmaktadır.


Dipnotlar

  • [1] F. Nietzsche. (2015). Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe. ISBN: 978-975468-426-1. Yayınevi: Say Yayınları.
  • [2] a.g.e.
  • [3] a.g.e.
  • [4] a.g.e.
  • [5] A. Comte. (2001). Pozitif Felsefe Kursları. ISBN: 9789757384106. Yayınevi: Sosyal Yayınlar. 
  • [6] F. Nietzsche. (2015). Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe. ISBN: 978-975468-426-1. Yayınevi: Say Yayınları.
  • [7] a.g.e.
  • [8] a.g.e.
  • [9] a.g.e.
  • [10] N. Wolchover. Physicists Debate Hawking’s Idea That The Universe Had No Beginning. (6 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 15 Ocak 2023.
  • [11] I. Kant. (2020). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. ISBN: 9789757748113. Yayınevi: Türkiye Felsefe Kurumu yayınları.

Kaynakça:

  1. F. Nietzsche. (2015). Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe. ISBN: 978-975468-426-1. Yayınevi: Say Yayınları. sf: 120.
  2. N. Wolchover. Physicists Debate Hawking’s Idea That The Universe Had No Beginning. (6 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 15 Ocak 2023. Alındığı Yer: Quanta Magazine | Arşiv Bağlantısı
  3. ^ I. Kant. (2020). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. ISBN: 9789757748113. Yayınevi: Türkiye Felsefe Kurumu yayınları. sf: 196.
  4. ^ A. Comte. (2001). Pozitif Felsefe Kursları. ISBN: 9789757384106. Yayınevi: Sosyal Yayınlar. sf: 161.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Hakem Değerlendirmesinin Yükselişi ve Düşüşü – Adam Mastroianni

Sonraki Gönderi

Portal Kanalına Konuk Olduk: Analitik Felsefe; Nedir, Ne Değildir? – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü