Durumculuk ve Erdem Etiği – Ian Tully

//
1390 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Geçmiş yarım yüzyıl, erdeme olan ilginin önemli bir yeniden canlanışına tanık oldu. Ahlak felsefecileri artık yalnızca davranışımızlarımızı veya onlarla elde ettiğimiz sonuçları değerlendirmekle ilgilenmiyorlar (örneğin, ‘yalan söyleme!’); birçoğu ahlakın karakterlerimiz ile de ilgili olması gerektiği konusunda hem fikir. Önemli olan yalnızca ne yaptığımız değil, aynı zamanda kim ya da nasıl biri olduğumuzdur.

Diğer yandan son yıllardaki karaktere yönelik bu odaklanmaya, deneysel psikolojideki son çalışmaların çoğu insanın erdem oluşturacak kişisel niteliklere sahip olmadığını ortaya koyduğunu savunan, ampirik bulguları dikkate alan bir kafa yapısına sahip olan filozoflar tarafından meydan okundu. Erdeme yönelik söz konusu ampirik meydan okuma, bu makalemizin odak noktasıdır.

1. Durumculuk

1920’lere kadar uzanan ve şimdilerde ‘durumcu kişilik psikolojisi’ veya ‘durumculuk’ etiketi altına giren büyük ve epey kabul görmüş bir araştırma programına göre; “görünüşte önemsiz olan durumsal faktörlerin insanların eylemleri üzerinde epey önemli etkileri vardır” (Doris 2002) : 28).

“Durumsal faktörler” ile ne kastedildiğini göstermek için klasik bir durumcu çalışma olan Isen ve Levin’in (1972) “telefon kulübesindeki 10 cent” deneyini ele alalım. Bu deneyde, bir telefon kulübesinde 10 cent bulup bulmama arasındaki fark, bireylerin bir kadının yere düşürdüğü bazı kağıtları almasına yardım etmeyi seçip seçmediği konusunda önemli bir fark yaratır: 10 centi bulanların kadına yardım etme olasılıkları, bulmayanlardan %84 oranında daha fazlaydı. Başka bir deyişle, durumdaki çok küçük bir farklılık (10 cent’in varlığı veya yokluğu), davranış üzerinde kayda değer bir rol oynamıştır.

Bu tür bulgular, davranışlarını tahmin etmek ve açıklamak için “yalnızca” veya “öncelikle” failin karakterine odaklanan insan psikolojisi ve davranışına dair sezgisel tabloyla çelişmektedir. Bu yaklaşıma göre, insanlar büyük oranda sahip oldukları insani niteliklere göre davranırlar: çünkü onlar nazik, cömert veya açgözlüdürler. Durumculuk, davranışımızın dışsal, durumsal faktörlerin bir fonksiyonu olduğu şeklindeki hayret verici boyutu ortaya çıkararak bu açıklamaya meydan okur.

Örneğin kalabalıklar. Acele etmek, yoldan geçenlerin görünürde ednişeli bir kişiye yardım etmek için durma olasılığını önemli ölçüde düşürür (Darley ve Batson 1973). Ortamdaki sesler (Matthews ve Cannon 1975), ortamdaki kokular (Baron 1997) ve diğer insanların varlığı veya yokluğu (Latane ve Darley 1970) da yardım davranışını önemli ölçüde etkiler ve değiştirir. Daha rahatsız edici bir araştırmadaysa Stanley Milgram (1974) bir deneycinin nazik ama emin/kararlı ısrarının birçok katılımcıyı, başka bir odada deneysel bir ortaklıkla potansiyel olarak yöneterek ölümcül şoklar vermeye teşvik edebileceğini bulmuştur.

Kısacası, insanların ahlaki olarak övgüye değer veya kınanacak şekilde davranıp davranmamalarının büyük ölçüde, içinde buldukları durumların genellikle çok önemli olmayan (insubstantial) özellikleriyle belirlendiği görülmektedir.

Bazı filozoflar (Doris 1998, 2002; Harman 1999) bu bulguların geleneksel ahlaki karakter açıklamaları için sorun yarattığı sonucuna ulaşmışlardır. Aristoteles’e göre, erdemli insan “sağlam/kararlı ve değişmez bir karakter” ile hareket eder; insan durumun ne gerektirdiğini görür (yani dürüstlük, merhamet, cesaret) ve eylemi gerçekleştirir (Aristoteles 1984: 1105a27-b1). Doris’in terimleriyle söyleyecek olursak, erdemli insanın karakteri “sağlam kişisel özellikler”, yani “durumlara karşı tutarlılık” (veya durumlar arası tutarlılık) sergileyen davranışlarda ortaya çıkan kişisel özellikler tarafından düzenlenir (Doris 2002: 23). Bu düşünce de, farklı durumlarda -yani acelesi olsun veya olmasın ya da iyi kokulu bir fırında olsun veya olmasın her neyse, merhametli bir insan, mesela açıkça merhamet gerektiren bir durumla karşılaştığında merhametli davranacaktır. Yine de deneysel bulgular, ortaya koyduğu durumsal farklılık/değişkenlik göz önüne alındığında, bu tür evrensel kişisel özelliklere sahip olan sıradan bir insan ile tutarsız görünüyor. Tabii ki, birinin “merhametli” ifadesini hak etmek için her zaman merhametli davranması gerekmez, ancak belirli koşullar diagnostik (tanı koyucu) veya eleştirel görünür: Sizi sığ bir havuzda boğulmaya bırakırsam ve aynı şekilde ölümcül bir şok verirsem o halde diğer her şeyi eşit tutarsak merhametli değilimdir. Özetle, Doris, Harman ve diğerleri, deneysel bulgular ile geleneksel ahlaki karakter teorilerinde yer alan sağlam kişisel özelliklere sahip çoğu insan (insan şablonunun, yaklaşımının veya imajının) tutarsız olduğunu savunuyorlar. Ancak eğer bu doğruysa, çoğu insan erdemlere veya ahlaki kusur belirten kişilik özelliklerine (vices) sahip olmamalıdır. Sahip oldukları şey en fazla “yerel kişisel özellikler”dir, mesela “ofis toplantısında sosyalleşebilmek”. (Doris 66).

Bu bulgu elbette evrensel (yani yerel olmayan) cesaret, merhamet veya dürüstlüğe sahip az sayıda insanın olmasıyla hala tutarlıdır. (veya tam aksine, evrensel ahlaki kusurlara sahip az sayıda insanın olmasıyla.) Ancak bu, evrensel kişisel özelliklerin çok nadir olduğuna işaret ediyor gibi görünüyor. Çoğumuzun psikolojileri, durumlar arasında tutarlı/sabit kalan karakter özellikleri grupları şeklinde tarif edilebilecek şekilde değildir.

2. Cevaplar

Tabii ki, bu kötümser sonuçlara şiddetle itiraz edilmiştir ve durumcu bulguların erdem üzerindeki etkilerine ilişkin tartışmalar devam etmektedir. (1)

Erdem etiği savunucuları bu meydan okumaya karşı bazı cevaplar geliştirdiler. Göze çarpan ünlü bir cevap erdemin – erdemin özünün – her zaman az bulunur ve nadir olmasının beklenmesi gerektiğini söyler. Bu nedenledir ki, durumcu bulgular yalnızca zaten bildiklerimizi doğrulamakta ve tasdik etmektedir. Yine de böyle bir yanıt birçok insanı rahatsız eder, çünkü erdem etiğinin problemli bir biçimde elitist olduğu ve sadece az sayıda insan tarafından elde edilebilen bir normatif ideal olarak savunulduğu endişelerini güçlendirir (bu konuda bkz. Driver 2001: 54).

Diğerleri erdemin sadece bir davranış meselesi olmadığını, aynı zamanda kişinin ne düşündüğü ve hissettiği ile de ilgili olduğunu ifade eder. Dolayısıyla da durumcu bulgular ciddi anlamda eksik ve kusurludur. (2)

Eleştirmenler ayrıca, kişinin belirli bir eğilimsel özelliğe sahip (dispositional propert ) olduğunu veya olmadığını gösterme konusunda “bir defalık performans” verilerinin ispatlayıcı değeri konusunda endişe duymaktadırlar (Sreenivasan 2008: 603). Nihayetinde, stresli veya yorgun olduğumuzda çoğunlukla merhametli davranmıyoruz, ancak bu ara sıra olan kusurların (çev.not: merhametli davranmamanın) merhametli olmadığımız anlamına geldiğini iddia etmek oldukça güç görünüyor: gerekli olan şey yinelenen/tekrarlanan denemeler ve testlerdir.

Son olarak, bazı eleştirmenler (Snow 2010) çağdaş psikolojinin sağlam kişisel özelliklere çok da düşmanca davranmadığını savunuyor: Doğru bir biçimde anlaşılınca insanlar aslında böyle özelliklere sahiptirler. Tüm bu önerilerin detayları maalesef bu yazının kapsamı dışındadır.

Notlar

  • (1) Epey kapsamlı bir genel bakış için, bkz. Miller (2013).
  • (2) Ancak bu özelliklerin durumsal olarak da hassas olduğuna dair bulgular için Doris’e (2006, 2009) bakın.
  • (3) Bu endişelere ilişkin öngörü ve cevaplar için Doris’e (2002: 71-76) bakın.

Referanslar

Ian Tully – “Situationism and Virtue Ethics”, (Erişim Tarihi:04.08.2020), Erişim Kaynağı: https://1000wordphilosophy.com/2014/03/10/situationism-and-virtue-ethics/

Çevirmen: Taner Beyter

Çeviri Editörü: Berat Mutluhan Seferoğlu

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Kripke’ye Göre A Posteriori Zorunlu Bilgi Nasıl Olanaklıdır? – Zeynep Vuslat Yekdaneh

Sonraki Gönderi

Kişisel Kimlik – Chad Vance

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü