Epistemik Olarak Niçin Twitter Instagram’dan Daha İyidir? – Natalie Alana Ashton

/
850 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Çevrimiçi Ortamlar

Sosyal medya, epistemik ufkumuzu genişletme potansiyeline sahip olup bizi daha geniş bir insan havuzuyla, hiç olmadığı kadar fazla bilgi ve analizle buluşturmaya devam ediyor. Fakat bununla beraber bizi epistemik tuzaklar da bekliyor. Alternatif bakış açılarına çok fazla maruz kalmak bazen kötü olabilir ve olumsuz epistemik sonuçlar yaratabilir. Bir an olsun, atılan twitlere dair verilen en yaygın cevap ve tepkileri düşünün; kullanıcılar mevcut inançlarını ikiye katlarlar veyahut belirli konu başlıklarından tamamen uzaklaşırlar. Diğer yandan alternatif bakış açılarına çok az maruz kalmak da problem yaratabilir; Facebook’un “filtre balonlarının” yıkıcı etkisini hepimiz duymuşuzdur. Şayet sosyal medyanın epistemik yararlarını arttırmak istiyorsak platform tasarımını tekrar gözden geçirmemiz ve kullanıcıları bunaltmaksızın onları epistemik konfor alanlarının dışına çıkmaya teşvik etmemiz gerekiyor.

Epistemik Uyuşmazlıkları Yönetmek

Çoğumuz, bize çok uzak ve farklı olan bir manzarayla karşılaşmanın beraberinde getirdiği gergin, bunaltıcı duyguyu biliriz. “The Epistemology of Resistance” adlı kitabında Jose Medina, bu duyguya epistemik sürtüşme (epistemic friction) adını veriyor, çünkü bu zorlayıcı olduğu kadar yaratıcı da olabilir. (Ç.N: Bu kavramın Türkçe kullanışına daha önce rastlamadım, benim önerim “epistemik sürtüşme”, epistemik uyuşmazlık”, “epistemik ihtilaf” veya “epistemik muhalefet” olarak da çevirmektir.) Ellerinizi birbirine sürtüğünüzde bir direnç hissedeceksiniz. Bu yeterince yaptığınızda ise bir ısı üretirsiniz. Aynı şekilde Medine de, karşılaştığımız farklı bakış açıları ile kendi bakış açımıza dair yerinde cevaplar ve tepkiler verebilirsek yeni bir karşılıklı anlayış (uzlaşı veya kavrayış) yaratabileceğimizi düşünmektedir.

Peki, epistemik sürtüşmeye (yönelik) cevap vermenin “doğru yolu/olanı” nedir? Medine iki temel ilke teklif ediyor:

İlk olarak inançlarımıza etki eden farklı bilişsel etkilerin varlığını kabul etmek ve onlarla meşgul olmak gerekiyor. “Kabul etmek” inançlarımız üzerindeki dış etkenlerin (diğer insanların düşünceleri, içinde çalıştığımız baskın ideoloji gibi) yanı sıra içsel etkilerin (mesela sahip olduğumuz görüşlerimiz, iyimserlik veya şüphecilik gibi bilişsel eğilimlerimizin) farkında olmak anlamına gelmektedir. “Etkileşimde” (meşgul olmak) ise, söz konusu bu etkileri dürüst ve eleştirel bir şekilde düşünmek demektir. Tabi ki bu, bazı durumlarda onları reddetmek (ve görmezden gelmek) anlamına gelecektir; her etkiyle olumlu bir etkileşimde olmak zorunda değiliz fakat farkında olmaksızın bizi etkileyecek kadar da onlara ilgisiz olmaktan kaçınmalıyız.

İkinci olarak, Medina, bu etkiler söz konusu olduğunda onlar arasında epistemik bir denge kurmak için çabalamamızı tavsiye ediyor. Bu; ne karşılaştığımız tüm görüşleri onların tam karşıtlarıyla dengelemek ne de radikal olmayan/ortada duran bir pozisyonun radikal pozisyonlara göre daha makul olduğu anlamına gelir. Bunun yerine asıl fikir şöyle:

Önceden sahip olduğumuz inançlara sürekli (veya inatçı) bir bağlılık gösterme ile başkalarının söylediklerini eleştirmeksizin kabul etme arasında bir denge kurmaya çalışmalıyız. Ve tabi ki rehavete düşmeye direnmeliyiz. Medina, kuracağımız bu dengenin “kırılgan” ve “geliştirilebilir” olacağını ve ayrıca sürekli bakım gerektireceğini ifade ediyor.

Sosyal Medya Platformlarındaki Sürtüşme

Bu anlattıklarımız size ciddi bir uğraş gibi geliyorsa; evet öyle. Ayrıca epistemik çevremizin kötü alışkanlıkları teşvik etmesi işleri daha da zorlaştıracaktır. Medine’nin önerdiği ilkelere uymayı kolaylaştırmak için sosyal medya platformlarını tekrar tasarlayarak bireylere düşen yükü hafifletmeyi öneriyorum. İki spesifik teklifim var:

Birincisi, marjinalleşmiş/ötekileştirilmiş sesleri daha fazla ön plana çıkarmalıyız. Ötekileştirilmiş gruplardan insanların sosyal medyanın dışında söz sahibi olma olasılığı, özellikle de sahip oldukları görüşler ana akım söylemlere uygunluk göstermiyorsa, ötekileştirilmemiş insanlara kıyasla çok daha düşüktür. Şayet insanların çeşitli dış etkenleri kabul etmelerini ve onlarla etkileşimde bulunmalarını istiyorsak, ki Medine’nin sürtüşmeyi uzlaşıya/birbirimizi anlamaya dönüştürmek için bize önerdiği de bu, o halde marjinalleştirilmiş insanların görüşlerini güçlendirmek, başlangıç için iyi bir nokta olacaktır. Sosyal medya zaten sessizlerin çoğuna sesini destekleme-yükseltme imkanı veriyor, bunu yaparken de ayrım gözetmiyor. Ben, yalnızca, azınlık bir kesim tarafından desteklenen herhangi bir görüşü güçlendirmemiz gerektiğini öneriyor değilim. Irkçı bilim ve düz dünya komploları gibi şeylerin çoğu, epistemik kusurları sebebiyle zaten yaygın bir şekilde görmezden gelinmiş/reddedilmiş ve(ya) kabul edilmiştir. Benim teklifim; tarihsel (ve güncel) baskı kurmak gibi epistemik olmayan sebeplerle kabul edilmeyen sesleri daha çok desteklemek-yükseltmektir. Platformların bu şekilde tasarlanması, verimli/üretici epistemik sürtüşme ile gelişmiş bir uzlaşı/karşılıklı anlayışı için fırsatların sayısı artıracaktır.

İkinci olarak, çevrimiçi ortamları epistemik soluklanma, nefes alma sahalarına sahip olacak şekilde tasarlamamız gerektiğini düşünüyorum. Düşüncelerimiz geniş ve ayrım yapmayan kesimlere sunarken, diğer insanların ne düşüneceği ve alabileceğimiz övgü veya eleştiri gibi dış sürtüşme kaynaklarını düşünmeye kapılmak kolaydır. Bilhassa marjinalleştirilmiş sesleri destekleyerek-yükselterek epistemik sürtüşmeyi artırmaya gayret etmek doğru olacaktır. Dolayısıyla da, Medina’nın önerdiği epistemik dengeye erişebilmek için, aynı zamanda, benzer fikirleri olan kullanıcıların sahip oldukları ortaklıklar üzerinden topluluklar oluşturabilecekleri, dış sürtünmesi seyreltilmiş alanlar da yaratmalıyız. Böylesi alanlar yaratmak; kullanıcılara, sahip oldukları inançlar gibi içsel etkiler üzerinde düşünme fırsatı sunmanın yanı sıra içsel etkileri dışsal etkilerle dengelemeyi kolaylaştıracak ve böylece epistemik sürtüşmeye karşı üretken/verimli cevaplar geliştirmeyi teşvik edecektir. Fakat bu soluklanma alanlarının geçici alanlar olarak tasarlanması mühimdir. Çünkü amaç, kullanıcıların bu soluklanma alanlarını daimi olarak yaşayacakları yankı odaları haline getirmeleri değil, buraları kullandıktan sonra dışsal etkilerle yeniden etkileşime girmeye hazır hissetmesidir. Epistemik soluklanma sabit olacak bir ikamet değiştirme değil, canlandırıcı (veya serinletici) bir tatil olmalıdır.

Facebook ve Twitter’ı Kıyaslamak

Güzel inşa edilmiş iki sosyal medya platformuna gözlerimizi çevirerek, platform tasarımının, marjinalleştirilmiş seslerin yükselmesi ile epistemik bir soluklanma alanı yaratılmasına nasıl yardımcı olabileceği veya bunları nasıl engelleyebileceğine dair somut yollar bulabiliriz.

  • Bağlantılar ve Marjinalleştirilmiş Sesler

Herhangi bir sosyal medya platformunun belirleyici olan dinamiği, farklı kullanıcıların etkileşim kurabileceği durumların mevcut olmasıdır. Facebook’taki etkileşimler çoğunlukla ortaklaşa ve simetrik arkadaşlıklariçinde gerçekleşmektedir. Eğer gönderilerinizi görmek istersem size bir “arkadaşlık isteği” gönderirim ve isteğimi kabul ettiğinizde ikimiz de birbirimizden gelen güncellemeleri akışımızda görebiliriz. Yani nihayetinde, Facebook, zaten genellikle tanımakta olduğunuz aile bireyi, meslektaşlar ve irl arkadaşları gibi kullanıcılarla bağlantı kurmak için kullanılmaktadır. (Ç.N.: Dictionary Cambridge’e göre in real life: e-mail veya sosyal medya arkadaşı gibi sanal arkadaşları veya sanal yolla iletişimi ima etmektedir. “Sanal arkadaş” kavramının giderek artan bir durum olduğu aşikar görünüyor.) Facebook’un bu yapısı, marjinaleştirilmiş sesleri yükseltme adına bir işe yaramaz ve bilhassa da homojen gruplar için(de) ana akım görüşlerin tek (makul) görüş olduğu fikrini pekiştirebilir. Diğer yandan Twitter’da ise akışın başka bir kullanıcının gönderileriyle düzenli olarak güncellenmesi için (yani akışınıza düzenli olarak tanımadığınız insanların gönderilerinin düşmesi için) yalnızca takip et düğmesini tıklamam yeterli. Genellikle de bu takip et istediğini kabul etmeleri gerekmez ve sonuç olarak da gönderilerimi görmezler. Bu tek yanlı mekanik yapı, kullanıcıların başka şekilde karşılaşamayacakları farklı insanlarla bağlantı kurmalarına olanak tanır, ayrıca bu yapı marjinalleşmiş seslerin yükselmesine çok daha elverişlidir.

  • İçerik Kontrolü ve Epistemik Soluklanma

Epistemik soluklanma söz konusu olduğunda dikkate alınması gereken bariz özellikler, içerik kontrolleridir. Her iki platform da, kullanıcıların karşılaştıkları içeriği kısıtlamalarına ve hangi kullanıcıların kendilerinkiyle büyük ölçüde benzer şekillerde etkileşime girebileceğine (karar vermelerine) olanak tanıyan çeşitli araçlar sunar. Fakat daha eşsiz araçlardan ikisi şunu söylemektedir; Facebook, kullanıcıların mevcut ‘arkadaşlarını’ aile veya iş arkadaşı gibi farklı ‘listelere’ eklemelerine ve her listenin yayınlayacağı hangi gönderileri göreceğini kısıtlamalarına olanak sunmaktadır. Bu durum aynı zamanda, kullanıcıların ne kadar epistemik sürtüşmeye maruz kaldıklarını sınırlamalarını da mümkün kılar ve bu sebeple de epistemik bir soluklanma yaratmanın bir yolu olmuş olur. Ancak bahsettiğimiz bu durumun sabit yankı odaları oluşturma riski de vardır.

Kullanıcılar, Twitter’da belirli kelimeleri veya tümce parçalarını “sessize almayı” seçebilir. Bunu yaptıklarında, sessize alınan bu kelimeleri içeren gönderiler kullanıcıdan gizlenmektedir. Bu özelliğin, yankı odaları yaratma olasılığı daha düşüktür, çünkü kullanıcılara insanlardan ziyade konulardan uzak durma olanağı sunmaktadır. Ayrıca, Twitter’ın, kullanıcılardan bir kelimenin ne kadar süreyle sessize alınacağını da seçmelerini istemesi kalıcı bağlantı kopuşu yerine geçici bir soluklanma verilmesini teşvik eder.

Üretken Sürtünme Yaratmak İçin Tasarım

Tasarım tüm problemlerimizi çözemez; yine de, kullanıcıların kullanmaları mümkün olan tüm araçları en verimli şekilde kullanmaya karar vermeleri gerekir. Fakat sosyal medya platformlarında daha fazla zaman geçirdikçe, üzerimizdeki etkilerinin güçlü yanlarını fark etmek çok önemlidir. Platformlar, bizi zaten tanımakta olduğumuz kişilere ‘bağlayarak’ (tabi ki bize rahatsızlık verdiklerinde onları filtreleme seçeneği sunarak da) çevrimdışı epistemik ortamlarımızın sınırlamalarına benzer hale gelebilir ve bu sınırları sistemleştirebilir. Veya bu platformalar bizi, kiminle etkileşime gireceğimiz, bunun ne kadar süreceği, hangi konulardan kaçınmamız gerektiği gibi şeyleri düşünmeye iterek üretken epistemik sürtüşmeyi teşvik edebilir. Böylece de kendi epistemik çevremizi daha bilinçli bir şekilde şekillendirebiliriz.


Natalie Alana Ashton– “Why Twitter is (Epistemically) Better Than Facebook“, (Erişim Tarihi: 27.04.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Cehalet ve Suç: Cehalet Mazeret Sunabilir mi? – Daniel Miller

Sonraki Gönderi

Arthur Schopenhauer (Felsefe Sözlüğü)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü