Cehalet ve Suç: Cehalet Mazeret Sunabilir mi? – Daniel Miller

//
1581 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Cehalet, ahlaken yanlış bir davranış için bazen meşru bir mazerettir, bazen de değildir. Eğer birisi gizlice şekerimi arsenikle değiştirseydi, o zaman çayınızın içine arsenik koymak konusunda kabahatsiz olurdum [1]. Fakat arsenik ve şekeri aynı rafa koyduğum ve onları etiketlemediğim için çayınızın içine arsenik koysaydım sizi zehirlediğim için kabahatli olurdum [2].

Niçin ilk durumdaki cehaletim meşru bir mazeret iken, ikinci durumdaki cehaletim öyle değildir [3]? Bu yazı cehalet ve kabahatlilik arasındaki ilişkiyi inceleyecektir.

1. Kabahatsiz Cehalet İlkesi

Yukarıdaki durumlar Kabahatsiz Cehalet İlkesi’ni önerir:

Eğer bir kişi cehaletinden dolayı kabahatsizse, o zaman o kendi cehaletinden kaynaklı eylemlerinde kabahatsizdir [4].

Bu, ilk durumda sizi zehirlerken kabahatsiz (çünkü cehaletim benim hatam değildir) olurken, ikinci durumda kabahatli (çünkü cehaletim benim umursamazlığım yüzündendir) oluşumu açıklar.

Bu ilke mantıklı göründüğü halde, niçin tam olarak kabahatsiz cehalet tam olarak mazur görülüyor? Ve ilkenin ima ettiği gibi, kabahatsiz cehalet her zaman mazur görülür mü? İki rakip pozisyon bu soruları cevaplamayı amaçlamaktadır.

2. Makul beklenti ilkesi

Bir pozisyon bir kişinin cahil olmaktan veya cahilce davranmaktan kaçınma yeteneğine odaklanır.

Kölelere sahip olan antik bir Hitit Lordunu ele alalım, kölelere kötü davranıyor ve inanıyor ki onlara karşı olan tutumu yanlış değil [5]. Köle sahibinin kültüründeki yaygın kölelik kabulünden ötürü onun köleliğin yanlış olduğunu fark etmesini beklemek makul olmazdı. Köle sahibinin cehaleti onu mazur gösterir mi [6]?

Makul Beklenti İlkesi‘ne göre:

Bir kişiden, bir şeyden kaçınmasını beklemek makul değilse (örneğin, cahil olmak veya yanlış davranmak), o kişi bunun için kabahatli değildir.

Bunu anlamanın bir yolu, bir kişiden, inançları ve kültürel ortamı göz önüne alındığında, yalnızca ondan kaçınma yeteneğine sahipse bir şeyden kaçınmasını beklemenin makul olduğudur [7]. Öyleyse, köle sahibi yanıldığını fark etme fırsatı (örneğin, kendi ahlaki görüşlerini derinlemesine düşünmek veya köleliğe karşı çıkan biriyle sohbet etmek vb. gibi) bulamadıysa, o zaman cehaletinden dolayı kabahatsizdir. Bu nedenle, ahlaken yanlış olan kabahatsiz cehaleti göz önüne alındığında, köle sahibinin köleleri tutmamasını beklemek makul olmazdı, bu yüzden o, köle sahipliği yüzünden kabahatli değildir [8].

Makul Beklenti İlkesi arsenik durumlarını da açıklar. İlk durumda, birisi gizlice şekerimi arsenikle değiştirdiğinden, sizi zehirlediğime dair cehaletimden kaçınmamı beklemem makul olmaz: Bu gerçek hakkında kabahatsizce cahilim. Öte yandan, ikinci durumda cehaletimden kaçınmamı beklemek makul olurdu: Basitçe şeker ve arsenik kavanozlarımı etiketleyerek kaçınabilirdim bu durumdan. Bu cehaletten kolayca kurtulabileceğim için, çayınıza cahilce arsenik koymamamı beklemek makuldür [9].

Makul Beklenti İlkesine göre, kabahatsiz cehalet her zaman mazur görülür, çünkü bir kişinin, eyleminin yanlış olduğu konusunda kabahatsiz bir şekilde cahil olması durumunda, birisinin yanlış bir şekilde hareket etmekten kaçınmasını beklemek daima makul değildir.

3. Sakıncalı Tutumlar İlkesi

Kabahatsiz cehaletin neden ve ne zaman mazur görüleceğine dair ikinci bir görüş, ahlaken yanlış davranışta ifade edilen ahlaki açıdan sakıncalı tutum veya inançlara odaklanır. Sakıncalı Tutum İlkesi’ne göre:

Bir kişi, ancak ve ancak ahlaki açıdan sakıncalı bir tutum veya inanç ifade ederse, ahlaki açıdan yanlış davranış için kabahatlidir [10], [11].

Buradaki fikir, birisini bana kötü davrandığı için suçladığımda, davranışlarında ifade edilen veya bu davranışlarla ortaya çıkan ahlaki açıdan sakıncalı tutumlara yanıt vermemdir. Belki de davranışları bana zarar verme arzusunu, refahımla ilgilenmeyişini veya çıkarlarımın önemli olmadığına dair bir inancını ifade ediyordur.

Eğer bu ilke doğruysa, o zaman köle sahibi gibi birinin farklı davranmasını beklemenin makul olup olmaması önemli değildir. Önemli olan tek şey, davranışının ahlaki açıdan sakıncalı bir tutumu veya inancı ifade etmesidir: kölelerinin refahı için yetersiz endişesi veya kölelerin çıkarlarının önemli olmadığına dair inancı. Bu, davranışlarının yanlışlığından kabahatsiz bir şekilde cahil olan kişilerin bile eğer eylemleri ahlaki açıdan sakıncalı bir tutum veya inanç ifade ederse, bu eylemlerden dolayı kabahatli olabileceği anlamına gelir [12].

Şimdi iki tür cehaleti ayırabiliriz. Çayınıza şeker olduğuna inanırken arsenik koyarsam, yaptığım şeyin ahlaki açıdan yanlış olduğu konusunda cahilim çünkü eylemimin onu yanlış yapan özelliği (yani çayınıza koyduğum beyaz maddenin şeker değil arsenik olduğu) konusunda cahilimdir. Bu dolaylı cehalettir.

Önemli olarak, birisi eylemlerinin zarara sebebiyet verebileceği konusunda kabahatsiz bir şekilde cahilse o kişinin zarar verme arzusunu (veya eylemin zarar verebileceğine dair kayıtsızlık) ifade eden bir eylem gerçekleştirmesi imkansız olacağından, durumsal cehalet, sakıncalı tutumların ifadesini önler. Buna göre, Sakıncalı Tutumlar İlkesi, kabahatsiz dolaylı cehaletin daima mazur görüleceğini kasteder.

Köle sahibinin cehaleti ise farklıdır. O, eylemlerinin ahlakla ilgili özelliklerinin farkındadır (örneğin, insanları özgürlükten mahrum bırakmak, acı çekmeye neden olmak, vb.). Ancak bu özelliklerin davranışını yanlış yaptığını anlayamaz. Bu ahlaki cehalettir, yani, kişinin davranışının çeşitli özelliklerinin ilgili ahlaki ilkeler veya ahlaki alaka düzeyinde cehalettir [13].

Köle sahibinin, zararlı etkilerine rağmen köle sahibi olmanın yanlış olmadığına olan inancının kendisi, etkilenen kişiler için yetersiz endişe içerir ve dolayısıyla davranışı bu yetersiz endişeyi ifade eder. Sakıncalı Tutum İlkesinin savunucuları, kabahatsiz dolaylı cehalet her zaman mazur görülebilse de bunun kabahatsiz ahlaki cehalet için geçerli olmadığını savunurlar. [14]

4. Sonuç

İnançlarımız ve davranışlarımız, bazen bizi daha kötü yönde etkileyen kültürlerimiz ve yetiştirilme biçimimiz tarafından şekillendirilir. Bazen insanlardan daha iyisini beklemek mantıklı iken diğer zamanlarda olmayabilir. Makul bir şekilde daha iyisini bekleyemediğimizde, Makul Beklenti İlkesinin ima ettiği gibi, cahil inançları veya yanlış eylemleri için insanları suçlamamalı mıyız? Yoksa, Sakıncalı Tutumlar İlkesinin ima ettiği gibi, ahlaki açıdan sakıncalı tavırlar ifade ettiğinde, insanları cahil inançlar ve yanlış eylemler için suçlamalı mıyız? Bu sorular, hayatın neredeyse her yönünden potansiyel olarak problematik olan inançlar ve eylemler için geçerlidir. [15]

Notlar

  • [1] Bu durum ve benzerleri daha sonra ahlaken yanlış davranış olarak tanımlandı. Bununla birlikte, şekerimin yerini arsenik aldığını hiçbir şekilde bilemeyeceğimi düşünürsek, birisi bunların gerçekte yanlış eylem yapma durumları olup olmadığını makul olarak merak edebilir. Birisi, yaptığınız şeyden dolayı kabahatsizseniz, o zaman yanlış bir şey yapmadığınızı düşünebilir.
    Bu yanıt anlaşılabilir olsa da, (kabahatsiz) eylemlerin neden gerçekten yanlış olabileceğini düşünmeye değer. Bir ahlaki teori, sonuçculuk, eylemlerimizin genel olarak en iyi sonuçlara sahip olması gerektiğini, yoksa yanlış olduğunu söyler. Ancak birini zehirlemek kesinlikle en iyi sonuçları olan eylem değildir, bu yüzden bu teoride yanlış olur. Ahlaki teorilerin çoğuna göre – örneğin, Kant’ın Kategorik Zorunluluğunu ihlal ettiğinde olduğu gibi – eğer bir eylem gerçekten belirli özelliklere sahipse, yanlıştır. Bununla birlikte, bir eylemin yanlış yapma özellikleri olabilir ve yine de bir kişi makul bir şekilde böyle olmadığına inanabilir. (Örneğin, birisine susamlı simit vermenin, ona zarar vermeyeceğine makul olarak inanabilirsiniz ancak anlaşılan o ki bu kişinin susama alerjisi varmış.
    “Öznel” yanlışlık teorileri, bir eylemin birinin “öznel” perspektifinden nasıl yargılandığına, yani kişinin belirli bir eylemin nesnel bir ahlaki standardı karşılayıp karşılamadığına dair sahip olduğu kanıtlara odaklanır. “Nesnel” yanlışlık teorileri, aksine, bir bireyin kanıtlarından veya inançlarından bağımsız olarak nesnel bir ahlaki standart ifade etmeye çalışır. Bu makalenin sorunları, insanların “nesnel olarak” yanlış eylemler yapmalarından kaynaklanmaktadır ancak insanların (en azından bazen) çeşitli türlerdeki cehaletler nedeniyle bu eylemleri yapmakta kabahatsiz oldukları tartışılabilir. Yukarıda bahsedilen iki etkili nesnel etik kurama giriş için bkz. Sanane Gronholz’un Sonuççuluğa Giriş ve Andrew Chapman tarafından yazılan Deontolojiye Giriş: Kantçı Etik.
  • [2] Bu, Gideon Rosen (2004) tarafından sunulan bir duruma dayanmaktadır.
  • [3] Bir kişinin bir eylemden ahlaki olarak sorumlu olması veya kabahati hak etmesi için (bazıları bunu inkar etse de) kişinin bu eylemini özgür iradesine göre gerçekleştirmesi gerektiği sıklıkla tartışılır. Aslında özgür irade konusundaki tartışmayı anlamanın bir yolu, bu şeylerden ahlaki olarak sorumlu (övülmeye veya kabahate değer) olmak için kişinin davranışları ve karakteri üzerinde ne tür veya ne derecede kontrol uygulaması gerektiğine dair bir tartışma olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, ahlaki sorumluluk üzerine felsefi literatürün çoğu, ahlaki sorumluluklarda “kontrol koşulu” ile ilgilidir (bkz. Chelsea Haramia’nın Özgür İrade ve Ahlaki Sorumluluk, Rachel Bourbaki’nin Alternatif Olasılıklar ve Ahlaki Sorumluluk ve Jonah Nagashima’nın Özgür İrade ve Özgür Seçim). Bu literatürün çok daha azı, kişinin davranışları ve karakteri için kabahatli olması için ne tür veya ne dereceye kadar farkındalığın veya bilginin gerekli olduğuna adanmıştır. Bu, ahlaki sorumlulukta “epistemik durum” olarak adlandırılır (epistemoloji, bilgi ve makul inançla ilgilidir, bu nedenle epistemik bir ilgi bununla ilgilidir). Geçtiğimiz on ya da on beş yıl, bu konu üzerine faillik ve sorumluluk üzerine çalışan bir dizi filozofun yeni çalışmalarının yükselişine tanık oldu. 2017’de konuyla ilgili olarak düzenlenen ilk cilt yayınlandı: Responsibility: The Epistemic Condition (editörleri Philip Robichaud ve Jan Willem Wieland).
  • [4] Bu ilke (veya en azından daha sonra açıklanacağı kısıtlı bir versiyonu), bu konular hakkında yazan hemen hemen tüm filozoflar tarafından kabul edilmektedir. İfade edilmeleri ve savunmaları için bkz. Gideon Rosen (2003) ve Michael Zimmerman (1997).
  • [5] Bu durum Gideon Rosen’den alınmıştır. Rosen, köle sahibinin cehaletinden dolayı kabahatsiz olduğunu ve bu nedenle ahlaki açıdan yanlış davranışından dolayı kabahatsiz olduğunu savunur (2003, 65-66).
  • [6] “Ahlaki Olarak Kusurlu Tarih Filozoflarına ve Felsefelerine Yanıt Verirken” makalesinde Victor Fabian Abundez-Guerra ve Nathan Nobis, yanlış ahlaki görüşlere sahip olduklarında veya kötü davrandıklarında tarihsel filozofların suçlanıp sorumlu tutulup tutulmaması gerektiği sorusunu ele alıyor.
  • [7] Gideon Rosen (2004) ve Neil Levy (2009) bu tür görüşü ayrıntılı olarak sunar ve savunur.
  • [8] Kabahatsiz ahlaki cehalet durumları muhtemelen antik tarihle sınırlı değildir. Daha yakın tarihte, makul bir şekilde kabahatsiz olan ahlaki cehalet vakalarına işaret edebiliriz. Gideon Rosen, egemen kültürel normlar nedeniyle oğlunun ve kızının haksız farklı muamelesinde yanlış bir şey görmeyen 1950’lerden bir cinsiyetçi örneğini sunuyor (aslında, farklı muamelesinin izin verilebilirliği onun için aşikar gibi görünüyor). Rosen’un işaret ettiği gibi, o kişinin yanlış ahlaki görüşleri hakkında düşünmediğini varsaymamıza gerek yok; yalnızca, düşündüğü zaman, aksi yöndeki düşüncelerin, ona “yanlış bir fikre bağlı” görünmeye mahkum olduğunu varsaymamız gerekir (2003, 66-68).
  • [9] Bir başka benzeri durumları ele alalım: iki doktorun her biri, cahilce hastanın ciddi şekilde alerjisi olduğu ilaçları reçete ediyor. İlk doktor bunu basitçe kimse alerjinin farkında olmadığı için yapar, ikinci doktor ise hastanın tıbbi kayıtlarını ihmal ederek görmezden geldiği için yapar.
  • [10] Filozoflar, tutumların daha tipik örneklerine ek olarak (örneğin, arzu, kızgınlık, ilgisizlik, minnettarlık vb.) inançları da tutum türleri olarak dahil etmek için genellikle “tutum” terimini geniş bir şekilde anlarlar.
  • [11] Bu tür bir pozisyonun ifade edilmeleri ve savunmaları için bkz. Elizabeth Harman (2011) ve Angela Smith (2005).
  • [12] Matthew Talbert (2013) bu yanıtı Gideon Rosen ve Neil Levy’ye karşı geliştirir.
  • [13] Bu ayrım, literatürde yaygındır ancak bazı teorisyenler “dolaylı cehalet” dediğim şeyi tanımlamak için “fiili cehalet” veya “ahlaki olmayan cehalet” terimini kullanmaktadır.
  • [14] Elizabeth Harman (2011), ahlaki cehaletin asla mazeret olmadığını savunur çünkü ahlaki cehaletin kendisi her zaman daha sonra ahlaken cahil bir yanlış eylemde ifade edilen ahlaki açıdan sakıncalı bir tutum içerir.
  • [15] Nathan Nobis, Dan Lowe, Chelsea Haramania ve Taylor Cyr’a bu denemeyle ilgili düşünceli diyaloglar ve faydalı geri bildirimler için minnettarım.

Referanslar


Daniel Miller– “Ignorance and Blame: Can Ignorance Excuse?“, (Erişim Tarihi: 25.04.2021)

Çevirmen: Emre Can Esgiyusufo
Çeviri Editörü: Çağan Fırtına

İstanbul Teknik Üniversitesi'nde inşaat mühendisliği lisans öğrencisi. Siyaset, din ve dil felsefeleri ile alakadar olur. Bunların yanında iyi bir basketbol ve edebiyat sever olduğunu düşünür.

1 Yorum

  1. Jonathan david garner ‘ in skeptical theism ve temel tanrı inancı( makalenin ismi tam deyil) ile ilgili makalelerini çevirseniz seviniriz..Emeyinize sağlık…Faydalı yazı olmuş

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

İngiliz Deneyciliği (Felsefe Sözlüğü)

Sonraki Gönderi

Epistemik Olarak Niçin Twitter Instagram’dan Daha İyidir? – Natalie Alana Ashton

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü