/

Giorgio Agamben’in Metafiziğinden 3 Önemli Fikir – Luke Dunne

Giorgio Agamben'in deneyim, dil ve potansiyel teorileri onun felsefesinin çerçevesini nasıl oluşturuyor?

Giorgio Agamben’in metafiziği nedir ve bir bütün olarak felsefesiyle nasıl bir ilişki içindedir? Giorgio Agamben İtalyan bir filozof, siyaset teorisyeni, estetikçi ve kamusal entelektüeldir. Bu makale Agamben’in metafiziğinin bazı temel konuları da dahil olmak üzere düşüncesinin en soyut unsurlarından bazılarına odaklanmaktadır.

İlk olarak Agamben’in “deneyim” kuramlaştırmasını ve bunun modernite analizleriyle ilişkisini analiz edeceğiz. İkinci olarak “dil” kavramını ele alacak ve Agamben’in ölümle ilişkili dil anlayışına kadar taşıyacağız. Ele alınan son konu potansiyelliktir ve makale Agamben’in metafiziği ile genel olarak felsefesi arasındaki ilişkinin kısa bir tartışması ile sona ermektedir.

Metafizik Nedir?

Metafizik nedir? Mevcut çok sayıda tanım vardır, ancak en kullanışlı tanımlardan biri, şeylerin mümkün olan en genel anlamını oluşturmaya odaklanan Adrian Moore’dan gelir. Bu tanım, metafiziğe yönelik farklı girişimlerde ortak olan bazı önemli unsurları yakaladığı için caziptir. “Anlamlandırma” fikri, geniş bir yelpazedeki epistemolojilerin ve dil felsefelerinin tanımımıza dahil edilmesine olanak tanır ve “genellik” kavramının çağrılması herhangi bir özel genellik türünü varsaymaz.

Moore’un tanımından metafiziğin bir filozofun yazarlığının neredeyse her yönüne nüfuz edebileceğini görebiliriz ve Agamben de kesinlikle bir istisna değildir. Bununla birlikte, Agamben’in metafiziğinin temel kaygılarının çoğunu üç metinde bulabiliriz: Çocukluk ve Tarih, Dil ve Ölüm ve Homo Sacer.

Çocukluk ve Tarih

Giorgio Agamben’in Çocukluk ve Tarih‘i modern yaşamla ilgili bir gözlemle başlar: Modern yaşamın deneyimlenemeyeceği, aksine ona karşı durulması gerektiği. Agamben’in bu içgörüsünün bağlamı, bilimin gelişimi ve modern yaşama dair öznel deneyimimiz ile bilimsel bilginin sürekli genişleyen boyutu arasındaki çatallanmayı teorileştirmesidir. Catherine Mills’in belirttiği gibi,

Agamben, deneyimin yeniden canlandırılmasının, deneyimin bilinçten ziyade bir dil sorunu olarak radikal bir şekilde yeniden düşünülmesini gerektirdiğini, çünkü öznenin yerinin ve kökeninin yalnızca dilde olduğunu savunur.

Eğer deneyimin “yeri” dil ise, bu durum bilgiyi düşünülebilir olanla yeniden hizalamamızı sağlayabilir. Gündelik deneyimde “gündelik” olan her şey, yalnızca bize dayatılan deneyimler bütününü değil, kavrayışımızın dış sınırlarını da belirleyecektir.

Dil ve Ölüm

Dil ve Ölüm, Agamben’in Alman filozof Martin Heidegger’in çalışmalarında bulduğu bir düşünceden esinlenmiştir. Bu düşüncenin özü, ölümlülerin ölümü deneyimleyebileceği ve bunu sadece insanların yapabileceğidir. İnsan aynı zamanda konuşabilen tek varlıktır ve bu da ölüm ile dil arasındaki ilişki sorusunu gündeme getirir. Heidegger, ölüm ve dil arasındaki benzerliğin kısmen, zorla bir ilişki üretme konusundaki ortak kapasitelerine dayandığını gözlemler.

Agamben, ölümün ölüm olarak deneyimlenmesi ile dil arasındaki ilişkiyle ilgilenir. Bir yanda ölüm korkusu (hayvanlar da ölümden kaçınmak için en az bizim kadar çaba sarf eder); diğer yanda ölüm olarak ölüm deneyimi arasındaki niteliksel ayrımı sorgulayabiliriz. Kendi ölümlülüğümüze dair farkındalığımız özel midir? En azından bu, “farkındalığa” verdiğimiz felsefi ağırlığa bağlıdır.

Aynı şekilde, bu ilişkiyi çeşitli şekillerde düşünebiliriz. Bunu dilin anlatının inşasına izin verme biçimi açısından düşünebiliriz- ölüm olarak ölüm deneyimi, öngördüğümüz bir anı yaşamak anlamına gelir-. Ayrıca dili, deneysel bilimlerin dilbilimsel biçimlerini de içerecek şekilde daha geniş kapsamlı olarak düşünebiliriz. Deneysel yöntemin gelişimi, ölümün koşullarını daha net bir şekilde anlamamızı sağlayarak ölümün olumsallığı ve kaçınılmazlığı konusundaki farkındalığımızı arttırmıştır.

Dil Üzerine Agamben Yaklaşımı

Agamben kendisini Heidegger’i yorumluyor olarak görmez, daha ziyade çalışmalarının “Heidegger’in etrafında döndüğünü” düşünür. Gerçekte, Heidegger’i bir öncü olarak değil, bir sıçrama noktası ve kavramsal kaynak olarak kullanmaktadır. Agamben’in gerçek öncüsü Walter Benjamin, Heidegger’in açıkça entelektüel ve belki de manevi düşmanıydı.

Agamben dil ve ölüm arasındaki ilişkiyi Batı felsefe geleneğinin bir özelliği olarak ortaya koyar. Dil ve ölüm arasındaki ilişki ancak üçüncü bir kavramın, negatifin paradigması aracılığıyla araştırılabilir. Agamben bu ikinci kavramı tanımlamaya çalışırken hem Hegel hem de Heidegger’den alıntılar yapar. Negatif varlık “olmadığı şeydir ve olduğu şey değildir” ve o “hiçliğin yer tutucusu”dur.

Agamben’in bu ilişkilere yaklaşımı bizi hem “uygun bir mesken” hem de Batı metafiziğinin “enformelliğinden” kurtarılmış bir yer olan bir etiğe götürür. Agamben metafiziğin nihilizme çöküşünü öne sürer ki bu aynı zamanda etik ve metafizik olanın birleşmesidir; başka bir deyişle “anlam”ın anlamının birleşmesidir.

O halde Agamben’in Dil ve Ölüm‘deki asıl amacı gerçekte nedir? Agamben’in kendi ifadesine göre, nihilizme yeni bir şekilde yaklaşma, yani onu yeniden tanımlama girişiminde yatmaktadır. Bu, nihilizmin ve dolayısıyla Batı felsefesinin hakim metafizik akımlarının olumsuz temelini kavrama girişimidir. Nihilizmden sonra ne gelirse gelsin, önce onu anlamalıyız. Agamben’in metafiziği görünüşte olumlu bir proje değildir. Nerede olduğumuzu teşhis etmeye yönelik bir girişimdir.

Homo Sacer ve Nihilizm

Homo Sacer‘de, Agamben’in metafiziğinin son büyük unsuru odak noktasına getirilir. Bu unsur potansiyellik kavramı etrafında dönmektedir. Potansiyellik kavramı bazı açılardan nihilizme eşlik eden bir kavramdır. Agamben’e göre, potansiyelliğin keşfi nihilizmin üstesinden gelmenin anahtarını elinde tutar. Agamben, Aristoteles’teki bir düşünceyi takip eder: Potansiyel olan her şey, potansiyelsizliğin yokluğu açısından tanımlanabilir.

Bir anlamda bu sıradan bir iddiadır -mümkün olan şey imkansız değildir-. Düşünceyi, en azından tanımsal bir yönü ima ederek (mümkün olan yalnızca imkansız olmayan şeydir) biraz daha önemli bir şey söyleyecek şekilde genişletebiliriz, ancak Agamben bu iddiayı farklı bir şekilde kullanmak ister. Agamben’in odaklandığı nokta, aktüelliğin bir koşulu olarak potansiyelsizliğin askıya alınması ya da bir kenara bırakılmasıdır. Metafizik terimlerle söylersek, şeyleri anlamlandırmamızı olmayanın aksine olanda temellendirmektir. Burada Agamben’i takip etmek, onun metafiziği ile siyasetinin kesişimini anlamlandırmaya dayanır. Agamben çeşitli noktalarda hem kendi felsefesinde hem de Batı geleneğinde metafizik ve etik arasındaki sürekliliği ve karmaşık karşılıklı ilişkiyi vurgular.

Giorgio Agamben Potansiyellik (ve Aristoteles) Üzerine

Agamben’in Aristoteles’te bulduğu şey, yalnızca metafizik bir kavram olarak potansiyelliğin değil, aynı zamanda egemenlik kavramı aracılığıyla metafizik ve politik olan arasındaki çatışmanın da dile getirilmesidir. Agamben’e göre, “bir eylem, basitçe kendi olmama potansiyelini ortadan kaldırarak kendini gerçekleştirdiğinde egemendir.” Olumsal olmayan edim egemen edimi temsil eder ya da yansıtır, dolayısıyla hem politik özgürlüğü hem de metafizik bağımsızlığı koşullandıran şey potansiyeldir.

Agamben’in metafiziği, felsefesinin diğer alanlarıyla doğrudan bağlantılıdır. Catherine Mills bunun iki farklı şekilde gerçekleştiğini gözlemler. İlk olarak, Agamben’in estetiği, dilin belirli edebi biçimler (şiir, düzyazı vb.) tarafından sahiplenilmesi ve şiir ile felsefe arasındaki ilişki üzerine kapsamlı bir araştırma işlevi görür. İkinci olarak, Agamben’in hem deneyimin yıkımına hem de potansiyele ilişkin kavramları, onun siyasi kavram ve analizlerinin çoğunu besler; gösteri, istisna hali, egemenlik, çıplak yaşam ve diğerleri. Dolayısıyla Agamben’in metafiziği, bir bütün olarak felsefesinin temel yapısını temsil eder.


Luke Dunne -“3 Important Ideas From Giorgio Agamben’s Metaphysics“, (Erişim 02.04.2024)

Çevirmen: Ali Tacar

Çeviri Editörü: Ufuk Yazlık

Necmettin Erbakan Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü 4. sınıf öğrencisi. Almanca ve İngilizceden felsefi ve edebi çeviriler yapıyor. Şiir ve öykü yazıyor. İlgi alanları; din felsefesi, epistemoloji, zihin felsefesi ve başta ontoloji olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Tanımadığınız Şeytan: 19.Yüzyılın Şeytan’ı – Erik Butler

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü