/

Epistemolojik Egoizm ve Fail-Merkezli Normlar – Michael Huemer

[“Epistemological Egoism and Agent-Centered Norms,” in Evidentialism and its Discontents, ed. Trent Dougherty (Oxford University Press, 2011), pp. 17-33.] adlı metinde, epistemolojideki fail-merkezli normları savunuyorum.

1.Fail-Merkezli Normlar

Ahlak felsefesi çalışan çoğu kişi, fail-merkezli normların varlığın inanır. Fail-merkezli normlar, failleri, kendilerini ilgilendiren bir bir duruma, başka birini ilgilendiren aynı duruma nazaran farklı türden bir değer vermeye sevk eden eden normlardır.

Örneğin, çoğu insan, masum bir insanı öldürmenin (çoğunlukla) yanlış olduğunu söyler; hatta bunu yapmak başka iki insanın masum insanları öldürmesini engelleyecek olsa dahi yine de yanlıştır. O halde bir anlamda şöyle söyleyebiliriz: bizzat kendinizin masum bir insanı öldürmenize, bir başkasının masum bir insanı öldürmesine biçtiğiniz değerden daha fazla değer (veya önem, öncelik) vermemelisiniz.

Başka bir örnek ise etik egoizm, yani herkesin yalnızca bizzat kendi menfaatlerine hizmet etmesi gerektiğine yönelik görüş ile ilgilidir. Yani kimi durumların bir fayda ortaya çıkarması S’ye yalnızca, şayet bu fayda S’ye ait bir fayda olacaksa onu gerçekleştirmesi için bir gerekçe verir.

Soru: Peki fail-merkezli epistemik normlar var mıdır? Belki de bu normlar, sizin bazı koşulları yerine getirmenize, bir başkasının aynı koşulları yerine getirmesine verdiğinize nazaran farklı bir kanıt değeri biçmenizi sağlayan (bunu yapmaya yönlendiren) normlar olabilir.

Örneğin, diyelim siz P sezgisine sahipseniz, bu duruma yani P sezgisine sahip olmanıza, başka birinin P sezgisine sahip olduğunu bilmenizden daha fazla kanıt değeri verebilirsiniz. Belki de P’ye, kendi sezgileriniz söz konusu olduğunda inanırsınız. Ve yine belki de, bir başkasının P sezgisine sahip olduğunu öğrendiğinizde, bu sefer de P’ye ya inanmazsınız ya da daha az itimat göstererek inanırsınız.

O halde burada benimseyebileceğiniz iki görüş kendini gösterir:

  • Fail-Tarafsızlığı: Şayet bir C koşulunu yerine getirmek size P’ye inanmak için ilk bakışta (prima facie) haklı bir gerekçe sağlayacaksa, o halde bir başkasının C koşulunu yerine getirdiğini kesinkes bildiğiniz zaman, bu durumda siz de P’ye inanmak için (o kişiyle aynı anda ve) aynı derecede ilk bakışta haklı gerekçe elde etmiş olursunuz.
  • Fail-Merkezlilik: Kimi durumlarda, C koşulunu yerine getirmek size P’ye inanmak için ilk bakışta (prima facie) haklı gerekçe sağlar, fakat bir başka kişinin C’yi yerine getirdiğini kesin olarak bilmek size P’ye inanmak için ya daha az ilk bakışta haklı gerekçe sağlar ya da hiç ilk bakışta haklı gerekçe sağlamaz.

Not: Tüm örnek ve durumlarda, diğer kişinin C koşulunu yerine getirdiğini gerçekten kesin olarak bildiğinizi (örneğin, P’nin sezgisine sahip olmak gibi) varsayalım; mesela yalan söylediklerinden filan hiç şüphelenmiyorsunuz. Bununla birlikte, diğer kişi ve kişilerine güvenilir biri olduklarından şüphe etmek için bizzat kendi güvenilirliğinizden şüphe etmek için sahip olduğundan fazla sebebiniz filan da olmasın. Vs.

Benim iddiam: Buradaki doğru yaklaşım, temelde düzeyde, fail-merkezli olandır. Ama bununla birlikte insanlar çoğunlukla bir fail-tarafsızcısına çok benzer şekilde davranmalıdır.

2. Fail-Tarafsızlığı

Görünüşe bakılırsa faik-merkezli epistemolojik yaklaşımlar kendinizi özel ve ayrıcalıklı görmeniz gerektiğini ima ediyor: Örneğin, dünyaya dair kendi deneyimlerinizi, diğer insanların (büyük oranda aynı olan) deneyimlerinden daha iyi bir kanıt olarak görmelisiniz. Tamam ama sizi bu kadar özel ve ayrıcalıklı kılan ne ki?

Etik egoizme yöneltilen benzer bir eleştiriyi göz önüne alıp düşünün: Egoiste şunu sorabiliriz:

Seni bu kadar çok özel kılan ne ki? Niçin önemli ve değerli olan tek şey senin menfaatin olsun ki?

Etik egoist şöyle yanıt verecektir:

Beni özel ve ayrıcalıklı kılan bir şey yok. Ben bir egoistim, egotist değil. Herkesin benim menfaatlerime uygun olarak davranması gerektiğini iddia etmiyorum. Benim söylediğim şey, herkesin kendi menfaatine uygun olarak davranmasıdır. Kesinlikle hiçbir birey ayrıcalıklı ve özel değildir ancak her bireyin kendisiyle özel ve ayrıcalıklı bir alaka ve ilişkisi vardır.

Aynı şekilde, bir epistemolojik egoist de şöyle söyleyebilir:

Beni özel ve ayrıcalıklı kılan bir şey yok. Herkesin benim sezgilerime inanması gerektiğini söylemiyorum. Benim söylediğim şey, herkesin kendi sezgilerine inanması gerektiğidir.

İtiraz: İyi ama bu iki örnek birbiriyle aynı şey değil ki. Etik egoizm, tüm değerlerin kişiye göre (fail-göreceli) olduğu fikriyle birlikte savunulabilir (ve savunulmuştur); buna göre de şeyler yalnızca bir kişi için veya ondan başka bir diğeri için iyidir; hiçbir şey mutlak olarak iyi değildir. Belki de sizin için iyi olan tek şey bizzat kendi mutluluğunuzdur ve dolayısıyla da size bir eylemi gerçekleştirmek için gerekçe sunan tek şey de odur.

Bununla birlikte unutmamak gerekir ki gerçeğin gözlemciye bağlı olduğu fikri de geçersizdir. (oku)

Gerçek mutlak olduğundan dolayı iki kişi birbiriyle çelişen bazı sezgilere sahip ise, bunlardan en fazla yalnızca biri doğru olabilir. Genel anlamda bizzat kendi sezgilerinize inanıyorsanız, sezgileri güvenilir olan kişinin kendiniz olduğunu dolaylı olarak söylemiş olursunuz. Ancak bunu herhangi bir kişiyle aynı fikirde olmadığınız zaman yaparsanız o halde dolaylı olarak özel ve ayrıcalıklı olduğunu söylemiş olursunuz: Yani dünyada sezgileri en güvenilir olan tek kişinin kendiniz olduğu iması çıkar buradan.

3. Fail-Merkezlilik

Benim yaklaşımına göre epistemoloji, temel düzeyde tümüyle fail merkezlidir. Yani, temel olan tek kanıt kaynağı yalnızca kişinin bizzat kendi deneyimleridir. Özellikle de, şayet bir şey size P gibi görünüyorsa ve bu görünümden şüphe etmek için elinizde spesifik bir sebep yok ise o halde bu durum P’ye inanmak için en azından bir gerekçe sahibi olduğunuz anlamına gelir; ve bu, herhangi bir inanca sahip olmak için elimizdeki tek asli ve nihai gerekçe kaynağıdır. Şayet yalnızca, P’nin bir başkasına öyle göründüğünü öğrenirseniz, bu size P’ye inanmak için asli ve hakiki herhangi bir gerekçe sunmuş olmaz.

Diğer yandan yine bu “egostik” yaklaşımdan yola çıkarak, elbette ki diğer insanların sahip oldukları kavrayış ve inançlara inanmak için gerekçe elde etmeniz mümkündür. Tüm sıradan insanlar, diğer insanların başka konularda güvenilir olduklarına dair pek çok kanıta sahiptir. Mesela, başka bir kişi bir sincap görüyor gibi göründüğünde, neredeyse her zaman o kişinin önünde bir sincap olduğunu çok iyi bilirsiniz. İte bundan dolayı da, söz konusu bu arka plan bilgisi, başka bir kişinin sincap görme deneyimine sahip olduğu bilgisiyle bir araya geldiğinde; gerçekten de orada bir sincap olduğunu düşünmeniz için size güçlü bir gerekçe sunar.

Benzer şeyler diğer tüm bilişsel süreç biçimleri için de geçerlidir. Genel arka plan inanç sisteminiz göz önüne alındığında (ki bunların tümü bizzat kendi görüşlerinizle gerekçelendirilmiştir), birçok başka alanda diğer birçok insanın sizinle eşit derecede (hatta daha fazla) güvenilir olması muhtemeldir. Bazen diğer insanlara güvenmeniz gerekir. Bu görüş, azami düzeyde temellerin fail-merkezli bir yaklaşımıyla uyumludur.

Bunun, kendi görünüşünüze dair tutumunuzdan ne kadar farklı olduğuna dikkat edin: Böylesi görünüşlere dayalı inançlar oluşturmadan evvel bizzat kendi görünüşlerinizin gerçekliğin güvenilir göstergeleri olduğuna dair kanıt toplamanıza gerek yoktur. Bunu yapmanıza gerek olmadığını söyleyebilirsiniz, çünkü eğer bunu yapsaydınız o zaman da hiçbir zaman gerekçelendirilmiş inançlara sahip olamazdınız. Sonsuz gerilemeye düşerdiniz, çünkü bu “kanıtı” toplamanın tek yolu sizin diğer görünüşlerinize dayanmak yoluyla olacaktır.

Kendinize güvenerek yolu koyulursunuz; başkalarının da sizin güveninizi kazanması gerekir.

4. Anlaşmazlık

Anlaşmazlık için implikasyonlara dikkatli bakın: Her biri diğerinin tüm kanıtlarını bilse bile, prensip olarak iki kişinin, içinden çıkılamaz halde olan, gerekçelendirilmiş anlaşmazlıklar yaşaması mümkündür. P’nin size öyle göründüğünü ve P’yi çürütecek (defeaters) hiçbir kanıtınız olmadığını bilirken aynı zamanda P bana size göründüğü gibi görünmüyor olabilir. Şayet sizin güvenilirliğinize dair önceden var olan bir inancım (veya güvenilir olduğunuza dair herhangi bir kanıtım) yok ise, o halde P’ye inanmakta haklı olduğunuzu gayet iyi bilsem dahi, P’nin içerdiği inancı kendim de haklı bir temelde benimseyemem. Durumun böyle olduğunu siz de biliyor olabilirsiniz. Yani her ikimiz de diğerimizin haklı olduğunu bildiğimiz halde aynı fikir de olmamaya devam edebiliriz.

Belki de bu türden şeyler bazen olacağını düşünmeliyiz. Mesela, belki de diğer insanların felsefi sezgilerinin güvenilir olduğunu düşünmek için elimizde gerekçemiz yoktur ve bundan ötürü de sık sık farklı felsefi sezgilerden kaynaklanan haklı anlaşmazlıklar yaşarız değil mi? Ancak ben yine de bunun çok sık yaşandığını düşünmüyorum. Bana göre çoğu zaman başka insanların fikir ve yargılarına güvenmek için güçlü gerekçelerimiz olur ama bunu dogmatik bir biçimde reddederiz; çünkü genelde sahip olduğumuz daha eski inançlarımıza duygusal olarak bağlıyızdır. (oku)


Michael Huemer – “Epistemological Egoism and Agent-Centered Norms“, (Erişim Tarihi: 01.04.2024)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Giorgio Agamben’in Metafiziğinden 3 Önemli Fikir – Luke Dunne

Sonraki Gönderi

Felsefe Röportajları #15 Cansu Özge Özmen

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü