Ludwig Wittgenstein – Anat Biletzki (Stanford Encyclopedia of Philosophy)

////////
3627 Okunma
Okunma süresi: 45 Dakika

Bazıları tarafından 20. yüzyılın en büyük filozofu olarak kabul edilen Ludwig Wittgenstein, 20. yüzyıl analitik felsefesinde merkezi bir rol oynadı (söylediği şeyler tartışmaya sebep olan şeyler olsa da). Mantık ve dil, algı ve niyet, etik ve din, estetik ve kültür gibi çeşitli konularda günümüz felsefi düşünceye olan etkisi ise hâlâ devam ediyor. Wittgenstein ile ilgili çarpıcı olan şeylerden biri, her ikisi de kendi dönemlerinde çok önemli kabul edilen iki ayrı felsefe (erken ve geç dönem) üretmiş olmasıdır. Onun önceki ve sonraki düşüncelerini birbirine bağlayan birçok ortak nokta olmasına rağmen, bu düşünceler arasında bazı önemli farklar vardır. Diğer yandan, bu düşünceler arasında böyle keskin bir ayrım yapmamamız gerektiğini söyleyenler de var ve bu kişilerin sayısı günümüzde epeyce arttı. Bazı yorumcular, Wittgenstein’in düşüncesinin tüm aşamaları arasında bir bütünlük olduğunu iddia ederken, bazıları da orta dönem Wittgenstein ve sonraki dönem Wittgenstein gibi aşamaları ekleyerek daha incelikli bir şekilde ayrım ve çalışma yapmamız gerektiğini söyler. Fakat çoğunlukla, erken dönem Wittgenstein’in, Tractatus Logico-Philosophicus’unda özetlendiği yaygın olarak kabul edilmektedir. Bu eser, modern mantığın dil aracılığıyla metafiziğe uygulanmasını göstererek, dünya, düşünce ve dil arasındaki ilişkilere ve dolayısıyla felsefenin doğasına dair yeni anlayışlar sağlar. Geç dönem Wittgenstein ise, ölümünden iki yıl sonra, 1953’de çıkan ve geç dönem çalışmalarının en tamamlanmış örneği olan Philosophical Investigations’da (bundan sonra Felsefe İncelemeleri), kendi çalışmalarındaki ana argümanlar da dâhil olmak üzere tüm geleneksel felsefeyi eleştirerek, daha devrimci bir çizgi çizer. Wittgenstein’ın yeni felsefesinin doğası, baştan sona sistem karşıtı olarak yorumlanır ve geleneksel sorunlara yeni bir felsefe anlayışıyla çözüm getirmeye çalışır.


İçindekiler

  • 1. Hayat Hikâyesinin Özeti
  • 2. Erken Dönem Wittgenstein

2.1 Tractatus Logico-Philosophicus

2.2 Anlam ve Anlamsızlık

2.3 Felsefenin Doğası

2.4 Yorumlama Güçlükleri

  • 3. Geç Dönem Wittgenstein

3.1 Tractatus’tan Geçiş Süreci ve Tractatus’a Eleştiri

3.2 Felsefe İncelemeleri

3.3 Kullanımı Ekseninde Dil

3.4 Dil Oyunları ve Aile Benzerliği

3.5 Kural Takibi ve Özel Dil

3.6 Dil Bilgisi ve Yaşam Biçimi

3.7 Felsefenin Doğası

3.8 İncelemeler’den Sonrası

Bibliyografya ve İleri Okuma


1. Hayat Hikâyesinin Özeti

Wittgenstein, 26 Nisan 1889’da Avusturya’nın Viyana kentinde, entelektüel ve kültürel Viyana çevrelerinde harmanlanmış varlıklı bir ailede doğdu. 1908’de Manchester Üniversitesi’nde havacılık mühendisliği eğitimine başladı ve burada matematik felsefesine duyduğu ilgi onun Frege’yi tanımasını sağladı. Frege’nin tavsiyesi üzerine 1911’de Bertrand Russell ile çalışmak için Cambridge’e gitti. Russell, Wittgenstein ile tanıştığında şöyle yazmıştı: “Bilinmeyen bir Alman ortaya çıktı… inatçı ve huysuz ama kesinlikle aptal değil” (Monk 1990: 38f). Öğrencisi olmasından daha bir yıl geçmeden Wittgenstein için şunları ekledi: “Onu kesinlikle cesaretlendireceğim. Belki de harika şeyler başaracak. Onu seviyorum ve benim çözemeyecek kadar yaşlı olduğum sorunları çözeceğini hissediyorum” (Monk 1990: 41). Russell’in hisleri doğruydu. Wittgenstein, alışkanlıklarında ve yaşam biçiminde kendine özgü ve felsefi duyarlılığında son derece keskindi.

1911’den 1913’e kadar Cambridge’de bulunduğu yıllarda Wittgenstein, Moore ve Keynes’in yanı sıra duygusal ve yoğun bir ilişki içinde olduğu Russell ile felsefe ve mantığın temelleri üzerine birçok söyleşi gerçekleştirdi. Bu felsefi sorunları düşünmek ve çözümlerini bulmak için aylarca Norveç’te dış dünyadan izole bir hayat geçirdi. 1913’te Avusturya’ya döndü ve 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın (1914-1918) başlamasıyla Avusturya ordusuna katıldı. 1918’de esir alındı ve savaşın kalan aylarını bir esir kampında geçirdi. İlk önemli eseri olan Tractatus Logico-Philosophicus’un notlarını ve taslaklarını savaş sırasında yazdı. Savaşın sonlanmasıyla, kitap Almanca olarak yayımlandı ve İngilizce’ye çevrildi.

1920’de Wittgenstein artık felsefeyle olan profesyonel ilişkisini tamamen kesmiş (kendisine göre Tractatus’ta tüm felsefi sorunları çözmüştür), ailesinin servetinin kendisine düşen kısmını bağışlamış ve Viyana çevresinde çeşitli ‘meslekler’ (bahçıvanlık, öğretmenlik, mimarlık vb.) ile uğraşmıştır. Mantıksal ampirizm anlayışını, yazdığı Tractatus’daki mantıkla ilgili açıklamalara borçlu olan Viyana Çevresi üyeleriyle matematik ve bilim felsefesi üzerine tartışmalara maruz kaldıktan sonra, felsefe mesleğini ve mantıksal sözdizimi ile ilgili felsefesini sürdürmek için 1929 yılında Cambridge’e döndü. Cambridge’deki bu ilk yıllarında, felsefe anlayışının ve sorunlarının, çeşitli konuşmalar, ders notları ve mektuplara bakarak, çarpıcı değişikliklere uğradığını gözlemliyoruz (bu kaynaklara örnek olarak Ludwig Wittgenstein ve Viyana Çevresi, Mavi ve Kahverengi Kitaplar, Felsefi Dilbilgisi verilebilir). Bazen “orta dönem Wittgenstein” olarak adlandırılan bu dönem, hem geleneksel eserler hem de Tractatus’un kendisi dâhil olmak üzere dogmatik felsefenin reddedildiğinin habercisi olma özelliğini taşır.

1930’larda ve 1940’larda Cambridge’de düzenlediği seminerlerle, ikinci kitabı olacak olan Felsefe İncelemeleri’nde ele almak istediği düşünceleri geliştirdi. Bunlar, biçimsel mantıktan gündelik dile dönüş, psikoloji ve matematik üzerine yeni düşünceler ve felsefenin iddialarına ilişkin genel bir şüphecilik içeriyordu. 1945’te Felsefe İncelemeleri’nin son müsveddesini hazırladı, fakat son dakikada onu yayımlamaktan vazgeçti ve yalnızca ölümünden sonra yayınlanmasına izin verdi. Bu kitabı yazdıktan sonra birkaç yıl daha felsefe çalışmaya devam etti, ancak bu, Geç Dönemindeki düşüncelerinden sapmaktan ziyade, bu düşüncelerini geliştirdiği ve zenginleştirdiği bir süreç oldu. Bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri ve İrlanda’ya seyahat etti ve ardından Cambridge’e döndü (burada ona kanser teşhisi konuldu). Hakkında anlatılan bir hikâyeye göre, 1951’de öldüğünde söylediği son sözler şunlardı: “Onlara harika bir hayat yaşadığımı söyle” (Monk: 579).

2. Erken Dönem Wittgenstein

2.1 Tractatus Logico-Philosophicus

Tractatus Logico-Philosophicus ilk olarak 1921’de Almanca olarak yayınlandı ve C.K. Ogden, F. P. Ramsey tarafından 1922’de İngilizceye çevrildi. 1961 yılındaysa, D.F. Pears ve B. F. McGuinness tarafından İngilizceye yeniden çevrildi. Wittgenstein’ın Mantık Üzerine Notlar’ı [Notes on Logic, 1913], “GE Moore’a Yazılan Notlar” (1914) 1914-1916 yılları arasında yazdığı notları ve Russell, More ve Keynes ile yazışmalarından ortaya çıkmıştı ve Schopenhauer’ci ve birçok kültürel etkiden iz taşıyordu. Daha sonraysa, Russell ve Frege’nin mantık ve dil kavramlarının devamı ve bu kavrayışa verdiği yanıtlar olarak gelişti. Russell, Wittgenstein’in kitabının girişine şöyle radikal bir iddiada bulunarak katkı sunmuştu: “Bu kitap, felsefi dünyada önemli bir olay olarak kabul edilmeyi kesinlikle hak ediyor”. Wittgenstein’in kitabının giriş bölümünde, Russell’in mantık ve dil ile ilgili kavramlarına saldırmasına ve onların yanlış anlaşılmalarla dolu olduğunu iddia etmesine rağmen Russell’in, kitaba böylesine gururlandırıcı bir iz bırakması gerçekten büyüleyici. Kitapla ilgili sonraki zamanlarda yapılan yorumlamalar ise, kitabın giriş bölümü ile sonraki bölümü (diğer deyişle, Russell’in Wittgenstein okuması ile Wittgenstein’in kendi öz değerlendirmesi bölümleri) hakkında şaşırtıcı olan bazı iddialar ortaya koydu. Örneğin bu iddialardan birisi, Russell’in Wittgenstein’i sahiplenme sebebinin, tekrardan gündeme gelmek istemesi olmasıdır.

Tractatus’un yapısı, onun ne kadar önemli bir eser olduğunu iyi bir şekilde temsil etme iddiasındadır. 1-7 doğal sayılarıyla numaralandırılmış yedi temel önerme tarafından inşa edilmiş ve metindeki tüm paragraflar ondalık açılımlarla numaralandırılmıştır. Örneğin paragraf 1,1; 1. önermenin daha fazla detaylandırılması; 1.22 ise 1.2’ in daha fazla detaylandırılmasıdır.

Kitaptaki yedi temel önerme şunlardır:

Kitap, felsefenin dünya, düşünce ve dil ile ilgili temel problemlerini ele alır ve bu problemlerin, mantığa ve temsilin doğasına dayanan bir (Wittgenstein’in ifadesiyle) “çözümünü” sunar. Dünya, düşünce ve önerme birbiriyle aynı mantıksal biçimi paylaştığından dolayı, dünya, anlamlı bir önerme olan düşünce ile temsil edilir. Dolayısıyla, düşünce ve önerme, olguların mantıksal resimleridir.

Yukarıda ifade edilen bir metafizik anlayışıyla akıl yürütme yapan Wittgenstein, dünyayı nesnelerden oluşan geleneksel, atomcu bir anlayıştan ziyade olgulardan (1) ibaret olarak görür. Olgular var olan durumlardır (2) ve bu durumlar da nesnelerin kombinasyonlarıdır. “Nesneler temeldir” (TLP 2.02) ancak nesneler çeşitli belirli şekillerde birbiriyle uyumlu olabilir. Çeşitli özelliklere ve birbirleriyle çeşitli ilişkilere sahip olabilirler. Nesneler mantıksal, içsel özelliklerine göre birbirleriyle birleşirler. Yani, bir nesnenin içsel özellikleri, onun diğer nesnelerle kombinasyon olasılıklarını belirler; bu onun mantıksal biçimidir. Bu nedenle, nesnelerin bileşimlerinden oluşan durumlar, doğası gereği karmaşıktır. Gerçekleşen olayların durumları ise karmaşık olmak zorunda değildir. Bu, durumların ya fiili (varolan) ya da mümkün olduğu anlamına gelir. Gerçekliğin bütününü oluşturan şey, gerçek ve olası durumların toplamıdır. Dünya da, tam olarak bu var olan şeylerin durumlarıdır.

Düşünceye ve ardından dile geçiş, Wittgenstein’in düşüncelerin ve önermelerin resimler olduğu şeklindeki ünlü fikrinin kullanımıyla gerçekleştirilir: “Resim, bir gerçekliğin modelidir” (TLP 2.12). Resimler, birlikte toplanınca bütün resmi oluşturan öğeleri meydana getirirler. Her öğe bir nesneyi temsil eder ve resimdeki öğelerin birleşimi, belli bir durumdaki nesnelerin birleşimini temsil eder. Resmin mantıksal yapısı (ister düşüncede ister dilde olsun) resmettiği olayların mantıksal yapısıyla eşbiçimlidir. İnce bir zekâyı yansıtan kısımsa, Wittgenstein’ın bu yapının resim (düşünce, önerme) ve durum tarafından paylaşılma olasılığının resimsel biçim olduğu görüşüdür. “Bu, bir resmin bir gerçeğe nasıl bağlandığıdır; doğrudan ona ulaşır” (TLP 2.1511). Bu görüş, hem resmin neyi resmedebileceğinin anlaşılmasına yol açarken hem resmin kendi resimsel biçimini bize veremeyeceğini gösterir.

“Olguların mantıksal resmi düşüncedir” (3) fikrini dil ile birleştirmeye çalışırken Wittgenstein, önermeler için anlam olasılıklarını araştırmaya başlar (4). Frege ve Russell’in çalışmalarındaki mantıksal analiz, Wittgenstein’in kendi sisteminin inşasını gerçekleştirmesi yolunda ona rehberlik eder. “Yalnızca önermenin anlamı vardır ve ismin sadece bir önerme bağlamında anlamı vardır” (TLP 3.3) önermeleri, okuyucuya duyusal dil için iki koşul sağlar. Birincisi, önermenin yapısı mantıksal biçimin sınırlamalarına uygun olmalıdır ve ikincisi, önermenin öğelerinin referansı (anlamı) olmalıdır. Bu koşulların geniş kapsamlı etkileri vardır. Analiz, (temel) bir nesne için ilkel bir sembol olan bir adla sonuçlanmalıdır. Dahası, mantığın kendisi bize söylenebilecek olanın yapısını ve sınırlarını verir.

Analitik Felsefe’nin kuruluşunda etkili olan diğer filozoflar: Frege ve Russell

“Bir önermenin genel formu, bir şeyleri nasıl savunduğunuzla ilgilidir” (TLP 4.5) ve her önerme ya doğrudur ya da yanlıştır. Önermelerin bu iki kutupluluğu, doğruluk fonksiyonunun operatörlerini kullanarak temel/atomik önermelerden daha karmaşık önermelerin bileşimini sağlar (5). Wittgenstein, Tractatus’ta Frege’nin mantığını,  kendi felsefesinde “doğruluk tabloları” biçiminde canlı bir gösterimini sağlar. Bu tablolar, “karmaşık bir formda olan her cümle, onları oluşturan parçalar hakkında bir ifadeye ve karmaşıklığı tamamen tanımlayan önermelere” (TLP 2.0201) analiz edilebileceğinden, geriye dönüp tüm önermeleri atomik/temel kısımlarına analiz etmenin yollarını sağlar. Wittgenstein, bir doğruluk fonksiyonunun (6) genel biçimini sağlayarak daha da derine iner. Bu biçim [p¯,ξ¯,N(ξ¯)], Wittgenstein’ın herhangi bir önermenin mantıksal işlemlerin temel önermelere “ardışık uygulamalarının sonucu olduğu” iddiasını temsil etmek için bir biçimsel işlem (N(ξ¯)) ve bir önerme değişkeninden (p¯) yararlanır.

Wittgenstein, dünya-düşünce dilinin bu analizini geliştirdikten sonra, bu geliştirdiği önermenin tek bir genel biçimine dayanarak, tüm anlamlı önermelerin birbiriyle eşit değerde olduğunu iddia eder. Son olarak, etik, estetik ve metafiziğin ifade edilebilir önermelerini dışarda bırakarak, neyin söylenebileceği (ya da söylenemeyeceği) ve neyin söylenmesi gerektiği (ya da söylenmemesi gerektiği) (7) ile ilgili nasihat verir ve yolculuğunu bitirir.

2.2 Anlam ve Anlamsızlık

Wittgenstein’ın Tractatus’ta mantıksal bir felsefi sistem inşa etmeyi hedeflemesinin bir amacı vardır: Dünyanın, düşüncenin ve dilin sınırlarını bulmak; başka bir deyişle, anlam ve anlamsızlık arasında ayrım yapmak.“ Tractatus kitabı düşünmeye, ya da daha doğru bir ifadeyle düşüncelerin ifadesine bir sınır çizer. Böyle bir sınır sadece dilde çizilebilir ve sınırın diğer tarafında kalacak olan şey sadece saçmalık olacaktır” (TLP önsöz). Wittgenstein, bir önermenin anlamlı olmasının koşullarını araştırır ve temsil ya da resmetme olasılığına dayandığı sonucuna varır. İsimlerin bir anlamı (gönderim/gönderiş) olması gerekir, fakat bunu ancak mantıksal biçim tarafından bir arada tutulan bir önerme bağlamında yapabilirler.  Öyleyse, yalnızca resmedebilen olgusal durumların anlamlı önermelere temsil edilebileceği sonucu çıkar. Bu ise, yalnızca doğa bilimlerinin önermelerinin ifade edilebilir olduğu ve bunların, dilde yapılan ve kullanılan ürkütücü sayıdaki ifadeyi duyu alanının dışında bıraktığı anlamına gelir.

Duyu alanının dışında bırakacağımız ilk şeyler, mantığın kendi önermeleridir. Mantıksal önermeler olgu durumlarını temsil etmez ve mantıksal sabitler, nesneler için geçerli değildir. “Buradaki önemli olan fikrim, mantıksal sabitlerin herhangi bir şeyi temsil etmediğinden dolayı, gerçeklerin mantıkla temsil edilemez olduğudur” (TLP 4.0312). Anlamın (gönderişin) sınırları mantığa dayandığından dolayı bu, tesadüfi değil dikkate değer bir düşüncedir. Laf kalabalıkları, çelişkiler ve mantığın önermeleri, dilin ve düşüncenin, dolayısıyla da dünyanın sınırlarıdır. Dolayısıyla, bunların hiçbir şey resmetmediği ve hâliyle, anlamsız olduğu açıktır. Laf kabalıkları, çelişkiler ve mantığın önermeleri (Wittgenstein’in ifadesiyle) anlamsızdır (sinnlos). Anlamı olan önermeler iki kutupludur ve doğruluk tabloları tarafından verilen doğruluk koşulları içinde yer alırlar. Fakat mantığın önermeleri “ya olası her duruma izin verdiği ya da hiçbir duruma izin vermediği için gerçekliğin resimleri değildirler” (TLP 4.462). Laf kalabalıkları ve çelişkiler, anlamsız olduklarından dolayı “yalnızca sembolde doğru (ya da yanlış) olarak kabul edilir ve bu gerçek, tüm mantık felsefesi için geçerlidir” (TLP 6.113).

Anlamsız olma özelliği, yalnızca mantığın önermeleri için değil, aynı zamanda matematik veya temsil eden resimlerin kendi resimsel biçimleri için de geçerlidir. Bunlar da, tıpkı laf kalabalıkları ve çelişkiler gibi, tamamıyla anlamsızdır.

Anlamsız önermelerin ötesinde Wittgenstein, anlam taşımayan başka bir ifadeler grubu daha tanımlar: saçma (unsinning) önermeler. Bir önermeye, radikal bir biçimde herhangi bir anlamdan yoksun olduğunda ya da anlamın sınırlarını aştığında saçma deriz. Saçma olduğunu söyleyebileceğimiz bazı önermelere örnek olarak şunlar verebilir: “Sokrates bir şeylerle özdeştir”, “1 bir sayıdır”, “nesneler vardır”. Bazı saçma önerileri gördüğümüzde onların saçma olduğunu bariz bir şekilde görebiliyorken, bazıları anlamlı görünürler gözümüze ve onların saçma olduklarını, sadece resim teorisine göre yaptığımız analizlerle ortaya çıkartabiliriz. Bu analizde, yalnızca dünyanın “içinde” olan şey tanımlanabileceğinden, sınır kavramı ve sınır noktalarının kendileri de dâhil olmak üzere, “dünyanın dışında” olan her şey hariç tutulur. Geleneksel metafizik ve dünyayı bir bütün olarak yakalamaya çalışan etik ve estetik önermeleri de, bencilikteki hakikat, özne kavramının kendisi gibi bu çemberin dışında tutulur çünkü metafizik, etik ve estetik önermeleri dünyanın “içinde” değil, “sınırındadır”.

Bununla birlikte Wittgenstein, duyunun sınırları içinde olmayan her şeyi görmezden gelelim demez. Söylemekle göstermek arasında bir ayrım yapar. “Gösterilebilen şey ifade edilemez”, yani ifade edilebilir (duyusal) önermelerde formüle edilemeyen şey ancak gösterilebilir. Bu, örneğin, kendilerini (olumsal) önermeler biçiminde, sembolizmde ve mantıksal önermelerde gösteren dünyanın mantıksal biçimi, resimsel biçimi vb. için geçerlidir. Felsefenin ifade edilemeyen (metafizik, etik, estetik) önermeleri bile bu gruba aittir (Wittgenstein bu üçlüyü sonradan “kelimelere dökülemeyecek şeyler” olarak tanımlar). Kendilerini belli ederler. Gizemli olan onlardır” (TLP 6.522).

2.3 Felsefenin Doğası

Wittgenstein’e göre, “felsefe kelimesi, doğa bilimlerinin yanında değil, üstünde veya altında duran bir şey olarak görülmelidir” (TLP 4.111). Ayrıca, “felsefi eserlerde bulunan önermelerin ve soruların çoğu yanlış değil, düpedüz saçmadır” (TLP 4.003). O halde felsefe, mantık ile ilgili bir şeyler yaptığında saçma veya en iyi ihtimalle anlamsız olmaya mahkûm mudur? Öyleyse, felsefenin mantıksal önermelerde bulunmasının tamamen anlamsız bir çaba olduğunu söyleyebilir miyiz? Metafizik, epistemoloji, estetik ve etiğin geleneksel ve hatta devrimci önermeleri duyusal bir tarzda formüle edilemiyorsa, filozofun yapması gereken ne kalır? Bu soruların yanıtı Wittgenstein’ın felsefeyi tanımlamasında bulunur: Felsefe bir teori ya da doktrin olmaktan ziyade, bir etkinliktir. (Düşüncelerin) bir açıklama etkinliğidir ve dahası, (dilin) eleştirisidir. Wittgenstein, bir filozofun yapması gerektiği şeyi şöyle tanımlar: Mantıksal analizin sağladığı araçları kullanarak, geleneksel filozofların derin düşüncelerinde nerede yanlış yaptıklarını göstererek tepki göstermek veya yanıt vermek. Başka bir deyişle, onlara önermelerinin (bazılarının) saçma olduğunu göstermek.

Tractatus kitabındaki en etkili düşüncelerinden bir diğeriyse, “bütün önermeler birbiriyle eşit değerdedir” (TLP 6.4) iddiasıdır. Bu iddiayı gerekçelendirmek için, mantık ve limit kavramları tarafından yapılan önermelerin değerinin bir ölçüsünü kullanır. Wittgenstein’in Tractatus’ta iddia ettiği en radikal düşünceleri, önermelerin değeri üzerinde yaptığı kısıtlamalardır. Tractatus’ta kullanılan mantıksal ve felsefi kavramlar dünyaya ait değildir ve bu nedenle anlamlı bir şeyi ifade etmek için kullanılamaz. Dil, düşünce ve dünya hepsi eşbiçimli olduğundan, mantıkta (yani dilde) “dünyada şu var, şu yok” deme girişimi başarısızlığa mahkûmdur çünkü bu tarz iddialarda bulunduğunda mantık, dünyanın, yani kendisinin sınırlarının dışına çıkmış olur. Yani Tractatus kendi sınırlarını aşmıştır ve artık “saçma” olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu gerilime “çözüm”, Wittgenstein’ın Tractatus’un işlevini ifade etmek için merdiven metaforunu kullandığı son sözlerinde bulunur. “Tractatus, zirveye doğru tırmanmak ve dünyayı doğru görmek için merdiven gibi kullanılmalıdır, fakat sonrasında, saçmalık olduğu hatırlanmalı ve atılmalıdır”. Bu yüzden, “üzerinde konuşulamayan konu hakkında, susmamız gerekir” (7).

2.4 Yorumlama Güçlükleri

Tractatus, onu nasıl yorumlamamız gerektiğiyle ilgili güçlükleriyle ünlüdür. Orijinalinin yayınlanmasından bu yana geçen on yıllarda, birkaç kez tekrardan çevrildi. Belirli bölümler (dünya/gerçeklik ayrımı, temsil ve sunum arasındaki fark, Wittgenstein ile Frege/Russell bağlantısı veya varoluşçu felsefenin Wittgenstein üzerindeki etkisi gibi) etrafında dönen çeviri ve yorumlama meselelerin ötesinde, yorum haritasını büyük ölçüde birbirinden farklı kılan, birbiriyle tamamen ilgisiz olmayan birkaç temel anlaşmazlıklar vardır. Bu temel anlaşmazlıklar; Tractatus’un gerçekliği, saçmalık kavramı ve bu kavramın Tractatus’u okumadaki rolü ve Tractatus’un etik bir kitap olarak görülüp görülemeyeceği etrafında döner.

Tractatus’u gerçekçiliği benimseyen, yani nesnelerin, durumların ve gerçeklerin bağımsız varoluşunu öne süren bir kitap olarak gören yorumlamalar da vardır. Bu gerçekçiliğe dilsel bir devrim yoluyla ulaşıldığı, tüm (veya çoğu) yorumcular tarafından kabul edilir, fakat bu dilsel bakış açısı, Tractatus’un benimsediği görülen temel gerçekçiliğe (Dünya, olup biten her şeydir) ve bu gerçekçiliğin özünü oluşturan fikre (Nesneler dünyanın özünü oluşturur) zarar vermez (TLP 2.021). Resmetme ilişkisinin dolaysız bir okumasının, işaretlerle temsil edilecek nesneleri ortaya koyması gibi, böyle bir gerçeklik, önermelerin özsel iki kutupluğunda (doğruluk ve yanlışlık) ortaya çıktığı kabul edilir. Bunun gibi okumaların aksine, pasajlara daha dilsel merkezli bir odak ile bakan yorumlamalar, sembolizme kavramsal öncelik verir. Önermeler ve gerçeklik arasında şöyle bir ilişki kurabileceğimizi söylerler: Gerçekliğin biçimini belirleyen önermelerin biçimidir (ve tersi söz konusu değildir) (TLP 4.05). Her halükarda, Tractatus’taki gerçekçilik (vs anti-realizm) sorunu, dilin sınırları sorununu ve dilin ötesinde ne olduğu (ya da olmadığı) gibi daha özel bir soruyu ele almalıdır. Tractatus’un dil merkezli yorumlayıcıları için önemli olan bir diğer noktaysa, metafiziğin kitap içindeki varlığı ve kitabın içindeki önermelerin doğruluk durumları konusudur.

“Saçmalık” kavramı, 20. yüzyılın son on yılında Wittgensteincı yorumlayıcı tartışmanın ana odak noktası oldu. Dilin sınırlarının ötesinde, hiçbir şeyi resmedemeyen önermeler yatar ve bunlar “saçmadırlar”. Wittgenstein, geleneksel metafiziğin bu “saçma” alanda konumlandığını söyler. Wittgenstein, dilin ötesindeki bu alanda (söylenmekten çok) gösterilecek bir şey olduğunu söylüyor gibi göründüğü ve geleneksel metafiziği “gizemli” olarak nitelendirdiği için, bu saçmalık alanında neyin barındığı sorusuyla ilgili bir ikilem ortaya çıkıyor. Tractatus’un geleneksel okumaları, ifade edilemeyen (yani kelimelere dökülemeyen) şeylerin varlığının saçma olduğunu kabul ederler. Daha yakın zamanlı okumalar ise, saçmalığa daha ciddi bir anlam yüklerler ve ima ettiği şeyi hafife almamamız gerektiğini söylerler. Bu aynı zamanda Wittgenstein’ın 6.54’teki sözlerini (ünlü merdiven metaforu) ciddiye almayı ve söylenebilecek ve sadece gösterilebilecek arasındaki ayrımdan dolayı, Tractatus’un kendisini bir kenara atmayı gerektirir. Bu yorumlamada Tractatus, (metafizik, etik, estetik vb.) tarif edilemez gerçeklere işaret etmez ve bizi bu tür ayartmalardan uzaklaştırmalıdır. Bu konulara eşlik eden bir diğer tartışma konusu, söylenebilecek ve sadece gösterilebilecek arasındaki ayrımın nasıl fark edilebileceği, böyle bir ayrımın tam olarak ne anlama geleceği ve böyle bir ayrımın uygulamada nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgilidir.

Söylenebilecek ve sadece gösterilebilecek arasındaki tartışma, Tractatus’u etik olarak nasıl okumamız gerektiğiyle yakından ilişkilidir. Böyle bir okumanın önemiyle ilgili bir tartışma, Wittgenstein’ın Tractatus’un büyük bir bölümünü kaplayan bir dünya dili sistemi inşası ile kitabın önsözünde bu inşa hakkında yaptığı birkaç yorum arasındaki varsayılan tutarsızlığa ve yayımlanmadan önce yayıncısı Ludwig von Ficker’a gönderdiği bir mektuba dayanır. Tractatus’un içeriğinden bağımsız olarak görebileceğimiz tüm bu “dışsal” etkenlerde ve kitabın “içerisinde” Wittgenstein, “[felsefenin] problemlerinin nihai çözümü” olarak, önemli olan her şeye karşı sessiz olmamızı önerir. Kelimelerle tarif edilemez olana verdiğimiz önem, etik olarak olmamız gereken konumdur. “Çalışmam iki bölümden oluşuyor, burada sunulan bölüm ve yazmadıklarım. Ve önemli olan nokta tam da bu ikinci kısımdır. Çünkü etik, sınırını sanki benim kitabım aracılığıyla içerden çiziyor. Kitabımda sessiz kalarak her şeyi sağlam bir şekilde yerine oturtmayı başardım. Şimdilik önsöz ve sonucu okumanızı tavsiye ederim, çünkü bunlar konunun en dolaysız ifadesini içeriyor” (Tractatus, s.16). Wittgenstein’in, metnin hakkında yaptığı bu tür çelişkili ifadeler, onu yorumlarken bu kadar fazla ayrıklığın oluşmasına sebep olan şeylerden birisidir.

Ludwig Wittgenstein (1889-1951)

Wittgenstein yorumcuları tarafından sıklıkla tartışılan ve yukarıdaki sorulardan kaynaklanan bir başka önemli konu daha vardır. Bu, erken dönem ve geç dönem Wittgenstein düşüncesi arasındaki süreklilikle ilgilidir. “Geleneksel” yorumlar, Wittgenstein’ın düşüncesinin iki farklı aşaması arasındaki bir kopuşu algılamada birbirleriyle hem fikirlerdi (bu iki aşama arasında bazı gelişimsel süreklilik tespit edildiğinde bile). Daha yeni yorumlar bu geleneksel görüşe meydan okuyarak, geç dönem Wittgenstein’da açıkça bulunan iyileştirici motivasyonun, erken dönem Wittgenstein’a atfedilmesi gerektiğini ve arada bu kadar temel bir kopukluğun olmadığını vurgularlar.

3. Geç Dönem Wittgenstein

3.1 Tractatus’tan Geçiş Süreci ve Tractatus’a Eleştiri

Felsefenin bir doktrin olmadığı ve dolayısıyla ona dogmatik bir şekilde yaklaşılmaması gerektiği fikri, Tractatus’un en önemli öğretilerden birisidir. Bununla birlikte, 1931 yılında Wittgenstein, kendi erken dönem çalışmasına “dogmatik” diyerek atıfta bulunur (“Dogmatizm üzerine” Felsefe İncelemeleri, s. 182). Wittgenstein bu terimi, sorunun yanıtının daha sonraki bir tarihte bulunabileceği şekilde soru ile yanıt arasında bir boşluğa izin veren herhangi bir anlayışı belirtmek için kullanırdı. Tractatus’un karmaşık yapısı, mantıksal analizin görevinin, biçimi henüz bilinmeyen temel önermeleri keşfetmek olduğu varsayımı üzerine inşa edilmiştir. Wittgenstein’ın erken döneminden geç döneme geçişi belirleyen şey, dogmatizmin toptan reddi, yani bu reddetmenin tüm sonuçlarının işlenmesi olarak özetlenebilir. Wittgenstein’ın ilgi odağı olarak mantık alanından günlük kullanılan dil alanına geçiş; tanım ve analize yapılan vurgudan ‘aile benzerliği’ ve ‘dil oyunlarına’; ve sistematik felsefi yazıdan özlü bir üsluba kadar bunların hepsi, en uç noktasında anti-dogmatizme geçişle ilgilidir. Geçişlerin işlenmesinin doruk noktasına ulaştığı yer, Felsefe İncelemeleridir. Bunun yanında, aynı dönemlerde yazdığı diğer yazılarında da (örneğin matematik felsefesi veya felsefi psikoloji) aynı dogmatik karşıtı duruşu sergilemeye devam eder.

3.2 Felsefe İncelemeleri

Felsefe İncelemeleri 1953’te, Wittgenstein’ın ölümünden sonra yayınlandı. G. E. M. Anscombe ve Rush Rhees tarafından düzenlendi ve Anscombe tarafından çevrildi. Kitap, iki bölümden oluşur. I. Bölüm, 693 paragraftan oluşuyordu ve 1946 yılında yayımlanmak için hazırdı, fakat Wittgenstein, kitabın o hayattayken yayımlanmasını istemedi. Bölüm II, Wittgenstein öldükten sonra, ondan geriye kalan el yazmalarının, notların, yazışmaların onu seven editörler tarafından düzenlenmesiyle kitaba eklendi. 2009’da P. M. S. Hacker ve Joachim Schulte tarafından yeni bir düzenlenmiş çevirisi yayınlandı; Daha önceki çevirinin II. Bölümü bu yeni çeviride “Psikoloji Felsefesine Giriş” (PFG) olarak eklendi. Felsefe İncelemeleri’nin Önsözünde Wittgenstein, yeni düşüncelerinin, Tractatus’taki eski düşüncelerine ve onların arkasında yatan varsayımlara karşıt olarak görülerek daha iyi anlaşılacağını belirtir. Ayrıca, Felsefe İncelemeleri’nin I. Bölümünün çoğunda esasen kendi fikirlerini eleştirir. Kitabın bu bölümünün ana amacının, dil, hakikat, düşünce, amaçlılık ve özellikle felsefe hakkında geleneksel düşünme biçimindeki yanlışlarını ortaya çıkarmak olduğunu söyleyebiliriz. II. Bölümde (PFG) ise, eleştirilerini bir kenara bırakır ve felsefi psikolojiye (algı, vb.) odaklanır. Bu bölümde, belirli felsefi meseleleri ele alırken (bölüm I’deki eleştirilerden kopuk olmayan) yeni bakış açıları sunar. Bu nedenle, Wittgenstein’ın geç döneme ilişkin diğer yazılarıyla birlikte okunduğunda, onun fikirlerini bir bütün olarak anlamak daha kolay olabilir.

 Felsefe İncelemeleri, Augustinus’un “bize insan dilinin özünün belirli bir resmini veren” İtiraflar’ından bir alıntıyla başlar, “dildeki sözcükler nesneleri adlandırır” ve “cümleler bu tür adların bileşimleridir” (Felsefe İncelemeleri, s. 1 ). Metafiziğin, epistemolojinin veya dilsel spekülasyonların oluşturduğu dil resmine bu yüzden güvenilemez. Bize tam tersiymiş gibi görünmesine rağmen, dilin temsile indirgenmesi, insan dilinin kapsamlılığının hakkını veremez ve insan dilinin yalnızca temsili işlevinin bir resmi olarak düşünülecek olsa bile, bu haliyle zayıf bir resimdir. Dahası, bu dil resmi tüm geleneksel felsefenin temelinde yer alır, fakat Wittgenstein’a göre hem dile hem de felsefeye yeni bir bakış açısı getirilmesi gereklidir. Felsefe İncelemeleri, felsefenin terapi olarak görülmesini sağlayacak olan dile yeni bir bakış açısı sunmayı amaçlar.

3.3 Kullanımı Ekseninde Dil

“Anlam kelimesinin kullanımının (hepsi olmasa da) geniş bir bölümü için bu kelime şu şekilde açıklanabilir: Bir kelimenin anlamı onun dilde kullanımıdır” (Felsefe İncelemeleri, s. 43). Bu temel ifade, Wittgenstein’ın düşüncesinin sonraki evresinde gözümüze çarpan perspektif değişikliğinin altında yatan şeydir: Temsil olarak anlam kavramından, araştırmanın püf noktası olarak görünen bir görüşe geçiş. Felsefe tarihindeki geleneksel anlam teorileri, önermeye anlam veren şey olarak onun dışında kalan bir şeye işaret etme eğilimindeydiler. Bu “bir şey” genellikle zihinsel temsil olarak ya nesnel bir uzayda ya da zihnin içinde yer alıyordu. 1933 yılının başlarında yazdığı bir kitapta (The Blue Book) Wittgenstein, bu kavramlara meydan okumak için büyük bir çaba sarf etti ve “sembol olarak kullandığımız herhangi bir şeyi isimlendirmemiz gerekiyorsa, bu sürecin onun kullanımı (use) olduğunu söylememiz gerekir” sonucuna ulaştı (Blue Book, s. 4). Tractatus’ta da belirttiği gibi, (bir kelimenin ya da bir önermenin) kullanımının tespitinin, yapıcı teori inşasıyla herhangi bir bağlantısı yoktur. Bunun yerine, anlamı araştırırken filozof, kelimenin kullanıldığı çeşitli kullanımlara “bakmalı ve görmelidir”. Sembollerin kullanımıyla oluşturulan bir benzetme, kelimelerin doğasına ışık tutar. Bir takım çantasındaki aletleri (araçları) düşündüğümüzde, onların çeşitliliğini fark ederiz. Tıpkı bunun gibi, “kelimelerin işlevleri de, bu nesnelerin işlevleri kadar çeşitlidir” (Felsefe İncelemeleri, s. 11). “Özellikle felsefe yaparken” sözlerimizin tek biçimli görünümü bizi anlam üzerine kuramsallaştırmaya yönlendirir ve bizi yanıltır (Felsefe İncelemeleri, s. 12). Wittgenstein’ın bu yeni bakış açısı, erken dönem Wittgenstein’ın düşüncelerinden o kadar farklıdır ki, her fırsatta tekrarlar bu öngörüyü: “Bir şeyleri düşünme, onlara bak!” ve böyle bir bakış, genellemelerle değil, özel durumları araştırarak yapılır (Felsefe İncelemeleri, s. 66). Bir kelimenin anlamını verirken, herhangi bir açıklayıcı genelleme, kelimenin kullanımına göre tanımlama yapılmasıyla değiştirilmelidir. Bir önermenin bir içeriği barındırdığı ve sınırlı sayıda Frege’ci kuvvete (iddia, soru ve komut gibi) sahip olduğu şeklindeki geleneksel fikir, kullanımların çeşitliliğine yapılan vurguya yol açar. Wittgenstein, kullanımların sayısız çeşitliliğini, sabit olmamalarını ve bir eylemin (aktivitenin) parçası olmalarını ele almak için “dil-oyunu” anahtar kavramını sunar. Erken Dönemi’ndeki ‘resim’ kavramının aksine bu yeni kavram, dile ilişkin daha akıcı, daha çeşitli ve daha eylem odaklı bir bakış açısını tatmin etmek için ortaya atıldığından, bu kavramı hiçbir zaman açıkça tanımlamaz.

3.4 Dil Oyunları ve Aile Benzerliği

Felsefe İncelemeleri boyunca Wittgenstein, dille ilgili düşünce çizgilerini netleştirmek için tekrar tekrar dil oyunları kavramına döner. İlkel dil oyunları, dilin çeşit çeşit özellikleri hakkında sağladıkları içgörüler açısından incelenir. Böylece, bir inşaatçı ve yardımcısının tam tamına dört terim (blok, sütun, döşeme, kiriş) kullandığı şekilde tasarlanan inşaatçıların dil oyunu diyebileceğimiz konsept, Augustinusçu dil resminin doğru olabilse bile kesinlikle bir sınırı olacağını göstermek için kullanılır (Felsefe İncelemeleri, s. 2).  ‘Düzenli’ dil oyunları, örneğin Felsefe İncelemeleri s. 23’te verilen şaşırtıcı liste gibi (bir olayı rapor etme, bir olay hakkında spekülasyon yapma, bir hipotez oluşturma ve test etme, bir hikaye oluşturma, onu okuma, rol yapma, şarkı söyleme, bilmeceler tahmin etme, şaka yapma, tercüme etme, sorma, teşekkür etme vb. şeyleri içerir) dili kullanma ve onu tanımlamadaki olasılıklarımızın açıklığını ortaya çıkarır.

Dil oyunları, Wittgenstein tarafından bir yaşam biçimi olarak adlandırılan daha geniş bir bağlamın parçasıdır (ilerleyen bölümde daha detaylı bahsedilecek bundan). Dil oyunları kavramı ayrıca, dilin kuralla yönetilen karakterine işaret eder. Bu, her dil oyunu için katı ve kesin kurallar sistemi gerektirmez, fakat bu tür insan etkinliğinin geleneksel doğasına işaret eder. Yine de, “oyun”un nihai, esaslı bir tanımını yapamadığımız gibi, “tüm bu etkinliklerde ortak olan ve onları dil ya da dilin parçaları yapan şeyin ne olduğunu” da bulamıyoruz (Felsefe İncelemeleri s. 65).

Wittgenstein’ın genel açıklamaları ve yeterli (sufficient) ve zorunlu (necessary) koşullara dayanan tanımları reddetmesi en iyi burada telaffuz edilir. Filozofların “genel ifadelerde bulunma arzusu”nun bu belirtileri yerine, aynı kelimenin belirli kullanımlarını birbirine bağlamanın araçları için daha uygun bir benzetme olarak “aile benzerliği”nin altını çizer. Geleneksel ve dogmatik olarak yaptığımız gibi, bir sözcüğün anlamının kendi içinde çoktan yer aldığını varsaymamız ve bu nedenle, o sözcüğün tüm kullanımlarında ortak olan tek, temel bir öz aramamız için hiçbir neden yoktur. Bunun yerine, “üst üste binen ve kesişen karmaşık bir benzerlikler ağı” aracılığıyla kelimenin birbirinden farklı kullanımlarıyla birlikte seyahat etmeliyiz (Felsefe İncelemeleri s. 66). Aile benzerliği, aynı kavramın farklı kullanımlarını karakterize eden sınırların eksikliğini ve kesinlikten uzaklığı göstermeye de hizmet eder. Bu tür sınırlar ve kesinlik, (ister Platoncu form, ister Aristotelesçi form ya da Tractatus’ta belirtilen bir önermenin genel formu olsun) formun/biçimin kesin özellikleridir. Kavramların uygulamaları bu tür biçimlerden çıkarsanabilir, fakat Wittgenstein’ın aile benzerliği ile bir tür benzerliğe başvurmaktan kaçındığı şey tam da budur.

3.5 Kural Takibi ve Özel Dil

Geç Dönem Wittgenstein ile en çok ilişkilendirilen problemlerden biri, kuralları takip etme (kurallara uyma) sorunudur. Şu ana kadar bahsettiğimiz düşünceleri göz önünde bulundurduğumuzda, bazı kuralları takip etme, bir kelimenin tüm kullanımlarına uygulanabilecek olan kuralın ne olduğu sorusunu bir başka merkezi tartışma noktası haline getirir. Kelimelerin kendi içerisinde anlam barındırdığına dair olan dogmatik görüş, bir kuralın tüm özel uygulamalarını aşan soyut bir varlık olduğunu; bu kuralı bilmenin, o soyut varlığı kavramayı ve dolayısıyla onu nasıl kullanacağını bilmeyi içerdiğine işaret eder.

Wittgenstein, anlatımına bir örnek sunarak başlar: “… [bir] öğrenciye 1000’den başlayıp ikişer ekleyerek devam etmesini istiyoruz ve o 1000, 1004, 1008, 1012 (Felsefe İncelemeleri s. 185) yazıyor”. Öğrencinin yaptığı hataları düzelttikten sonra eğer öğrenci “ama ben de senle aynı şeyleri yazmıştım” diye cevap verirse, buna ne cevap verirdik ve bu cevabımız ne anlama gelirdi? Wittgenstein (kitabın bütününe yayılsa da bu soruların çoğu s. 185-243 arasındadır) aşağıdaki soruların ne anlama geldiğini sorarak ilerler: Kuralları nasıl öğreniriz? Onları nasıl takip ederiz? Bir kuralın doğru izlenip izlenmediğine karar veren standartlar nereden geliyor? Zihinsel bir temsili ile birlikte aklımızda mı bulunurlar? Onlara başvururken sezgiye hitap ediyor muyuz? Kurallar sosyal ve kamusal olarak öğretiliyor ve uygulanıyor mu? Wittgensteincı tarzda, soruların cevapları olumlu bir şekilde aranmaz; daha ziyade, soruların tutarlı içeriğe sahip meşru sorular olarak formüle edilmesi teste tabi tutulur. Bu tür sorular sormanın altında yatan hem Platoncu hem de zihinsel resimlerdir ve Wittgenstein bizi bu varsayımlardan kurtarmaya çalışır. Bu tür bir özgürleşme, kuralın fiili uygulamalarının ötesinde herhangi bir tür dış veya iç otorite koyma ihtiyacının ortadan kaldırılması anlamına gelir.

Bu düşünceler, genellikle konunun doruk noktası olarak kabul edilen Felsefe İncelemeleri s. 201’e yol açar: “Bu bizim paradoksumuzdu: hiçbir eylem bir kural tarafından belirlenemez, çünkü her eylem kurala uygun hale getirilebilir. Öyleyse cevap şudur: Her şey kurala uygun hale getirilebiliyorsa, o zaman onunla çelişecek şekilde de yapılabilir. Ve böylece burada ne uyuşma ne de çatışma olurdu.” Wittgenstein’ın şu anda bir “paradoks” olma noktasında olan sorun için verdiği argüman, genel anlam ve bir dili anlama ve kullanma sorununun çözülmesinin püf noktası olduğu herkes tarafından açıkça görüldüğünden, zengin bir yorum ve tartışmaya yol açmıştır. Bir kuralı takip etme sorununun etkili okumalarından biri (Fogelin 1976 ve Kripke 1982 tarafından yapıldı), Wittgenstein’ın burada şüpheci bir paradoksu dile getirdiği ve buna şüpheci bir çözüm önerdiğine dair yapılan yorumdu. Başka bir deyişle, bir kuralı takip etmek olarak neyin sayılacağını belirleyen hiçbir olgu yoktur, birinin gerçekten bir kuralı izlediğini söylemek için gerçek bir neden yoktur ve Wittgenstein bu şüpheci meydan okumayı (birinin bir kuralı takip ettiğini iddia etmemizi garanti edebilecek başka koşullar önererek) kabul eder. Wittgenstein’in bu okuması bazı kişiler tarafından eleştirilerken (Baker ve Hacker 1984, McGinn 1984 ve Cavell 1990 gibi), bazı kişilerse bu okumayı kabul etmiş ve üstüne bazı eklemeler yapmışlardır (Diamond, “Rules: Looking in the Right Place” [Kurallar: Doğru Yere Bakmak] Phillips ve Winch 1989 ve Miller ve Wright 2002).

Felsefe İncelemeleri’ndeki kural izleyen bölümleri doğrudan takip eden ve bu nedenle tartışmanın sonucu olarak kolayca düşünülebilecek olan bölümler, Wittgenstein yorumlayıcıları tarafından “özel dil argümanı” olarak adlandırılan bölümlerdir. Gerçek bir argüman olsun ya da olmasın (ve Wittgenstein hiçbir zaman bu kadar radikal bir söylemde bulunmamıştır), bu bölümler bir ifadenin anlamlı olması için onu genel standartlara ve doğruluk ölçütlerine tabi tutmanın prensipte mümkün olması gerektiğine işaret eder. Bu nedenle, “kelimelerin yalnızca konuşanın bilebileceği şeylere, yani onun dolaysız özel duyumlarına” (Felsefe İncelemeleri s. 243) atıfta bulunduğu özel bir dil, hakiki, anlamlı, kurallara bağlı bir dil değildir. Dildeki göstergeler, söz konusu olan şey onların kullanımlarının doğruluğuna karar verme olasılığı olduğunda işlev görebilir sadece, “öyleyse [bir] sözcüğün kullanımı herkesin anlayacağı bir gerekçeye ihtiyaç duyar” (Felsefe İncelemeleri s. 261).

3.6 Dil Bilgisi ve Yaşam Biçimi

Genellikle doğru sözdizimsel ve anlamsal kullanım kurallarından oluştuğu kabul edilen dil bilgisi, Wittgenstein’ın bağlamında, hangi dilsel hareketin anlamlı olup neyin olmadığını belirleyen daha geniş ve anlaşılması daha zor kurallar ağı haline gelir. Bu kurallar ağı, Tractatus’ta dil ve dünya için bir yapı iskelesi sağlamada çok önemli bir rol oynayan daha katı ve daha saf mantığın yerini alır. “Bir şeyin özü, dil bilgisinde ifade edilir. Dil bilgisi, herhangi bir şeyin ne tür bir nesne olduğunu söyler (Dil bilgisi olarak teoloji)” (Felsefe İncelemeleri s. 371-373). Dil bilgisinin “kuralları”, doğru kullanım için verilen yalnızca teknik talimatları olmaktan ziyade, anlamlı dilin normlarını ifade eder. Ampirik ifadelerin aksine, dil bilgisi kuralları, belirli ifadelerimizi hem haklı çıkarmak hem de eleştirmek için kelimeleri nasıl kullandığımızı tanımlar. Ancak dil bilgisi kitabı kurallarının aksine, uyulması gereken dışsal bir sistem olarak idealize edilmezler. Dahası, herhangi bir formülasyonda dil bilgisi kurallarına açıkça başvurulmazlar, fakat dilin bizi yanlış yanılgılara sürüklediği yerleri açıklığa kavuşturmak için felsefi şaşkınlık durumlarında kullanılırlar. Dolayısıyla, “Benim ne düşündüğümü değil, bir başkasının ne düşündüğünü bilebilirim”. Yani, “Ne düşündüğünü biliyorum” demek doğruyken, “Ne düşündüğümü biliyorum” demek yanlış bir ifade olur. (Bütün bir felsefe bulutu, bir gramer damlasına yoğunlaştı.)” (Felsefe İncelemeleri 1953, s.222).

Dil bilgisi soyut değildir, dil oyunlarının iç içe geçtiği düzenli etkinlik içinde yer alır: “… ‘dil oyunu’ sözcüğü burada dilden bahsetmenin bir faaliyetin ya da bir yaşam biçiminin parçası olduğu gerçeğini vurgulamak için kullanılmıştır” (Felsefe İncelemeleri s. 23). Dilin işlev görmesini sağlayan ve dolayısıyla “isim” olarak kabul edilmesi gereken şey, tam olarak yaşam biçimleridir. Wittgenstein’ın ifadesiyle, “Gerekli olan yalnızca tanımlarda değil, aynı zamanda (garip gelse de) yargılarda uyuşmadır” (Felsefe İncelemeleri s. 242) ve bu “fikirlerde değil, yaşam biçiminde anlaşmadır” (Felsefe İncelemeleri s. 241). Wittgenstein tarafından idareli bir şekilde (Felsefe İncelemeleri’nde beş kez) kullanılan bu kavram, yorumlayıcı ikilemlere ve müteakip çelişkili okumalara yol açmıştır. Yaşam biçimleri; değişken, tesadüfi, kültüre, bağlama, tarihe bağlı olarak görülebilir. Yaşam biçimlerine böyle bir nitelendirmede bulunma, Wittgenstein’ın göreli bir okumasını temel alır. Öte yandan, “bilinmeyen bir dili yorumladığımız şekilde referans sistemi” olan, insanoğlunun ortak yaşam biçimidir (Felsefe İncelemeleri s. 206). Bu görüş, dil kullanımının insan yaşam biçimi tarafından mümkün kılındığını kabul ederek evrenselci bir bakış olarak görülebilir.

3.7 Felsefenin Doğası

Wittgenstein, geç dönem yazılarında da tıpkı Tractatus’taki gibi, filozofların ne bir teori ne de açıklama sağladıklarını (veya sağlamamaları gerektiğini) savunur. “Felsefe her şeyi önümüze koyar ve hiçbir şeyi ne açıklar ne de bunlardan bir sonu verir. Her şey görüşe açık olduğu için açıklanacak bir şey yoktur” (Felsefe İncelemeleri s. 126). Wittgenstein’ın bu anti-teorik pozisyonu, erken dönem Wittgenstein’ı bir hayli arındırıyor, fakat bazı belirgin farklılıklar da var. Tractatus felsefi teorileri tamamen dışarıda bıraksa da, katı biçimsel mantığa dayanarak önermenin genel biçimiyle sonuçlanan sistematik bir yapı inşa eder; Felsefe İncelemeleri ise, felsefenin dogmatik olmayan iyileştirici (terapatik) doğasına işaret ederek, filozoflara terapi yöntemleri konusunda yol gösterir. “Filozofun işi, belirli bir amaç için hatırlatmaları sıralamaktan ibarettir” (Felsefe İncelemeleri s. 127). Hatırlatıcılar ve bir dizi örnekle çalışarak farklı problemler çözülür. Tek bir felsefi yöntem geliştiren Tractatus’tan farklı olarak, İncelemeler’de “tek bir felsefi yöntem yoktur, çeşitli yöntemler, deyim yerindeyse farklı terapiler vardır” (Felsefe İncelemeleri s. 133d). Wittgenstein’ın bu görüşü, onun, felsefede keşfedilebilecek veya yapılabilecek herhangi bir apriori genellemeden veya mantıksal formdan kaçınmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu tür genel tezler geliştirmeye çalışmak, filozofları cezbeden bir ayartmadır ama felsefenin asıl görevi, hem bizi ayartmanın farkına varmak hem de onu nasıl aşacağımızı göstermektir. Sonuç olarak “felsefi bir problemin biçimi şudur: ‘Kendi yolumun ne hakkında olduğunu bilmiyorum’” (Felsefe İncelemeleri s. 123) ve bu nedenle felsefenin amacı “şişeden çıkış yolunu göstermektir” (Felsefe İncelemeleri s. 309).

İncelemelerin tarzı, Tractatus’unkinden çarpıcı biçimde farklıdır. İncelemeler, programa dayalı bir düzende hiyerarşik olarak düzenlenmiş ve numaralandırılmış bölümler yerine, dil oyunları, aile benzerliği, yaşam biçimleri hakkında aforizmaları “bazen ani bir değişimle bir alandan diğerine atlayarak” (Felsefe İncelemeleri ön söz)  parça parça dile getirir. Kendine has tarzındaki bu çeşitlilik elbette önemlidir ve “incelemenin doğasıyla bağlantılıdır” (Felsefe İncelemeleri Önsöz). Nitekim Wittgenstein, düşüncesinin iki aşaması arasındaki karşıtlığın kesinlikle farkındaydı ve bu karşıtlığı açık ve net hale getirmek için her iki metnin birlikte yayınlanmasını istedi.

Yine de, bu iki aşama arasındaki (erken dönem ve geç dönem) temel süreklilik, aralarındaki tutarsızlıktan ziyade felsefenin doğasının öznesi aracılığıyla bulunur. Filozof, dilin yanıltıcı gücünü analiz ederek anlamsız felsefi formülasyonların tuzaklarını açığa çıkarabilir. Bu, daha önce felsefi bir problem olarak düşünülen şeyin şimdi çözülebileceği anlamına gelir “ve bu gerçek, felsefi problemlerin tamamen ortadan kalkması gerektiği anlamına gelir” (Felsefe İncelemeleri s 133). Temellerini Tractatus’ta görebileceğimiz bu tanı, iki farklı anlama gelebilir. Biri, ortaya konulan problemlere yanıtlar sağlayan bir etkinlik olan felsefenin içkin söylesimsel (dialogical) karakterine yöneliktir: Felsefi terapi, karşılaşılan bu zorluklara ve eziyetlere çözüm sunar. Tractatus’ta konuya ilişkin şöyle bir tavsiyeyi görürüz: “Felsefede doğru yöntem aslında şudur: İfade edilebilecek olandan, yani doğa bilimlerinin önermelerinden başka bir şey söylememek ve biri metafiziksel bir şey söylemek istediğinde, ona önermelerindeki belirli işaretlere bir anlam veremediğini göstermek” (TLP 6.53). İncelemeler’deki ikinci, daha geniş kapsamlı “keşif” ise, “istediğim zaman felsefe yapmayı bırakmamı sağlayan keşiftir” (Felsefe İncelemeleri s. 133). Bu keşif, Tractatus’taki merdiven metaforunun ve problemlere karşı sessiz kalmanın devamı ve gelişmiş versiyonu olarak görülebilir.

3.8 İncelemeler’den Sonrası

1946’dan ölümüne (1951) kadar olan dönemin yazılarının Wittgenstein’ın düşüncesinin ayırt edici bir evresini oluşturduğu ileri sürülür. Bu yazılar, Felsefe İncelemeleri’nin ilk baskısına sonradan eklenen ikinci bölüme ek olarak, Remarks on Colour [Renkler Üzerine Notlar], Remarks on the Philosophy of Psychology [Psikoloji Felsefesi Üzerine Notlar], Zettel, On Certainty [Kesinlik Üzerine] ve The Foundations of Mathematics’in [Matematiğin Temelleri] bölümleri gibi ciltlerde derlenen ve toplanan metinleri içerir. Wittgenstein’ın bu dönemi psikoloji ve matematik disiplinlerine yoğun bir ilgi gösterdiği dönem olmasının yanı sıra, geleneksel olarak epistemolojiye atfedilen bazı problemleri takip ettiği ve çözüm önerdiği dönemdir de. Kesinlik Üzerine kitabı, şüpheci endişeleri ve temel çözümleri ele alır ve bunlarda ortak olan varsayımları göz ardı eden bir “terapi” çalışmasıdır. Bu, Kesinlik Üzerine’nin diğer temalarıyla yakından ilişkilidir (fiilin söze önceliği veya Wittgenstein’ın Felsefe İncelemeleri’ndeki ifadesiyle -yaşam biçiminin dil bilgisine göre önceliği. Bu son döneme ait tüm yazıların genel havası, İncelemelerin eleştirel (bazıları yıkıcı diyebilir) gidişatından, ilk yazılarından bu yana karşılaştığı aynı sorunlar hakkında daha olumlu bir bakış açısına doğru bir hareket olarak görülebilir. Diğer yandan, bu hareket geç dönemden bir kopuş teşkil etmez ve bu ilerleme hareketini Geç Dönem Wittgenstein’ın devamı olarak, yani aynı ışık altında ilerleyen bir bütün olarak görmek daha doğru olacaktır.

Bibliyografya ve İleri Okuma

Wittgenstein’ın Çalışmaları

  • The Big Typescript: TS 213, German English Scholars’ Edition, 2005, C. Grant Luckhardt and Maximilian E. Aue (trans.), Oxford: Wiley-Blackwell.
  • The Blue and Brown Books (BB), 1958, Oxford: Blackwell.
  • Culture and Value, 1980, G. H. von Wright (ed.), P. Winch (trans.), Oxford: Blackwell.
  • Last Writings on the Philosophy of Psychology, vol. 1, 1982, vol. 2, 1992, G. H. von Wright and H. Nyman (eds.), trans. C. G. Luckhardt and M. A. E. Aue (trans.), Oxford: Blackwell.
  • “A Lecture on Ethics”, 1965, The Philosophical Review, 74: 3–12.
  • Lectures and Conversations on Aesthetics, Psychology and Religious Belief, 1966, C. Barrett (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Letters to C. K. Ogden with Comments on the English Translation of the Tractatus Logico-Philosophicus, 1973, G. H. von Wright (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Letters to Russell, Keynes and Moore, 1974, G. H. von Wright and B. F. McGuinness (eds.), Oxford: Blackwell.
  • Ludwig Wittgenstein: Public and Private Occasions, 2003, J. Klagge and A. Nordmann (eds.), Lanham: Rowman & Littlefield.
  • Ludwig Wittgenstein and the Vienna Circle: Conversations Recorded by Friedrich Waismann (VC), 1979, B. F. McGuinness (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Notebooks 1914–1916, 1961, G. H. von Wright and G. E. M. Anscombe (eds.), Oxford: Blackwell.
  • “Notes Dictated to G. E. Moore”, in Notebooks 1914–1916.
  • “Notes for Lectures on ‘Private Experience’ and ‘Sense Data’”, 1968, Philosophical Review, 77: 275–320.
  • On Certainty, 1969, G. E. M. Anscombe and G. H. von Wright (eds.), G.E.M. Anscombe and D. Paul (trans.), Oxford: Blackwell.
  • Philosophical Grammar, 1974, R. Rhees (ed.), A. Kenny (trans.), Oxford: Blackwell.
  • Philosophical Investigations , 1953, G.E.M. Anscombe and R. Rhees (eds.), G.E.M. Anscombe (trans.), Oxford: Blackwell.
  • Philosophical Investigations (PI), 4th edition, 2009, P.M.S. Hacker and Joachim Schulte (eds. and trans.), Oxford: Wiley-Blackwell.
  • Philosophical Occasions, 1993, J. Klagge and A. Nordmann (eds.), Indianapolis: Hackett.
  • Philosophical Remarks, 1964, R. Rhees (ed.), R. Hargreaves and R. White (trans.), Oxford: Blackwell.
  • ProtoTractatus—An Early Version of Tractatus Logico- Philosophicus, 1971, B. F. McGuinness, T. Nyberg, G. H. von Wright (eds.), D. F. Pears and B. F. McGuinness (trans.), Ithaca: Cornell University Press.
  • Remarks on Colour, 1977, G. E. M. Anscombe (ed.), L. McAlister and M. Schaettle (trans.), Oxford: Blackwell.
  • “Remarks on Frazer’s Golden Bough”, 1967, R. Rhees (ed.), Synthese, 17: 233–253.
  • Remarks on the Foundations of Mathematics, 1956, G. H. von Wright, R. Rhees and G. E. M. Anscombe (eds.), G. E. M. Anscombe (trans.), Oxford: Blackwell, revised edition 1978.
  • Remarks on the Philosophy of Psychology, 1980, vol. 1, G. E. M. Anscombe and G. H. von Wright (eds.), G. E. M. Anscombe (trans.), vol. 2, G. H. von Wright and H. Nyman (eds.), C. G. Luckhardt and M. A. E. Aue (trans.), Oxford: Blackwell.
  • “Some Remarks on Logical Form”, 1929, Proceedings of the Aristotelian Society, 9 (Supplemental): 162–171.
  • Tractatus Logico-Philosophicus (TLP), 1922, C. K. Ogden (trans.), London: Routledge & Kegan Paul. Originally published as “Logisch-Philosophische Abhandlung”, in Annalen der Naturphilosophische, XIV (3/4), 1921.
  • Tractatus Logico-Philosophicus, 1961, D. F. Pears and B. F. McGuinness (trans.), New York: Humanities Press.
  • The Voices of Wittgenstein: The Vienna Circle: Ludwig Wittgenstein and Friedrich Waismann, 2003, Gordon Baker (ed.), Gordon Baker, Michael Mackert, John Connolly and Vasilis Politis (trans.), London: Routledge.
  • Wittgenstein: Conversations, 1949–1951, 1986, O. K. Bouwsma; J. L. Kraft and R. H. Hustwit (eds.), Indianapolis: Hackett.
  • Wittgenstein in Cambridge: Letters and Documents 1911–1951, 2008, Brian McGuinness (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Wittgenstein’s Lectures, Cambridge 1930–1932, 1980, D. Lee (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Wittgenstein’s Lectures, Cambridge 1932–1935, 1979, A. Ambrose (ed.), Oxford: Blackwell.
  • Wittgenstein’s Lectures on the Foundations of Mathematics, 1976, C. Diamond (ed.), Ithaca: Cornell University Press.
  • Wittgenstein’s Lectures on Philosophical Psychology 1946- 47, 1988, P. T. Geach (ed.), London: Harvester.
  • Wittgenstein’s Notes on Logic, 2009, Michael Potter (ed.), Oxford: Oxford University Press.
  • Zettel, 1967, G. E. M. Anscombe and G. H. von Wright (eds.), G. E. M. Anscombe (trans.), Oxford: Blackwell.
  • The Collected Manuscripts of Ludwig Wittgenstein on Facsimile CD Rom, 1997, The Wittgenstein Archives at the University of Bergen (ed.), Oxford: Oxford University Press.

İkincil Kaynaklar

  • Flowers, F. A. and Ian Ground (eds.), 2016, Portraits of Wittgenstein, London: Bloomsbury Academic.
  • Janik, Allan, and Stephen Toulmin, 1973, Wittgenstein’s Vienna, New York: Simon and Schuster.
  • Klagge, James C., 2001, Wittgenstein: Biography and Philosophy, Cambridge: Cambridge University Press.
  •  2010, Wittgenstein in Exile, Cambridge, MA.: MIT Press.
  • Malcolm, N., 1958, Ludwig Wittgenstein: A Memoir, Oxford: Oxford University Press.
  • McGuinness, B., 1988, Wittgenstein, a Life: Young Wittgenstein (1889–1929), Pelican.
  • Monk, Ray, 1990, Ludwig Wittgenstein: The Duty of Genius, New York: Macmillan.
  • Sterrett, Susan, 2005, Wittgenstein Flies a Kite: A Story of Wings and Models of the World, London: Penguin Books (Pi Press).

Makaleler

  • Albinus, Lars, Josef G.F. Rothhaupt and Aidan Seery (eds.), 2016, Wittgenstein’s Remarks on Frazer: The Text and the Matter, Berlin: De Gruyter.
  • Block, Irving (ed.), 1981, Perspectives on the Philosophy of Wittgenstein, Oxford: Blackwell.
  • Canfield, John V. (ed.), 1986, The Philosophy of Wittgenstein, vols. 1–15, New York: Garland Publishers.
  • Copi, I.M., and R.W. Beard (eds.), 1966, Essays on Wittgenstein’s Tractatus, London: Routledge.
  • Crary, Alice (ed.), 2007, Wittgenstein and the Moral Life, Cambridge, MA.: MIT Press.
  • Crary, Alice and Rupert Read (eds.), 2000, The New Wittgenstein, London: Routledge.
  • Gibson, John and Wolfgang Huemer (eds.), 2004, The Literary Wittgenstein, London: Routledge.
  • Glock, Hans-Johann and John Hyman (eds.), 2017, A Companion to Wittgenstein, Hoboken, N.J.: Wiley.
  • Griffiths, A. P. (ed.), 1991, Wittgenstein: Centenary Essays, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Kahane, Guy, Edward Kanterian , and Oskari Kuusela (eds.), 2007, Wittgenstein and His Interpreters, Oxford: Wiley-Blackwell.
  • Kuusela, Oskari and Marie McGinn (eds), 2011, The Oxford Handbook of Wittgenstein, Oxford: Oxford University Press.
  • Matar, Anat (ed.), 2017, Understanding Wittgenstein, Understanding Modernism, London: Bloomsbury Academic.
  • Miller, Alexander, and Crispin Wright (eds.), 2002, Rule-following and Meaning, CITY: Acumen Publishing.
  • Moyal-Sharrock, Danièle (ed.), 2004, The Third Wittgenstein: The Post-Investigations Works, London: Ashgate.
  • Moyal-Sharrock, Danièle, and William H. Brenner (eds.), 2005, Readings of Wittgenstein’s On Certainty, New York: Palgrave Macmillan.
  • Phillips, D. Z., and Peter Winch (eds), 1989, Wittgenstein: Attention to Particulars, Houndmills: Macmillan.
  • Pichler, Alois and Simo Säätelä (eds.), 2005, Wittgenstein: The Philosopher and his Works, Publications from the Wittgenstein Archives at the University of Bergen.
  • Shanker, S. G., (ed.), 1986, Ludwig Wittgenstein: Critical Assessments, vols.1–5, Beckenham: Croom Helm.
  • Scheman, Naomi, and Peg O’Connor (eds), 2002, Feminist Interpretations of Ludwig Wittgenstein, University Park, PA: Pennsylvania State University Press.
  • Sluga, Hans D., and David G. Stern (eds.), 1996, The Cambridge Companion to Wittgenstein, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Sullivan, Peter, and Michael Potter (eds.), 2013, Wittgenstein’s Tractatus: History and Interpretation, Oxford: Oxford University Press.
  • Vesey, G., (ed.), 1974, Understanding Wittgenstein, Ithaca: Cornell University Press.

Giriş ve Tanıtım Kitapları

  • Anscombe, G. E. M., 1959, An Introduction to Wittgenstein’s Tractatus, London: Hutchinson.
  • Baker, G. P., 2004, Wittgenstein’s Method: Neglected Aspects, edited and introduced by Katherine J. Morris, Oxford: Blackwell.
  • Baker, G. P., and P. M. S. Hacker, 1980, Wittgenstein: Understanding and Meaning, Volume 1 of an Analytical Commentary on the Philosophical Investigations, Oxford: Blackwell (2nd extensively revised edition 2005).
  • –––, 1984, Scepticism, Rules and Language, Oxford: Blackwell.
  • –––, 1985, Wittgenstein: Rules, Grammar and Necessity, Volume 2 of an Analytical Commentary on the Philosophical Investigations, Oxford: Blackwell (2nd extensively revised edition 2009).
  • Biletzki, Anat, 2003, (Over)Interpreting Wittgenstein, Leiden: Kluwer.
  • Black, Max, 1967, A Companion to Wittgenstein’s Tractatus, Ithaca: Cornell University Press.
  • Cavell, S., 1969, Must We Mean What We Say?, New York: Charles Scribner’s Sons.
  • –––, 1979, The Claim of Reason: Wittgenstein, Skepticism, Morality, and Tragedy, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 1990, Conditions Handsome and Unhandsome, Chicago: University of Chicago Press.
  • Diamond, C., 1991, The Realistic Spirit, Cambridge: MIT Press.
  • Fogelin, R. J., 1976, Wittgenstein, London: Routledge & Kegan Paul (2nd edition 1987).
  • –––, 2009, Taking Wittgenstein at His Word: A Textual Study, Princeton: Princeton University Press.
  • Genova, Judith, 1995, Wittgenstein: A Way of Seeing, New York: Routledge.
  • Glock, Hans-Johann, 1996, A Wittgenstein Dictionary, Oxford: Blackwell.
  • Hacker, P. M. S., 1972, Insight and Illusion: Themes in the Philosophy of Wittgenstein, , Oxford: Clarendon Press; 2nd revised edition, 1986.
  • –––, 1990, Wittgenstein: Meaning and Mind, Volume 3 of an Analytical Commentary on the Philosophical Investigations, Oxford: Blackwell.
  • –––, 1996, Wittgenstein: Mind and Will, Volume 4 of an Analytical Commentary on the Philosophical Investigations, Oxford: Blackwell.
  • –––, 2001, Wittgenstein: Connections and Controversies, Oxford: Oxford University Press.
  • –––, 2013, Comparisons and Context, Oxford: Oxford University Press.
  • Hamilton, Andy, 2014, Routledge Philosophy Guidebook to Wittgenstein and On Certainty, London: Routledge.
  • Hintikka, M. B., and J. Hintikka, 1986, Investigating Wittgenstein, Oxford: Blackwell.
  • Horwich, Paul, 2012, Wittgenstein’s Metaphilosophy, Oxford: Oxford University Press.
  • Kenny, A., 1973, Wittgenstein, Cambridge: Harvard University Press.
  • Kripke, S., 1982, Wittgenstein on Rules and Private Language: An Elementary Exposition, Oxford, Blackwell.
  • Kuusela, Oskari, 2008, The Struggle against Dogmatism: Wittgenstein and the Concept of Philosophy, Cambridge, MA.: Harvard University Press.
  • Malcolm, N., 1986, Nothing is Hidden, Oxford: Blackwell.
  • McGinn, Colin, 1984, Wittgenstein on Meaning, Oxford: Blackwell.
  • McGinn, Marie, 1997, Routledge Philosophy Guidebook to Wittgenstein and the Philosophical Investigations, London: Routledge; 2nd revised edition, 2013.
  • –––, 2009, Elucidating the Tractatus, Oxford: Oxford University Press.
  • McGuinness, B., 2002, Approaches to Wittgenstein: Collected Papers, London: Routledge.
  • McNally, Thomas, 2017, Wittgenstein and the Philosophy of Language: The Legacy of the Philosophical Investigations, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Morris, Michael, 2008, Routledge Philosophy Guidebook to Wittgenstein and the Tractatus, London: Routledge.
  • Mounce, H. O., 1981, Wittgenstein’s Tractatus: An Introduction, Oxford: Blackwell.
  • Moyal-Sharrock, Danièle, 2007, Understanding Wittgenstein’s On Certainty, London: Palgrave Macmillan.
  • Pears, David F., 1987, 1988, The False Prison, vols. I and II, Oxford: Oxford University Press.
  • Perloff, Marjorie, 1999, Wittgenstein’s Ladder: Poetic Language and the Strangeness of the Ordinary, Chicago, IL: University of Chicago Press.
  • Pitkin, Hannah, 1972, Wittgenstein and Justice: On the Significance of Ludwig Wittgenstein for Social and Political Thought, Berkeley, CA: University of California Press.
  • Stern, David G., 2004, Wittgenstein’s Philosophical Investigations: An Introduction, Cambridge: Cambridge University Press.
  • Stroll, Avrum, 1994, Moore and Wittgenstein on Certainty, New York: Oxford University Press.
  • Ware, Ben, 2015, Dialectic of the Ladder: Wittgenstein, the ‘Tractatus’ and Modernism, London: Bloomsbury Academic.
  • Williams, Meredith, 2002, Wittgenstein, Mind and Meaning: Towards a Social Conception of Mind, London: Routledge.

Anat Biletzki – “Ludwig Wittgenstein“, Erişim Tarihi:11.08.2021

Çevirmen: Alparslan Bayrak

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Hassas Ayar Argümanını Kötülük Problemine Feda Etmek – Alexander Pruss

Sonraki Gönderi

Willard Van Orman Quine: Bilim Felsefesi – Robert Sinclair (Internet Encyclopedia of Philosophy)

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü