Neler Yasaklanmalı: Nefret Söylemi ve İyileştirme İle İlgili Sosyal Medya Politikaları – Bianca Cepollaro

/
770 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Nefret söylemiyle ilgili sosyal medya politikaları epey tartışmalı ve son zamanlarda oldukça canlı bir tartışmanın fitilini ateşledi. [1] İlk olarak, sosyal medyanın hem paylaşılan içerik ve yorumları denetleme hakkı ve sorumluluğu hem de nefret, şiddet ve benzeri şeyleri teşvik etmek için kullanılması riskleri mevcuttur. Bu tür politikalar yalnızca ilettiklerimizin içeriği değil, aynı zamanda kullandığımız dil ile de ilişkilidir. Bunun ardında yatan fikir kabaca, kullandığımız kelimelerin epey önemli olması ve dilimizin yalnızca değerlerimizi yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda onları yayabilmesidir. Tam bu noktada psikoloji, bize ilgi çekici bir kavrayış sunabilir. Örneğin, nefret söylemi ve ayrımcı dilin yalnızca doğrudan hedef aldıkları kişi ve şeyler üzerinde değil, aynı zamanda buna tanık olan izleyiciler üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu biliyoruz, bunlar: rahatsızlık duymak/vermek ve öfke gibi kısa vadeli etkiler ile korku, düşük özgüven, stres, güçlü/şiddetli davranış değişiklikleri ve depresyon gibi uzun vadeli etkilerdir. (Fasoli 2011, Swim ve diğerleri 2001, 2003).

Bununla beraber, hakaretamiz konuşmalar -diğer birçok olumsuz şey gibi- ıslah edilebilir (tekrar kullanılabilir hale getirilebilir). Bunlar, baskı karşısında olumlu şekilde kullanılabilirler: özel koşullar altında dayanışma, samimiyet, dostluk vb. şeyleri yaymak ve iletmek için de kullanılabilirler. Filozoflar ve psikologlar bu fenomeni inceliyor ve onu ıslah etmenin (tekrar kullanılabilir hale getirmenin) potansiyel faydalarının altını çiziyorlar (Brontesema 2004, Kennedy 2002): Örneğin, deneysel araştırmalar, insanların bir hakareti ıslah edip düzenleyerek bir şekilde kendilerine uyguladıklarında, yalnızca daha güçlü hissetmekle kalmayıp aynı zamanda çevredeki insanlara da daha güçlü göründüklerini buldu. Dahası, hakaretlerin bizzat kendimize yönlendirilmesi, söz konusu hakaretamiz kelimenin algılanan saldırganlığını da azaltabilir. Genel olarak, bir hakaretamiz söylem ıslah edilerek geri kazanıldığında, denekler kendilerini güçlendirilmiş hisseder ve söz konusu (hakaretamiz) terim incitme ve aşağılama potansiyelini yitirir (Galinsky ve diğerleri 2003, Galinsky ve diğerleri 2013).

Sosyal medya platformları, dilin bu yeni kullanımlarının yaygınlaştırılmasında, yeni trendlerin oluşturulmasında, bahsettiğimiz dayanışma duygusunun beslenmesi ve geliştirilmesinin yanı sıra dünya çapında destekleyici toplulukların yaratılmasında önemli bir rol oynar. Bununla beraber diğer yandan, nefret söylemi politikalarını uygulamakla sorumlu olanlar, hakaretlerin aşağılayıcı kullanımları ile ıslah edilip geri alınanları ayırt etmekte zorlanabilirler, özellikle de insanlar yerine şirket algoritmalarına güvenmeye çalışıyorlarsa. Sosyal medya ağları bazen geri alınan hakaret kullanımlarını yasaklamaktadır ve bu risk gelecekteki politikalarda norm haline gelme riski taşır. İyi bilinen bir kaç örnek vakadan bahsetmek gerekirse:

  • 2017’de Facebook [2], avukat Brooke Oliver’ın Dykes on Bikes’ın bir ticari markadaki hakareti düzeltme yolunda kazandığı zaferden bahsettiği gönderiyi sansürledi.
  • 2018’de Instagram [3], nefret söylemi politikalarına uymadığı gerekçesiyle aktivist Zoe Leonard’ın 1992 tarihli queer tarihinden kesitler içeren ünlü “Başkan Olmak İstiyorum” şiirini paylaşmaya adanmış bir hesabın gönderisini kaldırdı.

Örnekler çoğaltılabilir. Çoğu durumda yalnızca gönderiler kaldırılmakla kalmaz aynı zamanda kullanıcılar da belirli bir süreliğine platformdan uzaklaştırılır. Islah edilerek geri kazanılan hakaretlerin kullanımların yasaklanması (ve bu yeni şekliyle kullanan kişilerin platformdan uzaklaştırılması) en azından üç açıdan zararlı olabilir. İlk olarak; bu türden önlemler marjinalleştirilen kişileri herkesten daha çok marjinalleştiriyor: Destek için bu platformlara güvenenlerin kelimenin tam anlamıyla sosyal ağdan dışlanması ve sansürle sonuçlanıyor. (4) İkinci olarak; söz konusu bu politikalar, kişinin bireysel öyküsü ve deneyimlerini ifade etmek için sosyal adalet mücadelelerinin tarihini anlatmayı ve gün yüzüne çıkarmayı zorlaştırıyor (5): hakaretamiz bir ifadenin ıslah edilip geri kabul edilmesini yasaklamak, dar görüşlülerle alay etmenin, onlardan uzak durmanın ve farkındalık yaratmanın bir yolunu (önemli bir yolunu) yasaklamaktır. Üçüncü olarak, ıslah ancak ana akım hâle gelirse ve insanlar işin içine girerse işe yarayabilir; – yani zararlı ve istenilmedik bir kelimeyi, zararlı olmayan olumlu bir kelimeye çevirmek gibi- başarılı olabilir. [6] Islahın uzun vadede etkili olabilmesi için görünürlük kazanması gerekiyor ve bilhassa çevrimiçi iletişim çok hızlı ve geniş kapsamlı olduğu için sosyal medya (müzik, TV şovları, oyunlar, filmler ile birlikte) bu süreçte önemli bir rol oynar. Sonuç olarak, sosyal ağlardaki hakaretlerin ıslah edilerek geri kazanılmış kullanımlarının sansürlenmesi, paradoksal bir etkiyle ona en çok ihtiyaç duyanlardan bir direniş aracını elinden almaktır.

Nefret söylemi söz konusu olduğunda çok daha fazla kanı ve yargı çağrısı mevcut olur; bu nedenle bu tür çağrıların olabildiğince çok farklı etken ve değişkeni hesaba katması çok önemlidir. Nefret söylemi politikaları, ifade özgürlüğünü koruma ihtiyacı ile güvenli bir alan oluşturma ihtiyacı arasındaki takasın sonucudur: Böylesi bir anlaşma hangi politikanın zararlı olduğunu hesaba katmak zorundadır. “Bu terim yasaklanmıştır” gibi basitleştirmeler elbette zor kararları kolaylaştırır ve şirketlere zaman ile para tasarrufu sağlar. Ancak aşırı basitleştirmeler, sözüm ona savaşmaları gereken aynı şeylerin ötekileştirilmesine/marjinalleşmesine katkıda bulunabilir. Nefret söyleminin gerektirdiği ince düşünülmüş bağlamsal karar, tüm platformlarda kullanılan bütün dillerdeki muazzam sayıda gönderi ve yorum üzerine çalışan çok sayıda işvereni kapsadığından dolayı şu anda epey maliyetlidir. Bu maliyet bedeli sosyal medya şirketleri tarafından mı ödenmeli? Adilce uygulanan makul bir nefret söylemi politikasına sahip olmak, bir artı olmaktan çok sosyal bir ağ için hayati bir gereklilikse, evet. Şüphesiz ki neyin ıslah edileceğini tespit etmek ile ve standartlaştırılmış ve ıslah edilmiş hakaretamiz ifadelerin kullanımlarını ayırmak zor olabilir. Fakat bu, ıslah eylemlerini kınanmasını veya hakaretlerini geri alanların sosyal ağlardan uzaklaştırılmasını makul kılmaz.

Dilsel aktiviteler ve etkinliğimizi bir algoritmaya indirgemek açıkça çok zordur, ve hakaretlerin ıslahı bu durumun pek çok örneğinden yalnızca biridir: dil kullanımımız yaratıcıdır, üreticidir, tahrip edicidir ve bir dereceye kadar da öngörülemezdir. Bunları kabul edelim ve yalnızca meşru protesto eylemlerini sansürlemektense yaratıcı çözümler bulalım.


Referanslar


Bianca Cepollaro– “What’s to ban: social media policies on hate speech and reclamation“, (Erişim Tarihi:17.01.2021)

Çevirmen: Taner Beyter

Çevirmen: Hasan Alparslan Bayrak

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Cisimleri Maddeleriyle Birbirlerinden Ayırt Etmek – Alexander Pruss

Sonraki Gönderi

Bir Komplo Teorisyeni İle Bir Felsefecinin Sohbeti – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü